Danıştay Kararı 15. Daire 2013/2616 E. 2017/1913 K. 24.04.2017 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2013/2616 E.  ,  2017/1913 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ON BEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2013/2616
Karar No : 2017/1913

Davacı :
Davalı :
Vekili :
Davanın Özeti : 29.9.2008 tarih ve 27012 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Sağlık Uygulama Tebliğinin 20.2.2. (a), (b) ve (c) maddeleri ile 25.3.2010 tarih ve 27532 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Sağlık Uygulama Tebliğinin 7.2.2. (1), (2)/a, b maddelerinin iptali istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
Düşüncesi : Dava konusu düzenlemenin iptali gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı :
Düşüncesi : Dava, 29.9.2008 tarih ve 27012 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Sağlık Uygulama Tebliğinin 20.2.2. (a), (b) ve (c) maddeleri ile 25.3.2010 tarih ve 27532 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Sağlık Uygulama Tebliğinin 7.2.2. (1), (2)/a, b maddelerinin ve fatura bedellerinin tamamının ödenmemesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 14/3-g maddesinde, dilekçelerin 3 ve 5 inci maddelere uygun olup olmadıkları yönlerinden inceleneceği, 15/1-d maddesinde; 3/g bendinde yazılı halde otuz gün içinde 3 ve 5 inci maddelere uygun şekilde yeniden düzenlenmek veya noksanları tamamlanmak üzere dilekçenin reddine karar verileceği, 15/5 maddesinde; 1 inci fıkranın (d) bendine göre dilekçenin reddedilmesi üzerine, yeniden verilen dilekçelerde aynı yanlışlıklar yapıldığı takdirde davanın reddedileceği hükme bağlanmıştır.
Dosyanın incelenmesinden; Danıştay Onuncu Dairesinin 2.11.2011 tarih ve E:2011/10555,K:2011/4636 sayılı kararıyla, Bütçe Uygulama Talimatlarının iptali istemiyle Danıştayda; fatura bedellerinin tamamının ödenmeyeceği yolundaki işlemin iptali ile ödemeyi aşan kısmın ödenmesine karar verilmesi istemiyle ayrı bir dilekçeyle adli yargıda dava açılması gerektiği gerekçesiyle, 2577 sayılı Yasanın 15/1-d maddesi uyarınca dilekçenin reddine karar verildiği, davacı tarafından yenilenen dilekçede yine fatura bedellerinin tamamının ödenmeyeceği yolundaki işlemin iptalinin de istenildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, dilekçe ret kararı üzerine yenilenen dilekçede aynı yanlışlık yapılmıştır.
Açıklanan nedenlerle 2577 sayılı Yasanın 15/5 maddesi uyarınca davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava, 29.9.2008 tarih ve 27012 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Sağlık Uygulama Tebliğinin 20.2.2. (a), (b) ve (c) maddeleri ile 25.3.2010 tarih ve 27532 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Sağlık Uygulama Tebliğinin 7.2.2. (1), (2)/a, b maddelerinin iptali istemiyle açılmıştır.
Dava dilekçesinde, bireysel işlemin iptaline ilişkin ibare bulunmakla birlikte, savunmaya cevap ve savcı düşüncesine cevap dilekçelerinde davacı tarafından sadece düzenleyici işlemin dava konusu edildiği açıkça belirtildiğinden, adil yargılanma hakkının gereği olarak işin esasına geçilmiştir.
Emekli öğretmen olan davacının, 13.10.2000 doğumlu çocuğu doğuştan, serebral palsi+kronik akciğer hastalığı+lizensefali+mikrosefali+dirençli epilepsi hastasıdır. Uzun tedavi sürecinden sonra çocuğun boğazı delinerek ventilatöre bağlanmış, burundan beslenme yapılması nedeniyle beslenme torbası ve sondası kullanılmıştır.
Bu malzemelere ilişkin fatura bedeli ile geri ödenen bedel arasındaki farkın yüksek olmasından dolayı davacı, 2007 yılı Sağlık Uygulama Tebliği’nin ilgili maddesinin ve malzeme bedelinin tümünün ödenmemesi işleminin ve ilgili Tebliğ hükümlerinin iptali istemiyle Danıştay’da dava açmış, Danıştay 11. Dairesinin 20.10.2010 tarih ve E:2009/6262, K:2010/8316 sayılı kararıyla iptal kararı verilmiştir. Davalı idare tarafından bu karar, 2007 SUT’un yürürlükten kaldırıldığı 29.08.2008 tarihine kadar uygulanmıştır.
Davacı bu defa 2007 yılı Sağlık Uygulama Tebliğinin yürürlükten kaldırıldığı 29.08.2008 tarihinden çocuğunun vefat ettiği 15.08.2010 tarihine kadar olan malzeme bedel farkının ödenmemesine ilişkin işlem ile 2008 ve 2010 yılı SUT’larının ilgili maddelerinin iptali istemiyle tekrar Danıştay’da dava açmıştır. Danıştay 10. Dairesinin, 25.01.2011 tarih ve E:2010/16632, K:2011/140 sayılı kararıyla bireysel işlem açısından 5510 sayılı Kanun’un 101. Maddesi uyarınca adli yargıda, düzenleyici işlem yönünden ise Danıştay’da dava açılması gerektiğinden bahisle 2577 sayılı Kanun’un 5. maddesi uyarınca dava dilekçesinin reddine karar verilmiştir. Karar, 18.01.2012 tarihinde davacıya tebliğ edilmiş, 23.01.2012 de dilekçe yenilenmiştir.
Dava konusu edilen 2008 yılı Sağlık Uygulama Tebliğinin “Ayaktan tedavilerde reçete karşılığı hasta tarafından temin edilen tıbbi malzeme bedellerinin ödenmesi” başlıklı 20.2.2. maddesinin ikinci fıkrasının a, b, ve c bentleri;
“Ayaktan tedavilerde reçete karşılığı hasta tarafından temin edilen tıbbi malzemeler;
1) SUT eki Listelerde yer alan malzemeler, SUT eki Listelerde yer alan fiyatlar,
2) SUT ve eki listelerde yer almayan tıbbi malzemelerden;
a) Kurum (devredilen T.C.Emekli Sandığı) ile protokollü firmaların protokol dâhili malzemeleri protokol fiyatları üzerinden,
b) Protokollü firmaların protokol dâhilinde olmayan tıbbi malzemeler ile Kurumla (devredilen T.C.Emekli Sandığı) protokolü olmayan firmalardan temin edilen malzemeler, Kurum (devredilen T.C. Emekli Sandığı) tıbbi malzeme listelerinde tespit edilen en ucuz muadili üzerinden, (devredilen T.C Emekli Sandığı ile protokolü iptal edilen tıbbi malzemelerin protokol fiyatları, ödenecek bedel tespitinde dikkate alınır)
c) (a) ve (b) bentlerine göre Kurum (devredilen T.C. Emekli Sandığı) tıbbi malzeme listelerinde fiyatı tespit edilemeyen tıbbi malzemeler, piyasa araştırması yapılarak bulunan en düşük fiyatlar, esas alınarak fatura tutarını aşmamak şartıyla ödenir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Dava konusu 2010 yılı Sağlık Uygulama Tebliğinin “Ayaktan tedavilerde reçete karşılığı hasta tarafından temin edilen tıbbi malzeme bedellerinin ödenmesi” başlıklı 7.2.2. maddesinin dava konusu edilen kısmı,
“(1) Ayaktan tedavilerde reçete karşılığı hasta tarafından temin edilen tıbbi malzemeler, SUT’ta belirtilen istisnalar hariç olmak üzere Kurum (Türkiye ilaç ve Tıbbi Cihaz Ulusal Bilgi Bankası) TİTUBB kayıt/bildirim işlemi tamamlanmış olmalıdır. Kayıt/bildirim işlemi tamamlanmamış tıbbi malzemelerin bedelleri kayıt/bildirim işlemi tamamlanıncaya kadar ödenmez.
(2) Ayaktan tedavilerde reçete karşılığı hasta tarafından temin edilen tıbbi malzemeler;
a) SUT ve eki Listelerde yer alan malzemeler, SUT eki Listelerde yer alan fiyatlardan fatura tutarını aşmamak üzere ödenir.
b) SUT ve eki listelerde yer almayan tıbbi malzemelerden; Kamu İhale Kurumu İhale Sonuç Formu Ekranında (son bir yıl içerisinde farklı en az 5 (beş) hastanenin fiyatı olmalı ) tespit edilen ve Kurum taşra teşkilatı inceleme birimlerince benzer nitelikte, aynı işlevsel özellikte ve aynı tıbbi sonucu verdiği kabul edilen malzemenin işlem tarihinden itibaren son bir yıl içerisinde en ucuz 5 (beş) fiyatın ortalaması alınır, KDV dahil fiyatı, fatura tutarını geçmemek üzere ödenir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Sosyal sigortalar ile genel sağlık sigortası bakımından kişileri güvence altına almak; bu sigortalardan yararlanacak kişileri ve sağlanacak hakları, bu haklardan yararlanma şartları ile finansman ve karşılanma yöntemlerini belirlemek; sosyal sigortaların ve genel sağlık sigortasının işleyişi ile ilgili usûl ve esasları düzenlemek amacıyla çıkarılan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 08.05.2008 tarih ve 5754 sayılı Kanunla değişik 63 üncü maddesinde, genel sağlık sigortalısının ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin sağlıklı kalmalarını; hastalanmaları halinde sağlıklarını kazanmalarını; iş kazası ile meslek hastalığı, hastalık ve analık sonucu tıbben gerekli görülen sağlık hizmetlerinin karşılanmasını, iş göremezlik hallerinin ortadan kaldırılmasını veya azaltılmasını temin etmek amacıyla Kurumca finansmanı sağlanacak sağlık hizmetleri arasında “b) Kişilerin hastalanmaları halinde ayakta veya yatarak; hekim tarafından yapılacak muayene, hekimin göreceği lüzum üzerine teşhis için gereken klinik muayeneler, laboratuvar tetkik ve tahlilleri ile diğer tanı yöntemleri, konulan teşhise dayalı olarak yapılacak tıbbî müdahale ve tedaviler, hasta takibi ve rehabilitasyon hizmetleri, organ, doku ve kök hücre nakline ve hücre tedavilerine yönelik sağlık hizmetleri, acil sağlık hizmetleri, ilgili kanunları gereğince sağlık meslek mensubu sayılanların hekimlerin kararı üzerine yapacakları tıbbî bakım ve tedaviler.” sayılmıştır. Karşılanacak sağlık hizmetine ilişkin belirlemede ise yine aynı maddenin ikinci fıkrasında, “Kurum, finansmanı sağlanacak sağlık hizmetlerinin teşhis ve tedavi yöntemleri ile (f) bendinde belirtilen sağlık hizmetlerinin türlerini, miktarlarını ve kullanım sürelerini, ödeme usûl ve esaslarını Sağlık Bakanlığının görüşünü alarak belirlemeye yetkilidir. Kurum, bu amaçla komisyonlar kurabilir, ulusal ve uluslararası tüzel kişilerle işbirliği yapabilir. Komisyonların çalışma usûl ve esasları Maliye Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Kurumca belirlenir.” hükmü yer almaktadır.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca kabul edilen ve ülkemizin de taraf olduğu “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nin 25. maddesinin birinci fıkrasında; “Her şahsın, gerek kendisi gerekse ailesi için, yiyecek, giyim, mesken, tıbbi bakım, gerekli sosyal hizmetler dahil olmak üzere sağlığı ve refahını temin edecek uygun bir hayat seviyesine ve işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, ihtiyarlık veya geçim imkânlarından iradesi dışında mahrum bırakacak diğer hallerde güvenliğe hakkı vardır.” hükmüne yer verilmiş; Bakanlar Kurulu’nun 10/07/2003 günlü, 2003/5923 sayılı Kararnamesi ile yürürlüğe giren (11/08/2003 günlü, 25196 sayılı Resmi Gazete) “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme”nin 9. fıkrasında; bu Sözleşme’ye Taraf Devletlerin, herkesin sosyal sigorta da dahil olmak üzere sosyal güvenlik hakkını tanıdığı belirtilmiş, 12. maddesinin birinci fıkrasında; “bu Sözleşme’ye Taraf Devletler, herkesin, ulaşılabilecek en yüksek fiziksel ve zihinsel sağlık standardına sahip olma hakkını kabul ederler.” hükmüne yer verilerek, ikinci fıkrasında sözleşmeye taraf devletlerin bu hakkın tam olarak kullanılmasını sağlamak için alacakları tedbirler sayılmış, (c) bendinde; salgın, yöresel, mesleki ve diğer hastalıkların önlenmesi, tedavisi ve kontrolü, (d) bendinde ise; hastalık durumunda herkese tıbbi hizmet ve tıbbi bakım sağlayacak koşulların yaratılması amacıyla taraf devletlerin gerekli tedbirleri alacakları hükme bağlanmıştır.
Yine “Hasta Haklarına İlişkin Avrupa Statüsü”nün 7. maddesinde, “Her birey hızlı ve önceden belirtilen süre içerisinde gerekli tedaviyi alma hakkına sahiptir. Bu hak tedavinin her aşaması için geçerlidir.” hükmüne yer verilmiştir.
İç hukukumuza baktığımızda ise öncelikle Anayasamızın 2. maddesinde Devletimizin nitelikleri sayılmış ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu vurgulanmış, 5. maddesinde Devletin temel amaç ve görevleri sayılarak; kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak görevine yer verilmiştir
Yine Anayasamızın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinde, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmiş; “Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması” başlıklı 56. maddesinde, Devletin, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak, insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenleyeceği ve bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlardan yararlanarak, onları denetleyerek yerine getireceği öngörülmüş; “Sosyal güvenlik hakkı” başlıklı 60. maddesinde, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu ve Devletin, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alacağı ve teşkilatı kuracağı kuralına yer verilmiş; “Devletin iktisadi ve sosyal ödevlerinin sınırları” başlıklı 65. maddesinde de “Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek malî kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Değinilen düzenlemelerin birlikte değerlendirilmesinden, tüm yurttaşların yaşama haklarının, devlet güvencesi ve onun pozitif yükümlülüğü kapsamı içinde koruma altında olduğu anlaşılmaktadır. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen “yaşama hakkı” yalnızca yaşamını sürdürmek anlamında değil “sağlıklı yaşama hakkı”na sahip olmak anlamındadır. Kişilerin sağlıklı olma hakkı bir kamusal korumaya tabi olduklarını ortaya koymaktadır.
Sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı, bir ekonomik ve sosyal haktır. Bu yönüyle kamuya ya da Anayasada geçen biçimiyle devlete belli yükümlülükler öngörür. Devlet bu ödevleri altına imza attığı “Ekonomik, Sosyal, Kültürel Haklar Sözleşmesi”nin de bir gereği olarak yerine getirmek ve herkesin sağlık hizmetlerinden yararlanması için gerekli tedbirleri almak, kişilerin sağlık hizmetlerinden gecikmeksizin yararlanmasını sağlamak durumundadır.
Dava dosyasının incelenmesinden; emekli olan davacının oğlu hakkında, ….Üniversitesi Hastanesince düzenlenen 14.2.2007 tarihli Sağlık Kurulu Raporunda, serebral palsi+ büyüme gelişme geriliği + kronik akciğer hastalığı tanısı konulduğu, oral yolla beslenmesi mümkün olmadığından beslenme torbası ve setinden oluşan (Kendall e-pump pompa için) malzemenin kullanılmasının gerekli olduğunun belirtildiği, bu rapor uyarınca davacı tarafından enteral beslenme torbası ve beslenme sondasının satın alındığı, satın alınan malzeme bedellerinin ise, fatura bedeli üzerinden değil Sağlık Uygulama Tebliği ekinde belirlenen bedel üzerinden ödendiği, sağlık kurulu raporunda belirtilen ve fatura kapsamında bulunan beslenme torbası ile sondasının satın alındığı 2008-2010 yılları itibarıyla, piyasada mevcut olan standartlara uygun bulunan, marka ve cinslerine göre aynı özellikleri taşıyan beslenme torbaları ve sondalarının en düşük ve en yüksek birim satış fiyatının ne olduğuna ilişkin bilgi ve belgelerin idarenin savunmasında sunulmadığı; yine Tebliğ ekinde yer alan malzeme birim fiyatlarının hangi veriler esas alınarak nasıl belirlendiği, piyasadaki ürünlerin niteliği, özelliği, çeşitliliği ve buna bağlı olarak fiyat farklılıklarının gözetilip gözetilmediği, fiyat belirlemesi yapılırken Sağlık Bakanlığı veya ilgili kurumların görüşünün alınıp alınmadığı hususlarına açıklık getirilmediği, kurumlarınca enteral ve parenteral beslenme sonda, torba ve setlerinin fiyatlarına ilişkin herhangi bir tespitin yapılmadığı, uyuşmazlık konusu Tebliğde belirtilen ve geçerli olan tıbbi malzeme fiyatlarının 2006 yılından 2010 yılına kadar aynı fiyat üzerinden uygulandığı anlaşılmaktadır.
Buna göre, davalı idarece, Sağlık Uygulama Tebliğinde belirtilen ve uyuşmazlık konusu tıbbi malzeme fiyatları için Tebliğin yürürlükte kaldığı süre içinde piyasada geçerli olan fiyatlar araştırılmadan aynı fiyatların 2006 yılından 2010 yılına kadar uygulandığı, Tebliğ ekinde yer alan enteral ve parenteral beslenme sonda, torba ve setleri için belirlenen fiyatların yeterli inceleme ve değerlendirmeye, teknik ve bilimsel veriye dayanmaksızın belirlendiği, davacının oğlunun tedavisi için yaptığı giderlerin büyük bir kısmının üzerinde bırakılması sonucunu doğuran uygulamanın haksızlık oluşturduğu, yukarıda aktarılan mevzuat hükümlerine göre, resmi sağlık kurulunca gerekli görülen iyileştirme araçları bedelinin güncel ekonomik koşullar dikkate alınarak belirlenecek gerçekçi ve makul fiyatlar üzerinden davalı idare tarafından karşılanması gerekirken, enflasyon ve paranın satın alım gücündeki değişim dikkate alınmaksızın tesis edilen dava konusu düzenlemelerde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu düzenlemelerin İPTALİNE, aşağıda dökümü yapılan yargılama giderlerinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, kararın tebliğini izleyen 30 (otuz) gün içinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyizen başvurulabileceğinin taraflara bildirilmesine, 24/04/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.