Danıştay Kararı 15. Daire 2013/4469 E. 2016/3889 K. 30.05.2016 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2013/4469 E.  ,  2016/3889 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2013/4469
Karar No : 2016/3889

Temyiz Eden (Davacılar) :
Karşı Taraf (Davalılar) : 1-
Vekilleri :
2-
Vekili :
İstemin Özeti : … 1.İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E… sayılı kararının, hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmaların Özeti : Davalı idarelerce, temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi :
Düşüncesi :Bilirkişi raporunun uyuşmazlığın çözümünde yeterli olmaması nedeniyle, eksik incelemeye dayalı olarak verilen Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; davacının eşinin doğum yapmak amacıyla götürüldüğü … Kadın Doğum Hastanesi’nde yaptığı doğum sonrası fenalaşması üzerine sevk edildiği … Tıp Merkezi Yakutiye-Aziziye Araştırma Hastanesi’nde davalı idarelerin hizmet kusuru nedeniyle vefat etmesi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zararlara karşılık 150.000,00-TL maddi, 150.000,00-TL manevi olmak üzere toplam 300.000,00-TL tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
… 1.İdare Mahkemesi’nce; Adli Tıp Kurumu raporu uyarınca, davacının eşinde meydana gelen uterus rüptürünün bir komplikasyon olduğu, dolayısıyla uygulanan tedavide kamu ajanlarının ve bunun sonucu olarak idarelerin hizmet kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacılar tarafından, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek, anılan İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
İdarenin hukuki sorumluluğu, kişilere lütuf ve atıfet duygularıyla belli miktarda para ödenmesini öngören bir prensip olmayıp; demokratik toplum düzeninde biçimlenen idare-birey ilişkisinin doğurduğu hukuki bir sonuçtur. İdari yargıda, bu anlayış doğrultusunda, idare hukukunun ilke ve kurallarını uygulamak suretiyle, idarenin hukuki sorumluluk alanını ve sebeplerini içtihadıyla saptamak zorundadır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karekteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetinde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu’nun 1. maddesiyle Adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumu kurularak; 2. maddesinde, Kurumun mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen Adli Tıp ile ilgili konularda bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu’nun 15. maddesinde, Adli Tıp Genel Kurulunun; Adli Tıp İhtisas Kurulları ve İhtisas Daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hakimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibariyle yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı, sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri; Adli Tıp İhtisas Kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri; Adli Tıp İhtisas Kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkiler; Adli Tıp İhtisas Kurulları ile İhtisas Dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri; Adli Tıp İhtisas Kurulları ile Adli Tıp İhtisas Dairelerinin ve Adli Tıp Şube Müdürlüklerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri; Adli Tıp İhtisas Kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri; konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceleyeceği ve kesin karara bağlayacağı kuralına yer verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden; davacının eşinin 29/05/2009 tarihinde saat: 17.00 sıralarında sancılı gebelik halinde … Kadın Doğum Hastanesi’ne getirildiği ve doğum servisine yatırılarak müşahade altına alındığı, 01/06/2009 tarihinde normal doğum sonucunda doğumun gerçekleştirildiği, ancak kanamasının fazlalaşması üzerine tıbbi müdahalelere başlandığı, durumunun ağırlaşması üzerine saat 18.00 civarında … Üniversitesi Tıp Fakültesi … Tıp Merkezine sevk edildiği, burada yapılan müdahalelerin akabinde alındığı yoğun bakım ünitesinde hayatını kaybettiği, bunun üzerine davacılar tarafından müteveffanın normal doğum yapmaya zorlandığı, geç müdahaleler nedeniyle ölümüne sebebiyet verildiği, davalı idarelerin ağır hizmet kusuru bulunduğundan bahisle kendisi ve çocukları için 150.000,00-TL maddi, 150.000,00-TL manevi olmak üzere toplam 300.000,00-TL tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle yapılan başvurunun reddi üzerine, söz konusu tazminat miktarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Söz konusu olayda, Mahkemece olayın oluşumunda davalı idarelerin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı tespitine yönelik Adli Tıp Kurumu’na bilirkişi incelemesi yaptırılmış olup, Adli Tıp Kurumu 3.Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun 11/01/2012 tarih ve 126 sayılı raporunda özetle; ”davacının eşinin hastaneye ilk başvurmasından uterus rüptürü tespit edilene kadar yapılan takiplerinin ve tedavilerinin tıp kurallarına uygun olduğu, kişide sezeryan endikasyonu bulunmadığı, meydana gelen uterus rüptürünün bir komplikasyon olduğu, batın içi kanamadan şüphelenildikten sonra hastanın acilen ameliyata alınması gerektiği, ancak bu vakada uterus rüptürüne bağlı kanamanın retroperitoneal bölgede olduğu, bu tip ameliyatların tek hekim tarafından yapılmasının oldukça zor bir işlem olduğu, dosya içerisinde mevcut hekim ifadesinde multidisipliner yaklaşım gerektirmesi, yoğun bakım, cerrahi yaklaşım, kan ve kan ürünlerinin daha kolay temin edilebilmesi, bütün bunları sağlamada yetersiz kalınabileceği endişesi ile … Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Doğum Kliniğine sevkinin uygun olduğunu düşündüğü gerekçeleri ile yakın mesafede bulunan … Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevk edildiğinin anlaşıldığı, bu gerekçelerin yanlış gerekçeler olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, dolayısı ile hekimin hastayı ameliyata almayarak yakın mesafadeki tam donanımlı hastaneye sevk etmesinin hata olarak değerlendirilmediği” belirtilmiştir.
Anılan rapora, nce itiraz edilmiştir. İtiraz dilekçesinde, hastanın Erzurum Nene Hatun Doğumevinden uterus atonisi tanısı ile Üniversite hastanesine sevk edildiği, uterus rüptürü tanısının yapılan ameliyat sırasında konulduğu, doğum sonrası hemen başlayan ve tüm müdahalelere rağmen hiç kesilmeyen sızıntı şeklinde kanama, zaman zaman fışkırma şeklinde kanamaya rağmen atoni ön tanısının doğumdan yaklaşık bir saat sonra konulduğu, şok hali bulunan hastaya kan verilmeye başlanmadan ve sevkinin yaklaşık iki saat sonra yapılmasına bağlı olarak Üniversite hastanesine getirildiğinde durumunun şokta olduğu, çok kan kaybetmiş olduğu, ebelerin ifadelerinden hastanın genel durumunun özellikle saat 17 den sonra hızla kötüleşerek ciddi şok belirtilerinin ortaya çıktığı ve bilincinin kapandığının anlaşıldığı, hastanın bilinç kaybının ağır kan kaybına bağlı olarak meydana geldiği, Doğumevinde uygulanan intravenöz sıvı tedavisinin hipovolemiyi önlemede yetersiz kaldığı, doğumun hemen başından itibaren normalden fazla kanama olduğu dikkati çektiği halde kan vermek için hazırlık yapılmadığı, kan verilmediği belirtilmektedir.
Anılan dilekçedeki hususlar, davacılar tarafından temyiz dilekçesinde de belirtilerek anılan hususlara ilişkin olarak iddiaların Mahkemece dikkate alınmayarak davanın reddine karar verildiği belirtilmektedir.
Ayrıca, konuya ilişkin olarak davalı nca ön inceleme ve bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Bilirkişi olarak … Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilimdalı öğretim üyesince düzenlenen raporda; “…saat 17.00’deki notuna bakıldığında TA:80/40 mmHg, Nabız:92/dk (filiform), hasta soluk ve vajinal kanamanın devam ettiği belirtilmekte. Bu sırada gönderilen Hb:6.9 olduğunu görüyoruz. Artık burada laparatomi yapılmasının uygun olacağı kanaatindeyim. Çünkü bu aşamadan sonra geçecek her sürenin hipovolomik şok tablosunu geriye dönülmez bir aşamasına götürebileceği açıktır.” “…tanı ne düşünülürse düşünülsün yapılan bu müdahalelerle kanama durmuyorsa kritik noktaya gelinmeden önce neden laparatomi yapılmadığı irdelenmesi gereken noktadır.” şeklinde ifade edilmektedir.
Uyuşmazlıkta, İdare Mahkemesince, davacılar murisinin tedavisinde hizmet kusuru bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu nezdinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış olmakla birlikte; davacılar murisinin sevk kararının zamanında verilip verilmediği, tedavisinde gecikmeye neden olunup olunmadığı, sevk edilene kadar geçen süreçteki tıbbi veriler uyarınca davacılar murisine kan transfüzyonu yapılmasının gerekip gerekmediği hususu ortaya konulmadan hazırlanan raporun uyuşmazlığın çözümünde yeterli olmadığı, olayda davalı ‘nın hizmet kusuru bulunup bulunmadığının net olarak ortaya konulamadığı görülmektedir.
İdarenin tazmin yükümlülüğü açısından, yukarıda belirtilen hususlar açısından da ulaşılacak bir sonuca göre, idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının araştırılarak, bir karar verilmesi gerekmekte iken; uyuşmazlığın çözümü için yeterli olmayan bilirkişi raporuna dayalı olarak karar verildiği sonucuna varılmıştır.
Bu durumda, yukarıda belirtilen hususlar ve taraf iddiaları değerlendirilmek suretiyle davacılar murisinin tedavisinde ‘nın hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının, 2659 sayılı Kanun hükümleri uyarınca dosyanın Adli Tıp Genel Kuruluna gönderilerek, saptanmasından sonra uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekirken, eksik inceleme sonucu verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı Kanun’un 49. maddesine uygun bulunan davacıların temyiz isteminin kabulü ile … 1.İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…. sayılı kararının BOZULMASINA, dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere anılan Mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30/05/2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY:
Temyizen incelenen karar, usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden temyiz isteminin reddi ile temyize konu idare mahkemesi kararının onanması gerektiği oyu ile çoğunluk kararına katılmıyoruz.