Danıştay Kararı 15. Daire 2014/337 E. 2017/90 K. 10.01.2017 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2014/337 E.  ,  2017/90 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2014/337
Karar No : 2017/90

Temyiz Eden (Davalı) :
Vekili :
Karşı Taraf (Davacılar) :
Vekilleri :
İstemin Özeti : … 2. İdare Mahkemesi’nin …. tarih ve E:… sayılı kararının kabule ilişkin kısmının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmaların Özeti :Savunma verilmemiştir.
Düşüncesi : Davalının temyiz isteminin kabulü ile temyize konu idare mahkemesi kararının bozulması,2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda 30.4.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile bu değişiklikten yararlanmak amacıyla davacılar tarafından ıslah talebine ilişkin 14.07.2014 havale tarihli dilekçenin, davacıların eksik harcı tamamlatıldıktan sonra davalı idareye gönderilerek verilecek cevabın alınmasından sonra artırılan tazminat istemi hakkında yeniden bir karar verilmek üzere Mahkemesine gönderilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; davacılardan ‘ın sevk ve idaresinde bulunan ..plaka sayılı motosiklet ile 01.12.2008 tarihinde D-100 karayolunda Sakarya- Düzce istikametinde seyir halinde iken … düşülmesi sonucu sonuçlanan olayla ilgili olarak; idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle için; eşinin ölümü sebebiyle 50,000 TL ve geçirmiş olduğu trafik kazası nedeniyle 25,000 TL manevi, tedavi giderleri için ödediği 200,00 TL, işgücü kaybı nedeniyle 25.000 TL ve eşinin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı olarak 20.000 TL maddi, herbiri için 50,000 TL olmak üzere) toplam 150,000 TL manevi tazminatın, olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
….. 2. İdare Mahkemesi’nce, davalı idarenin kusurlu olduğundan bahisle davacı ….’ın 45.200,00 TL maddi tazminat isteminin kabulüne, davacı …’ın eşinin ölümü nedeniyle talep ettiği 50.000,00 TL manevi tazminatın 15.000,00 TL’lik kısmının kabulüne, 35,000,00 TL’lik kısmının reddine, yine davacı ‘ın geçirmiş olduğu trafik kazası nedeniyle talep ettiği 25.000,00 TL manevi tazminatın 5.000,00 TL’lik kısmının kabulüne 20.000,00 TL’lik kısmının reddine, davacı ‘ın 50.000,00 TL manevi tazminat isteminin 5.000,00 TL’lik kısmının kabulüne, 45,000,00 TL’lik kısmının reddine, davacı ‘nin 50.000,00 TL manevi tazminat isteminin 5.000,00 TL’lik kısmının kabulüne, 45,000,00 TL’lik kısmının reddine,….50.000,00 TL manevi tazminat isteminin 5.000,00 TL’lik kısmının kabulüne, 45,000,00 TL’lik kısmının reddine, davacılar lehine hükmolunan maddi ve manevi tazminat tutarlarının davalı idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalı idarece davacılara ödenmesine karar verilmiştir.
Davalı idare tarafından, anılan mahkeme kararının kabule ilişkin kısmının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.
Temyize konu İdare Mahkemesi kararının, manevi tazminat isteminin kabulüne ilişkin kısmında 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenleri bulunmadığından davalının anılan kısımlara yönelik temyiz istemi yerinde görülmemiştir.
Maddi tazminata ilişkin kısma gelince:
2918 sayılı Kara Yolları Trafik Kanununun 13. Maddesinde ”Karayolunun yapımı, bakımı, işletilmesi ile görevli ve sorumlu bütün kuruluşlar, karayolu yapısını, trafik güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmakla yükümlüdür. Çeşitli kişi, kurum ve kuruluşlar, karayolu yapısında yapacakları ve esasları yönetmelikte belirtilen çalışmalarda;
a) Yolun yapım ve bakımı ile görevli kuruluştan izin almak,
b) Çalışmaları, gerekli önlemleri alarak, aldırarak ve devamlılığını sağlayarak, trafik akımını ve güvenliğini bozmayacak tarzda yapmak,
c) Zorunlu nedenlerle meydana gelen arıza, engel ve benzerlerini en kısa zamanda ortadan kaldırarak karayolunu kullananlara ve araçlara zarar vermeyecek duruma getirmek,
d) Şehiriçi karayolu kenarında çeşitli tesislerin yapımı süresince; kaldırımlarda, tünel, tünel aydınlatılması ve benzerlerini yaparak güvenli geçiş sağlamak ve yaya yollarını trafiğe açık bulundurmak, zorundadırlar.
Bu çalışmalar sırasında meydana getirilen tehlikeli durum ve engeller bütün sorumluluk, bunları yaratan kişilere ait olmak üzere zabıtaca kaldırılır, yapılan masraflar sorumlulara ödetilir. (Dördüncü fıkra mülga: 18/1/1985 – KHK 245/16 md.) (Değişik: 21/5/1997 – 4262/4 md.) Bu madde hükümlerine uymayanlar fiil başka bir suç oluştursa bile ayrıca 7 200 000 lira para cezası ile cezalandırırlar.” hükmü,
Karayolu yapısı ve trafik işaretlerinin korunması başlıklı 14. maddesinde ”Karayolu yapısı ve trafik işaretleri ile ilgili olarak;
a) Karayolu yapısı üzerine, trafiği güçleştirecek, tehlikeye sokacak veya engel yaratacak, trafik işaretlerinin görülmelerini engelleyecek veya güçleştirecek şekilde bir şey koymak, atmak, dökmek, bırakmak ve benzeri hareketlerde bulunmak,
b) Karayolu yapısını, trafik işaretlerini ve karayoluna ait diğer yapı ve güvenlik tesislerini, üzerlerine yazı yazarak, çizerek veya başka şekillerde bozmak, yerlerini değiştirmek veya ortadan kaldırmak, yasaktır.
Meydana gelen tehlike ve engeller, ilgili kuruluşlar ve zabıtaca ortadan kaldırılır, bozukluk ve eksiklikler yolun yapım ve bakımından sorumlu kuruluşca derhal giderilir, zarar karşılıkları ve masrafları sorumlulara ödetilir.
(Değişik: 21/5/1997 – 4262/4 md.) Bu madde hükmüne uymayanlara 7 200 000 lira para cezası verilir.” hükmü,
15. maddesi’nde de, trafiği düzenlemede kullanılan işaret levhaları, ışıklı ve sesli işaretler, yer işaretlemeleri ile benzeri trafik işaretleri, karayolunun yapımı, bakımı, işletilmesi ile görevli kuruluşlarca temin ve tesis edilerek sürekliliği ve işlerliği sağlanır. Görülen eksiklikler ilgili kuruluşlara bildirilerek giderilmesi sağlatılır.” hükmü yer almıştır.
Aktarılan mevzuat hükümleri uyarınca; karayollarının yapımından, bakımından, güvenliğinden ve işaretlenmesinden davalı nün sorumlu olduğu açıktır.
Dosyanın incelenmesinden; davacılardan ‘ın sevk ve idaresinde bulunan…. sayılı motosiklet ile 01.12.2008 tarihinde D-100 karayolunda ……. menfez çukuruna düşülmesi sonucu yaralanması ile sonuçlanan olayla ilgili olarak; kaza tespit tutanağına göre; kazanın oluşumunda…….plaka sayılı motosiklet sürücüsü , sürücülere ait asli kusurlarda, doğrultu değiştirme manevralarını yanlış yapma kusurunu işlediği düşünüldüğünden 1.dereceden asli kusurlu bulunduğu; yol kenarında 3,5 metre derinlikte 1,5 metre genişlikte bu çalışmayı yetersiz işaretleme ve fiziki olarak bu çalışma alanının etrafının çevirmeden kullanıma açık bıraktığından davalı idarenin 2. derecede tali kusurlu bulunduğu görüş ve kanaatine varıldığı,….Cumhuriyet Başsavcılığınca yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporda, yol çalışması nedeniyle işaretleme yapmayan ve önlem almayan idarenin tamamen kusurlu olduğu, sürücünün kusurunun bulunmadığı kanaatine varıldığı, mahkemece kazanın oluşumunda kusuru bulunanların ve davalı idareye atfedilebilecek bir hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla 25.11.2010 tarihinde dosya üzerinde İstanbul Adli Tıp Kurumu’nca bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş olup, İstanbul Adli Tıp Kurumu’nca yapılan inceleme sonucu hazırlanan 21.12.2010 tarihli raporda özetle; olay mahallinde yolun 7 metre genişlikte, çift istikametli, 1,5 metre düşük banketin mevcut olduğu, vaktin gece, zeminin asfalt ve kuru, meskun mahal dışı mevkii olduğu, davalı idareye ait menfez çukurun banketin dışında kaldığı, davacı sürücünün yolun sağında mevcut çizgiye yakın seyrettiği, aracının bir taşa takıldığını ve gerisini hatırlamadığını, yolda uyarıcı işaretler bulunmadığını beyan ettiği, davacı idaresindeki aracı istikametine ait yol şeridi yerine kaplama banket çizgisi üzerinden sevk etmekte ve bu şekilde seyir ile aracının düşük bankette kaçırarak aracının direksiyon hakimiyetini kaybetmek suretiyle banket dışındaki çukura devirerek sebebiyet verdiği, sevk ve idare hatasından kaynaklanan kazada dikkatsiz ve tedbirsiz ve nizamlara aykırı hareketleriyle tam kusurlu olduğu, davalı idarenin her ne kadar ışıklı uyarılarla inşaat sahasını belirlememiş ise de inşaatın ve menfez çukurunun taşıt yolu ve banketin dışında olduğu sabit olmakla kazanın oluşumunda atfı kabil bir kusurunun olmadığı, sonuç itibariyle sürücü ‘ın %100 (yüzde yüz) kusurlu, idarenin ise kusursuz olduğunun belirtildiği davacı vekili tarafından bilirkişi raporuna yapılan itiraz ve dosyadaki diğer bilgiler birlikte değerlendirillerek mahkemece dava konusu trafik kazasının yol çizgisinden itibaren 140 cm mesafedeki menfez çukura düşülmek suretiyle meydana geldiği, kazanın meydana geldiği yerin karayolu sınır çizgisi içerisinde yer aldığı, diğer taraftan söz konusu menfez çukurunun idarece yapılan inşaata ait çukur olduğu, karayoluna bu kadar yakın mesafede ve taşıtların zorunlu hallerde kullanabileceği yol kenarında yapılmakta olan inşaatın sürücülerin görebilecekleri şekilde ışıklı uyarılarla belirlenmesi ve araç, yaya ve hayvanların bu çukura düşmesini engelleyici önlemlerin alması gerektiği halde bunun yapılmadığı, bu haliyle gerek yolun bakım ve onarımından sorumlu gerekse de çukurun oluşumuna sebep olan inşaatı yapan davalı idarenin, gerekli önlemleri almadığı, hizmetin hiç işlemediği bunun sonucu meydana gelen kazanın oluşumunda tamamiyle kusurlu olduğu kanaatine varılarak tazminata hükmedilmiştir.
Görüldüğü üzere, kaza tespit tutanağına göre sürücünün asli, yeterli önlem almayan idarenin tali kusurlu olduğu, Cumhuriyet Başsavcılığınca yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporda tamamen idarenin kusurlu olduğu, Adli Tıp Kurumunca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu düzenlenen raporda tamamen sürücünün kusurlu olduğu görüş ve kanaatine varıldığı, üç raporun birbiriyle çeliştiği anlaşılmış olup, olaydan hemen sonra düzenlenen kaza tespit tutanağı içeriği itibariyle hükme esas alınacak nitelikte bulunduğundan, mahkemece kaza tespit tutanağındaki belirlemeye göre sürücünün asli (%60), idarenin tali (%40) kusurlu olduğu göz önüne alınarak tazminat miktarının hesaplanması gerekirken, idarenin %100 kusurlu olduğu kanaatiyle yapılan hesaplama sonucu maddi tazminata hükmedilmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Davacılar vekilinin maddi tazminata yönelik ıslah istemlerine gelince;
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 16. maddesinin 4. fıkrasında; ” Taraflar, sürenin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemezler. Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir” hükmü yer almaktadır.
Yine 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun geçici 7. maddesinin 1. fıkrasında ise; “Bu Kanunun 16’ncı maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm, kanun yolu aşaması dâhil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da uygulanır.” hükmü yer almaktadır.
Dava dosyasının incelenmesinden; davacının, 14.07.2014 tarihli ıslah dilekçesinde; 2577 sayılı Kanunun 6459 sayılı Kanun ile değişik 16/4 maddesi uyarınca,
1) Davacı için iş gücü kaybı olarak talep edilen 25.000,00 TL maddi tazminatın 179.183,37 TL daha artırılarak toplam 204.383,37 TL olarak davalıdan tazmini
2) Davacı ‘ın eşinin ölmesinden dolayı yoksun kaldığı desten yoksun kalma tazminatı için talep edilen 20.000,00 TL maddi tazminatın 75.154,03 TL daha artırılarak toplam 95.154,00 TL olarak davalıdan tazmini
3) Toplam 45.200,00 TL maddi tazminatın 254.337,40 TL daha artırılarak toplam 299.537,40 TL maddi tazminatın olarak olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte davalıdan tazminine karar verilmesini talep ettiği görülmüştür.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda, 6459 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktarın, kanun yolu aşaması dâhil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin artırılmasına olanak tanınmıştır. Madde gerekçesinde de ifade edildiği üzere, yasal değişiklikle ilgililerin uğramış olduğu zararın, dava dilekçesinde gösterilen zarar miktarından fazla olmasına karşın, davacı veya davacıların dava dilekçesinde gösterdikleri zarar miktarını artırımlarına yönelik taleplerinin mahkemelerce kabul edilmeyerek istemle bağlı kalma kuralını uygulayarak dava dilekçesinde gösterilen zarar tutarı kadar tazminata hükmetmelerinden doğan hak kayıplarının giderilmesi amaçlanmıştır. Bir başka ifade ile mahkemelerce istemle bağlı olma kuralı uygulanmak suretiyle verilen kararlara karşı taraflardan herhangi birinin kanun yoluna başvurmuş olması şartıyla davacı veya davacıların artırılan miktara isabet eden harcı ödemek suretiyle kararı veren Mahkemeye verecekleri dilekçe ile bir defaya mahsus olmak üzere dava dilekçesinde gösterilen miktarı artırmaları mümkündür.
Bu durumda mahkeme aşamasında maddi tazminat taleplerinin tamamı kabul edilen davacılardan, yönünden yasal değişiklikten yararlanmak istemiyle yapılan başvuru dilekçesinin, 6459 sayılı Kanun değişikliği kapsamında değerlendirilerek, davalı idareye gönderilerek verilecek cevabın alınmasından sonra, artırılan tazminat miktarına göre (tazminat verilmesini gerektiren koşulların bulunup bulunmadığı yönünden inceleme de yapılarak) yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle davalı idarenin temyiz isteminin kısmen reddiyle, …. 2. İdare Mahkemesi’nin …. tarih ve E:… sayılı kararının,manevi tazminat talebine yönelik kısmının ONANMASINA, davalı idarenin temyiz isteminin kısmen kabulüyle, maddi tazminat talebinin kabule ilişkin kısmının, BOZULMASINA, 6459 sayılı Yasa ile değişik 16. maddesine göre ıslah edilen maddi tazminat miktarı ile ilgili olarak YENİDEN BİR KARAR VERİLMEK ÜZERE dosyanın, adı geçen İdare Mahkemesine gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 54.maddesinin 1.fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak 10/01/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.