Danıştay Kararı 13. Daire 2023/506 E. 2023/2630 K. 24.05.2023 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2023/506 E.  ,  2023/2630 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2023/506
Karar No:2023/2630

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : … Kurumu
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Bayilik lisansı sahibi olan davacının, ulusal marker seviyesi geçersiz, teknik düzenlemelere aykırı ve tağşiş edilmiş akaryakıt ikmal ettiğinden bahisle, 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu’nun 19. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinin (3) numaralı alt bendi uyarınca 1.000.000,00-TL idarî para cezası verilmesine ilişkin kısmı yönünden Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun (Kurul) … tarih ve … sayılı kararının iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararda; davacı şirkete ait akaryakıt istasyonu sınırları içerisinde kalan istasyon sahasının alt katında bodrum olarak kullanılan alanda bulunan tank varil ve bidonlardan alınan akaryakıt numunelerinin ulusal marker seviyesinin geçersiz çıktığı, bu durumda, davacı şirkete idarî para cezası verilmesine ilişkin dava konusu Kurul kararında hukuka aykırılık bulunmadığı;
Her ne kadar davacı şirket tarafından, ulusal marker seviyesi geçersiz ve teknik düzenlemelere aykırı akaryakıt dolu olan tank, varil ve bidonların bulunduğu deponun 01/05/2013 tarihinde dava dışı … tarafından kiralandığı ve söz konusu alanın tasarruf yetkisinin kendisinde olmadığı iddia edilse de, lisans sahiplerinin istasyon sahası içinde ulusal marker seviyesi geçersiz ve teknik düzenlemelere aykırı akaryakıt bulundurmamakla yükümlü olduklarının mevzuatta açıkça düzenlendiği dikkate alındığında davacının iddiasının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle dava konusu işlem hukuka uygun bulunarak davanın reddine, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen 1.660,00-TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar verilmiştir.

Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nce, Dairemizin 22/09/2022 tarih ve E:2020/1891, K:2022/3265 sayılı bozma kararına uyularak verilen kararda; davacı şirkete ait akaryakıt istasyonunda yapılan denetimde, pompalardan alınan numunelerin ulusal marker seviyesinin geçerli bulunduğu; ancak, istasyon sınırları içerisindeki lokantanın bodrum katındaki depoda bulunan tank, varil ve bidonların içindeki yakıtın ulusal marker seviyesinin geçersiz, teknik düzenlemelere aykırı ve tağşiş edilmiş olduğunun analiz raporu ile tespit edildiği, bu tespitler üzerine davacı şirket hakkında idarî para cezası uygulandığı ve aynı fiil sebebiyle davacı şirket yetkilileri ile depoyu kiralayan … hakkında yürütülen ceza soruşturması sonucunda açılan davada, … Asliye Ceza Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile davacı şirket yetkilileri hakkında delil yetersizliğinden beraat, depoyu kiralayan kişi hakkında ise mahkumiyet kararı verildiği;
Kural olarak ceza mahkemesinde verilen kararların hukuk hâkimi açısından bağlayıcı olmadığının kabul edildiği; ancak, hukuk hâkiminin bu bağımsızlığının sınırsız olmadığı, dolayısıyla ceza mahkemesinde verilen kararların hangi hususlarda bağlayıcı olduğuna dair değerlendirme yapılması gerektiği, bu doğrultuda, ceza hâkiminin mahkumiyet ve beraate ilişkin verdiği kararlar, kusurun var olup olmadığı ve illiyet bağı gibi hususlarda hukuk hâkimini bağlamazken, maddi olaya ilişkin yapılan tespitler ile yargılamaya konu fiilin hukuka aykırılığını tespit etmesi bakımından hukuk hâkimini bağlayıcı vasıfta olduğunun kabul edilmesinin gerektiği (Yargıtay HGK., 10/01/1975, T/406-1, YKD 1975/9 s.33-36);
Bu doğrultuda, davacı şirket yetkilileri hakkında, ceza hâkimince verilen beraat kararının içeriğini teşkil eden maddi vakıanın tahlili ve bunun üzerine yapılan hukukî değerlendirmenin, dava konusu işleme yönelik olarak, idarî yargı mercii tarafından gerçekleştirilen hukuka uygunluk denetiminde bağlayıcı olup olmayacağı meselesinin irdelenmesinin gerektiği;
Hukuk hâkiminin, kesinleşen ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu ile bağlı olduğu, ceza mahkemesinin kendine has usûlî olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahip olduğu, bu nedenle, hukuk hâkiminin, ceza hâkiminin fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağını saptayan maddi vakıa konusundaki kabulü ve ceza mahkemesinin kabul ettiği olayın gerçekleşme şekli, diğer bir deyişle maddi vakıanın kabulü konusunda kesinleşmiş olan bir mahkumiyet veya maddi vakıa tespiti yapan beraat hükmüyle bağlı olacağı (GÖZLER Kemal, “Res Judicata’nın Türkçesi Üzerine”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 56, Sayı 2, 2007, s.45-61);
Ceza Muhakemesi hukuku ile idare hukukunun farklı kural ve ilkelere tabî disiplinler olduğu, ceza muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi işlemediğine dair hükümler dışında, ceza mahkemesi hükmünün, idare makamları açısından doğrudan bağlayıcı olmadığı (AYM, B. No: 2013/3175, 20/2/2014, § 38);

Ceza muhakemesinin amacının usûl kurallarının öngördüğü ilkeler doğrultusunda maddi gerçeğin her türlü şüpheden uzak bir biçimde kesin olarak belirlenmesi olduğu; ancak, kişinin yargılandığı ceza davasında delil yetersizliği sebebiyle beraat etmiş olması durumunun, sabit bulunan maddi olaya ilişkin fiili nedeniyle idare hukuku esasları yönünden idarece ayrıca değerlendirilmesi ve bu değerlendirme sonucunda ulaşılacak kanaate göre işlem tesis edilmesine engel teşkil etmeyeceğinin açık olduğu (Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 23/02/2016 tarih ve E:2014/5.MD-98, K:2016/83 sayılı ve 24/09/2019 tarih ve E:2017/13-430, K:2019/560 sayılı kararları)
Bu bağlamda, tesis edilen idarî işleme ilişkin olarak, iptali istemiyle ortaya çıkan uyuşmazlığa bakacak İdare Mahkemesi’nce gerçekleştirilen hukukîlik denetiminde, beraat kararını zedeleyecek gerekçeye yer verilmesinden imtina etmek suretiyle, uyuşmazlığa tatbik edilecek hukuk kurallarına aykırı bir durum tespit edilmediği takdirde, uyuşmazlık konusu idarî yaptırımın, hukuk aleminde varlığını sürdürebileceği, her yargı çeşidine dâhil davalar için ayrı muhakeme usûlünün mevcut olmasının, bir işin bir yargı çeşidine havale edilirken ilgililerin ve kamu menfaatinin ancak o yargı çeşidinin muhakeme usûlüne göre layıkıyla korunabileceği mülahazasından kaynaklandığı (KURU Baki, Kaza Çeşitleri ve Bunlar Arasındaki Münasebet, Ankara Barosu Dergisi, 1960, S. 2, s 27.);
Dava konusu olayda, Ceza Mahkemesi’nce davacı şirket yetkilileri hakkında beraat hükmü verilirken, dosyaya sunulan kiralamaya ilişkin sözleşme, faturalar, tahliye talebini havi dava dosyası ve icra takibi dosyaları içeriği karşısında diğer sanık …’nin bulundurduğu akaryakıttan haberdar olduklarını ve suça katıldıklarını gösterir kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gerekçesine dayanıldığı, istasyon dahilinde ulusal marker seviyesi geçersiz, teknik düzenlemelere aykırı ve tağşiş edilmiş akaryakıt bulunduğu yönündeki isnadın aksine bir tespite de yer verilmediği dikkate alındığında, anılan gerekçe, ceza sorumluluğuna gidilmese dahi aynı tespitler nedeniyle, davacı şirket hakkında bir idarî yaptırım uygulanmasına engel teşkil etmediği;
5015 sayılı Kanun’un aktarılan emredici nitelikteki kuralları gereğince, bayilerin, yeterli şart ve seviyede ulusal marker içeren ve teknik düzenlemelere uygun akaryakıt sağlanması, ayrıca tağşiş amacıyla akaryakıta katılabilecek ürünlerin akaryakıta katılmaması ve istasyonda bulundurulmaması ile yükümlü oldukları göz önünde bulundurulduğunda, istasyon sahası içerisindeki alanın kiraya verildiği ve dolayısıyla hukukî sorumluluğun kiralayana ait olduğu iddiası kabul edilemeyeceği gibi, bu husus davacının akaryakıt istasyonu sahasının bütününde ilgili mevzuata aykırı akaryakıt bulundurmama yükümlülüğünü ortadan kaldırmadığı;
Bu itibarla, davacı şirkete ait istasyon sahasında ele geçirilen akaryakıtın ulusal marker seviyesinin geçersiz, teknik düzenlemelere aykırı ve tağşiş edilmiş olduğunun akredite laboratuvar analizi sonucunda tespit edildiğinden bahisle davacı şirkete 1.000.000,00-TL idarî para cezası verilmesine ilişkin kısmı yönünden dava konusu Kurul kararında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle, istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının sonucu itibarıyla usûl ve hukuka uygun olduğu ve davacı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun belirtilen gerekçeyle reddine, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen 11.000,00-TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, marker seviyesi geçersiz çıkan akaryakıtın, şirketlerine ait olmadığı, kaçak akaryakıtla herhangi bir ilgilerinin bulunmadığı, suç ve cezaların şahsîliği ilkesi gereğince şirketleri hakkında idarî para cezası uygulanamayacağı, şirket yetkilisi hakkında açılan ceza davasında beraat kararı verildiği, bu kapsamda dava konusu işlemin hukuka aykırı olarak tesis edildiği ileri sürülmüştür.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’İN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile Bölge İdare Mahkemesi kararının hüküm fıkrasının vekâlet ücreti yönünden düzeltilerek onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
İLGİLİ MEVZUAT:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 24. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde, kararlarda yargılama giderleri ve hangi tarafa yükletildiğinin belirtileceği; 31. maddesinde, yargılama giderleri hususunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağı kurala bağlanmış; anılan madde ile atıfta bulunulan Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Yargılama giderlerinin kapsamı” başlıklı 323. maddesinde, karar ve ilam harçları, posta giderleri, keşif ve bilirkişi ücretleri, vekille takip edilen davalarda yasa gereği takdir olunacak vekâlet ücreti yargılama giderleri arasında sayılmış; 326. maddesinin birinci fıkrasında, yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği; 330. maddesinde, vekil ile takip edilen davalarda mahkemece kanuna göre takdir olunacak vekâlet ücretinin taraf lehine hükmedileceği; 332. maddesinde ise, yargılama giderlerine mahkemece re’sen hükmedileceği kural altına alınmıştır.
2577 sayılı Kanun’un “İstinaf” başlıklı 45. maddesinin üçüncü fıkrasında, “Bölge idare mahkemesi, yaptığı inceleme sonunda ilk derece mahkemesi kararını hukuka uygun bulursa istinaf başvurusunun reddine karar verir. Karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise gerekli düzeltmeyi yaparak aynı kararı verir.”; 49. maddesinin birinci fıkrasında, “Temyiz incelemesi sonunda Danıştay; a) Kararı hukuka uygun bulursa onar. Kararın sonucu hukuka uygun olmakla birlikte gösterilen gerekçeyi doğru bulmaz veya eksik bulursa, kararı, gerekçesini değiştirerek onar. b) Kararda yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmayan maddi hatalar ile düzeltilmesi mümkün eksiklik veya yanlışlıklar varsa kararı düzelterek onar.” kuralları yer almıştır.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun “Avukatlık Ücreti” başlıklı 164. maddesinde, avukatlık ücretinin, avukatın hukukî yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade ettiği belirtilmiştir.
HUKUKÎ DEĞERLENDİRME:
1. Temyizen incelenen Bölge İdare Mahkemesi kararının, dava konusu Kurul kararının, davacı şirkete 1.000.000,00-TL idarî para cezası verilmesine dair kısmı yönünden davanın reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun gerekçeli olarak reddine ilişkin kısmı usûl ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
2. Bölge İdare Mahkemesi kararının vekâlet ücretine ilişkin kısmı yönünden incelenmesi:
2577 sayılı Kanun’un 49. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca, Danıştay’ın, temyize konu kararda yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmayan maddi hatalar ile düzeltilmesi mümkün eksiklik veya yanlışlıklar varsa kararı düzelterek onayabileceği kuşkusuzdur.
Dosyanın incelenmesinden, … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla davanın reddine, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen 1.660,00-TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar verildiği; davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Bölge İdare Mahkemesi’nce, davacının istinaf başvurusunun kabulüne, İdare Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dava konusu işlemin iptaline karar verildiği; söz konusu karara karşı davalı tarafından temyiz kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemizin 22/09/2022 tarih ve E:2020/1891, K:2022/3265 sayılı kararıyla anılan kararın bozulduğu; Bölge İdare Mahkemesi’nce bozma kararına uyularak davacının istinaf başvurusunun gerekçeli olarak reddine karar verildiği; ancak, bozma üzerine verilen kararda yeniden davalı lehine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen 11.000,00-TL vekâlet ücretine hükmedildiği anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, Bölge İdare Mahkemesi’nce, bozma kararına uyularak verilen kararda davalı lehine yeniden vekâlet ücretine hükmedilmemesi gerekirken, mükerrer vekâlet ücreti ödenmesine sebep olacak şekilde davalı lehine ikinci defa vekâlet ücretine hükmedilmesinde usûl hükümlerine uygunluk bulunmamaktadır.
Ancak, bu yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, 2577 sayılı Kanun’un 49. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca, temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararının hüküm fıkrasında yer alan “temyiz safhasına ait toplam 102,75-TL yargılama gideri ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen 11.000,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine” kısmının, “temyiz safhasına ait toplam 102,75-TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, İdare Mahkemesi kararında davalı idare lehine vekâlet ücretine hükmedildiğinden yeniden vekâlet ücretine hükmedilmemesine” şeklinde düzeltilmesi gerekmektedir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararının hüküm fıkrasında yer alan, “temyiz safhasına ait toplam …-TL yargılama gideri ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen …-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine” kısmının, “temyiz safhasına ait toplam …-TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, İdare Mahkemesi kararında davalı idare lehine vekâlet ücretine hükmedildiğinden yeniden vekâlet ücretine hükmedilmemesine” şeklinde değiştirilmesi suretiyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
3. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
4. Posta giderleri avansından artan tutarın davacıya iadesine,
5. 2577 sayılı Kanun’un 50. maddesi uyarınca, bu düzelterek onama kararının taraflara tebliğini ve bir örneğinin de … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’ne gönderilmesini teminen dosyanın … İdare Mahkemesi’ne gönderilmesine, 24/05/2023 tarihinde kesin olarak oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :
Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” kuralı; “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” kenar başlıklı 38. maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” kuralı yer almıştır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, bir suçla itham edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılacağı düzenlenmiştir. Masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adîl yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı belirtilmek suretiyle Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Adem Hüseyinoğlu, B. No: 2014/3954, 15/2/2017, § 33).
Adîl yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki boyutu bulunmaktadır. Güvencenin ilk boyutu, kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu boyutunun kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idarî ve adlî makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde imâ ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukukî süreç ve yargılamalarda da (idarî, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlâli söz konusu olabilir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 39). Güvencenin ikinci boyutu ise, ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, § 40).
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) göre de, masumiyet karinesinin ikinci boyutu, suç isnadı ile karşı karşıya kalmış, beraat etmiş ya da haklarındaki ceza davası düşürülmüş kişilerin, mahkemeler tarafından “aslında suçlu” görülmelerinden korunmasıdır. Bu ikinci boyut, 6. madde ile güvence altına alınan adîl yargılanma güvencelerinin “teorik ve hayali” kalması riskini engeller ve kişilerin itibarlarının korunmasına hizmet eder (Allen/Birleşik Krallık, B. No: 25424/09, 12/07/2013, § 94). AİHM, mahkemeler tarafından suçluluğa dair yapılan beyanlar ile mahkemelerin yalnızca şüphe bildiren ifadeleri arasında bir ayrım yapmıştır. Ancak durum, beraatın söz konusu olduğu hâllerde farklıdır. Sanığın nihaî olarak beraat etmesinin ardından mahkeme tarafından şüphenin devam ettiğinin (ya da suçluluğun) ifade edilmesi 6/2 maddesinin ihlâlini teşkil eder (Sekanina/Avusturya, B. No. 13126/18, 25/08/1993). Ayrıca hukuk yargılaması doğrudan Sözleşme’nin 6/2. maddesinin kapsamına girmiyorsa da, bu madde, bir hukuk mahkemesinin bir ceza davası ile aynı maddi vakıalara dayanan davada, ceza davası sonucu daha önce beraat etmiş olan davacı ya da davalının bu statüsüne uygun davranmasını gerektirir (X/Avusturya, B. No: 9295/81, 06/10/1982 ve Diamantides/Yunanistan, B. No: 71563/01, 19/05/2005).
Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adîl bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez; suçlu muamelesine tâbi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
İdarî yaptırıma ve ceza yargılamasına konu eylemlerin aynı olduğu hâllerde idare mahkemelerin fiilin sübutuyla ilgili olarak ceza mahkemesinin ulaştığı kanaate saygı göstermesi, bunu sorgulayacak ifadeler kullanmaması beklenir. Aksi takdirde kişinin ceza mahkemesinde beraat etmiş olmasının bir anlamı kalmaz. Bu bakımdan idarî yargı mercileri dâhil devletin diğer otoritelerinin beraat kararından şüphe duyulmasına yol açacak biçimde hareket etmekten kaçınmaları gerekir.
Bu itibarla yaptırım hukukundaki bir haksızlık ile ceza hukuku alanındaki haksızlığın kurucu unsurlarının aynı olduğu hâllerde idarenin kurucu unsurları ceza hukukundaki ile aynı olmayan başka bir haksızlık temelinde idarî yaptırım uygulamasına herhangi bir engel bulunmamaktadır.
Ancak idarî yaptırım gerektiren fiil ile adli anlamda suç olan fiillerin aynı olması durumunda idarî yargı mercilerinin ceza yargısınca verilen kararlarda ulaşılan sonucu tartışmaya açması masumiyet karinesine gölge düşürür. Öte yandan, yaptırım gerektiren fiiller aynı olmasına rağmen iki yargı kolu arasında çelişkili kararlar ortaya çıkmasına da sebep olur.
Nitekim AİHM, başvurucular hakkında ceza mahkemeleri tarafından beraat kararı verilmesine rağmen haklarında verilen idarî para cezalarının iptali istemiyle idarî yargıda açtıkları davada aynı suçu işlediklerine hükmedildiği benzer bir uyuşmazlıkta, söz konusu iki davanın benzer nitelikli olması, ihtilaf konusu eylemler ve ilgili suçları meydana getiren unsurlar dikkate alındığında; idare mahkemelerinin vardığı sonucun ceza mahkemelerinin verdiği beraat kararlarında daha önce tespit edilmiş olan başvurucuların masumiyet karinesi haklarının ihlâl edildiğine hükmetmiştir (Kapetanios ve diğerleri/Yunanistan, B. No: 3453/12, 42941/12, 9028/13, 30/04/2015).
5015 sayılı Kanun’un lisans sahiplerinin temel hak ve yükümlülüklerinin düzenlendiği 4. maddesinin 4. fıkrasının (ı) bendinde yer alan fiil ile 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun kaçakçılık suçlarının düzenlendiği 3. maddesinin 11. fıkrasında yer alan fiilin aynı olduğu, davacı şirket yetkilisinin, davaya konu idarî para cezasına konu fiil nedeniyle 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’na muhalefet ettiğinden bahisle yargılandığı davada, üzerine atılı müsnet suçtan mahkumiyetlerine yeter şüphe ve soyut iddiadan başka kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gerekçesiyle … Asliye Ceza Mahkemesi’nce beraatine karar verildiği, kararın temyiz aşamasında kesinleştiği anlaşılmış olup; beraat kararında, istasyonda denetim esnasında tespit edilen ve akaryakıt dolu olan tank, varil ve bidonların bulunduğu deponun, yapılan yargılamada toplanan deliller ve sanıkların savunmalarından … tarafından kullanıldığı ve akaryakıt istasyonu sahibinden kiralanmış olduğu, ele geçen akaryakıtın davacı şirketin kiracısı …’ye ait olduğunun anlaşıldığı sonucuna varılmıştır.
Bu itibarla, davacı şirket yetkilisinin, davaya konu idarî para cezasına konu fiil nedeniyle 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’na muhalefet ettiğinden bahisle açılan kamu davasında beraatine karar verildiği ve bu kararın kesinleştiği dikkate alındığında, masumiyet hakkının korunması açısından aynı fiil nedeniyle verilen idarî para cezasının ortadan kaldırılması ve iptali gerekmektedir.
Belirtilen gerekçelerle davanın reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararına yönelik yapılan istinaf başvurusunun gerekçeli olarak reddine dair temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği oyuyla karara katılmıyorum.