Danıştay Kararı 15. Daire 2013/4101 E. 2014/4341 K. 27.05.2014 T.

15. Daire         2013/4101 E.  ,  2014/4341 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2013/4101
Karar No : 2014/4341

Temyiz Eden (Davacı) : …
Vekili : Av. …
Karşı Taraf (Davalı) : … Üniversitesi Rektörlüğü
Vekili : Av. …
İstemin Özeti : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…; K:… sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti :Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi :…
Düşüncesi :Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; … Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde davacıya konulan teşhiş ve yapılan tedavinin hatalı ve gecikmeli olması nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü 20.000-TL maddi ve 50.000-TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
… İdare Mahkemesi’ce; 2659 sayılı Kanun uyarınca, mahkemeler tarafından gönderilen adli tıp konularında bilimsel ve teknik görüş bildirmekle yükümlü olan Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nca hazırlanan 10.03.2004 tarihli sayılı rapor uyarınca davalı idareye atfedilecek kusur bulunmadığının ifade edildiği ve mahkemece bu rapora itibar edilmesinin zorunlu olduğu ve dava konusu tazminat isteminin yasal dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle davanıın reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafından, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek, anılan İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
İdarenin yürütmekle yükümlü olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır.
İdare hukuku ilkeleri ve Danıştay’ın yerleşik içtihatlarına göre, zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı hallerde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin ağır hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir. Bünyesinde risk taşıyan hizmetlerden olan sağlık hizmetinden yararlananın zarara uğraması halinde, bu zararın tazmini, idarenin ağır hizmet kusurunun varlığı halinde mümkün olabilir.
2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu’nun 1. Maddesinde, adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumunun kurulduğu, 2.maddesinde Adli Tıp Kurumu’nun, mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen adli tıp ile ilgili konularda bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
6100 sayılı Hukuk Muhameleri Kanunu’nun 268 maddesinde; “kanunların görüş bildirmekle yükümlü kıldığı kişi ve kuruluşlara görevlendirildikleri konularda bilirkişi olarak öncelikle başvurulur. Ancak, kamu görevlilerine, bağlı bulundukları kurumlarla ilgili dava ve işlerde, bilirkişi olarak görev verilemez” hükmü yer almaktadır.
Dosyanın incelenmesinden; 1983 doğumlu davacının 04.08.1999 tarihinde … Hastanesinde atriyal septal defekt ameliyatı olduğu, 28.08.1999 tarihinde karın ağrısı, nefes darlığı, bayılma şikayetiyle başvurduğu … Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde kalp etrafında sıvı nedeniyle kalp tamponadı teşhisi konularak kardiyoloji servisine yatırıldığı ve drenaj tedavisi uygulandığı, 28.09.1999 tarihinde hastanın kötüleşmesi, bilincini kaybetmesi üzerine kalp ve damar cerrahi bölümünden konsültasyon istendiği, sol hemipleji ve santral fasyal paranilizin sereblal tromboemboli tespit edildiği, acil cerrahi müdahele için ameliyathaneye götürüleceği sırada hastanın kalbinin durduğu, kalp masaj yapılarak tekrar çalıştırıldığı, daha sonrasında hasta ameliyata alınarak kalp boşluğundaki sıvı boşaltılıp perikard tüpü yerleştirildiği, hasta bundan sonraki süreçte kalp rahatsızlığını iyileştiği ancak hastada hipoksi nedeniyle sol tarafında sakatlık meydana geldiği, …Numune Hastanesinin 09.10.2010 tarihli raporuna göre %60 oranında çalışma gücü kaybının olduğu, davacı tarafından … Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yapılan tedavinin, hatalı ve gecikmeli olduğundan bahisle iş gücü kaybına uğranıldığı ileri sürülerek, davalı idarenin hizmet kusuruna dayalı olarak 2.000-TL maddi 2.000-TL manevi zararın tazmini istemiyle 19.04.2002 tarihinde … Asliye Hukuk Mahkemesinde tazminat davası açıldığı, … Asliye Hukuk Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı görevsizlik kararının Yargıtay … Hukuk Dairesinin … tarih ve E:… K:… sayılı kararıyla onanarak 24.04.2009 tarihinde davacıya tebliğ edilmesi üzerine, 12.05.2009 tarihinde Mahkeme kayıtlarına giren dava dilekçesi ile davalı idarenin hizmet kusuruna dayalı olarak 20.000-TL maddi, 50.000,-TL manevi zararın tazmini istemiyle görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlıkta, … Asliye Hukuk Mahkemesinin E:… esas sayılı dava dosyası içerdiğinden davacının … Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesindeki tedavisinde hizmet kusuru bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla yaptırılan bilirkişi raporlarının incelenmesinden; Adli Tıp Kurumuna yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen 10.03.2004 tarihli raporda sonuç olarak; davacının 04.08.1999’da geçirmiş olduğu ASD onarım operasyonundan 23 sonra 27.08.1999’da kalp tamponadı teşhis edilerek, drenaj tedavisi yapılırken 09.09.1999’daki muayenesinde tespit edilen sol hemipleji ve santral fasyal paranilizin sereblal tromboemboli nedeniyle oluşmuş olabileceği, bunun operasyonun beklenen komplikasyonlarından olması nedeniyle … Üniversitesine atf-ı kabil kusur bulunmadığı belirtildiği, … Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalından 3 öğretim görevlisince Adli Tıp raporuna yapılan itiraz üzerine düzenlenen 04.03.2005 tarihli raporda; hastanın ilk başvuru tablosuna uygun tanı ve tedavi metodlarıyla yaklaşıldığı, ancak etkin, kalıcı rahatlamanın sağlanamamasından dolayı daha etkili perikard sıvısı boşaltma metodu olabilecek cerrahi tüp drenajı gerekliliği konusunda daha erken ve elektif şartlarda kalp cerrahisi konsültasyon yapmanın uygun olacağı, hastanın mevcut durumunun tedavinin gecikmesiyle ilgili olabileceği belirtildiği, … Üniversitesi, …Tıp Fakültesi, Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalında görevli 3 öğretim görevlisince hazırlanan 18.10.2005 tarihli raporda; kalp etrafında toplanan sıvı nedeniyle beyne yeteri kadar kan pompalanamadığı, kalpte biriken sıvının EKG’de belirtileri çıkar çıkmaz hastaya tüp yerleştirilseydi beyne yeteri kadar kan ve oksijenin gideceği ve hastada felç ve konuşamama rahatsızlığının ortaya çıkmamış olacağı, davacıya yapılan tıbbi müdahaleler ve tedavileri gerekli ve doğru olduğu, ancak kalp damar cerahisi kliniğinden konsültasyon istemede geç kalındığı belirtildiği, yine Adli Tıp Kurum Başkanlığı’ndan davacının maluliyet tespiti istemi sonrası düzenlenen 11.09.2006 raporda; davacının geçirdiği rahatsızlığın, operasyonun beklenen komplikasyonlarından olduğu ve davalı idareye atf-ı kabil kusur bulunmadığından maluliyet tayinine mahal olmadığı belirtildiği, … Üniversitesi … Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalından davalı idarenin kusur oranının tespiti amacıyla ek rapor istenmesi sonucu düzenlenen 21.11.2007 tarihli raporda davalı idarenin kusur oranının %20 olduğu belirtildiği anlaşılmaktadır.
İdare Mahkemesince, 2659 sayılı Kanun uyarınca, mahkemeler tarafından gönderilen adli tıp konularında bilimsel ve teknik görüş bildirmekle yükümlü olan Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nca hazırlanan 10.03.2004 tarih ve 783 sayılı rapor uyarınca davalı idareye atfedilecek kusur bulunmadığının ifade edildiği ve mahkemece bu rapora itibar edilmesinin zorunlu olduğu ve dava konusu tazminat isteminin yasal dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle davanıın reddine karar verilmiş ise de; öncelikle Mahkemelerin Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nca hazırlanan raporlara itibar edilme zorunluluğu bulunmamakta olup Mahkemeler bilirkişi seçiminde özgürdürler ve aksi bir durum mahkemelerin bağımsızlığı ve adil yargılama ilkeleriyle bağdaşmama sonucunu doğuracaktır.
Nitekim Anayasa Mahkemesinin 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un ceza davalarında sağlık konuları hakkında bilirkişi incelemesinin Yüksek Sağlık Şurası tarafından yaptırılmasına dair 75. maddesinin iptaline ilişkin 21.10.2010 tarih 2009/69 sayılı kararında da mahkemelerin bilirkişi seçiminde özgür olduğu belirtilmiştir.
Öte yandan dava konusu olayda davacının … Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesindeki tedavisinde sunulan sağlık hizmetinin kusurlu olduğu … Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı ve … Üniversitesi, … Tıp Fakültesi, Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalında görevli görevli öğretim görevlilerince hazırlanan raporlarda ortaya konulduğu anlaşılmaktadır.
Buna göre İdare Mahkemesince olayda sağlık hizmetinin kusurlu işletildiği kabul edilerek davacının tazminat istemi hakkında karar verilmesi gerekirken davanın reddi yolunda verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı Kanun’un 49. maddesine uygun bulunan davacı temyiz isteminin kabulü ile … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…; K:… sayılı kararının BOZULMASINA, dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere anılan Mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27/05/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.