Danıştay Kararı 15. Daire 2013/5440 E. 2018/7936 K. 28.11.2018 T.

15. Daire         2013/5440 E.  ,  2018/7936 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2013/5440
Karar No : 2018/7936

Davacı :
Vekili :
Davalı :
Vekili :
Davanın Özeti : Sosyal Güvenlik Kurumu, Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan “Genel Sağlık Sigortası Bakımından Rücu ve Yersiz Ödemelerin Geri Alınması” konulu 28/12/2012 tarih ve 2012/40 sayılı Genelge ile birlikte iş kazalarından dolayı kurumca ödenen giderlerin işverenden tahsili amacıyla düzenlenen ’nın 27/09/2012, 19/07/2012 (iki adet) ve 31/12/2012 tarihli borç bildirim belgelerinin iptaline karar verilmesi istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Dava konusu Genelgenin 5510 sayılı Yasanın 21. ve 76. maddeleri doğrultusunda taşra birimlerine yapılması gereken iş ve işlemleri bildirmek amacıyla hazırlandığı, iş kazasının, işverenin sigortalıların iş sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi sonucu meydana geldiğinin Milas Cumhuriyet Başsavcılığının kararında hüküm altına alındığından; rücu işleminin ve ilgili kanun maddeleri doğrultusunda hazırlandığından dava konusu Genelgenin hukuka uygun olduğu, davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi :
Düşüncesi : Dava konusu edilen borç bildirim belgelerinden 27/09/2012, 19/07/2012 (iki adet) tarihli olanlar iptali istenen Genelgenin yayınlanmasından önce düzenlenip davacıya tebliğ edilmiştir. Bu belgeler açısından dayanak 5510 sayılı Kanunun 21. maddenin 1. fıkrası ile 76. maddenin 4. fıkrasıdır. Kanuna uygun olarak düzenlenmiş bu borç bildirim belgelerinin tebliğ tarihine ilişkin dosyada herhangi bir bilgi bulunmamakla birlikte davacı tarafından dosyaya sunulan ve davalıya hitaben yazılan 23/10/2012 tarihli dilekçede; bahsi geçen 3 adet borç bildirim belgesinden söz edilmesi, bu belgelerin davacı tarafından en geç dilekçe tarihinde öğrenilmiş olduğunu göstermektedir. Davanın 06/02/2013 tarihinde açıldığı göz önüne alındığında bu üç belge açısından dava açma süresinin geçtiği açıktır. 27/09/2012, 19/07/2012 (2 adet) tarihli borç bildirim belgeleri açısından davanın süre aşımından reddi gerekeceği düşünülmektedir.
31/12/2012 tarihli borç bildirim belgesine göre işverenin sorumluluğu, davacı şirket yetkililerinin iş yerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından gerekli tedbirleri almayarak sigortalıların yaralanmalarına sebebiyet vermelerinden doğmaktadır. Bu belgenin dayanağı ise 28/12/2012 tarih ve 2012/40 sayılı “Genel Sağlık Sigortası Bakımından Rücu ve Yersiz Ödemelerin Geri Alınması” konulu Genelge olup, söz konusu Genelgenin B kısmı işverenin sorumluluğunu düzenlemekte ve 5510 sayılı Kanunun 21. maddesinin 1. fıkrası ile 76. maddenin 4 fıkrası doğrultusunda düzenlendiğinden üst normlara ve hukuka aykırı bir yönü bulunmamaktadır. Bu itibarla, davanın; genelge ile 31/12/2012 tarihli borç bildirim belgesine ilişkin kısmına yönelik olarak reddi gerekeceği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı :
Düşüncesi :Dava, davalı idare tarafından düzenlenen 27.9.2012 tarih,19.7.2012 tarih ve 31.12.2012 tarihli işlemler ile Genel sağlık Sigortası Bakımından Rücu ve Yersiz Ödemelerin Geri Alınması konulu 2012/40 sayılı Genelgenin (C) bölümünün iptali istemiyle açılmıştır.
5510 sayılı yasanın 76. Maddesinde,” İşveren, iş kazasına uğrayan veya meslek hastalığına tutulan genel sağlık sigortalısına sağlık durumunun gerektirdiği sağlık hizmetlerini derhal sağlamakla yükümlüdür. Bu amaçla işveren tarafından yapılan ve belgelere dayanan sağlık hizmeti giderleri ve 65 inci madde hükümlerine göre yapılacak masraflar Kurum tarafından karşılanır.”
Birinci fıkrada belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmesindeki ihmalinden veya gecikmesinden dolayı, genel sağlık sigortalısının tedavi süresinin uzamasına veya malûl kalmasına veya malûllük derecesinin artmasına sebep olan işveren, Kurumun bu nedenle yaptığı her türlü sağlık hizmeti giderini ödemekle yükümlüdür.
(Değişik üçüncü fıkra: 17/4/2008-5754/46 md.) İlgili kanunları gereğince sağlık raporu alınması gerektiği halde sağlık raporuna dayanmaksızın veya alınan raporlarda söz konusu işte çalışması tıbbî yönden elverişli olmadığı belirtildiği halde genel sağlık sigortalısını çalıştıran işverenlere, bu nedenle Kurumca yapılan sağlık hizmeti giderleri tazmin ettirilir. Sağlık kurulu raporu ile belli bir işte çalışamayacağı belgelenen 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki kişiler bu işte çalıştırılamaz. Bu kişileri çalıştıran işverenler, genel sağlık sigortalısının aynı hastalık sebebiyle Kurumca yapılan masraflarını ödemekle yükümlüdür. Tedavinin sona erdiğine ve çalışılabilir durumda olduğuna dair Kurumca yetkilendirilen hekim veya sağlık kurullarından belge almaksızın başka işte çalışan genel sağlık sigortalısının aynı hastalığı sebebiyle yapılan tedavi masrafları ise kendisinden alınır.
İş kazası ile meslek hastalığı, işverenin kastı veya genel sağlık sigortalısının iş sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi sonucu olmuşsa, Kurumca yapılan sağlık hizmeti giderleri işverene tazmin ettirilir. İşverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır. (Mülga beşinci fıkra: 17/4/2008-5754/46 md.)
(Değişik altıncı fıkra: 17/4/2008-5754/46 md.) Genel sağlık sigortalısına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere kastı veya suç sayılır bir hareketi veya ilgili kanunlarla verilmiş bir görevi yapmaması ya da ihmali nedeniyle Kurumun sağlık hizmeti sağlamasına veya bu kişilerin tedavi süresinin uzamasına sebep olduğu mahkeme kararıyla tespit edilen üçüncü kişilere, Kurumun yaptığı sağlık hizmeti giderleri tazmin ettirilir, “hükmü yer almıştır.
5510 sayılı kanunun 76. Maddesinin değişik 6. Fıkrasının uygulanmasını sağlamak üzere Genel sağlık Sigortası Bakımından Rücu ve yersiz Ödemelerin Geri Alınması konulu 2012/40 sayılı Genelgenin çıkarıldığı; anılan genelgenin Kurumca Üçüncü Kişilere Rücu İşlemleri başlıklı (C) bölümün davaya konu Yargı süreçleri başlıklı 2. Maddesinde, “(1) Kastı veya suç sayılır bir hareketi veya ilgili kanunlarla verilmiş bir görevi yapmaması ya da ihmali nedeniyle genel sağlık sigortalısı ile bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere Kurumun sağlık hizmeti sağlamasına sebebiyet veren üçüncü kişi/kişiler hakkında ilgili Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kamu davası açılmasının ertelenmesi veya açılan kamu davasında mahkemece; davanın düşmesi, cezanın ertelenmesi, ceza verilmesine yer olmadığı, uzlaşma, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, güvenlik tedbirine hükmedilmesi ve mahkumiyet gibi kararların verilmesi durumunda, söz konusu karara istinaden rücu işlemlerinin başlatılması gerekmektedir.
(2) Ancak, üçüncü kişi yada kişilerce genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilere, cismani zarar veren bir haksız fiil nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturma açıldığında, ilgili Cumhuriyet Savcılığınca bu kişi ve kişiler hakkında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 172 nci maddesinin 1 ve 2 nci fıkralarında belirtildiği üzere Cumhuriyet Savcısınca,
a) Soruşturma evresi sonunda kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması gibi gerekçelerle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi,
Açılan ceza davasında, anılan Kanunun 223 üncü maddesi 2 nci fıkrasının a, c ve d bentlerinde hüküm altına alınan beraat gerekçeleri ile beraat ettirilen üçüncü kişi ya da kişiler için yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması, b)Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması,
c) Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin tespit edilmesine rağmen, olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması, Aynı maddenin 3 üncü fıkrasında hüküm altına alınan yüklenen suçla bağlantılı olarak yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya sağır ve dilsizlik hali ya da geçici nedenlerin bulunması, d)Yüklenen suçun zorunluluk hali ya da cebir veya tehdit etkisiyle işlenmesi, e) Meşru savunmada sınırın heyecan, korku ve telaş nedeniyle aşılması, gibi gerekçeler ile verilen beraat kararlarında, bu kişi/kişiler hakkında soruşturma sonucunda kovuşturmaya gerek olmadığına dair karar veya açılan ceza davası sonucunda beraat kararı verilmesi hallerinde dahi eylemlerinin niteliğinden dolayı ilgili kişi/kişilere rücu edilecektir.
(3) Kaldı ki; kararlara gerekçe yapılan fiiller ceza hukuku açısından suç olarak
tanımlanmamakla birlikte, Borçlar Hukuku açısından tazminat sorumluluğunu gerektirir bir haksız fiil niteliği taşıyabilir. Fiil bazen suç olduğu halde haksız fiil niteliği taşımaz iken, bazen de haksız bir fiil sayıldığı halde, suç teşkil etmez. Türk Borçlar Kanununun 74 üncü maddesinde de ayrıntıları ile hüküm altına alındığı üzere, ceza hakiminin bir fiili suç saymamasına rağmen, hukuk hakiminin aynı fiili haksız bir fiil kabul etmesi mümkündür.
Ancak, haksız fiilin varlığından söz edebilmek için zararın doğumu şarttır. Burada Kurumumuz açısından önemli olan, zararı doğuran ve her türlü tedavi ve yol masrafının yapılmasına sebebiyet veren haksız fiilin fail/faillerine rücu edilmesidir.
Örneğin; 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 31-34 üncü maddelerinde sayılan yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik, geçici nedenler, alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olma halleri gerekçe yapılarak, Ceza Mahkemesince beraat kararı verilse dahi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 65 inci maddesine istinaden bu kişi/kişilere aynı şekilde rücu edilebilir.”hükmü yer almıştır.
Anayasa’nın 124. maddesinde, Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerinin, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla yönetmelikler çıkarabileceği hükme bağlanmıştır.
Yasa koyucu düzenleyeceği konularda genel prensipleri belirler ve bunun uygulanmasını, yürütmeye, bir başka ifadeyle idarelere bırakır. Bu asli düzenleme yetkisinin Yasama organına ait olmasının doğal bir sonucudur. Ancak, idarelerin düzenleyici işlem yapma yetkisi yasama organının çizdiği sınırlar içinde, başta Anayasa olmak üzere, Kanun, Tüzük gibi üst hukuk normlarına aykırı olmamak kayıt ve şartına bağlı olarak gerçekleşebilir.
Bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruluşları, görev alanlarına ilişkin olarak tüzük ve yönetmelik dışında, kılavuz, yönerge, tebliğ, genelge gibi çeşitli adlar altında da düzenleme yapabilmektedirler. Ancak bu düzenlemeler arasında uyulması gereken “normlar hiyerarşisi” kuramına göre hukuk düzeni, farklı kademede yer alan Anayasa, kanun, tüzük, yönetmelik ve diğer düzenleyici işlemlerden oluşan birçok normu içermekte ve her norm geçerliliğini bir üst basamakta yer alan normdan almaktadır. Bu nitelikleri gereği, dayandıkları üst hukuk normlarına aykırı hüküm ihtiva etmeleri mümkün değildir.
Normlar hiyerarşisine göre kanundan sonra gelen tüzük, yönetmelik, genelge gibi düzenlemelerin ancak kanunda verilmiş olan hakkın kullanılmasının açıklanması ile ilgili olacağı, bu metinlerde kanun ile verilmiş olan hakkı genişletici veya daraltıcı mahiyette hükümlere yer verilemeyeceği hukukun genel ilkelerindendir.
İdarenin düzenleyici idari işlem tesis etme yetkisinin “Yasama yetkisinin devredilmezliği” ilkesinin bir sonucu olarak ikincil nitelikte bir kural koyma yetkisi olduğu göz önüne alındığında; söz konusu yetkinin kanunların çizdiği çerçeve içinde kalması ve kanunlara uygun olarak kullanması zorunludur.
Bu düzenlemeler çerçevesinde uyuşmazlık incelendiğinde, dava konusu Genelgenin dayanağı 5510 sayılı yasanın 76.maddesinde, İş kazası ile meslek hastalığı, işverenin kastı veya genel sağlık sigortalısının iş sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi sonucu olmuşsa, Kurumca yapılan sağlık hizmeti giderlerinin işverene tazmin ettirileceği, İşverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesinin dikkate alınacağı, Değişik altıncı fıkrasında da, Genel sağlık sigortalısına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere kastı veya suç sayılır bir hareketi veya ilgili kanunlarla verilmiş bir görevi yapmaması ya da ihmali nedeniyle Kurumun sağlık hizmeti sağlamasına veya bu kişilerin tedavi süresinin uzamasına sebep olduğu mahkeme kararıyla tespit edilen üçüncü kişilere, Kurumun yaptığı sağlık hizmeti giderlerinin tazmin ettirileceği hükmü yer aldığı halde, dava konusu Genelgenin iptali istenilen (C) bölümünde, işverenin sorumluluğunun varlığının kabulü için her hangi bir inceleme ve soruşturma yapılmasının gerekliliği aranmadığı gibi, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kamu davası açılmasının ertelenmesi veya açılan kamu davasında mahkemece; davanın düşmesi, cezanın ertelenmesi, ceza verilmesine yer olmadığı, uzlaşma, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, güvenlik tedbirine hükmedilmesi gibi kararların verilmesi rücu işlemlerinin başlatılmasına yeterli görülmüş olup, dava konusu Genelgenin bu hükmüyle Yasayı aşar şekilde düzenleme getirilmiş olduğu görülmekle, dava konusu düzenlenmede mevzuat hükümlerine ve üst hukuk normuna uyarlık görülmemiştir Bu durumda, İş kazası ile meslek hastalığının, işverenin kastı veya genel sağlık sigortalısının iş sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi sonucu oluşup oluşmadığının şüpheye yer vermeyecek şekilde tespiti ancak bu konuda yapılacak detaylı araştırma ve inceleme sonucunda ve mahkeme kararlarıyla ortaya konulabilecekken, diğer bir ifadeyle Kişi hakkında ceza yaptırımı uygulanabilmesi için fiilin, somut bilgi ve belge ile aksine ihtimal verilmeyecek şekilde ispatlanarak sübuta erdirilmesi ve bunun üzerine ceza yaptırımı uygulanması gerektiğinden, bu durumu ber taraf edecek şekilde düzenleme içeren dava konusu Genelge hükümlerinde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Dava konu işlemlere gelince,
Olayda, dava konusu işlemlere konu edilen, çalışanların uğradığı iş kazasının işverenin kastı veya genel sağlık sigortalısının iş sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi sonucu oluştuğu yönünde idarece yapılmış aksine ihtimal verilmeyecek şekilde somut bir tespit bulunmayıp salt cumhuriyet savcılığının kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararının dayanak alınması suretiyle tesis edilmiş olması nedeniyle dava konusu işlemlerde de hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle davalı idare tarafından düzenlenen 27.9.2012 tarih,19.7.2012 tarih ve 31.12.2012 tarihli işlemler ile Genel sağlık Sigortası Bakımından Rücu ve yersiz Ödemelerin Geri Alınması konulu 2012/40 sayılı Genelgenin (C) bölümünün 2. Maddesinin iptali yolunda karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi Başkanlığınca, duruşma için taraflara önceden bildirilen 28/11/2018 tarihinde davacı …. Deniz Ürünleri Üretim İhracat İthalat Ticaret A.Ş.’nin vekilinin gelmediği, davalı ‘nı temsilen Av. …’ın geldiği, Danıştay Savcısının hazır olduğu görülmekle açık duruşmaya başlandı. Gelen taraflara usulüne uygun olarak söz verilerek dinlendikten ve Danıştay Savcısının düşüncesi alındıktan sonra gelen taraflara son kez söz verilip, duruşma tamamlandı. Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Dava; Sosyal Güvenlik Kurumu, Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan “Genel Sağlık Sigortası Bakımından Rücu ve Yersiz Ödemelerin Geri Alınması” konulu 28/12/2012 tarih ve 2012/40 sayılı Genelge ile birlikte iş kazalarından dolayı kurumca ödenen giderlerin işverenden tahsili amacıyla düzenlenen ’nın 27/09/2012, 19/07/2012 (iki adet) ve 31/12/2012 tarihli borç bildirim belgelerinin iptali istemiyle açılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7. maddesinde: “Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.” hükmü yer almaktadır.
Davacı tarafından; işyerinde muhtelif tarihlerde vuku bulan iş kazaları sonucu davalı kurumca karşılanan sağlık hizmeti giderlerinin davacı işverene rücu edilmesi amacıyla düzenlenip tebliğ edilen 27/09/2012, 19/07/2012 (iki adet) ve 31/12/2012 tarihli olmak üzere toplam dört adet borç bildirim belgesi ile bu işlemlerin dayanağı olan 28/12/2012 tarihli Genel Sağlık Sigortası Bakımından Rücu ve Yersiz Ödemelerin geri Alınması” konulu 2012/40 sayılı Genelgenin, yasaya aykırılık teşkil ettiği, sadece iş kazasının meydana gelmesinin davalı kurum için yeterli sayıldığı,
iş kazaları konusunda herhangi bir soruşturma ve inceleme yapılmadığı gerekçeleriyle iptali talep edilmiştir.
Dava konusu borç bildirim belgelerinden 27/09/2012 tarihli ve 19/07/2012 tarihli (iki adet) olmak üzere toplam üç adet borç bildirim belgesinin tebliğ tarihine ilişkin dosyada herhangi bir bilgi bulunmamakla birlikte davacı tarafından dosyaya sunulan ve davalıya hitaben yazılan 23/10/2012 tarihli dilekçede; bahsi geçen üç adet borç bildirim belgesinden söz edilmesi, bu belgelerin davacı tarafından en geç dilekçe tarihinde öğrenilmiş olduğunu göstermektedir. Bu itibarla dava konusu bu üç belge açısından en son dava açma süresi 24/12/2012 (son gün olan 22/12/2012 Cumartesi gününe denk gelmektedir.) tarihi olmakla birlikte davanın 06/02/2013 tarihinde açıldığı göz önüne alındığında bu üç belge açısından dava açma süresinin geçtiği açıktır. 27/09/2012, 19/07/2012 (iki adet) tarihli borç bildirim belgeleri açısından davanın süre aşımından reddi gerekmektedir.
31/12/2012 tarihli borç bildirim belgesinin dayanağı, 28/12/2012 tarih ve 2012/40 sayılı “Genel Sağlık Sigortası Bakımından Rücu ve Yersiz Ödemelerin Geri Alınması” konulu Genelgenin ; “İş Kazası ve Meslek Hastalığı Halinde İşverenin Yükümlülükleri İle İşverenin Sorumluluğu ve Rücu İşlemleri” başlığını taşıyan (B) bölümünde, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 76. maddesine atıf yapılmıştır.76.maddenin 4. fıkrasında:
“İş kazası ile meslek hastalığı, işverenin kastı veya genel sağlık sigortalısının iş sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi sonucu olmuşsa, Kurumca yapılan sağlık hizmeti giderleri işverene tazmin ettirilir. İşverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır.” hükmü yer almaktadır.
Genelgenin (B) bölümünün 3. fıkrası kanun’un yukarıda belirtilen maddesi doğrultusunda düzenlenmiştir. Buna göre:
” iş kazasına konu olayın işverenin kastı veya genel sağlık sigortalısının iş sağlığını koruma ve iş güvenliğiyle ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi sonucu meydana gelmiş olduğu tespit edilmiş ise Kurumca sağlanan ve/veya ileride yapılması gerekli bulunan iş kazası ve meslek hastalığına yönelik giderler işverene rücu edilecek olup, işverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınacaktır.” şeklindedir.
Bahsi geçen düzenlemeye göre işverene rücu edilebilmesi için dikkat edilmesi gereken husus; işverenin kastı ya da iş sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı davranışının bulunması ve bunun tespit edilmesidir. Tespit işleminin kurumca yapılacak inceleme ve soruşturma sonucu alınacak rapora göre olacağı ve dosyada böyle bir tespitin bulunmadığı açıktır. İşverenin kusurunun bulunup bulunmadığı, varsa hangi oranda kusurunun bulunduğu tespit edilmeden rücu işleminin yapılarak, 31/12/2012 tarihli borç bildirim belgesinin düzenlenmesinde hukuka uygunluk görülmemiştir.
Dava konusu edilen Genelge 5510 sayılı Yasanın 76. maddesi doğrultusunda düzenlenmiş olup, hukuka ve üst normlara aykırı bir düzenleme içermediğinden iptalini gerektirecek herhangi bir hukuka aykırılık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davanın 27/09/2012 tarihli ve 19/07/2012 tarihli (iki adet) borç bildirim belgelerine ilişkin kısmının süre aşımı yönünden REDDİNE oyçokluğuyla, 31/12/2012 tarihli borç bildirim belgesine ilişkin kısmının İPTALİNE oyçokluğuyla, 28/12/2012 tarih ve 2012/40 sayılı Genelgeye ilişkin kısmının REDDİNE oybirliğiyle, dava kısmen ret, kısmen iptal ile sonuçlandığından aşağıda dökümü yapılan ….-TL yargılama giderinin ….-TL’sinin davacı üzerinde bırakılmasına, ….-TL yargılama giderinin ise davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen … TL vekalet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, duruşmalı işler için belirlenen …-TL. avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, artan posta ücretinin istemi halinde davacıya iadesine, kararın tebliğini izleyen günden itibaren 30 (otuz) gün içinde İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yoluna başvurulabileceğinin taraflara bildirilmesine, 28/11/2018 tarihinde karar verildi.

KARŞI OY(X):
Dava, balık üretimi işiyle uğraşan davacı şirketin iş sağlığı ve iş güvenliği mevzuatına aykırı hareketi sonucu meydana geldiği ileri sürülen iş kazaları neticesinde çalıştırdığı sigortalılara Sosyal Güvenlik Kurumunca yapılan iş göremezlik ödemeleri ile tedavi giderlerinin davacıdan rücuan tahsili amacıyla ’nca düzenlenen 27/09/2012, 19/07/2012 (iki adet) ve 31/12/2012 tarihli borç bildirim belgelerinin ve bu işlemlerin dayanağı olduğu belirtilen 28/12/2012 tarih ve 2012/40 sayılı “Genel Sağlık Sigortası Bakımından Rücu ve Yersiz Ödemelerin Geri Alınması” konulu Genelge’nin (C) bölümünün iptali istemiyle açılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14 üncü maddesinin 3/a bendinde dava dilekçelerinin “görev” yönünden ilk incelemeye tabi tutulacağı belirtilmiş, 15 inci maddesinin l/a bendinde ise; 14 üncü maddenin 3/a bendine göre adli (…) yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verileceği hükme bağlanmış bulunmaktadır.
2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 24. maddesinde ise, kamu kurum ve kuruluşlarınca çıkarılan ve ülke çapında uygulanacak düzenleyici işlemlerin iptali istemiyle açılacak davalarda, ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’ın görevli olduğu kurala bağlanmıştır. Davanın, 28/12/2012 tarih ve 2012/40 seri nolu Genelge’nin iptali istemiyle ilgili kısmına yönelik uyuşmazlığın görüm ve çözümünün Dairemiz görev alanında kaldığında kuşku bulunmamaktadır.
Davanın işgöremezlik durumuna giren sigortalılara Kurumca bağlanan gelir ile yapılan tedavi giderleri nedeniyle uğranılan Kurum zararının davacıdan yasal faiziyle birlikte rücuan alınmasına yönelik düzenlenen borç bildirim belgelerinin iptali istemine yönelik kısmı incelendiğinde ise;
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun “İş kazası ve meslek hastalığı ile hastalık bakımından işverenin ve üçüncü kişilerin sorumluluğu” başlıklı 21. maddesinde; “İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir, işverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır.

İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edilir.”
Hükmüne;
“İşverenin, genel sağlık sigortalısının ve üçüncü kişilerin sorumluluğu” başlıklı 76. maddesinin dördüncü fıkrasında; “İş kazası ile meslek hastalığı, işverenin kastı veya genel sağlık sigortalısının iş sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi sonucu olmuşsa, Kurumca yapılan sağlık hizmeti giderleri işverene tazmin ettirilir. İşverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır.”
Hükmüne;
“Uyuşmazlıkların çözüm yeri” başlıklı 101.maddesinde “Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür.” hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri ve somut olay birlikte değerlendirildiğinde; davacı şirkette çalışan sigortalıların geçirdiği iş kazasına yönelik, işverenin ve üçüncü kişilerin sorumluluğu kapsamında tahakkuk ettirilen borçtan kaynaklanan uyuşmazlık konusu düzenlemelerin 5510 sayılı Kanunda yer aldığı; dolayısıyla, bu Kanundan (5510 sayılı Kanun) doğan uyuşmazlığın, aynı Kanunun 101. maddesi uyarınca adli yargı yerince (İş Mahkemesi) çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, davanın borç bildirim belgesinin iptali isteminden kaynaklanan kısmının görüm ve çözümünde adli yargı yeri görevli olduğundan, anılan kısım yönünden davanın reddine karar verilmesi gerektiği görüşüyle karara kısmen katılmıyorum.