Danıştay Kararı 15. Daire 2013/4490 E. 2016/3879 K. 30.05.2016 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2013/4490 E.  ,  2016/3879 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2013/4490
Karar No : 2016/3879

Temyiz Eden
Karşı Taraf (Davalı) :
Vekili :
İstemin Özeti : … 1.İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:… sayılı kararının, hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi :Temyiz isteminin kabulü ile Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava, 19/04/2005 tarihinde mide kanaması rahatsızlığı nedeniyle Tarsus Devlet Hastanesine başvuran davacıya, aynı gün ameliyat edilmesinin akabinde hastane personelince yapılan enjeksiyonun hatalı olması nedeniyle engelli hale geldiğinden bahisle uğranıldığı iddia edilen maddi ve manevi zararının tazmini istemiyle açılmıştır.
… 1.İdare Mahkemesi’nce, dosyada bulunan bilgi ve belgeler ile Adli Tıp Kurumu raporu bir bütün olarak incelenip değerlendirildiğinde, her ne kadar davacının bacağındaki sakatlığın enjeksiyondan kaynaklandığı açık olsa da, bu durumun enjeksiyonun yapıldığı yerde meydana gelen komplikasyon sonucu olduğu, diğer bir ifade ile enjeksiyonun yanlış veya hatalı yapıldığının, bu nedenle davacıda meydana gelen zarar ile davalı idare personelinin eylemi arasında nedensellik bağının açıkça ortaya konulamadığı anlaşıldığından, davacının tazminat talebinin kabulüne olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafından, Mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
İdarenin hukuki sorumluluğu, kişilere lütuf ve atıfet duygularıyla belli miktarda para ödenmesini öngören bir prensip olmayıp; demokratik toplum düzeninde biçimlenen idare-birey ilişkisinin doğurduğu hukuki bir sonuçtur. İdari yargı da, bu anlayış doğrultusunda, idare hukukunun ilke ve kurallarını uygulamak suretiyle, idarenin hukuki sorumluluk alanını ve sebeplerini içtihadıyla saptamak zorundadır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karekteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetinde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden,19/04/2005 tarihinde mide kanaması rahatsızlığı nedeniyle Tarsus Devlet Hastanesine başvuran davacının ameliyata alındığı, ameliyat sonrası hastanede kaldığı dönemde kendisine kalçasından yapılan enjeksiyon sonucunda bacağında elektriklenme, yanma ve uyuşma hissettiği, söz konusu rahatsızlığını kendisini ameliyat eden doktora söylemesinin ardından doktorun tavsiyesi üzerine çekilen EMG grafisinde enjeksiyon yapılan bacağında sinir zedelenmesinin olduğunun anlaşılması üzerine enjeksiyonu yaptığı belirtilen ve anılan Hastanede hemşire olarak görev yapan … hakkında şikayette bulunulduğu,
Olaya ilişkin olarak davalı idarece düzenlenen 22/09/2005 tarihli inceleme raporunda, davacıyı ameliyat eden doktorun, hastayı ameliyat ettiği, ancak hasta tabelasına kesinlikle İ.M. (intramuskuler : kas içi) ilaç yazmadığını ve hemşirelere kalçadan iğne yapılmasını söylemediği, çünkü hastanın damar yolu olduğunu ve tüm tedavileri buradan yaptırdığını belirttiği, hemşirelere hastanın kalçasına iğne yapılıp yapılmadığı sorulduğunda hemşirelerin bu şekilde bir tedavi yapılmadığını söyledikleri, sonuç olarak; hasta tabelası incelendiğinde …(kas içine) yapılması gereken tedavinin olmadığı, ameliyatı yapan doktorun böyle bir tedaviyi sözlü olarak bile söylemediğini belirttiği, hastane kliniklerinde hasta tabelası dışında tedavi yapılmasının söz konusu olmadığı, şikayetçiye kimin iğne yaptığı veya bu tedavinin nerede yapıldığı konusunda somut bir delil bulunamadığı, soruşturma izni verilmesi kanaatinde olunduğunun belirtildiği ve ilgililer hakkında soruşturma izni verildiği görülmektedir.
…. Cumhuriyet Başsavcılığının … tarih ve … sayılı iddinamesi ile; Müşteki Mağdur ‘un 19/04/2005 tarihinde mide rahatsızlığı nedeniyle Tarsus Devlet Hastanesine gittiği ve mide kanaması teşhisi ile Hastanenin Genel Cerrahi servisine yatırılarak aynı gün Genel Cerrahi uzmanı olan … tarafından ameliyat edildiği ve müştekinin 5 gün kadar hastanede kaldığı, kendisine serum bağlandığı, ancak bu serviste hemşire olarak görev yapan şüpheli ….’in müştekiye verilmesi gereken ağrı kesici ve antibiyotikleri serum yoluyla vermesi gerekirken serum takılı olan müştekiye 22/04/2005 tarihinde kalçadan iğne yapmak suretiyle verdiği, yapılan iğne ile birlikte müştekinin bacağında yanma hissettiği ve bir süre sonra da bacağında ağrı hissederek bölüm doktoru olan ve kendisini ameliyat eden Dr. …’ye şikayetlerini bildirdiği, doktorun da kendisine EMG grafisini çektirmesini söylediği, müştekinin de EMG Grafisini çektirdiği ve çekilen grafi ile birlikte sinir zedelenmesinin olduğunun anlaşıldığı, şüphelinin gerekli dikkat ve özeni göstermeden müştekinin sol kalçasına iğne yapmak suretiyle taksirle yaralanmaya sebebiyet vermek suçunu işlediği gerekçesi ile TCK’nın 7/2 maddesi delaletiyle aynı kanunun 89/1, 53/6 maddeleri uyarınca cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmıştır.
Olaya ilişkin Tarsus 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nce Adli Tıp Kurumuna bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun 20/12/2010 tarih ve 11932 sayılı raporunda özetle;
Tarsus Devlet Hastanesi Hasta Tabelası fotokopisinde; 19,20 ve 21/04/2005 tarihli tedavi orderinde; %5 dextroz 100, İsolyte 1000, Kemicetin 2×1, Novaljin 3×1, 22/04/2005 tarihli orderda ise Sefazol 1 gr. 2×1, %5 dextroz 1000, İsolyte 1000 ve Novalgin 3×1 yazılı olduğu, ilaçların veriliş yollarının belirtilmediği,
1978 doğumlu davacıya orderde yazılı olan Novalgin 3×1’in veriliş yolunun belirtilmemiş olduğunun görüldüğü, ifadeler arasındaki çelişkinin Mahkemece giderilmesinin uygun olacağı, kişinin sol ayağında meydana gelen arazın enjeksiyon nöropatisi ile uyumlu olduğu ve komplikasyon olarak kabul edildiği, kişide tespit edilen bulguların zaman içinde gerilediği, kişinin kurulda yapılan son muayenesinde de nörodefisit tespit edilmediği, 85/9529 karar sayılı Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü Hükümleri muvacehesinde fonksiyonel bozukluk bırakmadan iyileşmiş olduğundan maluliyet oranı tayinine mahal olmadığı, iyileşme süresinin 18 (onsekiz) aya kadar uzayabileceği ve bu süre zarfında mesleğini icra edemeyeceği belirtilmektedir.
… 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 30/05/2012 tarih ve Dosya No: 2007/80, Karar No: 2012/1025 sayılı kararı ile; toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından, Katılanın () hastanede yattığı dönemde kendisine hangi gün yapıldığını hatırlamamakla beraber sanığın (….) iğne yaptığına dair çelişkili ifadeler verdiği, sanığın katılanın ve dinlenen tanıkların beyanları ve toplanan dosya kapsamındaki diğer deliller değerlendirildiğinde katılanın iddia ettiği iğnenin sanığın nöbetçi olduğu günden daha sonraki günlerden biri içinde yapıldığı nöbetçi olmayan hemşirelerin hastaneye gelerek çalıştırılmadıkları, ihtiyaç halinde diğer servislerden olan nöbetçi hemşirelerden yararlanıldığı katılanın çelişkili beyanlarından dahil iğnenin cumartesi veya pazar yapıldığını beyan ettiği, bu günlerde sanığın nöbetçi hemşire olmadığı katılanın yine mahkemede vermiş olduğu beyanında sanığı şikayet dilekçesi verdikten sonra sanığı hastaneye giderek teşhis ettiği nazara alınarak bu teşhisin kendisine iğnenin ne zaman yapıldığını hatırlamayan katılanın teşhisinin tam güvenilir bir teşhis olmadığı yönünde kanaat oluşmuş olup katılanın şikayet dilekçesini verdikten sonra kendisinin yapmış olduğu araştırma sonucu sanığın ismini verdiğinin anlaşıldığı, her ne kadar sanık hakkında taksirle yaralama suçundan cezalandırılması için kamu davası açılmış ise de, sanığın üzerine atılı suçun yasal unsurlarının oluştuğuna dair dosya kapsamında her türlü şüpheden uzak, kesin, yeterli ve inandırıcı delil bulunmadığından sanığın atılı suçtan beraatine karar verildiği, anılan kararın katılanca temyiz edilmesi üzerine … 12. Ceza Dairesi’nin … tarih ve … sayılı kararı ile hükmün gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle bozulmasına, kamu davasının düşmesine karar verilmiştir.
Yukarıda anlatılanların birlikte değerlendirilmesinden, davacıya, hastanede yatarak tedavi gördüğü süre içerisinde …. yoldan enjeksiyon yapılmıştır. Davacıdaki mevcut bulguların enjeksiyon nöropatisi ile uyumlu olduğu sabittir ve anılan hastane dışında davacıya enjeksiyon yapıldığına ilişkin somut bir tespit bulunmamaktadır. Ameliyat olan ve damar yolu olan (serum takılı) davacının tedavisine ilişkin hasta tabelası doktor tarafından düzenlenmiştir. Hasta tabelasında ilaçların veriliş yolu belirtilmemiş olup, hasta tabelasını düzenleyen doktor tarafından damar yolu olan davacıya … tedavi yönteminin sözlü olarak da bildirilmediği belirtilmektedir. Hastane personelinin, doktor tarafından düzenlenen hasta tabelasına uymak zorunda olmaları nedeniyle hasta tabelasında …. tedavi yönteminin belirtilmemiş olması, doktor tarafından bu yönde sözlü olarak da talimat verilmediğinin belirtilmesi nedeniyle davacının hastanede yatarak tedavi gördüğü dönemde kalçasından yapılan enjeksiyon nedeniyle 18 ay iş ve gücünden mahrum kalacak şekilde zarar görmesinde, hasta için düzenlenen tedavi yöntemine uyulmamış olması, bu yönde gereken dikkat ve özenin gösterilmemesi nedeniyle hizmet kusuru bulunmaktadır.
Hal böyle olunca, olayda hizmet kusuru bulunması nedeniyle, davacının maddi ve manevi tazminat istemi değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken hizmet kusuru bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddeden mahkeme kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, …1. İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:… sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30/05/2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :
Temyizen incelenen karar, usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden temyiz isteminin reddi ile temyize konu idare mahkemesi kararının onanması gerektiği oyu ile çoğunluk kararına katılmıyorum.