Danıştay Kararı 13. Daire 2023/540 E. 2023/1438 K. 28.03.2023 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2023/540 E.  ,  2023/1438 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2023/540
Karar No:2023/1438

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Genel Müdürlüğü
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVACI) : … Madencilik Tuz ve Kimya Sanayi
Üretim Pazarlama Nakliye Ticaret A.Ş.
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Maden İşleri Genel Müdürlüğü tarafından Maden Kanunu’nun 30. maddesi uyarınca 04/08/2011 tarihinde gerçekleştirilen ihaleyi kazanan davacı tarafından, ihalenin idarenin kusuru sebebi ile iptal edildiğinden bahisle ER:… (S:…) sayılı III. Grup işletme sahasının ruhsatının idarece iptal edilmesi nedeniyle anılan saha için yapılan yatırım harcamaları nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini talebiyle idareye yapılan başvurunun reddine ilişkin … tarih ve … sayılı işlemin iptali ve yatırım bedeli kapsamında harcanan toplam 51.885.912,00-TL’nin avans faizi ile birlikte tazminat olarak ödenmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararda; davacının maddi tazminat talebi yönünden, Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Bölgesi 1/50000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda, söz konusu alanların biyolojik çeşitliliğin çok yoğun olduğu, tam koruma altındaki alanlar olduğu, bu alandaki doğal yaşamın korunması için madencilik yapılması dâhil her türlü insan faaliyetlerinin yapılamayacağı kuralına yer verildiği, 1. Derece Doğal Sit Alanı olan alanın davalı idarece ihaleye çıkılarak davacıya ihale edildiği ve 10 yıllık işletme ruhsatı verildiği, davacının idareye güven ilkesi gereğince söz konusu sahada yatırımlarını yaptığı, sahayı 3 yıl işlettikten sonra ruhsatının iptal edildiği ve madencilik faaliyetinin kısıtlandığı, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu, Maden Kanunu’nun 7. maddesinde, Bakanlık veya Genel Müdürlük kararı ile faaliyeti kısıtlanan maden işletmecisinin veya yatırım sahibinin yatırım giderlerinin, lehine karar verilen tarafça tazmin edileceği kuralına yer verildiği, 1. Derece Doğal Sit Alanı olan sahada davacının madencilik faaliyetlerinin kısıtlanmasının kamu yararına olduğu anlaşıldığından, davacının 10 yıllık yatırım giderlerinin sahayı işlettiği süreler düşüldükten sonra davalı idarece davacıya ödenmesi gerektiği;
Uyuşmazlığın çözümü için Mahkemelerince davacının yatırım giderlerinin hesaplanması için bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verildiği, 08/01/2020 tarihli bilirkişi raporunda, muhasebe kayıtları ve faturalar incelenerek davacının yaptığı harcamalar toplamının 5.535.835,71-TL olarak hesaplandığı, 01/10/2020 tarihli ek raporda ise, “A- Faturalandırılan yatırım harcamaları: 5.535.835,71-TL; B) Hakedişe alınıp faturaya bağlanmayan hakediş bedeli toplamı: 18.777.849,00-TL; C) A+B= Gider belgelerine göre faturalı faturasız yatırım harcamaları: 24.313.684,71-TL; D) Bilirkişi heyetince keşifte sahada KGM fiyatı ile hesaplanan sedde maliyeti:14.637,538,00-TL; E) Heyetçe KGM fiyatı ile hesaplanan … Mahallesi-tuz sahası arası yol maliyeti: 2.199.699,00-TL; F) Fesih tarihi itibarıyla sahada heyetçe bulunan makine-ekipman 2. el bedeli: 1.973.800,00-TL; G) Faturası alınan ve faturalı harcamalar içinde yer alan makine-ekipman vb.: 210.654,00-TL; Ğ) 3 yıllık çalışma sonucu satıştan sağlanan kazanç (kâr): 120.064,20-TL; H) Amortisman/itfa tutarı toplamı: 47.364,00-TL” hesaplamalarına yer verildiği, bilirkişiler tarafından hesaplanan zarar kalemleri olarak hakediş bedeli için ayrı, sedde ve yol maliyeti için ayrı, araç ekipman bedeli için ayrı ve faturalandırılan harcamalar için ayrı miktarların belirtildiği, buna göre, tek bir zarar kaleminin, hem hakediş maliyeti içerisinde, hem inşaat maliyeti içerisinde, hem de faturalandırılan kalemler içerisinde mükerrer olarak yer alabileceği, öte yandan, keşif esnasında sahada bulunan araç ve ekipmanların tamamının dava konusu yatırım için davacı tarafından satın alındığının ispata muhtaç olduğu, idarenin tazminle yükümlü tutulması için ancak kesin olarak ortaya çıkmış ve belirgin hâle gelmiş bir maddi zararın varlığının gerektiği, bu nedenle, dava konusu uyuşmazlıkta gerçek zararın ancak faturalandırılabilen harcamalar olarak kabul edilmesi gerektiği, bilirkişi raporlarında, davacı şirket tarafından faturalandırılmış ve hukuken kabul edilebilir belgelerle delillendirilmiş olan yatırım harcamaları bedelinin toplam 5.535.835,71-TL, davacı şirketin sahayı fiilen işlettiği 3 yıl içerisinde elde ettiği kazanç bedeli toplamının ise 120.064,20-TL olarak hesaplandığı, bilirkişi heyeti tarafından keşif esnasında sahada bulunan makine ve demirbaşlardan faturası ve muhasebe kaydı bulunanların bedellerinin 210.654,00-TL olduğu ve bu bedellerin faturalı yatırım harcamaları olan 5.535.835,71-TL’nin içerisinde bulunduğunun belirtildiği, keşif esnasında sahada bulunan makine ve ekipmanların ikinci el bedellerinin toplam 1.973.800,00-TL olarak hesaplandığı, ancak bunlardan faturası bulunanların fesih yılı olan 2015 yılı itibarıyla ikinci el değerlerinin toplam 112.300,00-TL olduğu görüldüğünden, davacı şirket tarafından faturalandırılmış ve hukuken kabul edilebilir belgelerle delillendirilmiş olan yatırım harcamalarından, sahanın fiilen işletildiği 3 yıl içerisinde elde edilen kazanç bedeli ile keşif esnasında sahada bulunan makine ve ekipmanların faturası bulunanların fesih yılı olan 2015 yılı itibarıyla ikinci el değeri bedellerinin düşülmesi sonucu kalan tutarın davacı şirkete ödenmesi gerektiği;
… tarih ve … sayılı işlem yönünden; iptali istenilen işlemin, davacı tarafından 22.000.000,00-TL maddi zararın ödenmesi talebiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin olduğu, tazminat istemine ilişkin idareye yapılan başvuruya konu edilen zararların, ihaleye hazırlık safhasında ve ihalenin yapıldığı tarih itibarıyla imar planında tuz üretim sahası olarak belirlenmeyen “Göl, Gölün Kış Seviyesi, Hassas A Zonu ve 1. Derece Doğal Sit Alanı” sınırları içerisinde kalan ER:… sayılı sahanın, madencilik dâhil her türlü insan faaliyetinin yasaklanmasına karşın, davalı idarece kullanım amacına aykırı olarak ve plan hükümlerini bertaraf edecek şekilde belirlenerek ihaleye açılması ve maden ruhsatı ile işletme izni verilmesi suretiyle, davacı şirketin ekonomik fayda temin edemeyeceği yatırımı yapmasına sebebiyet verilmesinden kaynaklandığı, bu itibarla, hukuka aykırı olduğu yargı kararı ile saptanan ihale ve ruhsat işlemleri dolayısıyla davacı şirketin zarara uğradığının açık olduğu, alınan izinlere ve ruhsatlara dayanılarak yüksek maliyetlere katlanılmak suretiyle gerçekleştirilen yatırımlar nedeniyle ortaya çıkan zararların hizmet kusuru ölçütüne göre davalı idarece tazmin edilmesi gerektiği, dava konusu işlemin, yukarıda ödenmesi gerektiğine hükmedilen zarar kalemleri açısından talebin reddine ilişkin kısmında hukuka uygunluk, fazlaya ilişkin taleplerin reddine yönelik kısmında ise hukuka aykırılık bulunmadığı;
Bu itibarla, davacı şirket tarafından faturalandırılmış ve hukuken kabul edilebilir belgelerle delillendirilmiş olan yatırım harcamaları bedeli olan 5.535.835,71-TL’den, davacı şirketin sahayı fiilen işlettiği 3 yıl içerisinde elde ettiği kazanç bedeli 120.064,20-TL’nin ve keşif esnasında sahada bulunan makine ve ekipmanlardan faturası bulunanların fesih yılı olan 2015 yılı iitbarıyla ikinci el değerlerinin toplamı olan 112.300,00-TL’nin düşülmesi sonucu kalan 5.303.471,51-TL yatırım gideri bedelinin; 3.200.000,00-TL’lik kısmının dava tarihinden itibaren, kalan 2.103.471,51-TL’lik kısmının ise, ıslah dilekçisinin davalı idareye tebliğ tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesi, fazlaya ilişkin 46.552.440,50-TL’lik maddi tazminat isteminin reddi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle, dava konusu işlemin kısmen iptaline, anılan işlemin iptali istemi yönünden davanın kısmen reddine; maddi tazminat istemi yönünden davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nce; hukuka aykırı olduğu yargı kararı ile saptanan ihale ve ruhsat işlemleri dolayısıyla davacı şirketin zarara uğradığı, idareye güven ilkesi doğrultusunda alınan izinlere ve ruhsatlara dayanılarak yüksek maliyetlere katlanılmak suretiyle gerçekleştirilen yatırımlar nedeniyle ortaya çıkan zararların hizmet kusuru ölçütüne göre davalı idarece tazmin edilmesinin anayasal ve yasal bir zorunluluk olduğu, 3213 sayılı Maden Kanunu’nda ihale sonucunda alınan ruhsatlar ve izinlerin yargı kararı gereğince iptal edilmesi hâlinde madencilik faaliyetinin idarenin hizmet kusuru nedeniyle kısıtlanmasından doğan zararların giderilmesine yönelik açık bir düzenlemeye yer verilmemiş ise de, Kanun’un 7. maddesinde yer alan, “… kamu yararı niteliği taşıyan yatırımların birbirlerini engellemesi, maden işletme faaliyetinin yapılamaz hâle gelmesi, yatırım için başka alternatif alanların bulunamaması” durumunda faaliyeti kısıtlanan maden işletmecisinin yatırım giderlerinin karşılanmasını düzenleyen hükümlerin kıyasen olaya uygulanması gerektiği, Maden Kanunu’na göre çıkarılan ve işlem tarihinde yürürlükte bulunan Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliğinin “Yatırımlar ile çakışan sahalar ve kurul işlemleri” başlıklı 127. maddesinde yatırım giderlerinin belirlenme esaslarına yer verilmeyip 5. fıkrasının son cümlesinde, faaliyeti kısıtlanan maden işletmecisinin tazmin edilecek yatırım giderlerine ilişkin usul ve esasların Genel Müdürlükçe belirleneceğine işaret edilmekle yetinildiği, bakılan davaya konu edilen maden hukuku kapsamındaki yatırım giderleri tazminatının nasıl hesaplanacağının anlaşılması için idare hukukunun “hukuki güvenlik ve belirlilik ilkesi” gereğince somut düzenlemelere yer veren 21/09/2017 tarih ve 30187 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Maden Yönetmeliği’nin 121. maddesine bakılmasında yarar bulunduğu, anılan Yönetmeliğin 121. maddesinin 5. fıkrasının olaya uygulanabilecek bentlerinde yer alan düzenlemelerden, madencilik faaliyetleri ile ilgili yatırım giderinin ruhsat hukuku ile başlayacağı, yatırım giderinin, fatura veya dekonta göre, fatura veya dekontun ibraz edilememesi durumunda fiili tespite göre belirleneceği, ruhsat sahasında ve/veya dışında kurulmuş ruhsat sahibine ait geçici tesisler ile ilgili yatırım giderinin, söz konusu geçici tesislerin sadece bu ruhsat sahasından üretilen maden ile beslenmek üzere kurulmuş olması kaydıyla ödeneceği, amortismana tabi olma süresi bitmemiş makine, araç-gereç, teçhizat ve tesislerin değerinin hesaplanmasında ise amortismana tâbi değeri düşülerek yatırım giderinin hesaplanacağı, işletme izinli ruhsatlarda yatırım kalemi olarak kabul edilecek ihale bedelinden, ruhsat süresi oranında düşülerek hesaplama yapılacağı, hesaplamalarda yeniden değerleme oranı üzerinden işlem tesis edileceği, yatırım gideri ödeninceye kadar yatırım/madencilik faaliyetlerinin sürdürüleceği ve ödemenin yapılmasını müteakip yer tesliminin yapılacağı hususlarının anlaşıldığı, belirtilen yatırım giderleri hesaplama esasları karşısında, İdare Mahkemesince yapılan tazminat hesabının hiçbir yasal dayanağı bulunmadığından kabulüne hukuken olanak bulunmadığı;
Davacı şirketin yatırım giderleri nedeniyle uğradığı gerçek zararların Yönetmelik hükümlerinde belirtilen esaslar çerçevesinde hesaplanması gerektiği, Dairelerince yatırım tazminatına konu gerçek zarar yönünden … Sulh Hukuk Mahkemesi’nin D. İş E: … ve D. İş E: … sayılı dosyalarında yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporlarının hükme esasa alınabilecek nitelikte bulunduğu, … Sulh Hukuk Mahkemesi’nin D. İş E: … sayılı dosyasında, mahallinde 09/12/2016 tarihinde yapılan inceleme üzerine düzenlenen bilirkişi raporunda tespit edilen 48.598.912,54-TL sedde maliyeti ve D. İş E:… sayılı dosyasında, mahallinde 10/02/2017 tarihinde yapılan inceleme üzerine düzenlenen bilirkişi raporunda tespit tarihi itibarıyla 3.257.000,00-TL olarak hesaplanan ekipman ve cihazların 2. el değeri olmak üzere toplam 51.885.912,00-TL’nin yatırım giderleri olarak kabul edilmesi gerektiği, İdare Mahkemesi’nce alınan 08/01/2020 tarihli bilirkişi raporunda, Vergi Usul Kanunu’nun 267. maddesi uyarınca emsal bedel hesaplamaları neticesinde davacı şirketin sahayı fiilen işlettiği 3 yıl içerisinde elde ettiği kazancın 120.064,20-TL olarak hesaplandığı, söz konusu hesaplamaların hükme esas alınarak sonuç itibarıyla, yatırım giderleri toplamı olan 51.885.912,00-TL’den 120.064,20-TL’nin düşülmesi suretiyle davacı lehine 51.765.847,80-TL tazminata hükmedilmesi ve davacı tarafından 22.000.000,00-TL yatırım bedelinin ödenmesi istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin dava konusu 27/01/2016 tarih ve 403276 sayılı işlemde hukuka uygunluk bulunmadığından anılan işlemin iptaline karar verilmesi gerektiği; söz konusu tazminat bedelinin 22.000.000,00-TL yönünden idareye başvuru tarihi, 3.200.000,00-TL yönünden dava tarihi ve kalan 26.565.847,80-TL yönünden ıslah dilekçesinin Mahkeme kaydına girdiği tarihten itibaren yasal faiziyle birlikte davalı idarece hesaplanmak suretiyle davacıya ödenmesi gerektiği; 120.064,20-TL yönünden ise, tazminat isteminin kısmen reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle, davalının istinaf başvurusunun reddine, davacının istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, dava konusu … tarih ve … sayılı işlemin iptaline, davacının tazminat isteminin 51.765.847,80-TL’lik kısmı yönünden davanın kabulüne, 120.064,20-TL’lik kısmı yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davalı idare tarafından, davacının Hamzalı Mahallesi ile tuz sahası arasındaki karayolunun maliyetine ilişkin talepten vazgeçmiş olmasının kararda dikkate alınmadığı, anılan yolun giderlerinin bir başka tuz sahasında ruhsat sahibi olan başka bir şirket tarafından yapılmış olduğu, harçtan muaf olunmasına rağmen kararda aleyhe harca hükmedildiği, Bölge İdare Mahkemesi’nce yatırım çakışmasına ilişkin hükümlerin esas alındığı, ancak somut olayda yatırım çakışması durumunun söz konusu olmadığı, dava konusu sahada faturalandırılan gider miktarının sadece 5.303.471,51-TL olduğu, Bölge İdare Mahkemesi’nce Sulh Hukuk Mahkemesi’nde yapılan tespitin esas alındığı, ancak hasımsız olan bu tespit davalarına idarenin itiraz imkânı bulunmadığı, bilirkişi heyetince yapılan incelemenin eksik olduğu, ruhsat sahasına komşu durumda olan diğer ruhsat sahibi şirketler ile ortak sedde yapılıp yapılmadığının tespitine ilişkin itirazlarının karşılanmadığı, seddelerin yapımı 2013 yılında tamamlanmasına rağmen raporda 2015 yılı birim fiyatlarının hesaplamaya esas alınmasının hatalı olduğu, ruhsat iptalinden sonraki yatırımların tazminata esas alındığı, davacının kâr oranının farazi olarak %10 şeklinde hesaplandığı, ancak tuz üretiminden elde edilen kârın çok daha yüksek olduğu, davacı şirketin ruhsatın iptal edildiği tarihe kadar sahada tuz üretip satarak kazanç elde ettiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davacı tarafından savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
ESAS YÖNÜNDEN:
MADDİ OLAY :
Tuz Gölü havzasında bulunan ER:… (S:…) numaralı sahaya ilişkin olarak 04/08/2011 tarihinde gerçekleştirilen ihale sonucunda davacı şirkete 20/10/2011 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere on yıl süreli işletme ruhsatı ve 14/08/2012 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere işletme izni verilmiştir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün … tarih ve … sayılı yazısı ile, söz konusu sahanın işletme ruhsatının, … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı gereğince, Genel Müdürlük makamının … tarih ve … sayılı Oluru ile iptal edildiği davacı şirkete bildirilmiştir.
Davacı şirket tarafından, davalı idareden, Şereflikoçhisar Noterliği’nin … tarih ve Yevmiye No:… sayılı ihtarnamesi ile, ihalenin ve işletme ruhsatının mahkeme kararıyla iptal edilmesi nedeniyle, söz konusu sahada tuz üretim faaliyetine başlanabilmesi adına yapılan yatırımlardan kaynaklı olarak uğranıldığı ileri sürülen zararın 22.000.000-TL’sinin, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, ödenmesi istenilmiştir.
Anılan başvurunun Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün … tarih ve … sayılı işlemiyle reddi üzerine bakılan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
2577 sayılı Kanun’un 31. maddesiyle atıfta bulunulan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Bilirkişi İncelemesi” başlıklı beşinci bölümünde yer alan 266. maddesinde, mahkemenin, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar vereceği; ancak, genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamayacağı; 273. maddesinde, mahkemenin bilirkişinin görevlendirilmesine ilişkin kararında inceleme konusunun bütün sınırlarıyla açıkça belirlenmesine ve bilirkişinin cevaplaması gereken sorulara ilişkin hususlara yer vermek zorunda olduğu; 275. maddesinde, bilgisine başvurulan bilirkişinin kendisine tevdi olunan görevin uzmanlık alanına girmediğini mahkemeye bildirme yükümlülüğünün bulunduğu; 278. maddesinde, bilirkişinin görevini mahkemenin sevk ve idaresi altında yürüteceği, bilirkişinin görev alanı veya sınırları hakkında tereddüde düşerse, bu tereddüdünün giderilmesini her zaman mahkemeden isteyebileceği; 279. maddesinde, bilirkişi raporunun gerekçeli olması gerektiği, bilirkişinin hukuki değerlendirmelerde bulunamayacağı belirtilmiş; anılan maddenin gerekçesinde, bilirkişinin raporunu mahkemece belirlenen sınırlar dâhilinde tümüyle maddi vakıalara hasrederek kendisine yöneltilen somut soruları bilimsel dayanaklarını açık ve anlaşılır biçimde göstermek ve eksiksiz olarak cevaplandırmak suretiyle hazırlaması ve ayrıca raporunu kaleme alırken özel ve teknik bilgi bağlamında uzman kimliği bulunmayan hâkimin ve tarafların anlayabileceği kavramları ve terimleri kullanmaya özen göstermesi gerektiği vurgulanmış; 281. maddesinde, mahkemenin gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla tekrar inceleme de yaptırabileceği; 282. maddesinde ise, hâkimin bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendireceği kurala bağlanmıştır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Öncelikle, Bölge İdare Mahkemesi’nce 3213 sayılı Maden Kanunu’nda ihale ile alınan ruhsatlar ve izinlerin yargı kararı gereğince iptal edilmesi sonucunda madencilik faaliyetinin idarenin hizmet kusuru nedeniyle kısıtlanmasından doğan zararların giderilmesine yönelik açık bir düzenlemeye yer verilmemesi ve işlem tarihinde yürürlükte bulunan Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliğinin “Yatırımlar ile çakışan sahalar ve kurul işlemleri” başlıklı 127. maddesinde yatırım giderlerinin belirlenme esaslarına yer verilmemiş olması sebebiyle 21/09/2017 tarih ve 30187 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Maden Yönetmeliği’nin 121. maddesinde belirlenen esasların kıyasen somut olaya uygulanmasında hukukî isabet bulunup bulunmadığının ele alınması gerekmektedir. Söz konusu kural, madencilik faaliyetleri ile Devlet ve il yolları, otoyollar, demir yolları, havaalanı, liman, baraj, enerji tesisleri, petrol, doğalgaz, jeotermal boru hatları, su isale hatları gibi kamu yararı niteliği taşıyan veya gerçek/tüzel kişilere ait diğer yatırımların birbirlerini engellemesi, maden işletme faaliyetinin yapılamaz hâle gelmesi, yatırım için başka alternatif alanların bulunamaması durumunda, kısıtlanan madencilik faaliyetine ilişkin yatırım giderlerinin lehine karar verilen yatırımcı tarafından tazminine ilişkin usul ve esasları belirlemektedir. Bu itibarla, idarenin hizmet kusuru sebebiyle ihalenin iptal edilmesinden kaynaklanan zararların tazmini istemiyle açılan işbu davada anılan düzenlemenin uygulanacak kural niteliğinde olmadığı açık olup, Bölge İdare Mahkemesi’nce de karar verilirken anılan düzenlemenin kıyasen uygulandığının belirtildiği görülmektedir. Ancak tazminat hukukunun genel ilkeleri ve kurallarına göre çözümü mümkün olan uyuşmazlıkta, yatırımlar ile çakışan maden sahaları için öngörülen özel bir düzenlemenin kıyasen uygulanmasında hukukî isabet bulunmamaktadır.
Nitekim, kıyas, hakkında hüküm bulunmayan bir şeye hüküm bulmak için yapılan bir akıl yürütmedir. Kıyaslanmaya çalışılan şey hakkında anayasa veya kanunda uygulanacak bir hüküm varsa, kıyasa zaten gerek yoktur. Özellikle kıyaslanan şey kanundaki bir genel hükmün kapsamına giriyorsa, o şeye genel hüküm uygulanır; kıyas yapılmaz (GÖZLER Kemal, Hukuka Giriş, Ekin Kitabevi, 8. Baskı (Genişletilmiş), 2011, s. 282).
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları doğrudan zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davaları olup, idarenin hukuki (mali/tazmin) sorumluluğunun yargı aracılığıyla yerine getirilmesini sağlamaktadır.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hâllerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Dairemizin 18/05/2015 tarih ve E:2013/3058, K:2015/1894 sayılı kararıyla, 3213 sayılı Kanun’un 30. maddesi gereğince Tuz Gölü havzasında tuz çıkarılmak üzere on adet III. grup maden sahasına ilişkin yapılan ihalelerin iptali istemiyle açılan davada, “ihalelerin yapıldığı tarih itibarıyla, düzenleyici nitelikteki imar planında tuz üretim sahası olarak belirlenmeyen; Göl, Gölün Kış Seviyesi, Hassas A Zonu ve 1. Derece Doğal Sit alanı sınırları içerisinde kalan sahada, madencilik dâhil her türlü insan faaliyetinin yasaklanmasına karşın, sahanın kullanım amacına aykırı olarak ve plan hükümlerini bertaraf edecek şekilde tuz üretim alanı olarak ihaleye çıkarılmasına ilişkin dava konusu işlemlerde hukuka uygunluk bulunmadığı” gerekçesiyle davanın reddi yolundaki kararın bozularak ihale işlemlerinin iptaline kesin olarak karar verilmiş; yapılan ihale neticesinde dava konusu sahanın da aralarında bulunduğu tuz üretim sahalarına işletme ruhsatı verilmesine ilişkin işlemlerin iptali istemiyle açılan davada verilen söz konusu işlemlerin iptaline yönelik ilk derece mahkemesi kararı ise, Danıştay Sekizinci Dairesinin 16/03/2021 tarih ve E:2017/4736, K:2021/1551 sayılı kararıyla, “Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Mülga Maden İşleri Genel Müdürlüğünce Tuz Gölü havzasında Maden Kanunu’nun 30. maddesi uyarınca arama ruhsatı verilmesi amacıyla … erişim numaralı alanlar için farklı tarihlerde yapılan ihalelerin yargı kararları ile iptal edilmiş olmaları karşısında, anılan sahalara işletme ruhsatı verilmesine ilişkin dava konusu işlemlerde hukuka uygunluk bulunmadığı” gerekçesiyle onanmıştır. Bu itibarla, davacı şirketin ruhsat hukukunun iptal edilmesine ilişkin işlemin dayanağı olan yargı kararlarının gerekçesi göz önünde bulundurulduğunda, idarenin madencilik dâhil her türlü insan faaliyetinin yasaklandığı sahanın kullanım amacına aykırı olarak ve plan hükümlerini bertaraf edecek şekilde tuz üretim alanı olarak ihaleye çıkılmasında hizmet kusuru bulunduğu anlaşıldığından, ihaleyi kazanan davacı şirket tarafından bu ihale nedeniyle söz konusu işe özgü yapılan yatırım giderlerinin tazminat hukukunun genel ilkeleri çerçevesinde davalı idarece tazmini gerekmektedir.
Davacı tarafından dosyaya sunulan 24/04/2017 tarihli miktar artırımı talebine ilişkin dilekçeden, tazmini talep edilen yatırım maliyetlerinin “yol ve sedde yapımı maliyeti” ile “makine ve ekipman maliyeti” kalemlerinden oluştuğu anlaşılmaktadır.
08/01/2020 ve 01/10/2020 tarihli bilirkişi raporlarının İdare Mahkemesince hükme esas alınan ilgili kısımlarında, tazmini talep edilen yatırım giderleri davacı şirket tarafından sunulan kanuni defter ve belgeler (faturalar) esas alınarak hesaplanmıştır. Anılan raporda, şirketin yatırım döneminde almış olduğu faturalar ve harcama belgelerindeki tutarların toplanmasına dayanan bir hesaplama yönteminin benimsendiği anlaşılmaktadır. Bölge İdare Mahkemesi’nce hükme esas alınan bilirkişi raporlarının ise, davacı şirket tarafından İdare Mahkemesi’nde bakılan tam yargı davası açıldıktan sonraki tarihlerde Sulh Hukuk Mahkemesinde hasımsız olarak açılan tespit davaları kapsamında düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Bilirkişi incelemesine ilişkin yukarıda aktarılan kurallara göre, genel hayat tecrübesi ve kültürünün sonucu olarak herkesin bilmesi gereken konularla, hâkimlik mesleğinin gereği olarak hâkimin hukukî bilgisi ile çözümleyebileceği konular dışında kalan ve çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişi oy ve görüşünün alınmasının zorunlu olduğu; bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmesi hâlinde, bilirkişilerce hazırlanan raporların, olayın özel veya teknik bilgi gerektiren yönlerini hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde aydınlatan bilimsel esaslara dayalı gerekçeleri içermesi gerektiği; bu nitelikte olmayan bilirkişi raporlarının hükme esas alınamayacağı, mahkemenin böyle bir durumda yeni bir bilirkişi heyeti oluşturabileceği ve hükme esas alınabilecek rapor elde edinceye kadar bilirkişi incelemesine devam edebileceği; kural olarak bilirkişi raporunun hâkimi bağlamayacağı ve hâkimin raporu serbestçe takdir edeceği açıktır.
Davacı şirket tarafından sunulan fatura vb. belgeler üzerinden yapılan hesaplamaya dayanan yöntemin, yalnızca … sayılı saha için yapılan yatırım maliyetleriyle sınırlandırılan zararın tazmini istemiyle açılan işbu davada, söz konusu belgelere konu harcamanın anılan sahaya özgü olup olmadığı ve “yol ve sedde yapımı maliyeti” ile “makine ve ekipman maliyeti” olarak belirlenen zarar kalemlerine ilişkin olup olmadığı hususlarında bir ayrıştırma veya tespit yapmaya elverişli olmadığı anlaşılmaktadır.
Bölge İdare Mahkemesi’nce hükme esas alınan … Sulh Hukuk Mahkemesi’nin D. İş E: … ve D. İş E: … sayılı dosyalarında yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporlarının ise, davacı şirket tarafından İdare Mahkemesi’nde bakılan işbu tam yargı davası açıldıktan sonraki tarihlerde Sulh Hukuk Mahkemesinde hasımsız olarak açılan tespit davaları kapsamında düzenlenmeleri ve yatırım maliyetlerine ilişkin hesaplamalar bakımından tereddüde yer vermeyecek şekilde bilimsel esaslara dayalı gerekçeleri içermemeleri nedeniyle, hükme esas alınabilecek nitelikte olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
Bununla birlikte, dava dosyası kapsamında İdare Mahkemesince yapılan görevlendirmeler üzerine 02/10/2019 tarihinde mahallinde yapılan keşif sonucunda düzenlenen 08/01/2020 tarihli bilirkişi raporundaki bilimsel esaslara dayanan maliyet hesaplamaları ile davacı şirket tarafından sunulan …Sulh Hukuk Mahkemesi’nin D. İş E: … sayılı dosyası kapsamında hazırlanan bilirkişi raporunun içeriğinde yer alan teknik bilgilerin bir kısmının, “yol ve sedde yapımı maliyeti” ile “makine ve ekipman maliyeti” kalemlerinden oluşan yatırım maliyetlerinin hesaplanması noktasında değerlendirmeye esas alınabilecek nitelikte olduğu anlaşıldığından ve usûl ekonomisi ilkesi de dikkate alınarak yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına gerek bulunmadığından, söz konusu raporlarda yer alan teknik bilgilerin dikkate alınarak yatırım maliyetlerine ilişkin zararın hesaplanması gerekmektedir.
Yol ve sedde yapımına ilişkin yatırım maliyeti yönünden;
Jeoloji yüksek mühendisi, maden mühendisi, inşaat mühendisi, harita mühendisi, makine yüksek mühendisi ve elektrik mühendisi bilirkişilerin de yer aldığı bilirkişi heyeti tarafından 02/10/2019 tarihinde mahallinde yapılan keşif sonucunda düzenlenen 08/01/2020 tarihli bilirkişi raporunda, dava konusu sahada seddelerin yapılmasında kullanılan malzeme bedelleri ile nakliye bedellerinin toplamının 2015 yılı birim fiyatlarıyla 14.637.538,00-TL olarak hesaplandığı; Hamzalı Mahallesi ile tuz sahaları başlangıcı arasındaki 4.080 metre uzunluğundaki yolun yapım maliyetinin ise toplam 2.199.699-TL olarak hesaplandığı, öte yandan, aynı yolun maliyetinin başka bir firma tarafından … İdare Mahkemesi’nin … sayılı dosyasında açılan dava kapsamında hazırlanan bilirkişi raporunda da hesaplandığı ve bu bağlamda mükerrer bir ödemenin söz konusu olabileceğine dikkat çekildiği anlaşılmaktadır.
Dava dışı …Yapı Elektrik Maden Nakliyat Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından, aynı havzada bulunan ER:… (S:…) ve ER:…(S:…) sayılı III. Grup işletme sahalarının işletme ruhsatlarının idarece iptal edilmesi nedeniyle, 2… ruhsat no.lu saha için uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle ve … ruhsat no.lu saha için uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini için idareye yapılan başvurunun zımnen reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle iki ayrı dava açılmış olup, söz konusu davalar hakkında İdare Mahkemelerince verilen kararlara yönelik istinaf başvuruları üzerine Bölge İdare Mahkemesince verilen kararlar, Dairemizin 14/04/2022 tarih, E:2021/4063, K:2022/1677 sayılı ve 14/04/2022 tarih, E:2018/232, K:2022/1678 sayılı kararlarıyla bozulmuştur. …ruhsat no.lu saha için uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle açılan davada, … İdare Mahkemesi’nin E:… sayılı dosyası kapsamında 02/05/2018 tarihinde mahallinde yapılan keşif sonucunda düzenlenen 30/05/2018 tarihli bilirkişi raporunda, yol ve sedde yapımına ilişkin toplam yatırım maliyeti hesaplanırken esas alınan maliyet kalemleri arasında da Hamzalı Mahallesi ile tuz sahaları arasındaki 4.080 metrelik yolun yapım maliyetine yer verildiği ve söz konusu 4.080 metrelik yolun maliyeti de dâhil edilerek her iki saha için yol ve sedde yapımına ilişkin … Yapı Elektrik Maden Nakliyat Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin katlandığı toplam maliyetin dava tarihi itibarıyla güncellenmiş değerler üzerinden 47.276.747,22-TL olarak hesaplandığı görülmektedir.
Bu itibarla, bozma kararları üzerine mahkemelerce yeniden karar verilmek üzere yapılacak incelemede, …Mahallesi ile tuz sahaları arasındaki 4.080 metrelik yolun yapım maliyeti yönünden, söz konusu yolun yapımının hangi şirket veya şirketler tarafından gerçekleştirildiği, yapım maliyetinin kim veya kimler tarafından üstlenildiği, bu bağlamda, davacı şirketin bu kalem yönünden maddi bir zararın varlığını somut olarak ortaya koyup koyamadığı hususlarının açıklığa kavuşturularak, fazladan veya mükerrer bir tazminat ödemesine neden olmayacak şekilde karar verilmesi gerekmektedir.
Makine ve ekipman giderlerine ilişkin yatırım maliyeti yönünden;
Davacı şirket tarafından idarenin kusuru sebebiyle sona eren madencilik faaliyeti kapsamında kullanılan makine ve ekipmanın iki sınıfa ayrılması mümkündür. İlk sınıf, tuz madenciliği haricinde başka alanlarda kullanılması mümkün olan (asfalt kazıma makinesi, zemin üstü araç baskülü, römork, konteyner, pompa, jeneratör vb.) genel nitelikli araç, ekipman ve makinelerden oluşmaktadır. Söz konusu araçlar, ruhsat hukukunun iptal edilmesiyle birlikte davacı şirketin mülkiyetinde kalmaya devam edeceğinden, madencilik faaliyetinde bulunulan dönem içinde de bu yatırım maliyetinin semeresinden bizzat davacı tarafından yararlanılarak üretim ve işletme için kullanıldığından davacı şirketin mal varlığında genel nitelikli bu makine ve ekipman yönünden bir azalmanın söz konusu olmadığı, başka bir anlatımla maddi bir zararının bulunmadığı, davacının mülkiyetinde bulunan araçların bedelinin ödenmesinin mükerrer ve haksız ödemeye yol açacağı anlaşıldığından, bu araçların maliyeti bakımından tazminata hükmedilmesinin mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
İkinci sınıfta yer alan makine ve ekipman ise, tuz üretiminde kullanılmak üzere özel imalat olarak üretilen, bu nedenle başka bir alanda tekrar kullanım imkânı bulunmayan, davacı açısından sadece hurda değeri olan bir kısım araçlardır. 08/01/2020 tarihli bilirkişi raporunda ihale konusu iş kapsamında alınan bazı makine ve ekipmanın tekrar kullanılamayacağı tespitine yer verilmiş olup; Sulh Hukuk Mahkemesi’ne sunulan bilirkişi raporunda yer alan tespitlere göre ise, stoklama elevatörleri, yükleme bunkerleri ile ham tuz taşıyıcı seyyar bantlı konveyörlerin bu ikinci sınıfta yer alan özel imalat makine ve ekipmandan oldukları, tuz kazıma makinesinin ise, asfalt kazıma makinesi olarak bilinen makine olduğu raporda açıkça ifade edildiğinden, söz konusu makinenin bu sınıfta yer almadığı anlaşılmıştır. Anılan makine ve ekipmanın bedelleri 08/01/2020 tarihli bilirkişi raporunda yer alan makine ve ekipmanların maliyet tablosunda (Tablo 13 ve Tablo 14) ayrıştırılabilecek şekilde ayrı kalemler olarak yer almaktadır. Bu itibarla, bilirkişi raporundaki anılan tabloların 1-6. satırlarında öngörülen özel imalat araçların bedellerinin, hurda değerleri düşülmek suretiyle yatırım maliyeti olarak hesaplanması gerekmektedir. Bilirkişi raporunda anılan makine ve ekipmanın hurda bedellerine ilişkin herhangi bir belirlemeye yer verilmediği görülmekle birlikte, … İdare Mahkemesi’nin E:… sayılı dosyası kapsamında 02/05/2018 tarihinde mahallinde yapılan keşif sonucunda düzenlenen 30/05/2018 tarihli bilirkişi raporunda, aynı türdeki araçlara ilişkin olarak yapılan, bunların hurdaya ayrılması durumunda hurda bedelinin öngörülen bedellerin %25’i olduğu yönündeki değerlendirmenin esas alınarak hesaplama yapılması mümkündür.
Öte yandan, davacı şirket tarafından ruhsat hukukunun iptal edildiğinin kendisine Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün 29/06/2015 tarihli yazısı ile bildirildiği tarihe kadar, uyuşmazlık konusu alanda bir dönem madencilik faaliyetinde bulunarak işbu yatırımlarının karşılığı ve semeresi olarak bir gelir elde ettiği hususunda ihtilaf bulunmamaktadır. Nitekim davacı şirket tarafından Bakanlığa sunulan 2013 ve 2014 yıllarına ait satış bilgi formlarında da ruhsat sahasında gerçekleşen yıllık üretim ve ocak başı satış tutarlarına ilişkin bilgiler yer almaktadır. Bu itibarla, tazminat hesabı yapılırken, davacı şirketin faaliyette bulunduğu dönemde … sayılı sahadan elde etmiş olduğu gelirlerin mahkemece gerekirse ara kararı ile sorulmak suretiyle tespit edilerek, yukarıda yer verilen ilke ve esaslar çerçevesinde hesaplanacak olan yol ve sedde yapımı maliyeti ile makine ve ekipman maliyeti toplamından düşülmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, tazminat miktarının yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde (“yol ve sedde yapımı maliyeti + özel makine ve ekipmanların maliyeti – bunların hurda değeri – sahadan elde edilen gelir” formülüyle) belirlenmesi gerekirken, İdare Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasına ve dava konusu … tarih ve …sayılı işlemin iptali ile davacının tazminat isteminin 51.765.847,80-TL’lik kısmı yönünden davanın kabulüne, 120.064,20-TL’lik kısmı yönünden ise davanın reddine karar verilmesine ilişkin temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında hukukî isabet bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, işbu dosyada temyizen incelenen kararın … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi tarafından verildiği görülmektedir.
2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun’un 3/C maddesinin dördüncü fıkrasının (a) bendinde, “daireler arasında çıkan iş bölümü uyuşmazlıklarını karara bağlamak” bölge idare mahkemesi başkanlar kurulunun görevleri arasında sayılmıştır.Aynı Kanun’un 3/D maddesinin üçüncü fıkrasında, gelen işlerin yoğunluğu ve niteliği dikkate alınarak bölge idare mahkemesi daireleri arasındaki iş bölümünün, Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirleneceği kurala bağlanmıştır.
Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından, idarî ve vergi dava dairelerinin numaraları ile aralarındaki iş bölümünün belirlendiği Ankara Bölge İdare Mahkemesi İş Bölümü kararı incelendiğinde, anılan kararın “İdari Dava Daireleri Arasındaki İş Bölümü Kriterleri” başlığı altında düzenlenen “İş Bölümünün Genel Esas ve İlkeleri”nde; idarî dava daireleri arasındaki iş bölümünün, istinaf incelemesinin sonuçlandırılmasında zaman kayıplarını önlemek, uzmanlaşmayı, akademik çalışma ve işbirliğini desteklemek, hukukî uyuşmazlıkların çözümünde sorumluluk üstlenerek yönlendirici olabilmek ve idarî dava dairelerinin hukuksal kimliklerini güçlendirmek amacıyla “ihtisas alanı ve temel görev esasları” çerçevesinde yapıldığı, her bir idarî dava dairesinin, ihtisas alanına giren temel görev ya da görevlere sahip olduğu, “Ortak Hükümler”de ise idari işlemin uygulanmasından doğan zararların tazmini istemiyle açılan tam yargı davalarına karşı yapılacak istinaf başvurularının uyuşmazlığın esasına bakmaya görevli idari dava dairesince görülmesinin kararlaştırıldığı görülmektedir.
Bu itibarla, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun iş bölümüne ilişkin anılan kararının amacı ve lafzı ile 2576 sayılı Kanun’da uyuşmazlıkların görevli daire tarafından çözümlenip karara bağlanmasını sağlamak için öngörülen usûl bir arada değerlendirildiğinde, bozma kararı üzerine Bölge İdare Mahkemesi’nce yeniden yapılacak incelemede bu hususun da göz önünde bulundurularak, ihalenin iptal edilmesi yönündeki yargı kararlarının uygulanmasına ilişkin işlemden kaynaklı olarak uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle açılan dava hakkında verilen karara yönelik istinaf incelemesinin, Bölge İdare Mahkemesi’nin görevli idarî dava dairesi tarafından yapılması gerekmektedir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1.Davalının temyiz isteminin kabulüne;
2.… Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nin temyize konu … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’ne gönderilmesine, 28/03/2023 tarihinde kesin olarak esasta oybirliğiyle, gerekçede oyçokluğuyla karar verildi.

(X) GEREKÇEDE KARŞI OY :
Dosyanın incelenmesinden, Tuz Gölü havzasında bulunan ER:… (S:…) sayılı sahayla ilgili olarak davacıya 20/10/2011 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere on yıl süreli işletme ruhsatı ve 14/08/2012 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere işletme izni verildiği, ihalenin ve sahaya ilişkin ruhsatın dava konusu edilmeleri üzerine mahkeme kararlarıyla anılan işlemlerin iptaline karar verildiği, mahkeme kararı doğrultusunda ruhsat hukukunun Genel Müdürlük makamının … tarih ve … sayılı Oluru iptal edildiğinin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün … tarih ve … sayılı yazısı ile davacıya bildirildiği, davacı tarafından söz konusu sahada tuz üretim faaliyetine başlanabilmesi adına yapılan yatırımlardan kaynaklı olarak uğranıldığı ileri sürülen zararın ödenmesi istemiyle yapılan başvurunun reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
İdare Mahkemesi’nce alınan 08/01/2020 ve 01/10/2020 tarihli bilirkişi raporlarında, davacı şirket tarafından sunulan kanuni defter ve belgeler (faturalar) esas alınarak yapılan hesaplamaların, davacı şirket tarafından faturalandırılmış ve hukuken kabul edilebilir belgelerle delillendirilmiş olan harcamaları göstermesi itibarıyla, yatırım giderlerinin tespiti bakımından hükme esas alınabilecek nitelikte olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davalı idarece davacıya ödenmesi gereken tazminatın, 08/01/2020 ve 01/10/2020 tarihli bilirkişi raporlarında muhasebe kayıtları esas alınarak hesaplanan yatırım giderleri ile faiz miktarları toplamından, davacı şirketin madencilik faaliyetinde elde etmiş olduğu toplam gelir ile makine ve ekipmanların ekonomik değeri düşülmek suretiyle hesaplanacak miktarın, yeniden değerleme oranında güncellenerek belirlenmesi gerektiği oyu ile, karara gerekçe yönünden katılmıyoruz.