Danıştay 15. Daire Başkanlığı 2012/5124 E. , / K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2012/5124
Karar No : 2015/6493
Davacı :
Vekili :
Davalılar : 1-
Vekili :
2-
Davanın Özeti : Davacının silah bulundurma ruhsatının can güvenliği nedeniyle silah taşıma ruhsatına çevrilmesi istemiyle yaptığı başvurusunun reddine ilişkin 13.03.2012 tarihli işlemi ile işlemin dayanağı ‘nın 30.10.2008 tarih ve 2008/66 sayılı Genelgesi’nin hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istenilmektedir.
Savunmaların Özeti : 6136 sayılı Kanun’un 7. maddesi hükmüyle, hiç bir şekilde silah taşıma ve bulundurma izni alamayacaklar belirlendikten sonra, silah vesikası verilmesini engelleyen diğer hususların da yönetmelikte düzenlenmesinin öngörüldüğü, Bakanlar Kurulu’na verilen yetki çerçevesinde düzenlenen Yönetmelik’in 16. maddesi 1. fıkrasında hiçbir şekilde silah ruhsatı verilemeyecek veya verilmiş ruhsatları iptal edilecek kişilerin sayıldığı, 4. fıkrasında ise “Bu madde kapsamında sayılan fiillerden dolayı yargılaması devam eden şahısların ruhsat verilme ve yenileme işlemleri yargı kararı kesinleşinceye kadar durdurulur. Yargılama sonucuna kadar silah ilgili birimce emenete alınır.” hükmüne yer verildiği ve Adalet Bakanlığı görüşleri de dikkate alınarak çıkarılan genelgenin ve dava konusu işlemin mevzuata uygun olduğu ileri sürülerek davanın reddi gerekeceği savunulmuştur.
Danıştay Tetkik Hakimi :
Düşüncesi : Davanın, davacı hakkında tesis edilen bireysel işlemin iptal talebine ilişkin kısmının işlemde yetki yönünden hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle kabul edilerek işlemin iptaline, düzenleyici işlemin iptal talebine ilişkin kısmının ise reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı :
Düşüncesi : Dava, davacının silah bulundurma ruhsatının can güvenliği nedeniyle silah taşıma ruhsatına çevrilmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin, 15.03.2012 tarih ve 404 sayılı işlemle tebliğ edilen, 13.03.2012 tarihli işlemi ile 30.10.2008 tarih ve 1356-66 sayılı Genelgesi’nin iptali istemiyle açılmıştır.
6136 sayılı Yasanın 7. maddesinde ateşli silahları kimlerin taşıyacakları beş bent halinde belirlenmiş olup, 5. bendinde “Bakanlar Kurulunca Çıkarılacak Yönetmelikte belirlenecek esaslara göre Valiler tarafından verilecek izin vesikası alanların” da ateşli silahları taşıyabilecekleri veya mesken yada işyerinde bulundurabilecekleri açıklanmış, maddenin devamında ise “Silah taşımaya yetki veren kimlik kartları ile belgelerin düzenlenmesi ve gerektiğinde yenilenmesi ya da geri alınmasına ilişkin usul ve esaslar Milli Savunma ve İçişleri Bakanlıklarınca müştereken hazırlanacak bir Yönetmelikle düzenlenir.” hükmü yer almıştır. Aynı maddenin son bölümünde de “Ateşli silahla işlenen cürümlerden hükümlü bulunanlar ile taksirli suçlar hariç olmak üzere bir yıldan fazla hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum olanlara; affa uğramış olsalar bile hiç bir suretle ateşli silah taşıma veya bulundurma izni verilmez.” hükmüne yer verilmiştir.
6136 sayılı Yasanın yukarıda anılan hükmüyle, ateşli silahla cürüm işleyenler ile taksirli suçlar hariç bir yıldan fazla hürriyeti bağlayıcı ceza ile mahkum olanların affa uğramış olsalar bile hiçbir surette silah taşıma ve bulundurma izni alamayacakları kurala bağlandıktan sonra, silah vesikası verilmesini engelleyen diğer hususların da yönetmelikte düzenlenmesi öngörülmüş; bu haliyle de kesinlikle izin verilemeyecekler belirlenerek, diğer engel hallerin yönetmelikle düzenlenmesi konusunda Bakanlar Kuruluna yetki verilmiştir.
Belirtilen maddenin uygulanmasına ilişkin olarak 91/1779 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe giren Yönetmeliğin 16. maddesinde, silah ruhsatı verilmesini engelleyen durumlar maddeler halinde yazılmış, aynı maddenin 4. fıkrasında da “Bu madde kapsamında sayılan fiillerden dolayı yargılanması devam eden şahısların ruhsat verilme ve yenileme işlemleri, yargı kararı kesinleşinceye kadar durdurulur. Yargılama sonucuna kadar silah ilgili birimce emanete alınır.” hükmü yer almıştır.
Belirtilen mevzuatın birlikte değerlendirilmesinden; 6136 sayılı Yasanın, silah ruhsatı verilmesini engelleyen hususların yönetmelikle düzenlenmesi konusunda Bakanlar Kuruluna verdiği yetki çerçevesinde, kamu güvenliğinin sağlanması, ruhsatı bulunan veya ruhsat verilecek kişinin suç işleme eğiliminin önlenmesi ve suç şüphesinden uzak olması amacıyla, yargılamaları süren şahıslara yönelik olarak yargılama sonuçlanıncaya kadar, Yasanın ve Yönetmeliğin belirlediği ceza ile cezalandırılma olasılığı bulunanlara özgü olarak getirilen ön tedbirde ve bu konuda idarenin Yönetmelikle düzenleme yapmasında, 6136 sayılı Kanun hükümlerine aykırılık bulunmadığı gibi, esasen silah ruhsatı almanın herkese tanınmış bir hak olarak kabulüne de imkan bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulu Kanunu’nun 231. maddesinin 5. fıkrası uyarınca verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar, hukuk aleminde kesinleşmiş bir mahkumiyet niteliği taşımamaktadır. Henüz tümüyle bitmeyen yargılama sürecinin 1412 sayılı Kanunun 305 ve 5271 sayılı Kanunun 223. maddeleri uyarınca sonraki aşamaları da dikkate alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının uyuşmazlığı nihai biçimde çözen nitelikteki kararlardan olmadığı anlaşılmaktadır. Bu tür kararların sanık yönünden hukuki bir sonuç doğurması ancak denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlenmesi halinde mümkün olduğundan ve Mahkemenin belirlediği 5 yıllık deneme süresince, yargılanan şahsın sanık sıfatı devam ettiğinin kabulü gerekeceğinden, kesin olmayan söz konusu kararlar nedeniyle beş yıllık denetimli serbestlik süresi içerisindeki kişilerin durumlarının “yargılanması devam edenler” kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, haklarında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilenlerce yapılan silah ruhsatı verilmesi ya da yenileme talepleri, Yönetmeliğin 16. maddesinin 4. fıkrasında belirtilen “yargılanması devam edenler” kapsamı içerisine girdiğinden, Yönetmeliğin bu maddesinin açıklaması ve tekrarı niteliğindeki 30.10.2008 tarih ve B.05.1.EGM.0.11.04.02-62664-1356-2008/66 nolu Genelgenin anılan Yasa ve Yönetmelik hükümlerine uygun olarak düzenlendiği anlaşılmış olup, dava konusu Genelge hükümlerinde hukuka aykırılık görülmemiştir.
Dava konusu işlemin iptali istemine gelince;
6136 sayılı Kanun’un genel gerekçesine bakıldığında, 2637 sayılı Kanun’a ait Nizamname’nin 1. maddesine göre ilçelerde kaymakamlar, illerde valilerin muvafakatlarıyla emniyet müdür ve memurları yasak olmayan silahların taşınabilmesi için hiçbir kayıt ve şarta bağlı olmaksızın diledikleri kimselere izin vermek yetkisine haiz bulundukları, silah taşıma izni verilmesi hususunda Çok titiz hareket edilmesi gerekirken bu yetkinin gelişi güzel kullanılmakta olduğu, silah taşımalarını icabettirir hiçbir sebep bulunmayan kimselere de bu izin ve müsaadenin verildiği görüldüğünden silah taşınması ve bulundurulması hususunda daha esaslı ve ciddi tedbirler alınmasının gerekli olduğu belirtilmektedir.
Bu gerekçeden hareketle düzenlenen 6136 sayılı Kanun’un 7. maddesinde, ateşli silahları kimlerin taşıyabilecekleri beş bent halinde belirlenmiş, 5. bendinde ” Bakanlar Kurulunca çıkarılacak yönetmelikte belirlenecek esaslara göre valiler tarafından verilecek izin vesikası alanların” da ateşli silahları taşıyabilecekleri veya mesken ya da işyerinde bulundurabileceği hükmü yer almıştır.
Söz konusu Kanun’a dayanılarak çıkarılan ve 91/1779 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe giren Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Yönetmelik’in 7. maddesinin (a) bendinde; İl valilerinin, yaptıkları iş, sosyal, ekonomik, kültürel ve mesleki faaliyetleri ya da bulundukları yer ve zaman itibarıyla can güvenliklerinin ciddi ve harici tehdit ve tehlikelere maruz kalacağı kuvvetle muhtemel olduğu anlaşılan Türk vatandaşlarına talepleri halinde silah taşıma ruhsatı verilebileceği, ancak, bu bentte adı geçen şahısların can güvenliklerinin ciddi ve harici tehditlere maruz kalacağının kuvvetle muhtemel olup olmadığı hususunun valiler tarafından takdir edileceği belirtilmiş, 8. maddesinde; silah taşımalarına izin verilen kamu görevlileri sayılmış, 9. maddesinde; Valiler tarafından yönetmelik hükümlerinde aranan şartlara uygunluğunun tespit edilmesi halinde maddede sayılan kişilere silah taşıma ruhsatı verilebileceği, aynı Yönetmeliğin Ek 2. maddesinde de, Valilerin, 7. ve Ek 1.maddelerde belirtilenler hariç olmak üzere, bu Yönetmelik hükümlerine göre sahip oldukları yetkilerini, gerekli gördükleri takdirde, kısmen veya tamamen, kaymakamlara yazılı olarak devredebilecekleri düzenlenmiştir.
Söz konusu Kanun ve Yönetmelik hükümlerinden silah taşıma ve bulundurma ruhsatı verme yetkisinin sadece valilerde bulunduğu, bu yetkinin bu tür ruhsatların iptaline yönelik işlemleri de kapsadığı sonucuna varılmaktadır. sil
Dava dosyasının incelenmesinden; davacının bulundurma ruhsatlı tabancasına can güvenliğinden dolayı taşıma ruhsatı verilmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin dayanağı olan valilik olurunun vali adına vali yardımcısı tarafından verildiği görülmektedir.
Yukarıda açıklandığı üzere, silah taşıma ve bulundurma ruhsatı verilmesi ve bu ruhsatların iptal edilmesi konusunda valilere yetki verildiği, bu yetkinin bir kısım istisnalar dışında sadece kaymakamlara devredilebileceği, Kanun ve Yönetmelikte vali yardımcısına bu konuda yetki devri yapılabileceğine ilişkin bir düzenlemenin bulunmadığı görüldüğünden, yetkisiz merci tarafından tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davacının silah bulundurma ruhsatının can güvenliği nedeniyle silah taşıma ruhsatına çevrilmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin, 15.03.2012 tarih ve 404 sayılı işlemle tebliğ edilen, 13.03.2012 tarihli işleminin İPTALİNE, 30.10.2008 tarih ve 1356-66 sayılı Genelgesi’nin iptali isteminin REDDİNE , karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce gereği görüşüldü:
Dava, davacının silah bulundurma ruhsatının can güvenliği nedeniyle silah taşıma ruhsatına çevrilmesi istemiyle yaptığı başvurusunun reddine ilişkin 13.03.2012 tarih ve 404 sayılı işlemi ile işlemin dayanağı ‘nın 30.10.2008 tarih ve 2008/66 sayılı Genelgesi’nin iptali istemiyle açılmıştır.
6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’un 7. maddesinde, ateşli silahları kimlerin taşıyacakları beş bent halinde belirlenmiş, beşinci bendinde, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak Yönetmelikte belirlenecek esaslara göre Valiler tarafından verilecek izin vesikasını alanların da ateşli silahları taşıyabilecekleri veya mesken ya da işyerinde bulundurabilecekleri açıklanmış, maddenin devamında silah taşımaya yetki veren kimlik kartları ile belgelerin düzenlenmesi ve gerektiğinde yenilenmesi ya da geri alınmasına ilişkin usul ve esasların Milli Savunma ve İçişleri Bakanlıklarınca müştereken hazırlanacak bir yönetmelikle düzenleneceği hükmü yeralmıştır. Aynı maddenin son fıkrasında da “Ateşli silahla işlenen cürümlerden hükümlü bulunanlar ile taksirli suçlar hariç olmak üzere bir yıldan fazla hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum olanlara; affa uğramış olsalar bile hiç bir suretle ateşli silah taşıma veya bulundurma izni verilmez.” hükmüne yer verilmiştir.
6136 sayılı Kanun’un yukarıda anılan hükmüyle, ateşli silahla cürüm işleyenlerle taksirli suçlar hariç bir yıldan fazla hürriyeti bağlayıcı ceza ile mahkum olanların affa uğramış olsalar bile hiçbir surette silah taşıma ve bulundurma izni alamayacakları kurala bağlandıktan sonra, silah vesikası verilmesini engelleyen diğer hususların da yönetmelikte düzenlenmesi öngörülmüş; bu haliyle de kesinlikle izin verilemeyecekler saptanarak, diğer engel hallerin yönetmelikle düzenlenmesi konusunda Bakanlar Kurulu’na yetki verilmiştir.
91/1779 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe giren Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Yönetmelik’in 16.maddesinde; silah ruhsatı verilmesini engelleyen durumlar maddeler halinde sayılmış, bu kapsamda maddenin (d) bendinde, taksirli suçlar hariç bir yıldan fazla hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum olanlar ile zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlarla her türlü kaçakçılık, kara para aklama, halayi ihracat, elektronik alet ve cihazlarla işlenen suçlar, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, devlet sırlarını açığa vurma, ideolojik, anarşik, terör ve benzeri yaygın şiddet eylemlerine katılma ve bu gibi fiilleri tahrik ve teşvik suçlarından birinden hüküm giymiş olanlara silah taşıma ya da bulundurma ruhsatı verilmeyeceği, aynı maddenin ikinci fıkrasında; yukarıdaki fıkranın (a), (b), (c), (d), (e).. bentleri kapsamına girenlere affa uğramış olsalar veya mahkumiyetleri bütün neticeleri ile birlikte ortadan kalksa ya da mahkemelerce verilen karar üzerine adli sicilden silinmiş olsa bile hiçbir surette ateşli silahlarla mermilerini taşıma ya da bulundurma izni verilmeyeceği, bu fıkra hükmünün 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca suç olmaktan çıkan bir fiil nedeniyle hüküm giymiş olanlara uygulanmayacağı, dördüncü fıkrasında ise; bu madde kapsamında sayılan fiilerden dolayı yargılanması devam eden şahısların ruhsat verilme ve yenileme işlemlerinin, yargı kararı kesinleşinceye kadar durdurulacağı ve yargılama sonucuna kadar silahın ilgili birimce emanete alınacağı düzenlenmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinden; davacının bulundurma ruhsatlı … marka 9 mm çap, … seri numaralı silahına can güvenliğinden dolayı silah taşıma ruhsatı düzenlenmesi istemiyle yaptığı başvuru üzerine ruhsat işlemlerine esas alınmak üzere yapılan araştırmada; davacının ..Asliye Ceza Mahkemesinin … tarih ve E:.., K:… sayılı kararı ile “elektrik enerjisi hakkında hırsızlık” suçundan dolayı 10 ay hapis cezası ile cezalandırılarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, bu kararın kesinleştiği, söz konusu mahkeme kararına istinaden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair süre sonuna kadar davacıya 91/1779 sayılı Yönetmeliğin 16. maddesi dördüncü fıkrasına göre silah taşıma ve bulundurma ruhsatı verilmesinin mümkün olmadığı, ancak bu süre sonunda davacı hakkında kamu davasının düşürülmesine ilişkin kararların ibraz edilmesi halinde ruhsat işlemlerinin yapılabileceği gerekçesiyle ruhsat başvurusunun reddedilmesi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Davanın, ‘nın 30.10.2008 tarih ve 2008/66 sayılı Genelgesi’nin iptali istemine ilişkin kısmı incelendiğinde;
Kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının korunması amacıyla temel hak ve hürriyetlerin, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna uygun olarak Kanunla sınırlanabileceği Anayasa kuralıyla benimsenmiş olmakla birlikte, silah taşıma ya da bulundurma ruhsatı almanın herkese tanınmış temel bir hak ve özgürlük olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Belirlenen çerçevede, silah taşıma ve bulundurmaya ilişkin yapılan düzenlemelerde konuya özgü kurallara yer verilmesinin ve dayanağı Kanun hükümlerini aşmamak üzere sınırlamalar yapılabileceğinin kabulü gerekmektedir.
Diğer yandan; 6136 sayılı Kanun’un 7. maddesinde ateşli silahları kimlerin taşıyabilecekleri sayılmış olup, ateşli silahla işlenen cürümlerden hükümlü bulunanlar ile taksirli suçlar hariç olmak üzere bir yıldan fazla hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum olanlara, affa uğramış olsalar bile hiç bir suretle ateşli silah taşıma veya bulundurma izni verilmeyeceği belirtilerek genel bir sınırlama getirilmiş ve Kanun’un 7. maddesinde sayılanlar dışında kalanlar silah ruhsatı verilebilmesi için valiliklere takdir yetkisi verilmiştir. İdarelere tanınan takdir yetkisi sınırsız olmayıp, bu yetkiyi kullanan kamu görevlileri kamu yararı ve hizmetin gereği olarak değerlendirme yapmak zorundadırlar. Ayrıca valilere tanınan takdir yetkisinin Kanun’un verdiği yetkiye dayanılarak çıkartılacak düzenleyici işlemlerle objektif bazı esaslara bağlanması da mümkündür.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun “Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması” başlıklı 231. maddesine 6.12.2006 tarih ve 5560 sayılı Kanun ile eklenen ve 23.1.2008 tarih ve 5728 sayılı Kanun ile değişik 5. fıkrada; “Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. …Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.” düzenlemesi yer almıştır.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması, esas itibariyle bünyesinde iki karar barındıran bir kurumdur:
İlk karar teknik anlamda hüküm sayılan, ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle hukuken varlık kazanamayan bu nedenle hüküm ifade etmeyen, koşullara uyulması halinde düşme hükmüne dönüşecek, koşullara uyulmaması halinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmü, ikinci karar ise, bu ön hükmün üzerine inşa edilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Bu ikinci kararın en temel ve belirgin özelliği, varlığı devam ettiği sürece, ön hükmün hukuken sonuç doğurma özelliği kazanamamasıdır.
Henüz tümüyle bitmeyen yargılama sürecinin sonraki aşamaları da dikkate alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının uyuşmazlığı nihai biçimde çözen nitelikteki kararlardan olmadığı anlaşılmaktadır. Esasen, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile birlikte sanık bakımından yasada öngörülen denetim süresi başlayacak ve mahkeme bu süre içinde sanığa bazı denetimli serbestlik tedbirlerine uyma yükümlülüğü getirebilecektir. Bu süre içinde sanığın kasıtlı bir suç işleyip işlemediği ve öngörülen denetimli serbestlik tedbirlerine aykırı davranıp davranmadığına göre farklı hukuki sonuçlar ortaya çıkacaktır.
Şayet sanık, bu süre içinde kasıtlı bir suç işlemez ve öngörülen denetimli serbestlik tedbirine uygun davranırsa, hakkındaki davanın düşürülmesine karar verilecek, kasıtlı suç işler veya tedbirlere aykırı davranırsa hakkındaki hüküm aynen veya gerektiğinde değiştirilerek açıklanacaktır. İşte bu aşamadan sonra verilecek ve uyuşmazlığı nihai biçimde çözecek olan düşme veya mahkûmiyet kararları hüküm niteliğindedir.
Bu durumda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı olarak değerlendirilemeyeceği açık olup, bu kararın davacı yönünden hukuki bir sonuç doğurması ancak denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlenmesi halinde mümkün olduğundan ve Mahkemenin belirlediği 5 yıllık denetim süresinde, yargılanan şahsın sanık sıfatının devam ettiğinin kabulü gerekeceğinden, hakkında hükmün açıklanması geri bırakılan kişilerin durumunun yukarıda aktarılan Yönetmeliğin 16. maddesinin 4. fıkrası kapsamında değerlendirilerek, ancak denetimli serbestlik veya hükmün açıklanmasının ertelenmesine dair süre sonunda kamu davasının düşürülmesine dair kararın ibraz edilmesi halinde silah ruhsat işlemlerinin yapılabileceği yolundaki ‘nın 30.10.2008 tarih ve 2008/66 sayılı Genelgesi’nde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Davanın, davacı hakkında tesis edilen 13.03.2012 tarih ve 404 sayılı bireysel işlemin iptal istemine ilişkin kısmı incelendiğinde ise;
6136 sayılı Kanun’un genel gerekçesine bakıldığında, 2637 sayılı Kanun’a ait Nizamname’nin 1. maddesine göre ilçelerde kaymakamlar, illerde valilerin muvafakatlarıyla emniyet müdür ve memurları yasak olmayan silahların taşınabilmesi için hiçbir kayıt ve şarta bağlı olmaksızın diledikleri kimselere izin vermek yetkisine haiz bulundukları, silah taşıma izni verilmesi hususunda çok titiz hareket edilmesi gerekirken bu yetkinin gelişi güzel kullanılmakta olduğu, silah taşımalarını icabettirir hiçbir sebep bulunmayan kimselere de bu izin ve müsaadenin verildiği görüldüğünden silah taşınması ve bulundurulması hususunda daha esaslı ve ciddi tedbirler alınmasının gerekli olduğu belirtilmektedir.
Bu gerekçeden hareketle düzenlenen 6136 sayılı Kanun’un 7. maddesinde, ateşli silahları kimlerin taşıyabilecekleri beş bent halinde belirlenmiş, 5. bendinde ” Bakanlar Kurulunca çıkarılacak yönetmelikte belirlenecek esaslara göre valiler tarafından verilecek izin vesikası alanların” da ateşli silahları taşıyabilecekleri veya mesken ya da işyerinde bulundurabileceği hükmü yer almıştır.
Söz konusu Kanun’a dayanılarak çıkarılan ve 91/1779 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe giren Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Yönetmelik’in 7. maddesinin (a) bendinde; İl valilerinin, yaptıkları iş, sosyal, ekonomik, kültürel ve mesleki faaliyetleri ya da bulundukları yer ve zaman itibarıyla can güvenliklerinin ciddi ve harici tehdit ve tehlikelere maruz kalacağı kuvvetle muhtemel olduğu anlaşılan Türk vatandaşlarına talepleri halinde silah taşıma ruhsatı verilebileceği, ancak, bu bentte adı geçen şahısların can güvenliklerinin ciddi ve harici tehditlere maruz kalacağının kuvvetle muhtemel olup olmadığı hususunun valiler tarafından takdir edileceği belirtilmiş, 8. maddesinde; silah taşımalarına izin verilen kamu görevlileri sayılmış, 9. maddesinde; Valiler tarafından yönetmelik hükümlerinde aranan şartlara uygunluğunun tespit edilmesi halinde maddede sayılan kişilere silah taşıma ruhsatı verilebileceği, aynı Yönetmeliğin Ek 2. maddesinde de, Valilerin, 7. ve Ek 1. maddelerde belirtilenler hariç olmak üzere, bu Yönetmelik hükümlerine göre sahip oldukları yetkilerini, gerekli gördükleri takdirde, kısmen veya tamamen, kaymakamlara yazılı olarak devredebilecekleri düzenlenmiştir.
Söz konusu Kanun ve Yönetmelik hükümlerinden silah taşıma ve bulundurma ruhsatı verme yetkisinin sadece valilerde bulunduğu, bu yetkinin bu tür ruhsatların iptaline yönelik işlemleri de kapsadığı sonucuna varılmaktadır.
Dava dosyasının incelenmesinden; davacının silah bulundurma ruhsatının can güvenliği gerekçesiyle silah taşıma ruhsatına çevrilmesi istemiyle yaptığı başvurusunun reddine ilişkin işlemin vali adına vali yardımcısı tarafından tesis edildiği görülmektedir.
Yukarıda açıklandığı üzere, silah taşıma ve bulundurma ruhsatı verilmesi ve bu ruhsatların iptal edilmesi konusunda valilere yetki verildiği, bu yetkinin bir kısım istisnalar dışında sadece kaymakamlara devredilebileceği, Kanun ve Yönetmelikte vali yardımcısına bu konuda yetki devri yapılabileceğine ilişkin bir düzenlemenin bulunmadığı görüldüğünden, yetkisiz merci tarafından tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davacının bulundurma ruhsatının silah taşıma ruhsatına çevrilmesi istemiyle yaptığı başvurusunun reddine ilişkin 13.03.2012 tarih ve 404 sayılı işleminin İPTALİNE, ‘nın 30.10.2008 tarih ve 2008/66 sayılı Genelgesi’nin iptali isteminin REDDİNE, aşağıda dökümü yapılan …TL yargılama giderinin haklılık oranı dikkate alınarak … TL’sinin davacı üzerinde bırakılmasına, …TL yargılama giderinin davalı idarelerden alınarak davacıya verilmesine, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen … TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak na,…TL vekalet ücretinin de davalı idarelerden alınarak davacıya verilmesine, artan posta ücretinin istemi halinde davacıya iadesine, bu karara karşı tebliğ tarihini izleyen otuz (30) gün içinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu nezdinde temyiz isteminde bulunulabileceğinin taraflara duyurulmasına, 23/10/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.