Danıştay Kararı 15. Daire 2013/12002 E. 2017/728 K. 15.02.2017 T.

Danıştay 15. Daire Başkanlığı         2013/12002 E.  ,  2017/728 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2013/12002
Karar No : 2017/728

Temyiz Edenler ve Karşı Taraf (Davacılar) : 1- 2-
3-
Vekilleri :
Temyiz Eden ve Karşı Taraf (Davalı) :
Vekili :
Müdahil (Davalı Yanında) :
Vekili :
İstemin Özeti : … İdare Mahkemesi’nin… tarih ve E:…; K:… sayılı kararının, taraflarca, aleylerine ilişkin hükümler yönünden hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmalarının Özeti :Taraflarca savunma verilmemiştir.
Düşüncesi :Temyiz istemine konu Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce, ‘ın davalı idare yanında davaya müdahil olma talebi kabul edilerek, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; davacıların murisi olan ….’ın, davalı idarenin kusuru nedeniyle vefat ettiğinden bahisle uğranıldığı ileri sürülen maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açılmıştır.
… İdare Mahkemesi’nce; olayla ilgili olarak ….Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından alınan Adli Tıp Kurumu raporu ve olayla ilgili olarak açılan ceza davasında alınan Yüksek Sağlık Şurası raporları uyarınca olayın meydana gelmesinde idarenin hizmet kusuru bulunduğunun açık olması nedeniyle maddi tazminat isteminin kabulü, manevi tazminat isteminin kısmen kabulü, kısmen reddi yolunda karar verilmiştir.
Taraflarca hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek, İdare Mahkemesi kararının aleyhlerine ilişkin kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Anayasanın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan doğruya ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı hallerde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için, zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu’nun 1. maddesiyle adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumunun kurulduğu, 2. maddesinde, Kurumun mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen Adli Tıp ile ilgili konularda bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış olup; Adli Tıp Kurumu ihtisas kurullarınca bildirilen görüşlerin, görülen davada öne sürülen iddiaları bilimsel ve teknik yönden karşılayacak nitelik ve yeterlilikte olması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.
Nitekim, anılan Kanunun “Adli Tıp Üst Kurullarının görevleri” başlıklı 15. maddesinde; adlî tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri görüşlerinin, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibariyle yeterince kanaat verici nitelikte bulunmaması veya adli tıp ihtisas kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının verdikleri rapor ve görüşler arasında çelişki ortaya çıkması halinde, konunun Adli Tıp Üst Kurulu’nda inceleneceği ve kesin karara bağlanacağı, geçici 7. maddesinde, bu Kanunla Adli Tıp Kurumu bünyesinde yeni kurulan ihtisas kurulları ile üst kurulların 01/09/2017 tarihinde göreve başlayacağı, kurulların göreve başlayacakları tarihe kadar, Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu ve ihtisas kurullarının mevcut görevleri kapsamında çalışmaya devam edecekleri, belirtilen kurullar göreve başladığında dosyaların ilgili kurullara devredileceği hüküm altına alınmıştır.
Dosyanın incelenmesinden; davacıların murisi ….’ın 24/08/2006 tarihinde karın ağrısı şikayeti ile birden çok kez başvurduğu… Devlet Hastanesi’nde gerekli tedavinin yapılmadığından bahisle 26/08/2006 tarihinde vefat ettiği ileri sürülerek, davacıların maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Davacılar murisine uygulanan tıbbi tedavide kusur bulunup bulunmadığının belirlenmesi amacıyla … Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nda yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun 30/01/2009 tarih ve 6451 sayılı raporunda özetle; safra kesesi perforasyonu ve buna bağlı gelişen komplikasyonlar ( şimik peritonit ) sonucu 26/08/2006 tarihinde saat 03:30’da yaşamını yitiren Sami Kaçan’ın 24/08/2006 tarihinde ikinci kez acil servise başvurduğunda konsültasyon istenmesi gerektiği ve USG tetkikinin zorunlu olduğu halde, bunlar yapılmadan hastanın üroloji polikliniğine sevkini yapan acil serviste görevli Dr. O.D ile aynı tetkikleri yapmakta ihmal gösteren bevliye uzmanı Dr. ‘ın eylemlerinin tıp kurallarına uygun olmadığı, 25/08/2006 tarihinde acil serviste …’a müdahale eden görevli Dr. M.İ. ile …’ı amaliyata alan Dr. K.D’nin eylemlerinin tıp kurallarına uygun olduğu yönünde görüş belirtildiği, davacılar murisine uygulanan tıbbi tedavide kusur bulunup bulunmadığının belirlenmesi amacıyla …. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından Yüksek Sağlık Şurası’nda yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen 07/08/2010 tarih ve 12649 sayılı raporda özetle; davacıların murisi olan ….’ın ilk müracaatında renal kolik tanısına destek olacak bulgular mevcut olmadığı halde, üroloji polikliniğine sevk edilmesinin yanlış olduğu, acil hastaya ve akut batına uygun yaklaşımda bulunulmadığı için Dr. O.D’ın kusurlu olduğu, üroloji muayenesinde renal kolik tanısını destekleyen muayene bulgularının kayıtlı olmaması ve tetkik istenildikten sonra takibin yapılmamış olması nedeniyle Dr. ‘ın da kusurlu olduğu yönünde görüş belirtildiği, … Asliye Ceza Mahkemesi’nin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararı ile anılan bilirkişi raporları uyarınca Dr. O.D. ve Dr. ‘ın taksirle ölüme neden olma suçunu işlediklerinin sabit olması nedeniyle 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, CMK uyarınca sanıklar hakkındaki hükümlerin ayrı ayrı açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği görülmektedir.
Temyiz aşamasında davaya müdahil olan Dr. tarafından,… Asliye Ceza Mahkemesi kararının kendisi açısından kesinleştiği ancak, anılan karara dayanak teşkil eden raporlarda eksiklik bulunduğunun Yargıtay kararında belirtildiği, Yargıtay kararının kendisini de etkilediği ileri sürülerek konuya ilişkin Yargıtay kararı dosyaya sunulmuştur.
Müdahil Dr. tarafından dosyaya sunulan Yargıtay kararı ve UYAP üzerinden yapılan araştırmadan elde edilen bilgiler incelendiğinde; … Asliye Ceza Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K: … sayılı kararı ile, Dr. O.D ile ilgili olarak, sanık hakkında … tarih ve E:…, K: … sayılı karar ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 5 yıllık denetim süresine tabi tutulmasına karar verildiği, ancak sanığın denetim süresi içinde işlediği trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçundan verilen mahkumiyet hükmünün kesinleşmesi üzerine, hükmün açıklanması ile, sanık O.D.’ın üzerine atılı taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçunu işlediği sabit görülerek 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, anılan kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay..Ceza Dairesi’nin .. tarih ve E: …, K: … sayılı kararı ile, Adli Tıp Raporu ve Yüksek Sağlık Şurası Raporlarında, Dr O.D. ve Dr. ‘ın her ikisinin de kusurlu olduğunun belirtilmesi karşısında, ölen üzerinde gerçekleştirilen tedavinin tıp kurallarına uygun olup olmadığı, ölümün neden kaynaklandığı, ölüm ile sanığın eylemi arasında illiyet bağı kurulup kurulamayacağı ve mevcut eylem nedeniyle sanığa kusur izafe edilip edilemeyeceği konusunda Adli Tıp 3. İhtisas Kurulundan rapor alınarak, sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden eksik incelemeyle karar verildiği gerekçesiyle anılan kararın bozulması üzerine, Adli Tıp 1. İhtisas Kurulundan alınan raporda özetle, kişinin mevcut yan ağrısı şikayetine yönelik tetkik ve tedavi yapıldığı, alınan laboratuvar tetkiklerinde idrarda 2-3 eritrosit dışında patoloji saptanmadığı, safra kesesi perforasyonuna ait spesifik bulguların ve şikayetlerin olmadığı, bu tür perforasyon vakalarında tablonun geç oturabileceği, belirtilerin geç ortaya çıkabileceği, her başvuruda laboratuvar testlerinin tekrarlandığı, patoloji tespit edilmediği, kostovertebral açı hassasiyeti dışında batın muayenesinin doğal olduğunun belirtildiği, ilgili hekimin mevcut şikayetlerle uygun tetkik ve tedavi yaptığı, ilgili branşa yönlendirdiği cihetle Dr. O.D.’a atfı kabil kusur bulunmadığının belirtildiği, anılan rapor uyarınca …Asliye Ceza Mahkemesi’nin .. tarih ve E: …, K:… sayılı kararı ile mütevaffanın ölümüyle sanığın eylemi arasında herhangi bir illiyet bağı bulunmadığı, ölüm olayı ile ilgili sanığa atfedilebilecek herhangi bir kusur bulunmadığı gerekçesiyle sanığın beraatine karar verildiği, anılan kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay … Ceza Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile konuyla ilgili alınan raporlar arasında çelişki bulunduğu ve çelişkinin giderilmediği, bu nedenle dosyanın tüm tedavi evrakları ile birlikte Adli Tıp Kurumu Genel Kuruluna sevki ile ölen üzerinde gerçekleştirilen tedavinin tıp kurallarına uygun olup olmadığı, ölümün neden kaynaklandığı, ölüm ile sanığın eylemi arasında illiyet bağı kurulup kurulamayacağı ve mevcut eylem nedeniyle sanığa kusur izafe izafe edilip edilemeyeceği hususunda rapor alındıktan sonra karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak karar verildiği gerekçesiyle anılan kararın bozulmasına karar verildiği görülmektedir.
Temyiz istemine konu Mahkeme kararına dayanak alınan raporlar ve sonrasında aynı olaya ilişkin Ceza Mahkemesince alınan rapor arasında çelişki bulunması nedeniyle konunun Adli Tıp Genel Kuruluna intikal ettirilmesi karşısında, bakılan davada kurulacak hükmün ilgililer açısından adil ve tatminkar olabilmesi için, Yargıtayın yukarıda anılan bozma kararı uyarınca alınacak Adli Tıp Genel Kurulu raporu değerlendirilmelidir. Adli Tıp Genel Kurulu raporunda, davacılar murisinin tedavisine yönelik tüm sürecin değerlendirilip değerlendirilmediği irdelenmeli, raporda tedavi sürecinin tamamının değerlendirilmediğinin tespiti halinde, Mahkemece, davacılar murisinin tedavisinde hizmet kusuru olup olmadığı, ölüm ile sunulan tedavi arasında illiyet bağı olup olmadığına ilişkin Adli Tıp Genel Kurulundan yeni bir bilirkişi raporu alınmak suretiyle hüküm kurulması gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle,… İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…; K:…sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18/06/2014 tarih ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15/02/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.