Danıştay Kararı 15. Daire 2013/4536 E. 2016/2825 K. 25.04.2016 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2013/4536 E.  ,  2016/2825 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2013/4536
Karar No : 2016/2825

Temyiz Eden (Davacılar) : 1-
2-
Vekili :
Karşı Taraf (Davalı) :
Vekili :
İstemin Özeti : … 3. İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:… sayılı kararının, hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti :Temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.
Düşüncesi :Temyize konu İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce; tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava, davacılardan için 31/03/1987 tarihinde … Devlet Hastanesi’nde yapılan kan tahlili sonucunun hatalı olmasına bağlı olarak eşi ile aralarındaki kan uyuşmazlığından haberdar olamaması sonucu ikinci çocuğuna hamilelik sürecinde meydana gelen kan uyuşmazlığından kaynaklanan çocuğun ölüm olayı nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen maddi ve manevi zararın yasal faizi ile birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.
… 3. İdare Mahkemesi’nce, ölüm olayının gerçekleştiği 17/09/2007 tarihinden yaklaşık 20 yıl önce davacı için yapılan kan tahliline bağlı olarak davalı İdare açısından ağır hizmet kusurundan bahsedilmesine olanak bulunmadığı gibi, ‘un geçen 20 yıllık süre zarfında bir de normal sağlıklı bir doğum süreci geçirmiş olması hususu da gözönünde bulundurulduğunda hiç kan tahlili yaptırmamış olmasının hayatın olağan akışına aykırılık oluşturduğu, öte yandan;idarelerin tazminle yükümlü tutulabilmeleri için meydana gelen zararla İdareye atfedilen eylem arasında nedensellik bağının bulunması zorunlu olup, 23/07/1979 tarihinde doğan ve 31/03/1987 tarihinde davalı İdareye bağlı Nallıhan Devlet Hastanesi tarafından kan grubunun A Rh(+) olduğu yolunda bir belge verilen davacının,17/09/2007 tarihinde gerçekleşen ikinci doğum vakasıyla ilgili kan uyuşmazlığının 1987 yılında yapılan kan grubu tespiti ile ilintirilendirilmesi hukuken olanaklı olmayıp, bu yönüyle davalı İdare açısından tazmin yükümlülüğü bulunmadığı, davacı ‘un ikinci hamilelik süreci neticesinde meydana gelen ölüm olayında nedensellik bağının bulunmaması nedeniyle davacıların maddi ve manevi tazminat istemlerinin karşılanmasının olanaklı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
İdarenin hukuki sorumluluğu, kişilere lütuf ve atıfet duygularıyla belli miktarda para ödenmesini öngören bir prensip olmayıp; demokratik toplum düzeninde biçimlenen idare-birey ilişkisinin doğurduğu hukuki bir sonuçtur. İdari yargı da, bu anlayış doğrultusunda, idare hukukunun ilke ve kurallarını uygulamak suretiyle, idarenin hukuki sorumluluk alanını ve sebeplerini içtihadıyla saptamak zorundadır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.

İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karekteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetinde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
Temyiz istemine konu Mahkeme kararı ile, davacının kan grubunun ölüm olayının gerçekleştiği tarihten yaklaşık 20 yıl öncesine ilişkin olduğu, bu süre içerisinde sağlıklı bir doğum süreci geçirmiş olduğu hususu da değerlendirilerek hiç kan tahlili yaptırmamış olmasının hayatın olağan akışına aykırılık oluşturduğu, ikinci hamilelik sürecinde meydana gelen ölüm olayında nedensellik bağının bulunmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacılar tarafından, un kan grubunun 31/03/1987 tarihinde … Devlet Hastanesince A Rh (+) olarak tespit edildiği, 04/10/1999 tarihinde … Devlet Hastanesinde ilk çocuğunu dünyaya getirdiği, anılan hastanede kan tahlili yapılmayıp, … Devlet Hastanesince düzenlenen kan grubu testine itibar edildiği, 2007 yılında ikinci bebeğine hamile kaldığı, 02/07/2007 yılında yaptırılan kan tahlili sonucu kan grubunun A Rh (-) olduğunun tespit edildiği ve kan uyuşmazlığı için iğne yapıldığı, 13/09/2007 tarihinde rahatsızlandığı, … Devlet Hastanesi’ne müracaat ettiği, doktorun, bebeğin kan uyuşmazlığına bağlı olarak vücudunun su topladığı ve acilen Ankara’ya gitmesini söylediği, 14/09/2007 tarihinde … Sağlığı ve Eğitim Araştırma Hastanesine kan uyuşmazlığı nedeniyle yatışının yapıldığı, 17/09/2007 tarihinde sezaryen ile doğum yaptığı aynı gün bebeğin vefat ettiği, … Devlet Hastanesince kan grubunun yanlış tespit edilmiş olması nedeniyle davacının hayati tehlike içine sokulduğu, bebeklerini kaybettikleri, ilk gebeliği döneminde de kan grubu tetkiki yapılmadığı, bu hususa yönelik Mahkemece inceleme yapılmadığı ileri sürülmektedir.
2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu’nun 1.maddesinde, adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumunun kurulduğu, Kanunun 2.maddesinde, Kurumun, mahkemeler ile hâkimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen Adli Tıp ile ilgili konularda bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
Dolayısıyla, esas itibariyle adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere kurulan Adli Tıp Kurumuna, taraf iddiaları da değerlendirilmek suretiyle, davacının ilk gebeliğine ilişkin hastane kayıtları da getirtilmek suretiyle, ilk gebeliğine ilişkin olarak kan grubu tetkiki yapılıp yapılmadığı, anne ve ilk bebeği arasında kan uyuşmazlığı bulunup bulunmadığı, var ise buna yönelik olarak tedavinin uygulanıp uygulanmadığı, ikinci bebeğinin vefat etmesinde davalı idarenin hizmet kusuru olup olmadığı hakkında Adli Tıp Kurumuna bilirkişi incelemesi yaptırıldıktan sonra karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme üzerine verilen İdare Mahkemesi kararında hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, … 3. İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:… sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25/04/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.