Danıştay Kararı 15. Daire 2013/3929 E. 2016/2660 K. 18.04.2016 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2013/3929 E.  ,  2016/2660 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2013/3929
Karar No : 2016/2660

Temyiz Edenler 1- Davalı :
Vekili :
2- Davacılar :

İstemin Özeti : …İdare Mahkemesi’nin … tarih ve … sayılı kararının, taraflarca aleyhlerine ilişkin hükümler yönünden hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmaların Özeti : Davalı idarece temyiz isteminin reddi gerektiği savunulurken, davacılar tarafından savunma verilmemiştir.
Düşüncesi : Mahkeme kararının, anne, baba ve kardeşler için talep edilen manevi tazminatın kısmen reddi, hükmedilen manevi tazminata yürütülecek yasal faizin başlangıç kısmı ile davalı idare lehine hükmedilen vekalet ücretine ilişkin kısımlarının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava, anne ‘ın 30/04/2005 tarihinde …Devlet Hastanesi’nde yaptığı doğumda bebeğinin (…) oksijensizliğe maruz kalarak beyin felçlisi olarak dünyaya gelmesinde idarenin hizmet kusuru bulunduğu iddiasıyla uğranıldığı ileri sürülen zarara karşılık olarak bebek için 80.000,00-TL maddi, 110.000,00-TL manevi; anne için 30.000,00-TL maddi, 40.000,00-TL manevi; baba için 30.000,00-TL maddi, 40.000,00-TL manevi; bebeğin kardeşleri olan …, …ve …için 10.000,00-TL manevi olmak üzere toplam 140.000,00-TL maddi ve 220.000,00-TL manevi tazminatın başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
…İdare Mahkemesi’nce; bebeğin engelli olarak dünyaya gelmesinde doğumu gerçekleştiren …Devlet Hastanesi personelinin kusurunun bulunup bulunmadığı, varsa kusur oranının belirlenmesi amacıyla dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmak üzere dosyanın Adli Tıp Kurumu’na gönderildiği, bunun üzerine Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’nca düzenlenen 20/07/2007 tarihli raporda özetle; 32 yaşındaki ’ın …Devlet Hastanesi’nde 30/04/2005 tarihinde gerçekleşen doğum eylemi sonucunda doğan bebeği …’in mevcut tıbbi belgelere göre doğum travayı esnasında oksijensizliğe maruz kaldığının anlaşıldığı, anne karnındaki bebeğin sıkıntıya girip girmediğinin tespiti için 15-20 dakikada bir rahim kasılmasını takiben çocuk kalp seslerinin (ÇKS) dinlenmesi gerektiği, dosyadaki tıbbi kayıtlarda saat 17:30’dan 18:30’a kadar ÇKS’nin dinlenildiğine dair kaydın bulunmadığı, bu dönem içinde ebeler tarafından bebeğin sıkıntıya girip girmediğinin düzenli şekilde takip edilerek hekime haber verilmesi ve doğumun hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesi gerektiği, bu sürede ÇKS takiplerini uygun şekilde yapmayan ebenin eyleminin eksik olduğu, bu eksikliğin küçüğün ölümünde katkısı bulunabileceği cihetle idarenin kusurlu bulunduğu, ancak ÇKS bozukluğunun ne zaman oluştuğuna dair tıbbi kayıt olmadığından ve bu geçen sürenin bebekte ortaya çıkan tablonun gelişmesine katkısının hangi oranda olacağı bilinemeyeceğinden kusur oranı tayininin yapılamayacağı yönünde mütalaa verildiği; söz konusu raporun Mahkeme kaydına girmesinden sonra bebeğin 01/03/2006 tarihinde öldüğünün anlaşılması üzerine 13/12/2007 tarihli ara kararla bebeğin ölümünde, doğumu esnasında oksijensizliğe maruz kalmasının bir etkisinin olup olmadığının, varsa bunun ne derece etkili olduğunun belirlenmesi amacıyla Adli Tıp Kurumu’ndan ek rapor alınmasına karar verildiği, bunun üzerine Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu’nca düzenlenen 30/01/2008 tarihli raporda; tıbbi belgelerdeki klinik bulgular, radyolojik bulgular, otopsi bulguları, histopatolojik tetkik bulguları ve olayın gelişimine göre bebeğin ölümünün, doğum sırasında oksijensiz kalmaya bağlı oluşan serebral palsy ve buna bağlı gelişen beklenebilir enfeksiyon komplikasyonu sonucu meydana gelmiş olduğu yönünde mütalaa verildiği, her iki raporun dosyada mevcut diğer bilgi ve belgelerlerle birlikte değerlendirilmesinden; doğum aşamasında anne karnındaki çocuğun sıkıntıya girip girmediğinin tespiti için 15-20 dakikada bir rahim kasılmasını takiben çocuğun kalp seslerinin dinlenip, sıkıntıya girmesi durumunda doğumunun hızla gerçekleştirilmesi gerekirken, dava konusu olayda doğumdan önceki bir saatlik (17:30-18:30) süre içinde ÇKS takibi düzenli şekilde yapılmadığından anne karnında sıkıntıya giren bebeğe müdahalede geç kalınarak oksijensizliğe maruz kalmasına neden olunduğu, buna bağlı olarak da bebeğin SP (beyin felçlisi) olarak doğmasına ve devamında ölümüne neden olunduğu, idarenin bu eyleminin hizmet kusuru teşkil ettiği sonucuna varıldığı gerekçesiyle, anne ve babanın destek zararlarının belirlenmesi amacıyla yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporda özetle, babanın destek zararından çocuğun bakım ve yetiştirme giderinin mahsup edilmesi üzerine baba ‘ın destek kaybının bulunmadığının belirtildiği, anne ‘ın ise destek zararının 7.470,50-TL olduğunun belirlendiği, anılan rapor da dikkate alınmak suretiyle Mahkemece, bir işe girip para kazanabileceği yaşa erişmeden ölen …’ın ve baba ‘ın maddi tazminat isteminin reddi, anne ‘ın maddi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 7.470,50-TL maddi tazminat isteminin davalı idareye başvurunun yapıldığı tarihten itibaren işleyecek yasal faiziyle davalı idarece davacıya ödenmesine, manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulü ile davacılardan bebek …’in, davalı idarenin hizmet kusuru sonucunda yaşama ve kazanma gücü eksik olarak dünyaya gelmesi ve ölümüne kadar hastanelerde yoğun bir tedavi süreci geçirmesi nedeniyle doğumla kazandığı kişilik haklarının ihlal edildiği ve yaşadığı süre boyunca acı çektiği, bu suretle manevi zarara uğradığı kuşkusuz olup, her ne kadar davanın devamı esnasında hayatını kaybetmiş ise de, hukukumuzda manevi tazminata Türk Lirası cinsinden hükmedildiğinden ve ölen davacı lehine manevi tazminata hükmedilmesi durumunda bu alacağın davayı takip hakkı kendisine geçen mirasçılara geçeceği dikkate alındığında bebek … lehine manevi tazminata hükmedilebileceği, öte yandan, çocuklarını/kardeşlerini kaybeden diğer davacıların da bu olay nedeniyle ağır bir elem ve üzüntü duydukları açık olup, bu sebeple uğradıkları manevi zararı tatmin etmek amacıyla davalı idarece kendilerine manevi tazminat ödenmesi gerektiği, ödenmesi gereken manevi tazminat miktarına gelince; olayın oluş şekli, sunulan kamu hizmetinin riskli özelliği, davalı idarenin kusur derecesi ile davacıların sosyo-ekonomik durumları ve manevi tazminatın niteliği göz önüne alındığında takdiren davacılardan ölen bebek … için 10.000,00-TL, anne için 10.000,00-TL, baba için 10.000,00-TL, ölenin kardeşleri olan …, …ve …için 5’er bin (beşer bin) tutarında manevi tazminatın davanın açıldığı tarihten itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacılara ödenmesine, fazlaya ilişkin manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.
Taraflarca, anılan kararın aleyhlerine ilişkin hükümler yönünden, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Temyize konu idare mahkemesi kararının, maddi tazminat isteminin kısmen kabulü, kısmen reddi ile … lehine hükmedilen 10.000,00-TL manevi tazminat isteminin kabulü, fazlaya ilişkin manevi tazminat isteminin reddine ilişkin bölümü ile, anne, baba ve kardeşler lehine hükmedilen manevi tazminata ilişkin kısımlarında 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenleri bulunmadığından tarafların bu kısımlara ilişkin temyiz istemi yerinde görülmemiştir.
Davacıların, anne, baba ve kardeşler için talep edilen manevi tazminat isteminin kısmen reddine ilişkin bölümü incelenecek olursa;
Manevi tazminat, idari eylem veya işlem nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa karşılamaya yönelik bir manevi tatmin aracıdır. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın, zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmekte ise de, tam yargı davalarının niteliği gereği takdir edilecek miktarın aynı zamanda idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak bir miktarda olması gerekmektedir.
Davacılar tarafından, çocukları/kardeşleri …’ın 30/04/2005 tarihinde …Devlet Hastanesi’nde gerçekleşen doğumunda idarenin hizmet kusuru iddiasıyla beyin felçlisi olarak dünyaya gelmesi nedeniyle manevi tazminat istemiyle 08/02/2006 tarihinde dava açılmıştır. Dava devam ederken 01/03/2006 tarihinde bebek vefat etmiştir. Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen Adli Tıp Kurumu raporunda, bebeğin doğumu sırasında gerekli takipleri yapmayan davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu ve bebeğin doğum sırasında yaşadıklarının ölümüne de etki ettiği saptamasında bulunulduğu görülmektedir.
Dava konusu olayda, olayın oluş şekli ve zararın niteliği dikkate alındığında, Mahkemece anne, baba ve kardeşler için takdir edilen manevi tazminat miktarının, duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak düzeyde olmadığı görülmektedir. Dolayısıyla, anılan kişiler açısından Mahkemece takdir edilen manevi tazminat miktarı yetersiz bulunduğundan, manevi tazminatın amaç ve niteliği dikkate alınarak yukarıda belirtilen ölçütlere göre manevi tazminatın Mahkemece yeniden belirlenmesi gerekmektedir.
Bu durumda İdare Mahkemesi kararının, anılan kişiler yönünden manevi tazminat isteminin kısmen reddine ilişkin bölümünde hukuki isabet görülmemiştir.
Kararın, kabul edilen manevi tazminata işletilecek yasal faizin başlangıç tarihine ilişkin kısmının temyiz istemi inceleneck olursa;
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 13. maddesinde; idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların, idari dava açmadan önce ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği kurala bağlanmıştır.
Tam yargı davası açılabilmesi için gerekli olan bu başvuru ile uğranıldığı iddia edilen ve idarece tazmin edilmesi istenilen zarar miktarı idarenin bilgisi dahiline girmektedir.
Bu itibarla, idarenin bilgisi dahiline girmeyen bir zararın ödenmesinde temerrüde düştüğünün kabulü mümkün olmadığından, idari eylemlerden doğan zarar nedeniyle açılan tam yargı davalarında, hükmedilen tazminat tutarının dava dilekçesinde istenilmek kaydıyla idareye yapılan başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi gerekmektedir.
Bu durumda, mahkemece hükmedilen manevi tazminat tutarına, idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine karar verilmesi gerekirken, dava tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine karar verilmesinde hukuki isabet bulunmamaktadır.
Temyize konu Mahkeme kararının davalı idare lehine avukatlık ücretine hükmedilmesine ilişkin kısmına gelince;
Karar tarihinde (…) yürürlükte bulunan 4353 sayılı Maliye Vekaleti Baş Hukuk Müşavirliğinin ve Muhakemat Umum Müdürlüğünün Vazifelerine, Devlet Davalarının Takibi Usullerine ve Merkez ve Vilayetler Kadrolarında Bazı Değişiklikler Yapılmasına Dair Kanun’un “İdari Davalarda Temsil” başlıklı 22. maddesinde; idari davaların açılması ve idareler aleyhine açılan bu nevi davaların takip ve müdafaasının, daire amirlerine veya bu dairelerin bağlı bulundukları Bakanlıklar hukuk müşavirlerine ait olduğu, Danıştaydaki duruşmalarda bu dairelerin kendi amirleri veya hukuk müşavirleri ve hukuk müşaviri teşkilatı olmayan dairelerde ilgili şube amiri tarafından Temsil olunacağı, Hazineyi ilgilendiren işlerde bu görevin Hazine Müşavir avukatı veya avukatları tarafından yapılacağı hükme bağlanmış olup, idari davaların açılması ile idareler aleyhine açılan bu nevi davaların takip ve müdafaa yetkisi, daire amirlerine veya bu dairelerin bağlı bulundukları Bakanlıklar hukuk müşavirlerine hasredildiğinden; davanın avukat aracılığı ile takip edilmesi durumunda idareler lehine avukatlık ücretine hükmedilmesi mümkün değildir.
Yukarıda açıklanan Kanun maddesi uyarınca, Merkezi Yönetim Bütçesi içerisinde yer alan idareler aleyhine açılan tam yargı davalarında, yapılan yargılama sonucunda, tazmin sorumluluğu bulunduğunun anlaşılması durumunda, mahkeme tarafından hükmedilen miktarda paranın davacılara ödenmesi gerekeceğinden, hazineyi doğrudan ilgilendiren bu tür davalarda hazine avukatının, bakanlıkları temsil yetkisinin bulunduğu hususunda duraksama bulunmamaktadır.
Öte yandan sunulan sağlık hizmetinin kusurlu olmasından doğan uyuşmazlıklar doğrudan Hazineyi ilgilendirmemektedir. Dolayısıyla, bu tür uyuşmazlıklarda, ‘nın hazine avukatı ile temsili mümkün olmadığı gibi, hazine avukatı aracılığıyla temsil edilseler bile bakanlıklar lehine avukatlık ücretine hükmedilemeyeceğinden, bakılan davada davalı idareyi temsilen duruşmaya katılan hazine avukatı nedeniyle lehine avukatlık ücretine hükmedilmesinde yasal isabet bulunmamaktadır.
Bu durumda, İdare Mahkemesi kararının, davalı idare lehine hükmedilen avukatlık ücretine ilişkin kısmında hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı Kanun’un 49. maddesine uygun bulunan davacıların temyiz isteminin kısmen kabulü ile …İdare Mahkemesi’nin … tarih ve … sayılı kararının anne, baba, kardeşler için talep edilen manevi tazminat isteminin kısmen reddine ilişkin bölümü, hükmedilen manevi tazminata işletilecek yasal faizin başlangıcına ilişkin kısmı ve davalı idare lehine hükmedilen avukatlık ücretine ilişkin kısımlarının BOZULMASINA, davalı idarenin temyiz isteminin reddi, davacıların temyiz isteminin kısmen reddi ile anılan kararın diğer kısımlarının ONANMASINA,dosyanın, bozulan kısımlar hakkında yeniden bir karar verilmek üzere anılan Mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18/04/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.