Danıştay Kararı 15. Daire 2013/8667 E. 2017/1277 K. 20.03.2017 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2013/8667 E.  ,  2017/1277 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2013/8667
Karar No : 2017/1277

Davacı :
Vekili :
Davalı :
Vekili :
Davanın Özeti : 25.03.2010 tarih ve 27532 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği’nin 4.5.4.F-1 maddesinin 1. fıkrasının (b)-1 bendinde yer alan ”ayaktan tedavilerde resmî sağlık kurulunca” ibaresinin, 4.5.4.F-2 maddesinin 4. fıkrasında yer alan ”…ve tedavilerin üçüncü basamak sağlık kurumlarınca yapılmış olması…” ibaresinin, 4.5.4.F-2-1. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesinin, 2. fıkrasının 1. cümlesinin, 3. fıkrasının parantez içi düzenlemesinin ve 4. fıkrasının, 4.5.4.F-4. maddesinin 3. fıkrasının 2. cümlesinin ve Tebliğ eki EK-9/A’nın; özel sağlık kurumlarının da rapor düzenleme yetisine sahip olduğu, kendilerinin tedavi edecekleri hastaların rakip kurum olan resmî sağlık kurumlarından izin alması zorunluluğunun ortaya çıkarıldığı, sayılan hastalık gruplarında üç yıldan sonra hastaların tedavi edilme haklarının elinden alındığı, tedavinin çoğunlukla fizyoterapistler tarafından uygulandığı, düzenleme ile özel sağlık kurumlarının bazı hastalara bakmalarının engellendiği ve üye özel sağlık kuruluşlarının zarara uğratıldığı, hastaların tedavilerine sınırlama getirildiği, ESWT uygulamasında tedavisi bitmeden seans sayısı dolanların mağduriyet yaşadığı, fizik tedavi sırasında sigortalının başka bir rahatsızlık sebebi ile fizik tedavisine ara verdiği durumlarla sıkça karşılaşıldığı, sağlıklı yaşama hakkının ihlal edildiği, ilave ödemenin sadece belli hastanelere özgülenmesinin eşitlik ilkesine aykırı olduğu, listede belirlenen gruplarda yer alan hastalıkların bazılarının olması gereken gruplarda yer almadığı, tedavinin yoğun ve maliyetin yüksek olduğu hastalıkların üst gruplarda yer alması gerektiği ileri sürülerek iptali istemiyle açılmıştır.
Savunmanın Özeti : 24.03.2013 tarihli değişiklik ile dava konusu Tebliğin yürürlükten kaldırıldığı, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 63. maddesi uyarınca sağlık hizmetinin ödeme usul ve esaslarını belirleme yetkilerinin bulunduğu, sağlık kurulu raporunun hekime ek yük oluşturmayıp tedavinin başarıya ulaşması için gerekli olduğu, geri ödemede belli şartların aranmasının Kurumun maliyet etkin çalışmasının bir yolu olduğu, Tebliğ eki EK-9/A oluşturulurken Kurum tarafından düzenlenen toplantılara, üniversiteler ile Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerden fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanlarının ve ilgili dernek temsilcilerinin katılımının sağlandığı, Tebliğ’in her aşamasında Sağlık Bakanlığı’nın, üniversitelerin, uzmanlık derneklerinin, özel sağlık hizmeti sunucularının görüşlerinin alındığı ve ülkemizdeki sağlık politikalarını belirleyen akademik ve bilimsel çalışmaları yürüten tarafların uzlaşısı ile hazırlandığı, Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonunca da nihai halini aldığı, finansmanı sağlanan sağlık hizmetlerinin Kurumca ödenecek bedellerini; sağlık hizmetinin sunulduğu il ve basamak, Devletin doğrudan veya dolaylı olarak sağlamış olduğu sübvansiyonlar, sağlık hizmetinin niteliği itibarıyla hayati öneme sahip olup olmaması, kanıta dayalı tıp uygulamaları, maliyet-etkililik ölçütleri ve genel sağlık sigortası bütçesi dikkate alınmak suretiyle, her sınıf için tek tek veya gruplandırarak belirlemeye yetkili olduğunun düzenlendiği, dava konusu düzenlemede hukuka aykırılık bulunmadığı, davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
Düşüncesi : Finansmanını sağladığı sağlık hizmetinin ödeme usul ve esaslarını belirleme yetkisini haiz davalı Kurum tarafından fizik tedavi ve rehabilitasyon uygulamalarının Kuruma fatura edilebilmesinin koşullarını düzenleyen dava konusu düzenlemelerin, dayanağı mevzuata uygun olarak, hastanın sağlık hakkına ulaşması, Kurumun bütçe imkanları, özel sağlık hizmeti sunucularının personel, fiziki ve teknik imkanları ile gelir ve gider durumları gibi kriterler esas alınarak tesis edildiği, sağlık kurulu raporları ile hastaların durumunun tespit edilmesi ve uygulanacak fizik tedavi ve rehabilitasyon seans sayısı ve süresinin bu sayede belirlenmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu düzenlemelerde kişilerin sağlık hakkına erişimini engeller bir durum oluşmadığı gibi sağlık kurulu raporları ile hastalara doğru tanı konulması ve akılcı tedavinin uygulanmasının sağlanacağı sonucuna varılmaktadır.
Bu nedenle dava konusu Tebliğ’in 4.5.4.F-1 maddesinin 1. fıkrasının (b)-1 bendinde yer alan ”ayaktan tedavilerde resmi sağlık kurulunca” ibaresinde, 4.5.4.F-2-1. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesinde, 2. fıkrasının 1. cümlesinde, 3. fıkrasının parantez içi düzenlemesinde, 4.5.4.F-4. maddesinin 3. fıkrasının 2. cümlesi ve Tebliğ eki EK-9/A’da hukuka ve kamu yararına aykırılık bulunmadığı, davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.
Dava konusu Tebliğ’in 4.5.4.F-2 maddesinin 4. fıkrasında yer alan ”…ve tedavilerin üçüncü basamak sağlık kurumlarınca yapılmış olması…” ibaresi ile 4.5.4.F-2-1. maddesinin 4. fıkrası yönünden ise anılan düzenlemeler yürürlükten kaldırılmak suretiyle hukuk aleminde varlıklarını devam ettirmediklerinden anılan düzenlemeler yönünden karar verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı :
Düşüncesi : Dava, 25.3.2010 tarih ve 27532 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinin 4.5.4.F-2-1. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesinin, 2. fıkrasının 1. cümlesinin, 3. fıkrasının parantez içi hükmünün, 4. fıkrasının, 4.5.4.F-1 maddesinin 1. fıkrasının b-1 bendindeki ”ayaktan tedavilerde resmî sağlık kurulunca” ibaresinin, 4.5.4.F-2 maddesinin 4. fıkrasındaki ”…ve tedavilerin üçüncü basamak sağlık kurumlarınca yapılmış olması…” ibaresinin, 4.5.4.F-4. maddesinin 3. fıkrasının 2. cümlesinin ve eki EK-9/A’nın iptali istemiyle açılmıştır.
25.03.2010 tarih ve 27532 Mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanan dava konusu Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğin, 24.03.2013 tarih ve 28597 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinin 6.4 maddesiyle yürürlükten kaldırıldığı anlaşıldığından davaya konu edilen tebliğ hükümlerinin uygulanma imkanı kalmamıştır.
Açıklanan nedenle, konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığı yolunda karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenildikten sonra gereği görüşüldü:
Dava, 25.03.2010 tarih ve 27532 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği’nin 4.5.4.F-1 maddesinin 1. fıkrasının (b)-1 bendinde yer alan ”ayaktan tedavilerde resmî sağlık kurulunca” ibaresinin, 4.5.4.F-2 maddesinin 4. fıkrasında yer alan ”…ve tedavilerin üçüncü basamak sağlık kurumlarınca yapılmış olması…” ibaresinin, 4.5.4.F-2-1. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesinin, 2. fıkrasının 1. cümlesinin, 3. fıkrasının parantez içi düzenlemesinin ve 4. fıkrasının, 4.5.4.F-4. maddesinin 3. fıkrasının 2. cümlesinin ve Tebliğ eki EK-9/A’nın maddesinin iptali istemiyle açılmıştır.
24.03.2013 tarih ve 28597 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği’nin 6.4 maddesi ile dava konusu düzenlemelerin de yer aldığı 25.03.2010 tarih ve 27532 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği yürürlükten kaldırılmıştır.
İptal davasına konu işlemlerin tesis edildikleri tarihteki durumları itibariyle hukuksal değerlendirmeye tabi tutulacakları, İdare Hukukunun ve İdari Yargılama Usulünün bilinen ilkelerinden olmakla birlikte, dava aşamasında iken idari işlemin usulüne uygun olarak geri alındığı veya yürürlükten kaldırıldığı durumlarda, iptal hükmüne konu olabilecek idari işlemin varlığından söz etmek olanaklı değilse de özellikle belli süreyle de olsa uygulama işlemlerine dayanak alınan düzenleyici işlemler yönünden hukuka uygunluk denetiminin yapılması, iptal davasının “Hukuk Düzeni”nin korunması yolundaki gerçek amacına uygun olandır.
Ancak, dava konusu düzenlemenin yürürlükten kaldırılması, davacının gerçek kişi olmayıp tüzel kişi olması, davanın üyesi adına açılmaması ve bu karara bağlı olarak tesis edilen herhangi bir bireysel işlemin dava konusu edilmemesi karşısında, dava konusu idari işlemin yürürlükte bulunduğu süre içinde davacı yönünden gerçekleşmiş bir menfaat ihlalinden söz edilemeyeceği, davacı Derneğin üyelerinin bu maddeler uyarınca menfaatlerinin ihlaline yol açan bir bireysel işlemin tesisi halinde, ilgilinin bireysel işlemi ile birlikte iş bu dava konusunu oluşturan düzenlemelerin iptalini isteyebileceği sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, konusu kalmayan dava konusu Tebliğ’in 4.5.4.F-2 maddesinin 4. fıkrasında yer alan ”…ve tedavilerin üçüncü basamak sağlık kurumlarınca yapılmış olması…” ibaresi ile 4.5.4.F-2-1. maddesinin 4. fıkrası yönünden oy birliğiyle, kalan kısımlar yönünden oy çokluğuyla KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, davanın açılmasına sebebiyet vermiş olması nedeniyle kararın verildiği tarihte yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen …. avukatlık ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, aşağıda dökümü gösterilen …-TL yargılama giderinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, artan posta ücretinin istemi halinde davacıya iadesine, bu karara karşı tebliğ tarihini izleyen otuz (30) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na temyiz yolu açık olmak üzere, 20/03/2017 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY (X) :
Dava, 25.03.2010 tarih ve 27532 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği’nin 4.5.4.F-1 maddesinin 1. fıkrasının (b)-1 bendinde yer alan ”ayaktan tedavilerde resmi sağlık kurulunca” ibaresinin, 4.5.4.F-2 maddesinin 4. fıkrasında yer alan ”…ve tedavilerin üçüncü basamak sağlık kurumlarınca yapılmış olması…” ibaresinin, 4.5.4.F-2-1. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesinin, 2. fıkrasının 1. cümlesinin, 3. fıkrasının parantez içi düzenlemesinin ve 4. fıkrasının, 4.5.4.F-4. maddesinin 3. fıkrasının 2. cümlesinin ve Tebliğ eki EK-9/A’nın maddesinin iptali istemiyle açılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesine göre idari işlemin yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenlerce iptal davası açılabileceği hüküm altına alınmıştır.
İptal davalarında; her ne kadar husumet kural olarak işlemi tesis eden makama yöneltiliyor olsa da esasen yargılanan idare değil, işlemin bizatihi kendisi olduğundan objektif bir uyuşmazlık söz konusudur ve re’sen araştırma ilkesi çerçevesinde yargı yeri işleme ilişkin gerekli incelemeleri yapmaktadır.
Dava konusu Tebliğ gibi düzenleyici işlemler; genel ve soyut nitelikte olup belli kişiler için değil, düzenleme içinde yer alan herkes için geçerli olduğundan bu işlemlerin hukuka aykırılığı iddiası ile açılan iptal davası da objektif niteliği haizdir.
Bu durumda 24.03.2013 tarih ve 28597 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği’nin 6.4 maddesi ile dava konusu düzenlemenin de yer aldığı Tebliğ yürürlükten kaldırılmış ise de idari yargı yerlerince hukuka uygunluk denetiminin dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan mevzuata, genel düzenleyici işlemlere ve mevcut koşullara göre yapılması gerektiğinden dava konusu Tebliğ’in farklı madde numaraları ile hukuk aleminde varlığını devam ettiren 4.5.4.F-1 maddesinin 1. fıkrasının (b)-1 bendinde yer alan ”ayaktan tedavilerde resmi sağlık kurulunca” ibaresi, 4.5.4.F-2-1. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesi, 2. fıkrasının 1. cümlesi, 3. fıkrasının parantez içi düzenlemesi, 4.5.4.F-4. maddesinin 3. fıkrasının 2. cümlesi ve Tebliğ eki EK-9/A yönünden davanın esasının incelenmesi gerekmektedir:
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun ”Finansmanı sağlanan sağlık hizmetleri ve süresi” başlıklı 63. maddesinde; Kurum tarafından finansmanı sağlanan sağlık hizmetleri ile bu hizmetlerin süresine dair usul ve esaslara yer verilmiş, son fıkrasında ise Kurumun, finansmanı sağlanacak sağlık hizmetlerinin teşhis ve tedavi yöntemleri ile (f) bendinde belirtilen sağlık hizmetlerinin türlerini, miktarlarını ve kullanım sürelerini, ödeme usul ve esaslarını Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının görüşünü alarak belirlemeye yetkili olduğu ancak, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının görüşünün alınmasının (f) bendinde belirtilen ortez, protez ve diğer iyileştirici nitelikteki araç ve gereçlerin miktarını, standartlarını, sağlanmasını, uygulanmasını, kullanma sürelerini ve garanti süresi sonrası bakım, onarım ve yenilenmesi hususlarını kapsayacağı, Kurumun, bu amaçla komisyonlar kurabileceği, ulusal ve uluslararası tüzel kişilerle işbirliği yapabileceği, Komisyonların çalışma usul ve esaslarının Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Kurumca belirleneceği hükme bağlanmıştır.
Anılan Kanunun 72. maddesinde ise, 65. madde gereği ödenecek gündelik, yol, yatak ve yemek giderlerinin Kurumca ödenecek bedellerini belirlemeye Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonunun yetkili olduğu, Komisyonun, tıp eğitimini, hizmet basamağını, alt yapı ve kaynak kullanımı ile maliyet unsurlarını dikkate alarak sağlık hizmeti sunucularını fiyatlandırmaya esas
olmak üzere ayrı ayrı sınıflandırabileceği, 63. madde hükümlerine göre finansmanı sağlanan sağlık hizmetlerinin Kurumca ödenecek bedellerini; sağlık hizmetinin sunulduğu il ve basamak, Devletin doğrudan veya dolaylı olarak sağlamış olduğu sübvansiyonlar, sağlık hizmetinin niteliği itibarıyla hayati öneme sahip olup olmaması, kanıta dayalı tıp uygulamaları, maliyet-etkililik ölçütleri ve genel sağlık sigortası bütçesi dikkate alınmak suretiyle, her sınıf için tek tek veya gruplandırarak belirlemeye yetkili olduğu belirtilmiştir.
Görüldüğü gibi yukarıya aktarılan mevzuatla dava konusu edilen Tebliğ hükümlerinde yer alan konularla ilgili usul ve esaslar belirleme konusunda Sosyal Güvenlik Kurumuna yetki verildiği açıktır.
Diğer yandan, Anayasa’nın 17. maddesinin 1. fıkrasında; ”Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”; 56. maddesinin 1. fıkrasında, “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.”; 3. fıkrasında da “Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.” hükmüne yer verilmiştir.
Anayasa’nın 65. maddesinde ise devletin sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, ekonomik istikrarın korunmasını gözeterek mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getireceği öngörülmüştür. Bu durumda Devletin, mali kaynakların yeterliliğini gözetmekle birlikte ekonomik ve sosyal alandaki görevlerini yerine getirirken yapacağı düzenlemelerde anılan 17. ve 56. maddelerde koruma altına alınan yaşama hakkını ortadan kaldıran, tehlikeye düşüren ya da kısıtlayan kurallar getiremeyeceği tartışmasızdır.
Anayasa’da sosyal bir hak olarak düzenlenen sağlık hakkı, toplumun ve bireylerin sağlık yönünden güvenliğinin sağlanmasını ifade eder. Sağlık hizmetinin yerine getirilmesinde, bu hizmetin özelliği ve insan yaşamının önemi nedeniyle, hizmetin kalitesi ön planda yer alır. Bu nedenle, salt sağlık harcamalarında tasarruf sağlamak, sağlık kurum ve kuruluşlarına yapılan ödemeler noktasında ortaya çıkan denetim noksanlığını gidermek amacıyla yapılan düzenlemelerin, sağlık hizmetinin tıp biliminin öngördüğü biçimde yerine getirilmesini engelleyecek nitelikte olmaması gerekir. Ayrıca sağlık hakkının kullanılmasına engel teşkil edecek düzenlemelerin hukuka uygun olduğundan söz etmek mümkün değildir.
Bu nedenle sağlık hizmetinin yerine getirilmesiyle ilgili olarak yapılacak düzenlemelerin, Anayasa’da belirlenen temel ilkelere uygun olması zorunludur. Dolayısıyla idarece düzenleme yapma yetkisinin en önemli sosyal haklardan biri olan ve doğrudan insan yaşamını ilgilendiren sağlık hakkına ulaşılmasına ve bu haktan en iyi biçimde yararlanılmasına engel oluşturacak biçimde kullanılmasının, sağlık hakkının özünün zedelenmesine yol açabilecek uygulamalara neden olabileceği izahtan varestedir.
Belirtilen mevzuat ile açıklamalar göz önünde bulundurulduğunda, fizik tedavi ve rehabilitasyon uygulamalarının Kuruma fatura edilebilmesinin koşullarını düzenleyen dava konusu düzenlemelerin, dayanağı mevzuata uygun olarak, hastanın sağlık hakkına ulaşması, Kurumun bütçe imkânları, özel sağlık hizmeti sunucularının personel, fiziki ve teknik imkânları ile gelir ve gider durumları gibi kriterler esas alınarak tesis edildiği anlaşılmaktadır.
Ayrıca sağlık kurulu raporları ile hastanın durumunun tespit edilmesi ve uygulanacak fizik tedavi ve rehabilitasyon seans sayısı ve süresinin bu sayede belirlenmesi düzenlemeleri ile hastalara doğru tanı konulabilmesi ve doğru tedavinin uygulanabilmesi ile hasta güvenliğinin sağlanacağı, kişilerin sağlık hakkına erişimini engeller bir durum oluşmadığı görülmektedir.
Bu haliyle dava konusu Tebliğ’in 4.5.4.F-1 maddesinin 1. fıkrasının (b)-1 bendinde yer alan ”ayaktan tedavilerde resmi sağlık kurulunca” ibaresinde, 4.5.4.F-2-1. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesinde, 2. fıkrasının 1. cümlesinde, 3. fıkrasının parantez içi düzenlemesi ve Tebliğ eki EK-9/A’da hukuka ve kamu yararına aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.
Davalı idarece, vücut dışında oluşturulan şok (basınç) dalgalarının çelik başlı bir aplikatör vasıtası ile vücudun istenilen bölgesine odaklanmasına dayanan girişimsel olmayan yeni bir tedavi şekli olan ve topuk dikeni, tenisçi ve golfçü dirseği, omuz ağrısı gibi rahatsızlıklarda uygulanan Ekstrakorporeal şok dalgası (ESWT) tedavisi ile özellikle beyin omurilik hastalıklarında robotik cihazlar ve sanal gerçekliğin entegre edilmesiyle ortaya çıkan, eklem hastalıklarında ise gerek kas güçlendirilmesi gerek eklem korunması açısından ölçme, değerlendirme ve buna göre uygun tedavi programları yapılmasına olarak sağlayan teknolojik cihazlar geliştirilerek uygulanan tedaviyi ifade eden felç, MS, beyin hasarı gibi nörolojik hastalıklarda uygulanan robotik rehabilitasyon uygulamaları gibi tıbbi anlamda özellik arz eden teknikler hususunda özel koşullar getirilmesine ilişkin dava konusu Tebliğ’in 4.5.4.F-4. maddesinin 3. fıkrasının 2. cümlesinde de hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle dava konusu Tebliğ’in 4.5.4.F-1 maddesinin 1. fıkrasının (b)-1 bendinde yer alan ”ayaktan tedavilerde resmi sağlık kurulunca” ibaresinde, 4.5.4.F-2-1. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesinde, 2. fıkrasının 1. cümlesinde, 3. fıkrasının parantez içi düzenlemesinde, 4.5.4.F-4. maddesinin 3. fıkrasının 2. cümlesi ve Tebliğ eki EK-9/A’da kamu yararına ve hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle bu kısımlar yönünden davanın reddi gerektiği düşüncesiyle aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.