Danıştay Kararı 15. Daire 2013/2605 E. 2016/6072 K. 13.12.2016 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2013/2605 E.  ,  2016/6072 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ON BEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2013/2605
Karar No : 2016/6072

Davacı :
Vekili :
Davalılar : 1-
Vekili :
2-
Vekili :
Davanın Özeti : 25.03.2010 tarih ve 27532 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinin 6.2.1.Ç-1. maddesinin 6. fıkrasının, 6.2.35. maddesinin 1. ve 2. fıkralarının, 6.2.38. maddesinin 4. fıkrasının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla iptali istenilmektedir.
Savunmaların Özeti : Davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
Düşüncesi : Dava konusu düzenlemenin 6.2.1.Ç-1. maddesinin 6. fıkrasının, 6.2.35. maddesinin 1. ve 2. fıkraları yönünden davanın reddi, 6.2.38. maddesinin 4. fıkrasının ise iptalinin gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı :
Düşüncesi : Dava, 25.3.2010 tarih ve 27532 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinin 6.2.1.Ç-1. maddesinin 6. fıkrasının, 6.2.35. maddesinin 1. ve 2. fıkralarının, 6.2.38. maddesinin 4. fıkrasının iptali istemiyle açılmıştır.
Her ne kadar, 24.3.2013 tarih ve 28597 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği’nin 6.4 maddesi ile 25.3.2010 tarih ve 27532 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği yürürlükten kaldırılmış ise de; iptal davasına konu işlemlerin tesis edildikleri tarihteki durumları itibariyle hukuksal değerlendirmeye tabi tutulacakları, İdare Hukukunun ve İdari Yargılama Usulünün bilinen ilkelerinden olduğu gibi, belli süreyle de olsa uygulama işlemlerine dayanak alınan düzenleyici işlemler yönünden hukuka uygunluk denetimine tabi tutulması, iptal davasının, “Hukuk Düzeni”nin korunması yolundaki gerçek amacına uygundur. Zira; uygulanmakla tükenen işlemler hariç, diğer düzenleyici işlemler, tesis edildikleri tarih ile yürürlükten kaldırıldıkları tarih arasında geçen sürede hukuk düzeninde etkili olmuşlardır. Dolayısıyla, hukuka aykırılığı saptanan düzenleyici işlemlerin, uygulamadan kaldırılmış olsalar dahi, yürürlükte kaldıkları süreyle sınırlı olarak iptallerine karar verilmesi gerekmektedir. Nitekim; Anayasa Mahkemesi de … gün ve E:…; K:… sayılı kararıyla, kişi ve zaman yönünden sınırlı iptal kararı vermiştir.
Belirtilen nedenle işin esasının incelenmesine geçildiğinde:
25.3.2010 tarih ve 27532 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinin “Biyolojik ajanlardan Anti TNF ilaçlar ve rituksimab kullanım ilkeleri ” başlıklı 6.2.1.Ç maddesinin “Anti TNF (Tümor Nekrözis Faktör) ilaçlar” a ilişkin 1. fıkrasının 6 numaralı bendinde, Anti TNF ilaçların, tüm romatoloji uzman hekimleri veya üniversite hastaneleri ile eğitim ve araştırma hastanelerindeki klinik immunoloji veya fiziksel tıp ve rehabilitasyon uzman hekimlerinden birinin yer aldığı 6 ay süreli sağlık kurulu raporuna dayanılarak, bu uzman hekimlerden biri veya iç hastalıkları veya çocuk sağlığı ve hastalıkları uzman hekimleri tarafından; “Nöropatik Ağrıda İlaç Kullanım İlkeleri” başlıklı 6.2.35. maddesinin 1. fıkrasında, Gabapentinin, nöroloji, beyin cerrahisi, fiziksel tıp ve rehabilitasyon, anestezi ve reanimasyon, immünoloji, romatoloji veya endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları uzman hekimi tarafından veya bu uzman hekimlerden birinin düzenlediği uzman hekim raporuna dayanılarak tüm hekimlerce; aynı maddenin 2. fıkrasında, Pregabalinin; üçüncü basamak sağlık kurumlarında romatoloji, anestezi ve reanimasyon, immünoloji, endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları, nöroloji, fiziksel tıp ve rehabilitasyon, tıbbi ekoloji ve hidroklimatoloji uzman hekimleri tarafından veya bu uzman hekimlerden birinin düzenlediği uzman hekim raporuna dayanılarak tüm hekimlerce; “Diyabet Tedavisinde İlaç Kullanım İlkeleri” başlıklı 6.2.38. maddesinin 4. fıkrasında, DPP-4 Antagonistleri (Sitagliptin) ve oral antidiyabetiklerin kombine preperatlarının; endokrinoloji uzman hekimlerince ya da bu uzman hekim raporu ile tüm hekimlerce; üniversite ve eğitim ve araştırma hastanelerinde ise iç hastalıkları uzman hekimlerince ya da bu uzman hekim raporu ile tüm hekimlerce reçete edilebileceği düzenlenmiş; davacı Dernekçe, anılan düzenlemelerle, iç hastalıkları uzman hekimlerinin reçete yazma yetkisinin daraltıldığı iddiasıyla işbu dava açılmıştır.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun ”Finansmanı sağlanan sağlık hizmetleri ve süresi” başlıklı 63. maddesinde; Kurumun, finansmanını sağladığı sağlık hizmetlerinin teşhis ve tedavi yöntemini, nın görüşünü alarak belirlemeye yetkili olduğu kurala bağlanmıştır. Bu kurala göre, bir geri ödeme kurumu olan Sosyal Güvenlik Kurumunun finansmanını sağladığı sağlık hizmetlerinin teşhis ve tedavi yöntemini, sağlık otoritesi olan nın görüşünü almak suretiyle belirleyeceği, her ne kadar maddede Bakanlığın uygun görüşünün alınması yönünde bir sınırlama bulunmamakla birlikte Kurumun, Bakanlıkça bildirilen görüşün gözden geçirilmesini isteyebileceği, Bakanlığın görüşünde ısrar etmesi üzerine, Bakanlık görüşünün tıbbi ve bilimsel verilere aykırı olduğunu ortaya koymak suretiyle aksine bir düzenleme yapılabileceği öngörülmüştür.
Sağlık Uygulama Tebliğinin “Finansmanı Sağlanan Sağlık Hizmetlerinin Sağlanma Yöntemleri ve Ödeme Kuralları” başlıklı 4.2. Maddesinde de; Kurum, finansmanı, sağlanacak sağlık hizmetlerinin SUT’ta belirtilen teşhis ve tedavi yöntemlerinin yanı sıra teşhis ve tedavi ile ilgili diğer kurallar ile sağlık hizmeti bedellerinin ödenmesine ilişkin usul ve esasları nın görüşünü alarak belirleyebilir bu amaçla ihtisas komisyonları kurabilir.” hükmü getirilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden; davaya konu tebliğ değişikliğinden önce, Sosyal Güvenlik Kurumunca, ndan yazılı bir görüş alınmadığı anlaşılmakla birlikte; dosyada mevcut bulunan İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğünün Hukuk Müşavirliğine hitaben yazdığı yazının, nın 2009/73 sayılı Genelgesinin ve dava konusu Tebliğin yayımlanmasından sonraki bir tarihte oluşturulan teknik komisyonun Gabapentin ve Pregabalin isimli ilaçlarla ilgili belirlemelerinin birlikte değerlendirilmesinden; söz konusu ilaçların yoğun yan etkileri bulunduğu ve ruhsatlandırılmış olmakla beraber kullanım güvenliği konusunda yeterli tespitler bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Bilindiği üzere, iç hastalıkları, tıbbın tüm branşlarına temel teşkil eden bir disiplin olup, sağlık kuruluşlarına başvuran hastaların büyük çoğunluğunun problemleri, iç hastalıklarının ilgi alanına girmekte; üst ve alt solunum yolu hastalıkları, hipertansiyon, mide-bağırsak sistemi hastalıkları, böbrek hastalıkları, şeker hastalığı, romatizmal hastalıklar,…gibi çok geniş bir skalayı kapsamaktadır. Bu nedenle, iç hastalıkları uzmanlık alanında gastroenteroloji, alerji hastalıkları, endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları, hematoloji, romatoloji, nefroloji, geriatri, tıbbi onkoloji, immünoloji, iş ve meslek hastalıkları, yoğun bakım gibi üst ihtisas alanları oluşturularak sağlık hizmetinin daha etkin verilmesi hedeflenmektedir.
Davacı tarafından; dava konusu Tebliğ maddeleri ile getirilen hükümlerle, iç hastalıkları uzmanlarının hekimlik yetkisinin kısıtlandığı ileri sürülmekte ise de; anılan Tebliğ incelendiğinde hekimlik yetkisine müdahale niteliğinde herhangi bir hüküm bulunmadığı, hastanın sağlığı ve toplum yararının sağlanması amacıyla, yan etkileri dolayısıyla kullanımı riskli olan bazı ilaçların, ilgili yan dalda uzmanlık eğitimi almış hekimlerce reçete edilmesinin amaçlandığı anlaşılmıştır.
Bu itibarla, söz konusu düzenlemede kamu yararına, hizmetin gereklerine ve hukuka aykırılık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onbeşinci Dairesince duruşma için önceden taraflara bildirilen 20.01.2016 tarihinde davacı vekili ile davalılardan nı temsilen Av. …’in geldiği, diğer davalı nı temsilen katılan olmadığı, Danıştay Savcısı’nın hazır olduğu görülmekle açık duruşmaya başlandı. Taraflara usulüne uygun olarak söz verilip dinlendikten, Danıştay Savcısı’nın düşüncesi alındıktan ve taraflara son kez söz verilip, savcının düşüncesine karşı diyecekleri sorulduktan sonra duruşmaya son verildikten sonra aynı günlü ara kararına verilen yanıtlar üzerine dava dosyası incelenerek işin gereği görüşüldü:
Dava, 25.3.2010 tarih ve 27532 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinin 6.2.1.Ç-1. maddesinin 6. fıkrasının, 6.2.35. maddesinin 1. ve 2. fıkralarının, 6.2.38. maddesinin 4. fıkrasının iptali istemiyle açılmıştır.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 63. maddesinde, Kurumun, finansmanı sağlanacak sağlık hizmetlerinin teşhis ve tedavi yöntemlerini, türlerini, miktarlarını ve kullanım sürelerini, ödeme usûl ve esaslarını nın görüşünü alarak belirlemeye yetkili olduğu hususu düzenlenmiştir. Bu kapsamda, 25.03.2010 tarih ve 27532 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği yayımlanarak yürürlüğe konulmuştur.
İptali istenen Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinin 6.2.1.Ç-1. maddesinin 6. fıkrası şu şekilde düzenlenmiştir: “(6) Anti TNF ilaçlar, tüm romatoloji uzman hekimleri veya üniversite hastaneleri ile eğitim ve araştırma hastanelerindeki klinik immunoloji veya fiziksel tıp ve rehabilitasyon uzman hekimlerinden birinin yer aldığı 6 ay süreli sağlık kurulu raporuna dayanılarak, bu uzman hekimlerden biri veya iç hastalıkları veya çocuk sağlığı ve hastalıkları uzman hekimleri tarafından reçete edilebilir.”
Davacı tarafından, dava konusu bu düzenlmenin iç hastalıkları uzmanlarının çalışma hakkına sınırlama getirdiği ve hastaların tedaviye erişim hakkını engellediği ve düzenlemenin hukuka aykırı olduğu iddia edilmektedir.
Sağlık Uygulama Tebliğinin 6.2.1.Ç-1 maddesinde, Anti TNF ilaçların, romatoid artrit, ankilozan spondolit ve psöriyatik artrit gibi hastalıklarlarda diğer antiromatizmal tedaviler uygulandıktan ve bu tedavilerden istenen sonuç alınamaması halinde kullanılacak ileri tedavi sağayacak ilaçlar olarak belirlendiği görülmektedir. Dava konusu düzenlemeye göre Anti TNF ilaçların, tüm romatoloji uzmanları tarafından reçete edilebilmesi kural olarak belirlendikten sonra, 3. basamak sağlık kuruluşlarınca düzenlemede sayılan uzmanların katılımıyla oluşan sağlık kurullarınca verilen ilaç kullanım raporlarına istinaden klinik immunoloji, fiziksel tıp ve rehabilitasyon uzmanı ve iç hastalıkları ile çocuk sağlığı ve hastalıkları uzman hekimleleri tarafından reçetelendirilebilmesinin de yolunun açıldığı anlaşılmaktadır.
Dava konusu düzenleme ile romatizmal hastalıklar hastalıkların ilk aşama tedavisinden sonuç alınamaması durumunda daha etkili bir tedavi yöntemi olan Anti-TNF ilaçların reçetelendirme ve raporlanmasının belli uzmanlıklar bazında sınırlanmasında ve tedavi zincirinin kurala bağlanmasında hukuka aykırı bir husus bulunmadığı anlaşılmaktadır.
İptali istenen Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinin Nöropatik Ağrıda İlaç Kullanım İlkeleri başlıklı 6.2.35. maddesinin 1. ve 2. fıkraları şu şekilde düzenlenmiştir:
” (1) Gabapentin; nöroloji, beyin cerrahisi, fiziksel tıp ve rehabilitasyon, anestezi ve reanimasyon, immünoloji, romatoloji veya endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları uzman hekimi tarafından veya bu uzman hekimlerden birinin düzenlediği uzman hekim raporuna dayanılarak tüm hekimlerce reçete edilebilir.
(2) Pregabalin; üçüncü basamak sağlık kurumlarında romatoloji, anestezi ve reanimasyon, immünoloji, endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları, nöroloji, fiziksel tıp ve rehabilitasyon, tıbbi ekoloji ve hidroklimatoloji uzman hekimleri tarafından veya bu uzman hekimlerden birinin düzenlediği uzman hekim raporuna dayanılarak tüm hekimlerce reçete edilebilir.”
Nöropatik ağrı, sinir sistemindeki sinirlerin hasar görmesinde ortaya çıkan bir rahatsızlık olup, davalı SGK’nın savunmasında da belirtildiği üzere bu rahatsızlığın nedenleri arasında diyabet hastalığı da bulunmaktadır. Davalı SGK tarafından bu kapsamdaki ilaçların kullanımına ilişkin olarak geniş katılımlı akademisyen ve konunun uzmanlarından oluşan bilimsel komisyonun raporunda; gabapentin ve pregabalin etken maddeli ilaçların kullanılabilmesi için öncelikle trisiklik antidepresanlar, karbamazepin etken maddelerinden herhangi birinin kullanılmış olmasına rağmen tedaviye yanıt alınamaması ön koşul olarak belirlendikten sonra bu hastalara yönelik 3. basamak sağlık kurumlarında nöroloji, beyin cerrahisi, fiziksel tıp ve rehabilitasyon, anestezi ve reanimasyon, endokrinoloji ve metobolizma hastalıkları uzmanlarınca düzenlenecek 6 ay süreli uzman hekim raporunda belirtilmesi şartıyla bu rapora dayalı olarak tüm hekimlerce reçetelenmesinin uygun olduğu belirtilmiştir.
Dava konusu düzenleminin bu bilimsel görüş ile uyumlu olduğu görülmektedir. Davalı SGK’nın teşhis ve tedavi süreçlerinde hangi ilaçların ilk etapta kullanılacağı konusunda belirleme yapma yetkisi bulunduğu gibi, tedavi süreçlerini kullanılan ilaç ve yöntemler ile tedavi sonuçlarına bağlı olarak basamaklandırma hususunda da takdir yetkisi bulunmaktadır. Dava edilen düzenlemeye ilişkin olarak oluşturulan teknik komisyonun da dava konusu düzenleme ile aynı meyanda bilimsel görüş verdiği dikkate alındığında, düzenlemenin hukuka uygun olduğu anlaşılmaktadır.
İptali istenen Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinin Diyabet Tedavisinde İlaç Kullanım İlkeleri başlıklı 6.2.38. maddesinin 4. fıkrası şu şekilde düzenlenmiştir:
“(4) DPP-4 Antagonistleri (Sitagliptin) ve oral antidiyabetiklerin kombine preperatları; endokrinoloji uzman hekimlerince ya da bu uzman hekim raporu ile tüm hekimlerce; üniversite ve eğitim ve araştırma hastanelerinde ise iç hastalıkları uzman hekimlerince ya da bu uzman hekim raporu ile tüm hekimlerce reçete edilebilir.”
Türkiye’de tıp mesleğini icra edeceklere ilişkin temel düzenleme olan 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 1 inci maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti dâhilinde tababet icra ve her hangi surette olursa olsun hasta tedavi edebilmek için tıp fakültesinden diploma sahibi olmak şarttır.” hükmü; Kanun’un 8 inci maddesinde ise “Türkiye’de icrayı tababet için bu kanunda gösterilen vasıfları haiz olanlar umumi surette hastalıkları tedavi hakkını haizdirler. Ancak her hangi bir şubei tababette müstemirren mütehassıs olmak ve o unvanı ilan edebilmek için Türkiye Tıp Fakültesinden veya Sıhhıye Vekaletince kabul ve ilan edilecek müessesattan verilmiş ve yahut ecnebi memleketlerin maruf bir hastane veya laboratuvarından verilip Türkiye Tıp Fakültesince tasdik edilmiş bir ihtısas vesikasını haiz olmalıdır.” hükmü yer almaktadır.
Türkiye’de tabiplik mesleğinin icrası ve sahip olunan uzmanlık dalı itibariyle hangi sınırlamalara tabi olacağı hususu 1219 sayılı Kanun ile düzenlenmiştir. Kanun’un yukarıda bahsedilen her iki hükmünden de açıkça anlaşılacağı üzere tabibin çalıştığı kurum dikkate alınarak mesleğin icrasına yönelik herhangi bir kısıtlayıcı düzenlemeye yer verilmemiştir. 5510 sayılı Kanun uyarınca finansmanı sağlanacak sağlık hizmetlerinin teşhis ve tedavi yöntemlerini, türlerini, miktarlarını ve kullanım sürelerini, ödeme usûl ve esaslarını düzenleme konusunda davalı idareye bir yetki tanınmıştır.
2010 yılı Sağlık Uygulama Tebliğinin 6.2.38 inci maddesinin 4 üncü fıkrası ile diyabet tedavisinde kullanılan DPP-4 Antagonisteleri (Sitaglipitin) ve oral antidiyabetiklerin kombine preperatlarının reçetelendirilmesi açısından iç hastalıkları uzmanlarının çalıştırkları kurumlara göre bir ayrım yapılarak reçeteleme ve raporlama yetkileri arasında bir farklılık öngörülmüştür. Düzenlemeye göre üçüncü basamak sağlık kuruluşlarında görev yapan iç hastalıkları uzmanları bu ilaçları reçete edip raporlayabilirken, diğer basamak sağlık kuruluşlarında görev yapan iç hastalıkları uzmanları ise bu ilaçları ancak bir rapora istinaden reçeteleyebilmektedir. Tabiplerin reçeteleme ve raporlama yetkisinin tabiplik mesleğinin icrası kapsamında olduğunda bir duraksama bulunmamaktadır.
20.01.2016 tarihli ara kararımız ile davalı idarelerden dava konusu düzenlemeyle 3. basamak sağlık kuruluşları ile diğer sağlık kuruluşlarında görev yapan iç hastalıkları uzmanları arasında bir ayrım yapılmasının tıbben kabul edilebilir bilimsel bir dayanağının bulunup bulunmadığı hususu sorulmuş olup, davalı nın 08.04.2016 tarihli cevabında; mevcut düzenlemenin hastaların tedaviye erişiminde zorluklara neden olduğu, son diyabet tedavi kılavuzlarında bu ilaçların ikinci basamak tedavi ajanı olarak kabul edildiği, DPP-4 inhibitörlerinin kurum ayrımı yapılmaksızın tüm iç hastalıkları uzmanlarınca reçetelendirilmesinin daha uygun olacağı belirtilmektedir.
Hukukumuzda idarenin düzenleme yetkisi konu bakımından sınırlandırılmamıştır. İdareler bir kanuna dayanmak (secundum legem) ve kanunlara (intra legem) ve varsa düzenleyici işlemin bir üst normuna uygun olmak şartıyla düzenleme yapabilmektedir. 1219 sayılı Kanun ile tabiplerin meslek icrasına ilişkin getirilen sınırlama uzmanlık alanı ile sınırlı olup, tabiplerin çalıştıkları kurumun niteliği itibariyle bir sınırlamaya gidilmemiştir. Bu itibarla düzenleyici işlem yoluyla tabiplerin çalıştıkları kurumun niteliğine göre meslek icrasına ilişkin sınırlama getirilmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
24.03.2013 tarih ve 28597 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği ile 25.03.2010 tarih ve 27532 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği yürürlükten kaldırılmıştır. Nitekim SUT’ta 18.06.2016 tarihli ve 29746 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6.2.38 inci maddenin 4 üncü fıkrasında yapılan değişiklik ile iç hastalıkları uzmanları arasında kurum bazında yapılan ayrıma son verilerek tüm iç hastalıkları uzmanlarının bu kapsamdaki ilaçları raporlayıp reçete edebilmelerinin yolu açılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, 25.3.2010 tarih ve 27532 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinin 6.2.1.Ç-1. maddesinin 6. fıkrası ile 6.2.35. maddesinin 1. ve 2. fıkraları yönünden davanın REDDİNE oybirliğiyle, Tebliğin 6.2.38 inci maddesinin 4 üncü fıkrası yönünden, konusu kalmayan dava hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA oyçokluğuyla, davanın reddedilen kısmı için Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen … TL vekalet ücretinin, davacıdan alınarak davalı idarelere verilmesine, davanın diğer kısmı için ise Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen … TL vekalet ücretinin, davanın açılmasına sebep olan davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, aşağıda dökümü yapılan … TL yargılama giderinin … TL’sinin davacı üzerinde bırakılmasına, … TL lik kısmının ise davalı idarelerden alınarak davacıya verilmesine, kararın tebliğini izleyen 30 (otuz) gün içinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyizen başvurulabileceğinin taraflara bildirilmesine, 13/12/2016 tarihinde karar verildi.

KARŞI OY :

İdari yargı yerlerince hukuka uygunluk denetiminin dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan mevzuata, genel düzenleyici işlemlere ve mevcut koşullara göre yapılması gerektiği, işlem tarihinden sonra oluşan yeni durumun bu davayı etkilemesinin söz konusu olamayacağı, bu nedenle hukuka aykırı olduğu hususu çoğunluk kararının gerekçesinde de açıkça vurgulanan dava konusu Tebliğin 6.2.38 inci maddesinin 4 üncü fıkrası yönünden düzenlemenin iptal edilmesi gerektiği oyuyla çoğunluk kararının bu kısmına katılmıyorum.