Danıştay 13. Daire Başkanlığı 2023/904 E. , 2023/2517 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2023/904
Karar No:2023/2517
TEMYİZ EDENLER : 1. (DAVACI) : …
VEKİLLERİ : Av. … Av. …
2. (DAVACI YANINDA MÜDAHİLLER) :
1- …
VEKİLLERİ : Av. …
Av. …
2- …
3- …
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Fonu (…)
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN_KONUSU : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı tarafından, hissedarı olduğu … Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin tüm mal, hak ve varlıklarının bir araya getirilmesi suretiyle oluşturulan … Ticari ve İktisadi Bütünlüğünün 6758 sayılı Kanun’un 19 ve 20. maddeleri ile 5411 sayılı Kanun’un 134. maddesi uyarınca kapalı zarf ve açık artırma usullerinin birlikte uygulanması suretiyle satışına ilişkin 18/06/2022 tarih ve 31870 sayılı Resmî Gazete’de ilan edilen işlemin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen kararda; davacı ve müdahillerin … Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin hissedarı oldukları, … Sulh Ceza Hakimliği’nin … tarih ve … D.İş sayılı kararı ile davalı idarenin anılan şirkete kayyım atanmasına karar verildiği, … Ağır Ceza Mahkemesi’nin E:… sayılı esasına kayden açılan davada verilen 10/12/2018 tarihli ek kararla davalı idarenin kayyımlık yetkisinin kaldırılmasına karar verildiği, anılan dava dosyasında verilen 19/12/2018 tarihli karar ile kayyım olarak Denizli Defterdarı …, Denizli Barosu avukatlarından Av. … ve Yeminli Mali Müşavir …’in atandığı, anılan dava dosyasında verilen 02/01/2019 tarihli kararla ise aynı mahkemece verilen 19/12/2018 tarihli kararın kaldırılarak kayyım olarak davalı idarenin atandığı, … tarih ve … sayılı Fon Kurulu Kararıyla “… Ticari ve İktisadi Bütünlüğü” oluşturulmasına karar verildiği, iktisadi bütünlük kapsamındaki varlıkların değerlerinin tespitinin yapıldığı 2020 yılından bu yana yaklaşık iki yıllık süre geçmiş olması nedeniyle hazırlanan değerleme raporlarının güncellenerek Fon Kurulunun 16/06/2022 tarih ve 2022/274 sayılı kararı ile iktisadi bütünlüğün muhammen bedelinin 785.500.000,00-TL olarak belirlendiği, şirketin Gürcistan’da kurulu … Geo. Ltd.’de bulunan hissesinin ihale alıcısı tarafından 10.464.000,00-TL+KDV bedelle … Sanayi ve Ticaret A.Ş’den devralınmasına ilişkin şartnamede düzenleme yapıldığı ve ihalenin 26/07/2022 tarihi, yapılması halinde ise pazarlık tarihinin 29/07/2022 tarihi olarak belirlendiği, söz konusu karar kapsamında hazırlanan satış ilanının 18/06/2022 tarih ve 31870 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak ihale sürecinin başladığı ve … Ticari ve İktisadi Bütünlüğünün 6758 sayılı Kanun’un 19 ve 20. maddeleri ile 5411 sayılı Kanun’un 134. maddesi uyarınca kapalı zarf ve açık artırma usullerinin birlikte uygulanması suretiyle satışına ilişkin işlemin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı, satış işlemlerinin yapılabilmesi için ilgili hakkındaki ceza davası sürecinin tamamlanmış olmasının gerekmediği, davalı idarenin kayyım olarak atandığı davaya konu şirketin mevcut mali durumu itibarıyla sürdürülebilir bir ekonomik faaliyetinin söz konusu olmadığı, diğer taraftan da anılan şirkete ilişkin olarak tanzim ettirilen mali durum tespit raporları uyarınca şirketin hak ve alacaklarının borç ve yükümlülüklerinin altında olduğu ve zarar ettiği, işletmenin devamı durumunda zararın daha da artabileceğinin ve bu nedenle sürdürülemezlik şartının sağlandığının tespit edildiği, davalı idarece iki farklı değerleme süreci başlatılarak iktisadi bütünlüğün işletme değerinin … Bağımsız Denetim ve Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik A.Ş.’den, menkul ve gayrimenkullerin ekspertiz değerinin ise Vakıf Gayrimenkul Değerleme A.Ş.’den istenildiği, iki yıllık sürenin geçmesinin ardından hazırlanan değerleme raporlarının güncellenerek işletme dışı malvarlığı değerleri de dahil edilerek muhammen bedelin belirlendiği, Fon Kurulunun … tarih ve … sayılı kararı ile iktisadi bütünlüğün muhammen bedelinin 785.500.000,00-TL olarak belirlendiği, şirketin Gürcistan’da kurulu … Geo. Ltd.’de bulunan hissesinin ihale alıcısı tarafından 10.464.000,00-TL+KDV bedelle … Sanayi ve Ticaret A.Ş’den devralınmasına ilişkin şartnamede düzenleme yapıldığı, mevzuat hükümleri ile dava dosyasına ilişkin aktarılan bilgiler kapsamında, davaya konu şirketin mevcut mali durumu itibarıyla ekonomik faaliyetinin sürdürülebilir olmadığının tespit edilmesi nedeniyle ticari ve iktisadi bütünlük oluşturulması ve değerleme kuruluşları aracılığıyla mevzuat hükümlerine uygun olarak belirlenen muhammen bedeli içeren şartname ile ihale yoluyla satışa çıkarılmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle dava konusu işlem hukuka uygun bulunarak davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, dava konusu ticari ve iktisadi bütünlüğün gerçek değerinin hiçbir şekilde belirlenmediği, gelişen ekonomik şartlara göre bütünlüğün yeniden rayiç bedelinin tespitinin gerektiği, ticari ve iktisadi bütünlüğün değeri konusunda bir kanaate varılamaması halinde bilirkişi tarafından bütünlüğün gerçek ve güncel değerinin belirlenmesi gerektiği, TMSF’nin fiili ve hukuki imkansızlık savıyla karşılaşmaması ve durumun içinden çıkılmaz bir hale getirilmemesi adına dava konusu işlemin iptalinin gerektiği ileri sürülmektedir.
Davacı yanında müdahiller tarafından, dava konusu ticari ve iktisadi bütünlüğün gerçek değerinin hiçbir şekilde belirlenmediği, gelişen ekonomik şartlara göre bütünlüğün yeniden rayiç bedelinin tespitinin gerektiği, ticari ve iktisadi bütünlüğün değeri konusunda bir kanaate varılamaması halinde bilirkişi tarafından bütünlüğün gerçek ve güncel değerinin belirlenmesi gerektiği, Mahkeme kararında yargılanmayan hissedarlara ilişkin olarak hiçbir değerlendirme yapılmadığı, TMSF’nin fiili ve hukuki imkansızlık savıyla karşılaşmaması ve durumun içinden çıkılmaz bir hale getirilmemesi adına dava konusu işlemin iptalinin gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI :Davalı idare tarafından, uyuşmazlıkta idari yargının görevli olduğu, kayyım olunan şirketler ile ilgili TMSF’nin satış kararı alma yetkisinin bulunduğu, satış için ceza yargılamasının sonuçlanmasının ya da müsadere kararının gerekmediği, satış ilanının usul ve yasaya uygun olarak yapıldığı, şirket yönetiminin şirketi davacı namına değil kendine yüklenen sorumluluklar gereğince hareket ederek ekonomik değerler ve tüm ilgililer ile şirket menfaatine uygun olarak basiretli bir tacir gibi yönettiği, satış sürecinin şeffaf ve rekabetçi bir ortamda yürütüldüğü, satış ilanının Resmî Gazete’de ve Kurumun web sitesinde yayımlandığı, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 134. maddesi uyarınca Resmî Gazete’de yapılan ilanın ilgililere tebliğ hükmünde olduğu, dava konusu iktisadi ve ticari bütünlüğün değerlemesinin alanında uzman firmalara yaptırıldığı, tesis edilen işlemlerin Anayasa’ya uygun olduğu ve mülkiyet hakkı ihlâlinin bulunmadığı belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’İN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
USUL YÖNÜNDEN:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Dilekçeler üzerine ilk inceleme” başlıklı 14. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendinde, dava dilekçelerinin görev ve yetki yönünden ilk incelemeye tâbi tutulacağı; “İlk inceleme üzerine verilecek karar” başlıklı 15. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde ise, adlî yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verileceği kurala bağlanmıştır.
İdarî yargı mercilerinde yargısal denetimi yapılarak çözümlenecek uyuşmazlıklarda, öncelikle davaya konu işlemin idarî bir işlem olup olmadığı hususunun, başka bir anlatımla idare hukuku kurallarına göre tesis edilen, kamu gücüne dayanılarak diğer tarafın rızasını aramaya gerek olmaksızın hukukî durumda tek yanlı irade açıklamasıyla değişiklik meydana getiren bir işlem olup olmadığının ortaya konulması gerekmektedir. İdarî makamlar tarafından tesis edilmiş olsa bile, özel hukuk hükümlerine tâbi olan işlem ve sözleşmelerden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünde adlî yargı mercileri görevlidir.
4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 403. maddesinin ikinci fıkrasında kayyımın belirli işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için atanacağı kurala bağlanmıştır. Bir tüzel kişinin gerekli organlardan yoksun kalmış olması ve yönetiminin başka yoldan sağlanamaması hâlinde vesayet makamı tarafından yönetim kayyımı atanacağı aynı Kanun’un 427. maddesinde belirtilmiştir. Kanun’un ‘Malvarlığının yönetimi’ başlıklı 460. maddesinde ise ‘Kayyım bir malvarlığının yönetimi ve gözetimi ile görevlendirilmiş ise, yalnız o malvarlığının yönetim ve korunması için gerekli olan işleri yapabilir. Kayyımın, bunun dışındaki işleri yapabilmesi, temsil olunanın vereceği özel yetkiye, temsil olunan bu yetkiyi verecek durumda değilse vesayet makamının iznine bağlıdır.
‘ hükmü yer almıştır.
Yönetim kayyımının olağan yönetim işlerini yapabilmesi, temsil olunanın vereceği özel bir yetkiye bağlı olmadığı gibi vesayet makamının da iznine bağlı değildir. Olağan yönetim işlerine; alacakların tahsil edilmesini, borçların ödenmesini, vergi beyanlarında bulunulmasını, bozulacak malların satılmasını, mevcudun korunması için önlem alınmasını örnek olarak göstermek mümkündür. Türk Medeni Kanunu’nun 462 ve 463. hükmü kapsamındaki işlerde ise yetkili vesayet dairelerinden izin alınması zorunludur. (Gençcan Ömer Uğur: Vesayet Hukuku, Ankara-2009, s.818)
Kayyım, vesayet işleriyle görevlendirilmiş olan diğer kişiler gibi bu görevini yerine getirirken iyi bir yönetimin gerektirdiği özeni göstermekle yükümlüdür. Malvarlığını yönetme yükümlülüğü kapsamında yönetim kayyımının da kayyımlığına verilen kişinin malvarlığını iyi bir yönetici gibi özenle yönetme ve yönetimle ilgili hesap tutma zorunluluğu vardır. (Gençcan Ömer Uğur: Vesayet Hukuku, Ankara-2009, s.821)
Kayyımın görevini yerine getirirken kusurlu davranışıyla sebep olduğu zararlardan sorumlu olacağı Medeni Kanun’un 467. maddesinde belirtilmiş ve açılacak olan tazminat davalarında asliye hukuk mahkemelerinin görevli olacağı Kanun’un 469. maddesinde kurala bağlanmıştır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun şirket yönetimi için kayyım tayini başlıklı 133. maddesinde, “(1) Suçun bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve maddî gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması hâlinde; soruşturma ve kovuşturma sürecinde, hâkim veya mahkeme, şirket işlerinin yürütülmesiyle ilgili olarak kayyım atayabilir. Atama kararında, yönetim organının karar ve işlemlerinin geçerliliğinin kayyımın onayına bağlı kılındığı veya yönetim organının yetkilerinin ya da yönetim organının yetkileri ile birlikte ortaklık payları veya menkul kıymetler idare yetkilerinin tümüyle kayyıma verildiği açıkça belirtilir. Kayyım tayinine ilişkin karar, ticaret sicili gazetesinde ve diğer uygun vasıtalarla ilan olunur.
(2) Hâkim veya mahkemenin kayyım hakkında takdir etmiş bulunduğu ücret, şirket bütçesinden karşılanır. Ancak, soruşturma veya kovuşturma konusu suçtan dolayı kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararının verilmesi halinde; ücret olarak şirket bütçesinden ödenen paranın tamamı, kanunî faiziyle birlikte Devlet Hazinesinden karşılanır.
(3) İlgililer, atanan kayyımın işlemlerine karşı, görevli mahkemeye 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ve 29/06/1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre başvurabilirler. … “hükmü yer almıştır.
Dava konusu işlemlerin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan hâliyle 6758 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 19. maddesinde, “(1) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle 04/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 133’üncü maddesi uyarınca kayyım atanmasına karar verilen şirketlerde görev yapan kayyımların yetkileri, hâkim veya mahkeme tarafından Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilir ve devirle birlikte kayyımların görevleri sona erer.
(2) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra ve olağanüstü hâlin devamı süresince terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 133’üncü maddesi uyarınca şirketlere ve bu Kanun Hükmünde Kararname’nin 13’üncü maddesi uyarınca varlıklara kayyım atanmasına karar verildiği takdirde, kayyım olarak Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu atanır.
(3) 20/07/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hâl kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan ve Vakıflar Genel Müdürlüğüne veya Hazineye devredilen şirketler hariç olmak üzere; birinci ve ikinci fıkra kapsamındaki şirketlerin mali durumu, ortaklık yapısı, diğer sorunları veya piyasa koşulları nedeniyle mevcut hâlin sürdürülebilir olmadığının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından tespit edilmesi durumunda, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu şirketin yahut varlıklarının veya bu Kanun Hükmünde Kararname’nin 13. maddesinde belirtilen varlıkların satılmasına veya feshi ile tasfiyesine karar verebilir. Satış ve tasfiye işlemleri Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından yerine getirilir. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun ilişkili olduğu Bakan onayıyla belirlenir.
(4) Üçüncü fıkra kapsamında gerçekleştirilen varlık ve mal varlığı değeri satışlarına bağlı olarak elde edilen gelirden borçlar ödendikten sonra kalan tutar, şirket işlerinde kullanılabilir. Üçüncü fıkra kapsamında gerçekleştirilen fesih ve tasfiye işlemleri sonunda borçlar ödendikten sonra kalan tutar, yargılamanın kesin hükümle sonuçlandırılmasına kadar bir kamu bankasında açılan hesapta nemalandırılır. (…)” hükmü yer almıştır.
Aynı Kanun’un 20. maddesinde ise, “(1) 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından devralınan şirketler ve bunların varlıkları ile ilgili olarak Fona verilen yetkiler, bu Kanun Hükmünde Kararname ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na verilen kayyımlık görevi ile satış veya tasfiye işlemlerinde, bu şirketlerin yahut bunların sahiplerinin Fona borçlu olup olmadığına ve varlıkları üzerinde Fon haczi bulunup bulunmadığına bakılmaksızın kıyasen uygulanır. (…) Şirketlerin tasfiye işlemlerini yürütmek üzere Fon Kurulu tarafından görevlendirilen tasfiye komisyonu, adlî işlemler veya davalar bakımından taraf ehliyetine sahiptir. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun kayyım olarak atandığı şirketlerin ya da bunların varlıklarının bu madde kapsamında satışından elde edilecek tutarlar yargılamanın kesin hükümle sonuçlandırılmasına kadar bir hesapta nemalandırılır.
(2) Şirket varlıklarının ticârî iktisâdî bütünlük yoluyla satışına karar verilmesi halinde Fon Kurulu, geçmiş dönem borçlarını, bu borçların FETÖ/PDY terör örgütüne aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olmayan kişilerle gerçek mal veya hizmet ilişkisine dayanması şartıyla ihale bedelinden ödemeye veya ihale alıcısına ödettirmeye yetkilidir.
(3) Bu madde hükümleri, kapatılan kurum, kuruluş, özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanallarının veya bunların bağlı olduğu şirketlerin Hazine tarafından devralınan varlıklarının satış ve tasfiyesini teminen Maliye Bakanlığı’nca Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilmesi durumunda da uygulanır. Devredilen varlıkların satışından elde edilen tutarlar Maliye Bakanlığı’na aktarılır.” kuralına yer verilmiştir.
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 134. maddesinin beşinci fıkrasında, Fon alacaklarının tahsilini teminen, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uyarınca haczedilen aktif değerler ile lisans, ruhsat ve imtiyaz sözleşmelerinden doğan haklar ve bu varlıkların feri veya mütemmim cüzü niteliğindeki sözleşmelerden doğan, ancak başlı başına iktisadî değeri olmayanlar da dahil olmak üzere diğer tüm hak ve varlıkları bir araya getirerek, ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturarak alıcısına geçişini sağlayacak şekilde satışına, hacizli malların birden fazla borçluya ait olması ve/veya birden fazla alacaklının haczi olması hâlinde de satışı yaptırmaya, ihale bedelinin ödenme şeklini, para birimini, alıcıların sahip olması gereken şartları, ödeme tarihini ve ihalenin sair usûl ve esasları ile satış şartlarını 6183 sayılı Kanun hükümlerine bağlı olmaksızın belirlemeye, satışa konu ticarî ve iktisadî bütünlüğü alacağına mahsuben satın almaya, satışa konu varlıkların ait olduğu şirketlerin teknik bilgi, yazılım, donanım, ekipman, mal ve hizmet alımından doğan geçmiş dönem borçlarını ihale bedelinden ödemeye veya ihale alıcısına ödetmeye Fon Kurulu’nun yetkili olduğu ifade edilmiştir.
Aktarılan mevzuatın değerlendirilmesinden, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 133. maddesi uyarınca suçun bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve maddî gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde; soruşturma ve kovuşturma sürecinde, hâkim veya mahkemenin şirket işlerinin yürütülmesiyle ilgili olarak kayyım atayabileceği, 6758 sayılı Kanun’un 19. maddesi gereğince Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 133. maddesi uyarınca şirketlere kayyım atanmasına karar verildiği takdirde, kayyım olarak Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun atanacağı, Fon’un kayyımlık görevi ile satış veya tasfiye işlemlerinde 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile ilgili yetkilerini kıyasen uygulayabileceği, kayyımın işlemlerine karşı ilgililer tarafından görevli mahkemeye Türk Medeni Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre başvurulabileceği anlaşılmaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, davacının hissedarı olduğu şirkete … Sulh Ceza Hakimliği’nin … tarih ve … D.İş sayılı kararı ile davalı idarenin kayyım olarak atanmasına karar verildiği, … Ağır Ceza Mahkemesi’nin E:… sayılı esasına kayden açılan davada verilen 10/12/2018 tarihli ek kararla davalı idarenin kayyımlık yetkisinin kaldırılmasına karar verildiği, anılan dava dosyasında verilen 19/12/2018 tarihli karar ile kayyım olarak Denizli Defterdarı …, Denizli Barosu avukatlarından Av. … ve Yeminli Mali Müşavir …’in atandığı, anılan dava dosyasında verilen 02/01/2019 tarihli kararla ise aynı mahkemece verilen 19/12/2018 tarihli kararın kaldırılarak kayyım olarak tekrar Fon’un atandığı, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 134. maddesi uyarınca şirkete ait tüm mal, hak ve varlıkların bir araya getirilmesi suretiyle “… Ticari ve İktisadi Bütünlüğü”nün oluşturulduğu, Fon Kurulu’nun ticarî ve iktisadî bütünlüğün satışına ilişkin … tarih ve … sayılı kararında, şirketin 2017 ve 2018 yıllarını yüksek tutarda kur zararı ve finansman giderinin etkisiyle zarar ile kapattığı belirtilerek 6758 sayılı Kanun’un 19. maddesi uyarınca şirketin mali durumunun sürdürülebilir olmadığı gerekçesiyle oluşturulan bütünlüğün ihaleyle satışına karar verildiği görülmektedir.
Dairemizin tüm üyelerinin katılımıyla 02/11/2022 tarihinde yapılan toplantıda alınan karar ile, davalının kayyım sıfatıyla yönettiği şirketlerin hak ve taraf ehliyetlerini koruduğu, anılan şirketlere ilişkin olarak kayyımın ticârî gerekliliklere göre gerçekleştirdiği iş ve işlemlerin idarî işlem ve eylem niteliğinde olmadığı, kayyım sıfatıyla ticârî kural ve teamüllere dayanılarak tesis edilen işlemlerde kamu yararının değil ticârî faaliyet gereklerinin esas alındığı ve kayyım işlemlerinin idare hukuku ilkelerine göre değil ticaret hukuku ilkelerine göre tesis edildiği dikkate alınarak uyuşmazlığın esas itibarıyla Türk Medenî Kanununda düzenlenen kayyımlık görevinin nasıl îfâ edileceğine dair ilke ve kurallar ile Türk Ticaret Kanunu hükümleri dikkate alınmak suretiyle adlî yargı yerlerince çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Bu itibarla, davanın görev yönünden reddine karar verilmesi gerekirken, davanın esası incelenerek verilen temyize konu İdare Mahkemesi kararında usûl hükümlerine uygunluk bulunmamaktadır.
Öte yandan, 2577 sayılı Kanun’un “Kapsam ve nitelik” başlıklı 1. maddesinin ilk fıkrasında, “Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinin görevine giren uyuşmazlıkların çözümü, bu Kanunda gösterilen usûllere tâbidir.” kuralına yer verilmiştir.
2577 sayılı Kanun’a 6545 sayılı Kanun’un 18. maddesiyle eklenen “İvedi yargılama usulü” başlıklı 20/A maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde, ihaleden yasaklama kararları hariç ihale işlemlerinden doğan uyuşmazlıklarda söz konusu yargılama usulünün uygulanacağı; (g) bendinde ise, verilen nihaî kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde temyiz yoluna başvurulabileceği kurala bağlanmıştır.
Anayasa’nın 142. maddesi uyarınca, Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir. Kanun yolları da, yargılama usûlleri arasında yer alır. Yargı yerlerince yapılacak incelemeler sonunda verilecek kararlardan hangisinin kesin olduğunun belli edilmesi dahi, anılan madde hükmü ile Anayasa’daki temel ilkelere ve güvence kurallarına aykırı olmamak üzere yasa koyucunun takdirine bırakılmıştır (AYM kararı, E:1985/23, K:1986/2, Karar tarihi: 20/01/1986).
Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceğini belirten Anayasa’nın 142. maddesinin de kanuni hâkim güvencesinin değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır. Kanuni hâkim güvencesi, mahkemelerin kuruluş ve yetkileri ile izleyecekleri yargılama usulünün kanunla düzenlenmesini ve dava konusu olay ortaya çıkmadan önce belirlenmesini gerektirir. Bu düzenleme Anayasa Mahkemesi kararlarında, kişinin hangi mahkemede yargılanacağını önceden ve kesin olarak bilmesini gerektiren doğal hâkim ilkesini koruyan bir hüküm olarak ele alınmaktadır (AYM kararı, Muhammed Deniz başvurusu, B. No: 2014/10728, Karar tarihi:18/07/2018).
Aktarılan kanunî düzenlemelere göre, 6545 sayılı Kanunla yapılan değişikliklerle birlikte 20/07/2016 tarihinden sonra ilk derece mahkemelerince verilen kararlara karşı genel kanun yolunun istinaf olarak belirlendiği, yalnızca 2577 sayılı Kanun’un 46. maddesinde tahdidî olarak sayılan uyuşmazlıklarla ilgili kararlara karşı istinaf kanun yolundan sonra temyiz kanun yoluna da başvurulabileceği, 2577 sayılı Kanun’da düzenlenen özel ve istisnai bir yargılama usûlü olan ivedi yargılama usulüne tâbi olan uyuşmazlıklarla ilgili olarak ise ilk derece mahkemelerince verilen kararlara karşı hangi tarihte verildiğine bakılmaksızın doğrudan temyiz kanun yoluna başvurulabileceği açıktır.
2577 sayılı Kanun’un 1. maddesinin ilk fıkrası uyarınca idarî yargının görevine giren uyuşmazlıkların çözümü bu Kanun’da gösterilen usûllere tâbi bulunduğundan ve anılan Kanun’un 20/A maddesinde yer verilen ivedi yargılama usûlü öncelikle ve süratle sonuçlandırılması önem taşıyan bazı idarî dava türleri için öngörülen özel bir yargılama usûlü olduğundan; adlî yargının görevinde olduğu değerlendirilen uyuşmazlıklar bakımından Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinin görevine giren uyuşmazlıkların çözümünde uygulanacak usûlü belirleyen 2577 sayılı Kanun’da düzenlenen özel bir yargılama usûlü olan ivedi yargılama usûlü uygulanarak karar verilmesi mümkün değildir. Ayrıca, istisnaî bir yargılama usûlü olan ivedi yargılama usûlünün bu şekilde geniş bir yorum yoluyla genel yargılama usûlü yerine uygulanmasının Anayasal kurallar uyarınca Kanunla belirlenmesi zorunlu olan yargılama usûlüne ilişkin konulardan biri olan mahkeme kararlarına karşı başvurulacak kanun yolunu etkileyeceği açıktır.
Bu itibarla, çözümü adlî yargının görevinde olan, 2577 sayılı Kanun ve bu Kanunda düzenlenen usûllerin uygulanmasına ve öncelikle sonuçlandırılması özel önem taşıyan uyuşmazlık olarak nitelendirilmesine imkân bulunmayan ve bu anlamda ivedi yargılama usulü kapsamında yer almayan dava konusu uyuşmazlığa ilişkin olarak, genel yargılama usûlü yerine ivedi yargılama usûlü uygulanarak karar verilmesinde de usûl hükümlerine uygunluk bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının ve davacı yanında müdahilerin temyiz istemlerinin kabulüne;
2. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Kullanılmayan ve ayrı ayrı yatırılan …-TL yürütmeyi durdurma harcının istemleri hâlinde davacıya ve davacı yanında müdahillere iadesine,
4. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine, 18/05/2023 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(X) KARŞI OY :
Mahkemece, uyuşmazlığın ivedi yargılama usulü kapsamında değerlendirilmesinden dolayı, dosyanın 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesinin (g) bendi uyarınca doğrudan temyiz incelemesine tâbi tutulması durumunda, temyiz isteminin incelenip incelemeyeceğine ilişkin olarak öncelikle uyuşmazlığın ivedi yargılama usulü kapsamında bir uyuşmazlık olup olmadığına bakılması ve bu konuda bir karar verilmesi gerekmektedir.
İvedi yargılama usulüne tâbi olan işlemlerden doğan uyuşmazlıklarla ilgili olarak ilk derece mahkemelerince verilen kararlara karşı hangi tarihte verildiğine bakılmaksızın temyiz kanun yoluna başvurulabileceği, bunlar dışında kalan uyuşmazlıklarla ilgili olarak 20/07/2016 tarihinden sonra verilen kararlara karşı kural olarak istinaf kanun yoluna başvurulabileceği, ancak 2577 sayılı Kanun’un 46. maddesinde tahdidî olarak sayılan uyuşmazlıklarla ilgili kararlara karşı istinaf kanun yolundan sonra temyiz kanun yoluna da başvurulabileceği açıktır.
Bu durumda, Danıştay tarafından bir kararın istinaf incelemesinden geçmeden doğrudan temyizen incelenerek karar verilebilmesi için öncelikle uyuşmazlığın ivedi yargılama usulü kapsamında bir uyuşmazlık olması gerekmektedir.
İvedi yargılama usulü kapsamında yer almayan bir uyuşmazlığa ilişkin kararın istinaf aşaması (uyuşmazlığın Mahkemece ivedi yargılama usulü kapsamında bir uyuşmazlık olarak değerlendirilmesi nedeniyle) atlanmak suretiyle temyiz incelemesinin yapılması İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda düzenlenen iki veya üç aşamalı yargılama sistemine aykırılık oluşturur.
Danıştay tarafından, Mahkemece doğrudan temyiz incelemesine tabi kılınan bir uyuşmazlığın ivedi yargılama usulü kapsamında yer almadığına karar verilmesi halinde, Mahkemece yapılan değerlendirmeyle bağlı olunmaksızın olması gerekenden hareketle istinaf incelemesi yapılmak üzere dosyanın Bölge İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, Bölge İdare Mahkemelerinin tüm yurtta görevlerine başlayacakları 20/07/2016 tarihinden itibaren verilen kararlarda, uyuşmazlığın 20/A maddesi kapsamında bir uyuşmazlık olmadığına karar verilmesi hâlinde, dosyanın görev yönünden reddine karar verilerek dosyanın istinaf incelemesinde görevli (ve yetkili) ilgili bölge idare mahkemesine gönderilmek üzere kararı veren idare mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiğinden bu yönüyle karara katılmıyorum.