Danıştay Kararı 15. Daire 2013/4574 E. 2016/3706 K. 23.05.2016 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2013/4574 E.  ,  2016/3706 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2013/4574
Karar No : 2016/3706

Temyiz Eden (Davacılar) :
Vekili :
Karşı Taraf (Davalı) :
Vekili :

İstemin Özeti : … İdare Mahkemesi’nin … günlü, … sayılı kararının usul ve hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Tetkik Hakimi Düşüncesi : … İdare Mahkemesi kararının esasa ilişkin kısmının onanması, vekalet ücretine ilişkin kısmının ise bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onbeşinci Dairesince tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; kronik böbrek hastalığı bulunan …’e 26.09.2005 tarihinde … Üniversitesi Hastanesi … Diyaliz Merkezi’nde diyaliz uygulaması sırasında damar yolu açılırken araz oluştuğu ve bu durumun tıp kurallarına uygun davranılmaması nedeniyle geliştiği iddiasıyla oluştuğu ileri sürülen 50.000 TL maddi ve 20.000 manevi olmak üzere toplam 70.000 TL zararın 26.09.2005 tarihinden itibaren yürütülecek yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesi’nce; hazırlanan bilirkişi raporu hükme esas alınarak sunulan sağlık hizmetinin tıp kurallarına uygun icra edildiği, dolayısıyla davalı idarenin sorumlu tutulamayacağının anlaşıldığı gerekçesiyle davacı tarafın tazminat talebi yerinde görülmeyerek davanın reddine karar verilmiştir.
İdare Mahkemesi, davanın reddi yanında reddolunan maddi tazminat için nispi hesap yapılmak suretiyle 5.750 TL ve reddolunan manevi tazminat için ise 600 TL maktu vekâlet ücretinin davacı taraftan alınarak davalı idareye verilmesine karar vermiştir.
Davacı tarafça, anılan mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.
İdare Mahkemesi Kararının, Davanın Reddine İlişkin Kısmının İncelenmesi;
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “kararın bozulması” başlıklı 49. maddesinin 1. fıkrasında; temyiz incelemesi sonucu Danıştayın; a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması, b) Hukuka aykırı karar verilmesi c) Usul hükümlerine uyulmamış olunması sebeplerinden dolayı incelenen kararı bozacağı kuralına yer verilmiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgeler ile temyiz dilekçesindeki iddiaların incelenmesinden, davacı tarafın temyiz istemine konu İdare Mahkemesi’nin davanın reddi yolundaki kararının bozulmasını gerektirecek yasal bir sebebin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Bu durumda İdare Mahkemesi kararının davanın reddine ilişkin kısmının onanması gerekecektir.
İdare Mahkemesi Kararının Vekalet Ücretine İlişkin Kısmın İncelenmesi;
Davacı tarafça, 50.000 TL maddi, 20.000 TL manevi zararın tazmini istemiyle bakmakta olduğumuz dava açılmıştır.
Davanın tümüyle reddi nedeniyle, talep edilen maddi tazminat miktarı üzerinden nispi olarak hesaplanan 5.750 TL ve reddolunan manevi tazminat üzerinden 600 TL olmak üzere toplamda 6.350 TL tutarında vekalet ücreti hesaplanmıştır.
Vekalet ücreti olarak hükmedilen miktarın hak arama hürriyeti ve mahkemeye erişim hakkı bağlamında incelenmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. maddesinin son fıkrasında “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
Yine Anayasa’nın 148. maddesinin 3. fıkrasında ise, “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir. ” hükmü yer almıştır.
Bir tam yargı davası sonucunda , davacı aleyhine hükmedilen vekalet ücretinin, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile korunan hak arama hürriyeti ve mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği iddiasıyla yapılan bireysel başvuru sonucunda verilen Anayasa Mahkemesinin 7.11.2013 tarih ve B. No:2012/791 numaralı kararında konuya ilişkin temel ilkeler ortaya konulmuştur.
Buna göre, “Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde, mahkemeye erişim hakkına açıkça yer verilmemişse de maddenin (1) numaralı fıkrasındaki “herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, … bir mahkeme tarafından davasının … görülmesini istemek hakkı…” ifadeleri çerçevesinde ve hakkın doğası gereği mahkemeye erişim hakkını da kapsadığının kabulü gerekir.
Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara vekâlet ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması gerekir. …… Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hale getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez. Dolayısıyla davayı kaybetmesi halinde başvurucuya yüklenecek olan vekâlet ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir. (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38 – 39).
Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan vekâlet ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu çerçevede, davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir.
Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir.
Ancak, yukarıda da ifade edildiği üzere, bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklenmemiş olması gereklidir.” denilmektedir.
Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmelere göre, istenen tazminatın reddedilmesi üzerine belirli bir oranının karşı tarafa vekâlet ücreti olarak ödenmesi yükümlülüğü öngörülmesi tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal eden bir müdahale olarak nitelendirilemeyecektir. Ancak her bir uyuşmazlığın kendini özgü niteliklerinin ve uyuşmazlığa konu olayın , davacıların mahkemeye erişim hakkı üzerinde farklı sonuçlar doğurabilmesi de mümkündür.
Açılan bir tam yargı davasında istenilen tazminatın miktarının, ancak bilirkişi incelemesi ve benzeri araştırmalardan sonra elde edilen verilere göre mahkemece takdir edildiği bilinmektedir. Tazminat davasının bu özelliği gereği, gerçekte hak edilen tazminat miktarının dava açılmadan önce davacılar tarafından tam olarak bilinmesi veya öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu belirsizliğin, davacıları yüksek miktarlı istemlerde bulunmaya yönlendirebileceği açıktır.
Talep miktarının sonradan düzeltilmesi (ıslah), tazminat davasının başındaki belirsizlik karşısında bir güvence oluşturabilecekse de, davanın açıldığı tarihte 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda böyle bir kuruma yer verilmemiştir. Dolayısıyla, hak kaybına uğramak istemeyen davacılar için, tazminat taleplerine ilişkin miktarları yüksek tutmaktan başka seçenek bulunmamaktadır.
Davacı bu hukuki ve fiili bu şartlar altında açtığı davasında, 50.000 TL maddi, 20.000 TL manevi zararın tazminini istemiştir.
Bilindiği üzere sağlık hizmetleri, bünyesinde risk taşıyan, tıbbi ve teknik bilgiyi gerektiren hizmetlerdendir. Sağlık hizmetinden yararlanan bir kişinin zarara uğraması halinde, zararın doğmasında idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı da ancak konusunda uzmanı olan kişi ya da kuruluşlarca yapılacak detaylı incelemler sonucunda ortaya konabilecektir.
Sonuç olarak, ıslah olanağı bulunmaması nedeniyle tazminat istemi yüksek tutulmak zorunda kalınan, gerçekte hak edilen tazminat miktarı kestirelemeyen, çözümü davanın her iki tarafı için de zor ve karmaşık olan böylesi bir dava sonucunda, reddedilen maddi tazminat miktarı üzerinden 5.750 TL tutarında nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi, hak arama özgürlüğünü ve mahkemeye erişim hakkını kullanan davacının, kullandığı hak nedeniyle olağan dışı ağırlıkta bir mali yük altına girmesi sonucunu doğurmuştur. Böyle bir sonucun, hak arama özgürlüğüne ve mahkemeye erişim hakkına, olağan dışı bir kısıtlama getirdiği ortadadır.
Yukarıda açıklanan şekilde davacıların, kullandıkları Anayasal hakları nedeniyle olağan dışı ağırlıkta bir mali yük altında kalmış olmaları, bu durumun hak arama özgürlüğü ve mahkemeye erişim hakkı üzerinde olağan dışı bir kısıtlama oluşturması karşısında, maktu belirlenmesi gerekirken talep edilen maddi tazminat miktarı üzerinden nispi olarak belirlenen vekalet ücretinde hukuka uygunluk görülmemiştir.
Bu durumda reddedilen maddi ve manevi tazminat için ayrı ayrı ve maktu olmak üzere vekalet ücretine hükmedilmesi gerekecektir.
Açıklanan nedenlerle; … İdare Mahkemesi’nin … günlü, … sayılı kararının davanın reddine ilişkin kısmının oybirliğiyle ONANMASINA, vekalet ücretine ilişkin kısmının oyçokluğuyla BOZULMASINA, bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine, 23/05/2016 tarihinde karar verildi.

KARŞI OY (X):

İdare Mahkemesi tarafından reddedilen maddi ve manevi tazminat üzerinden hesaplanan toplam … TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalı idareye verilmesine karar verilmiştir.
Davanın 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname yürürlüğe girmezden evvel açıldığı ve davanın davalı idare adına hukuk müşaviri tarafından takip edildiği dikkate alındığında davalı idare lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi gerekmektedir.
Bu durumda, davacıların temyiz isteminin kısmen kabulüyle İdare Mahkemesi kararının vekalet ücretine ilişkin kısmının bozulması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyorum.