Danıştay Kararı 13. Daire 2023/206 E. 2023/1767 K. 10.04.2023 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2023/206 E.  ,  2023/1767 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2023/206
Karar No:2023/1767

TEMYİZ EDENLER : 1. (DAVALI) … Kurumu
VEKİLİ : Av. …

2. (DAVALI YANINDA MÜDAHİL) … Ticaret A.Ş.
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVACILAR) : 1. … Elektromekanik Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.
2. … Soğutma Isıtma Sistemleri Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.
3. … Elektrik ve Elektronik Dayanıklı Tüketim Teknik Servis İnşaat Nakliyat Otomotiv Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.
4. … Beyaz Eşya Dayanıklı Tüketim Malları İnşaat Tekstil Gıda Nakliyat Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.
5. … Elektrikli Ev Aletleri Tamir Bakım Onarım İnşaat Taahhüt Sanayi Ticaret Ltd. Şti.
6. … 7. … 8. … 9. …

31. …
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nin … tarih ve E:… , K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Türkiye pazarından çıkmakta olan … Ev Aletleri Pazarlama ve Ticaret A.Ş. ile … Beyaz Eşya Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin yetkili servis hizmetlerini gizli bir anlaşma ile … Ticaret A.Ş.’ye devrettiği iddiasıyla yapılan şikâyet başvuruları üzerine alınan … . tarih ve … sayılı Rekabet Kurulu (Kurul) kararının, “4054 sayılı Kanun’un 41. maddesi uyarınca şikâyetlerin reddi ile soruşturma açılmamasına” ve “Türkiye beyaz eşya satış, pazarlama ve satış sonrası hizmet pazarlarındaki faaliyetlerine son veren … Beyaz Eşya San. ve Tic. A.Ş. ile … Ticaret A.Ş., rakip teşebbüs konumunda olmadığından; söz konusu sözleşmenin 2002/2 sayılı Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği kapsamında grup muafiyetinden yararlandığına” ilişkin kısımları yönünden iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen … tarih ve E:… , K:… sayılı kararda; dava konusu işlemin, 4054 sayılı Kanun’un 41. maddesi uyarınca şikâyetlerin reddi ile soruşturma açılmamasına ilişkin kısmı yönünden incelenmesinden, …’un Türkiye’deki satış-pazarlama ve satış sonrası hizmetlere ilişkin faaliyetlerini sonlandırma kararı alması ile bu zamana kadar satılmış olan ve hâlihazırda satılmakta olan klima, küçük ev aletleri ve beyaz eşyalarının garanti kapsamındaki ve garanti dışı satış sonrası hizmetlerinin (teslimat-montaj-servis-müşteri hizmetleri/çağrı merkezi) … tarafından anlaşmada belirlenen süre ile sınırlı olacak şekilde yerine getirilmesini kapsadığı, … ile … arasında 20/03/2019 tarihinde niyet mektubu imzalandığı, 04/12/2020 tarihinde hizmet sözleşmesi akdedildiği, Türkiye pazarındaki operasyonlarını durdurma kararı alan …’un, söz konusu anlaşma ile sunması gereken garanti içi/dışı satış sonrası hizmetlerini …’e devrederek yasal yükümlülüğünü yerine getirmeyi amaçladığı, 07/12/2020 tarihinde bu durumu Kamu Aydınlatma Platformu’nda (KAP) yayımlanan açıklama ile duyurduğu, anılan sözleşme ile Türkiye’deki beyaz eşya faaliyetlerini sonlandırmayı planlayan …’un satılmış ya da geçiş döneminde satışı yapılacak ürünler için garanti ve servis hizmetleri, müşteri/çağrı merkezi ve depo-lojistik hizmetleri gibi satış sonrası hizmetleri yerine getirme yükümlülüğü kapsamında bu hizmetlerin … tarafından gerçekleştirilmesine karşılık … tarafından …’e belirli bir bedel ödeneceği, … uhdesinde bulunan satılmış ya da satıma konu olacak ürünlere yönelik olarak garanti hizmetlerinin ve tamirat gibi faaliyetlerin yerine getirilmesi için elzem olan yedek parça ürünlerden oluşan yaklaşık 1,5 milyon adet cihazın … tarafından satın alınacağı, verilen hizmetler karşılığında …’a aylık faturalandırma yapılacağı, anılan bu anlaşmanın dışarıdan hizmet alımı niteliğinde olduğu, yedek parça ve garanti kapsamındaki ürün tedarikleri gibi satış sonrası hizmetlerin sunumu için gereken faaliyetlerin … tarafından sunumu dışında bayilik devrini içermediği, davalı idareden izin alınmadan gerçekleştirilen bir devralmadan bahsedilemeyeceği, davacıların bağımsız servis faaliyetlerine devam edebilecekleri ve rekabeti sınırlayıcı bir etkisinin de bulunmadığı anlaşıldığından, 4054 sayılı Kanun’un 41. maddesi uyarınca davacıların başvurusunun reddi ile soruşturma açılmamasına ilişkin kısmı yönünden Kurul kararında hukuka aykırılık bulunmadığı;
Dava konusu işlemin Türkiye beyaz eşya satış, pazarlama ve satış sonrası hizmet pazarlarındaki faaliyetlerine son veren … Beyaz Eşya San. ve Tic. A.Ş. ile … Ticaret A.Ş. rakip teşebbüs konumunda olmadığından söz konusu sözleşmenin 2002/2 sayılı Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği kapsamında grup muafiyetinden yararlandığına
ilişkin kısmı yönünden incelenmesinden, …’un Manisa bölgesindeki beyaz eşya üretimi yapan fabrikasının, üretim faaliyetleri hariç Türkiye’deki satış, pazarlama ve satış sonrası hizmetlerine ilişkin tüm faaliyetlerini durdurma kararı alarak Türkiye pazarından çıktığı ve ürünlerinin satış sonrası hizmetini …’in sunması için … ile bir hizmet alımı sözleşmesi imzaladığı, dolayısıyla Türkiye pazarından çekilen … ile satış sonrası hizmeti sunacak olan … arasında rakip teşebbüs ilişkisinin söz konusu olmayacağı, sözleşmenin rakip teşebbüsler arasında yapılan bir anlaşma niteliği taşımadığı, 2002/2 sayılı Tebliğ’in 2. maddesinde üretim ve dağıtım zincirinin farklı seviyelerinde faaliyet gösteren iki ya da daha fazla teşebbüs arasında belirli mal veya hizmet alımı, satımı veya yeniden satımı amacıyla yapılan anlaşmaların “dikey anlaşma” olarak tanımlandığı, rakip teşebbüsler arasında yapılan bir anlaşma niteliği taşımayan söz konusu anlaşmanın 2002/2 sayılı Tebliğ kapsamında değerlendirilebileceği, ilgili ürün pazarlarındaki pazar payları dikkate alındığında Tebliğ’de öngörülen eşiğin aşılmadığı ve Tebliğ kapsamında grup muafiyeti değerlendirmesi yapılabileceği görüldüğünden, söz konusu sözleşmenin 2002/2 sayılı Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği kapsamında grup muafiyetinden yararlandığına karar verilmesine ilişkin kısmı yönünden de dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Öte yandan, davacıların, servis sözleşmesi ile ilgili olarak ileri sürdükleri hususlara ilişkin uyuşmazlıkların çözümünün de 4054 sayılı Kanun kapsamında davalı Kurumun yetkisinde bulunmadığı ve adli yargının görevinde olduğu belirtilmiştir.
Belirtilen gerekçelerle, dava konusu işlem hukuka uygun bulunarak davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nce; 4054 sayılı Kanun’da yer alan düzenlemelere göre, soruşturma açılması için yeterli bilgi ve belge varsa doğrudan soruşturma açılmasına karar verilebileceği, doğrudan soruşturma açılmasına yetecek bilgi ve belge bulunmadığı hâllerde ise daha fazla bilgi veya belge elde edebilmek için ön araştırma yapılabileceği ve ön araştırma yapmakla görevlendirilen raportörün elde ettiği bilgi ve deliller ile ön araştırma raporunun Kurul’ca değerlendirilerek soruşturma açılmasına veya açılmamasına karar verilebileceği, bu iki karar türünden birini verme hususunda Rekabet Kurulu’nun takdir yetkisinin bulunduğu ve bu yetkinin 4054 sayılı Kanun’un 1. maddesinde belirtilen amaçları gerçekleştirme hedefi doğrultusunda kullanılması gerektiği, bu bağlamda, ön araştırma sonucunda rekabet kurallarını ihlâl eden eylem, karar ve anlaşmaların söz konusu olmadığının hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkması hâlinde Kurul’ca soruşturma açılmamasına karar verileceği, ancak ön araştırma sonucu elde edilen bilgi ve delillerin bu sonuca ulaşmaya elverişli olmaması veya yetersizliği hâlinde ise soruşturma açılmasına karar verilmesi gerektiği, başka bir anlatımla, ön araştırmaya konu edilen olayın soruşturma açılmasına gerek bulunmadığı yönünde kesin bir kanaate ulaşmaya yetecek ölçüde aydınlatılmadığı hâllerde, Kurulca soruşturma açılmasına karar verilerek 4054 sayılı Kanun’un 43. ve devamı maddelerinde düzenlenen idarî usulün uygulanması sonucunda yapılacak değerlendirmenin 48. maddede öngörülen nihaî kararla sonuçlandırılması gerektiği, aksi takdirde rekabet kurallarının ihlâl edildiğine ilişkin iddialar açıklığa kavuşmadan soruşturma açılmaması yönünde alınan kararın rekabetin korunması amacına hizmet etmeyeceği;
Rekabet hukuku kuralları uyarınca, sözleşme hukukunun genel ilkelerinin aksine, hâkim durumdaki bir teşebbüsün istediği firma ile sözleşme yapıp yapmama hususunda tam bir serbestiye sahip olmadığı, ancak, hâkim durumdaki bir teşebbüsün, haklı bir sebep gösterilebildiği durumlarda diğer teşebbüslere mal ve/veya hizmet sağlamaktan kaçınabileceği, sözleşme yapmayı reddetmenin, potansiyel müşterilerin sözleşme taleplerinin reddedilmesi şeklinde olabileceği gibi söz konusu mal, hizmet ya da unsura ilişkin mevcut bir sözleşme ilişkisinin kesilmesi şeklinde de olabildiği, öte yandan, hâkim durumdaki teşebbüs ile oluşturulan sözleşme ilişkisine özgü olarak müşterinin, söz konusu sözleşme kapsamında tedarik edeceği girdiyi kullanmak üzere birtakım yatırımlar yapmış olabileceği, bu durumun, söz konusu girdinin vazgeçilmez olarak değerlendirilmesinde önemli bir unsur olarak dikkate alınması gerektiği, Avrupa Topluluğu Adalet Divanı’nın United Brands davası ile ortaya koyduğu temel prensibe göre, hâkim durumdaki bir teşebbüsün objektif gerekçesi olmadan uzun süreden beri iş yaptığı müşterisine mal vermeyi reddetmesi ve bunun sonucu olarak anlaşma yapmayı reddetmesinin bir kötüye kullanma hâli ve yasak olduğu, sözleşme yapmayı reddetme davranışının, hâkim durumdaki teşebbüsün alt pazarda kendisiyle rekabet hâlinde olan teşebbüslere yönelik olabileceği gibi, kendisiyle rekabet içerisinde bulunmayan müşterilerine yönelik de olabileceği, ayrıca, kendisine mal/ürün verilmeyen teşebbüsün bu malı/ürünü elde edebileceği bir alternatif kaynağı yoksa ve bu malın/ürünün kendisine verilmemesi, rekabet gücünü azaltıyorsa, sözleşme yapmayı reddeden teşebbüsün eyleminin, hâkim durumun kötüye kullanılması kapsamında değerlendirileceği;
Uyuşmazlık konusu olayda, …’un kendi yetkili servisleriyle yaptığı sözleşmelerin yürürlükte olduğu dönemde, piyasada rakip konumdaki … Ticaret A.Ş. ile anlaşılarak, rekabete aykırı eylem ve uygulamaların gerçekleştirildiğinin ileri sürüldüğü, her ne kadar davacıların şikâyet dilekçeleri ekinde yer alan EK-2 ve EK-5 nolu belgelerde “mart ayı içerisinde hizmet vermeyi planlıyoruz”, EK-2 belgedeki 05/02/2019 tarihli mesajda “..ilerde…” ibarelerine yer verilmiş ise de, EK-3 belgede Eskişehir … yetkili servisi olduğu ileri sürülen kişinin …/… montajı yaptığını duyurduğu internet mesajına ilişkin çıktının sunulduğu, bu belgelerin şikâyet dilekçelerine ekli oldukları dikkate alındığında, söz konusu eylemlerin Rekabet Kurumuna başvuru yapılmasından önceki tarihlerde gerçekleşmiş olduğuna delil olduğu, bu delillerin şikâyet dilekçesinde belirtilen diğer hususlarla birlikte değerlendirilmesinden, şikâyet konusunun, somut delillere dayalı ve ciddi olduğu, soruşturma açılarak, o tarih itibariyle rekabete aykırı gizli bir anlaşma ve uygulamanın başlatılmış olup olmadığının araştırılması gerekirken, şikâyet tarihinden itibaren 2,5 ayı aşkın süre geçtikten sonra ve ön araştırma süreci devam ederken, hakkında inceleme yapılan teşebbüslerden … Ticaret A.Ş. tarafından 14/05/2019 tarih ve 3198 sayılı dilekçeyle, 4054 sayılı Kanun’un 8. maddesi çerçevesinde söz konusu anlaşmanın 4054 sayılı Kanun’un 4., 6. ve 7. maddelerine aykırı olmadığının tespitine ilişkin menfi tespit başvurusunda bulunulduğundan, rekabeti sınırlamaya yönelik bir gizli bir anlaşmanın söz konusu olmadığı değerlendirmesi yapılarak, 4054 sayılı Kanun’un 41. maddesi uyarınca şikâyetlerin reddi ile soruşturma açılmamasına karar verilmesinde hukuka uygunluk bulunmadığı, öte yandan, … ile Türkiye’deki ticari faaliyetleri sonlandırılan … arasında, … ürünleri için satış sonrası hizmetlerin verilmesine ilişkin olarak imzalanacak anlaşmaya ilişkin olarak menfi tespit başvurusunun incelenmesi sonucunda, garanti içi satış sonrası hizmetler yönünden, hizmetlerin … yetkili servislerince verilecek olması nedeniyle, münhasırlık söz konusu olacağından ve münhasırlık içeren anlaşmaya, 4054 sayılı Kanun’un 4. maddesi kapsamında olması nedeniyle, Kanun’un 8. maddesi çerçevesinde menfi tespit belgesi verilemeyeceği sonucuna varıldığı da dikkate alındığında, garanti içi/dışı satış sonrası hizmetler yönünden, yedek parça verilmemesi gibi durumlarla da fiili münhasırlık oluşabileceği, zira anlaşmayla yaklaşık 1,5 milyon adet cihaz/yedek parçanın … tarafından satın alınacağı gözetilerek, … yetkili servislerinin piyasa dışında bırakılması sonucunu doğuracak şekilde rekabet ihlâli bulunduğu yolundaki iddiaların da incelenmesi gerektiği;
Öte yandan, dava konusu kararda, “Türkiye beyaz eşya satış, pazarlama ve satış sonrası hizmet pazarlarındaki faaliyetlerine son veren … Beyaz Eşya San. ve Tic. A.Ş. ile … Ticaret A.Ş.’nin rakip teşebbüs konumunda olmadığından, söz konusu sözleşmenin 2002/2 sayılı Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği kapsamında grup muafiyetinden yararlandığına
” karar verilmiş ise de, davacılar tarafından, … ürünlerinde arıza meydana geldiğinde, ilgili yazılımın yüklenmesi gerektiği, servis hizmetlerini … vermeye başladıktan sonra kendileri tarafından yazılım yüklenemediğinden garantisi bitmiş ürünlerde bile onarım yapamadıkları, …’un Türkiye fabrikalarında ürettiği ürünlerini … markası ve … Endüstri A.Ş. aracılığıyla sattığı, dolayısıyla iki teşebbüsün hâlen rakip durumda oldukları, idarenin basit araştırmayla bile bu hususları öğrenebileceği, 4054 sayılı Kanun’un 5. maddesindeki muafiyet şartlarının da gerçekleşmediği iddialarını ileri sürdüğü, bununla birlikte, dava konusu işlemin “4054 sayılı Kanun’un 41. maddesi uyarınca şikâyetlerin reddi ile soruşturma açılmamasına” ilişkin kısmının iptali üzerine, yargı kararının uygulanması kapsamında davalı idarece soruşturma açılacağından, yapılacak soruşturma kapsamında, başvurucuların bu iddiaları da gözetilerek yapılacak araştırma ve inceleme sonucunda elde edilecek kapsamlı bilgiler doğrultusunda grup muafiyetinden yararlandırma hususunda da yeniden değerlendirme yapılarak bir karar verilmesi gerekeceğinden, bu aşamada, dava konusu işlemin muafiyet tanınmasına ilişkin kısmında da hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Bu itibarla, rekabet hukukunun amaç ve ilkeleri ile 4054 sayılı Kanun’da öngörülen usul açısından, 4054 sayılı Kanun’un 4. ve 6. maddelerinin ihlâl edildiği iddialarına dayanan somut deliller içeren şikâyet başvuruları hakkında, soruşturma açılmasına gerek olup olmadığını belirlemek için yapılan ön araştırmanın, yetersiz ve eksik incelemeye dayalı olması ve belirtilen tespitlerle ihlâl bulunduğu şüphesinin güçlenmesi nedeniyle, söz konusu fiillerin 4054 sayılı Kanun kapsamında bir ihlâl oluşturup oluşturmadığının tespit edilmesi için soruşturma açılmasına karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle, davacının istinaf başvurusunun kabulüne, İdare Mahkemesi’nce verilen kararın kaldırılmasına ve dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : Davalı idare tarafından, dava konusu Kurul kararında şikâyetçilerin tüm iddialarının karşılanarak değerlendirildiği, kararın J.2.1. bölümünde izinsiz devralma iddiasının incelendiği, … ile … arasındaki anlaşmanın dışarıdan hizmet alımı niteliğinde olduğu, yedek parça ve garanti kapsamındaki ürün tedarikleri gibi satış sonrası hizmetlerin sunumu için elzem kalemlerin … tarafından edinimi dışında bayi/bayilik ağı devri gibi bir varlık devrini içermediği, dolayısıyla bu anlaşmanın bir devralma niteliği taşımadığı ve Kurul’dan izin alınmadan gerçekleştirilmiş bir devralmanın söz konusu olmadığı, dava konusu kararın J.2.2. bölümünde … ile … arasında gizli anlaşma bulunduğu iddiasının irdelendiği, …’un Türkiye pazarından çekilme kararınına ilişkin kamuoyu duyurusunun 30/10/2018 tarihinde yapıldığı, … ile … arasında rekabeti sınırlamaya yönelik gizli bir anlaşmanın söz konusu olmadığı, …’un Türkiye pazarından çekilmesi kararı karşısında, … ile …’in … yetkili servislerini satış sonrası hizmetler pazarı dışına çıkarmak gibi rekabeti sınırlayıcı bir amacının olamayacağı, kararın J.2.3.1. ve J.2.3.2. bölümlerinde menfi tespit/muafiyet değerlendirmesinin yapıldığı, alıcı konumundaki …’un 2016-2018 yılları tahmini pazar payları göz önünde bulundurulduğunda Tebliğ’de öngörülen eşiğin aşılmadığı, dolayısıyla Sözleşme’nin Tebliğ kapsamında olduğu, 2002/2 sayılı Tebliğ’in 4. maddesinin (b) bendi uyarınca …’in belirlenen bölgede münhasıran atanmasının izin verilen bir düzenleme olduğu, dosya kapsamında Türkiye’de üretime devam etmeyi planlayan …’un bu fabrikada üretilecek ürünleri Türkiye pazarında satıp satmayacağı hususunun da sorgulandığı, kararın J.2.3.3. bölümünde hâkim durumun kötüye kullanılması analizine yer verildiği, ihlâlin gerçekleşmediği hususunun Danıştay içtihadı doğrultusunda hiçbir şüpheye mahal vermeyecek biçimde ortaya konulduğu, davacılar tarafından şikâyet dilekçesi ekinde sunulan belgelerin gizli bir anlaşmanın varlığını ortaya koymadığı, …’un Türkiye pazarından çekilme kararının davacıların şikâyet başvurularından çok daha önce basına duyurulduğu, bu nedenle gizli anlaşma olduğu iddiasının ciddi şüphe ölçütünden uzak olduğu, …’un yasal yükümlülüğü karşısında çekilme sürecinin tamamlanmasının operasyonel olarak belirli bir zaman gerektirdiği, bu süre zarfında gerek kamuoyunda gerekse … yetkili servisleri arasında aleniyet kazanan dışarıdan hizmet alımı modeline geçiş hazırlıklarının … ile … arasında gizli bir anlaşmaya işaret etmeyeceği, … ile … arasında imzalanan Sözleşme tarihinden sonra dahi menfi tespit başvurusu yapılmasının önünde hukuki bir engel bulunmadığı, kaldı ki Sözleşme taraflarının, anılan anlaşmaya ilişkin menfi tespit başvurusunda bulunmak zorunda dahi olmayıp kendilerinin muafiyete uygunluk analizini yapabilecekleri, bu nedenle şikâyet başvurularından “iki buçuk ay sonra” menfi tespit başvurusunda bulunulmuş olmasının tersine bir yorumla “gizli anlaşmanın varlığına emare” olarak görülmesinin hatalı olacağı, dava konusu kararda fiili münhasırlığın Bölge İdare Mahkemesi kararında belirtilenin aksine zaten incelenmiş olduğu, fiili münhasırlığın satış sonrası hizmet verilmesi yönünden olup yedek parça temininin münhasırlık kapsamında olmadığı, bağımsız servis durumuna gelen davacıların … ürünlerine yönelik garanti dışı satış sonrası hizmet verirken yedek parça temin edip edemediklerinin, incelemeye konu Sözleşme ile garanti içi satış sonrası hizmetler için …’in münhasıran atanması ile bağlantısı bulunmadığı, …’un Türkiye pazarındaki faaliyetlerini durdurmuş olmakla birlikte dünyanın sayılı beyaz eşya üreticileri arasında olduğu, dolayısıyla … ile … arasındaki Sözleşme nedeniyle davacıların … ürünlerinin tamiri için yedek parça elde edememe ihtimallerinin bulunmadığı, …’un yedek parça üretimine devam ettiği, dava konusu anlaşma nedeniyle yedek parçalara ilişkin herhangi bir münhasırlık yaratılma ihtimalinin bulunmadığı, davacıların …’un kendilerine yedek parça temin etmediğine yönelik herhangi bir iddiası bulunmaktaysa bu iddianın dava konusu karardan ve Sözleşme’den bağımsız ayrı bir husus olduğu, …’un tek taraflı davranışıyla bağımsız servislere yedek parça temin etmediği varsayılsa bile bağımsız servislerin beyaz eşya üreticileri dışında, diğer yetkili servislerden, toptancı seviyesinde faaliyet gösteren yedek parça toptancılarından ve internet sitelerinden yedek parça temin edebilme imkânına sahip olduğu, şikâyet başvurularında … ile … arasındaki ilişkiye ilişkin herhangi bir iddiaya yer verilmediği, öte yandan, …’in ortaklık yapısına bakıldığında, …’un doğrudan ya da dolaylı bir ortaklığının ve/veya herhangi bir kontrolünün söz konusu olmadığı, kaldı ki Kurul kararının 46. paragrafından itibaren Sözleşme süresinin bitiminden önce …’un Türkiye pazarına yeniden girme olasılığının ele alındığı, …’un yetkili servis belgesini yenilemek isteyen yetkili servislere zorluk çıkarması ya da sözleşmesel haklarını kullandırmaması gibi iddiaların, sözleşmelerden kaynaklanan ve adli yargı mercilerince değerlendirilmesi gereken iddialar olduğu, davacıların …’un Sözleşme ile satış sonrası servis hizmetlerini …’e verdiğinden beri yazılım yükleyemedikleri iddiasının şikâyet başvurularında ileri sürülmediği, işlem dosyasında bu yönde herhangi bir belge ve bilgi bulunmadığı, …’un davacılarla olan yetkili servis sözleşmelerini feshettiği göz önünde bulundurulduğunda, kendilerine yazılım temin edilmediği iddiasının dava konusu kararda incelenen konu kapsamında olmadığı;
Davalı yanında müdahil tarafından, davacıların ehliyetine ilişkin bir değerlendirme yapılmadığı, … ile aralarındaki hukuki ilişkinin temellerinin …’un Türkiye’deki üretim faaliyeti hariç diğer faaliyetlerine son vereceğine ilişkin bilgiyi 31/10/2018 tarihinde yetkili servisleriyle paylaşmasından sonra atıldığı, … ile aralarındaki sözleşme ilişkisinin münhasır nitelikte olmadığı, …’un … dışında herhangi bir firma ya da kişiden de bu hizmetleri alabileceği, Bölge İdare Mahkemesi’nce yerindelik denetimi yapılmasının hukuka aykırı olduğu, idare tarafından usulüne uygun olarak yürütülen süreç sonucunda dava konusu işlemin tesis edildiği, davacıların aynı iddialarda ticaret mahkemeleri nezdinde aleyhine açmış oldukları davalardan feragat ettikleri, Bölge İdare Mahkemesi’nce somut delil olarak nitelendirilen kaynağı belirsiz internet mesajlarının delil vasfının bulunmadığı, davacıların tazminat talebi ile … ve … aleyhine ticaret mahkemeleri nezdinde ikame ettiği davalarda da bu iddiayı ispata elverişli herhangi bir delil sunulamadığı ve davaların delil yetersizliğinden reddedildiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davacılar tarafından, …’in servis hizmetlerine 20/03/2019 tarihli niyet mektubunda belirtilen 2019 Haziran-Temmuz döneminden çok önce başladığı, Kurul tarafından varsayımlara dayalı bir karar verildiği, … ile …’in muafiyet başvurusu ve duyurudan önce aralarında gizli olarak anlaştığını gösteren belgelerin şikâyet dilekçeleri ekinde davalı idareye sunulduğu, 4054 sayılı Kanun gereğince kendisine yapılan her türlü ihbar ve şikâyeti ciddi bir şekilde ele almakla yükümlü olan davalı idarenin kanunla verilmiş görevlerini yerine getirmediği, …’un servis hizmetlerini …’e verdiğinden beri yazılım yükleyemedikleri ve …’a bağlı garantisi bitmiş ürünlere bile onarım işlemi yapamadıkları, bu durumun rekabeti tamamen ortadan kaldırdığı, Kurul’un herhangi bir araştırma yapmayarak, somut bir dayanak göstermeden ve sadece bir kanaate dayanarak, Kurul’dan izin alınmadan gerçekleştirilmiş bir devralmanın olmadığı kanaatine vardığı, Kurul’a sunulan belgelerin …’in, …’un yetkili servis hizmetlerini devraldığını açıkça göstermekte olduğu, servis hizmetlerinin …’e devredilmesinin hizmet alımı niteliğinde olmadığı, …’un yetkili servis hizmetlerini … şirketine devretmeye çalıştığı ve bu yolda iki şirketin aralarında gizli bir anlaşma yaptıkları, bu gizli anlaşmanın özünün, kendilerinin … yetkili servisi olarak çalışamaz hâle getirilmesi ve … yetkili servisleri ile rekabet etmesinin engellenmesi olduğu, …’un yedek parça taleplerini yerine getirmeyerek yetkili servis hizmeti sunmalarını zorlaştırmakta ve yetkili servis hizmetlerinin yaptıkları gizli anlaşma çerçevesinde … tarafından görülmesini sağlamakta olduğu, bu durumun da özellikle yetkili servis hizmetinin sadece … tarafından görülmesine ve ilgili piyasadaki rekabetin kısıtlanmasına ve bozulmasına neden olduğu, …’un Türkiye pazarından çıkmadığı, üretime ve satışa devam ettiği, yetkili servisler açısından bakıldığında … ile … firmalarının birbirinin rakibi olduğu, Kurulun, muafiyet tanınan anlaşmanın hangi niteliğinden ötürü ekonomi üzerinde olumlu etki doğurduğunu ortaya koymadığı gibi, muafiyet tanınan bu anlaşmanın yararlı etkisinin varlığı hakkında da herhangi bir tespitte bulunmadığı, …’in servis hizmetlerini devraldığı günden itibaren %100’den daha pahalı olarak tüketiciye hizmet verdiği, Kurul’un 4054 sayılı Kanun’un açık ve amir hükmüne aykırı olarak muafiyet kararı verdiği, Kurul kararının 45. paragrafında da bahsedildiği üzere yapılan anlaşma ile Türkiye’de … markalı ürünlerin garanti içi/dışı satış sonrası hizmetlerinin …’e devredilmesinin münhasırlık niteliği taşıdığı, bu anlaşma ile rakip iki teşebbüs arasında yetkili servisler bazında bir pazar gücü geçişinin hedeflendiği, bu nedenle ilgili anlaşmanın rakip teşebbüsler arası yapılan ve pazar payı devrini içeren nitelikte olduğu, bu sebeplerden ötürü ilgili anlaşmanın dikey anlaşmalara ilişkin grup muafiyetinden faydalanamayacağı, kaldı ki somut olayda dikey anlaşma bulunmadığı, davalı kurumun, soruşturma açmamaya karar vermesine ilişkin olarak kendilerinden görüş almadığı, Bölge İdare Mahkemesi kararının usule ve yasaya uygun olduğu, bu nedenle haksız temyiz başvurularının reddine karar verilerek Bölge İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemleri hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
ESAS YÖNÜNDEN:
MADDİ OLAY :
Davacıların da aralarında bulunduğu … Beyaz Eşya Sanayi ve Ticaret A.Ş. ile … Ev Aletleri Pazarlama ve Ticaret A.Ş.’nin (…) yetkili servisleri olan başvurucular tarafından, idare kayıtlarına muhtelif tarihlerde giren başvurularla, Türkiye pazarından çıkmakta olan …’un yetkili servis hizmetlerini gizli bir anlaşma ile … Ticaret A.Ş.’ye (…) devrettiği ve anılan gizli anlaşma ile 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4., 6. ve 7. maddelerinin ihlâl edildiği iddiasıyla yapılan başvurular üzerine, …tarih ve .. sayılı Kurul kararıyla söz konusu iddialar hakkında önaraştırma yapılmasına karar verilmiştir.
Bu arada, müdahil şirket tarafından 14/05/2019 tarihinde davalı idareye, 4054 sayılı Kanun’un 8. maddesi çerçevesinde söz konusu anlaşmanın 4054 sayılı Kanun’un 4., 6. ve 7. maddelerine aykırı olmadığının tespitine ilişkin menfi tespit başvurusunda bulunmuştur.
Önaraştırma Raporu ve menfi tespit talepli başvurunun birlikte değerlendirilmesi neticesinde, … tarih ve … sayılı Kurul kararıyla, sonuç olarak, “1) 4054 sayılı Kanun’un 41. maddesi uyarınca şikâyetlerin reddi ile soruşturma açılmamasına, 2) … Beyaz Eşya San. ve Tic. A.Ş. ve … Ticaret A.Ş. arasında imzalanan Niyet Mektubu çerçevesinde prensipleri belirlenen hizmet alım sözleşmesine, 4054 sayılı Kanun’un 4. maddesi kapsamında olması nedeniyle, aynı Kanun’un 8. maddesi çerçevesinde menfi tespit belgesi verilemeyeceğine, 3) Türkiye beyaz eşya satış, pazarlama ve satış sonrası hizmet pazarlarındaki faaliyetlerine son veren … Beyaz Eşya San. ve Tic. A.Ş. ile … Ticaret A.Ş., rakip teşebbüs konumunda olmadığından, söz konusu sözleşmenin 2002/2 sayılı Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği kapsamında grup muafiyetinden yararlandığına” karar verilmiştir.
Bunun üzerine, anılan Kurul kararının “1) 4054 sayılı Kanun’un 41. maddesi uyarınca şikâyetlerin reddi ile soruşturma açılmamasına” ve “3) Türkiye beyaz eşya satış, pazarlama ve satış sonrası hizmet pazarlarındaki faaliyetlerine son veren … Beyaz Eşya San. ve Tic. A.Ş. ile … Ticaret A.Ş., rakip teşebbüs konumunda olmadığından; söz konusu sözleşmenin 2002/2 sayılı Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği kapsamında grup muafiyetinden yararlandığına” ilişkin kısımlar yönünden iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:
4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un “Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşma, Uyumlu Eylem ve Kararlar” başlıklı 4. maddesinde, “Belirli bir mal veya hizmet piyasasında doğrudan veya dolaylı olarak rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama amacını taşıyan veya bu etkiyi doğuran yahut doğurabilecek nitelikte olan teşebbüsler arası anlaşmalar, uyumlu eylemler ve teşebbüs birliklerinin bu tür karar ve eylemleri hukuka aykırı ve yasaktır.
Bu hâller, özellikle şunlardır:
a) Mal veya hizmetlerin alım ya da satım fiyatının, fiyatı oluşturan maliyet, kâr gibi unsurlar ile her türlü alım yahut satım şartlarının tesbit edilmesi,
b) Mal veya hizmet piyasalarının bölüşülmesi ile her türlü piyasa kaynaklarının veya unsurlarının paylaşılması ya da kontrolü,
c) Mal veya hizmetin arz ya da talep miktarının kontrolü veya bunların piyasa dışında belirlenmesi,
d) Rakip teşebbüslerin faaliyetlerinin zorlaştırılması, kısıtlanması veya piyasada faaliyet gösteren teşebbüslerin boykot ya da diğer davranışlarla piyasa dışına çıkartılması yahut piyasaya yeni gireceklerin engellenmesi,
e) Münhasır bayilik hariç olmak üzere, eşit hak, yükümlülük ve edimler için eşit durumdaki kişilere farklı şartların uygulanması,
f) Anlaşmanın niteliği veya ticari teamüllere aykırı olarak, bir mal veya hizmet ile birlikte diğer mal veya hizmetin satın alınmasının zorunlu kılınması veya aracı teşebbüs durumundaki alıcıların talep ettiği bir malın ya da hizmetin diğer bir mal veya hizmetin de alıcı tarafından teşhiri şartına bağlanması ya da arz edilen bir mal veya hizmetin tekrar arzına ilişkin şartların ileri sürülmesi.
Bir anlaşmanın varlığının ispatlanamadığı durumlarda piyasadaki fiyat değişmelerinin veya arz ve talep dengesinin ya da teşebbüslerin faaliyet bölgelerinin, rekabetin engellendiği, bozulduğu veya kısıtlandığı piyasalardakine benzerlik göstermesi, teşebbüslerin uyumlu eylem içinde olduklarına karine teşkil eder.
Ekonomik ve rasyonel gerçeklere dayanmak koşuluyla taraflardan her biri uyumlu eylemde bulunmadığını ispatlayarak sorumluluktan kurtulabilir.”;
“Muafiyet” başlıklı 5. maddesinde, işlem tarihinde yürürlükte olan hâliyle, “Kurul, aşağıda belirtilen şartların tamamının varlığı hâlinde teşebbüsler arası anlaşma, uyumlu eylem ve teşebbüs birlikleri kararlarının 4’üncü madde hükümlerinin uygulanmasından muaf tutulmasına karar verebilir:
a) Malların üretim veya dağıtımı ile hizmetlerin sunulmasında yeni gelişme ve iyileşmelerin ya da ekonomik veya teknik gelişmenin sağlanması,
b) Tüketicinin bundan yarar sağlaması,
c) İlgili piyasanın önemli bir bölümünde rekabetin ortadan kalkmaması,
d) Rekabetin (a) ve (b) bentlerindeki amaçların elde edilmesi için zorunlu olandan fazla sınırlanmaması.
Muafiyet belirli bir süre için verilebileceği gibi, muafiyetin verilmesi belirli şartların ve/veya belirli yükümlülüklerin yerine getirilmesine bağlanabilir. Muafiyet kararları anlaşmanın ya da uyumlu eylemin yapıldığı veya teşebbüs birliği kararının alındığı yahut bir koşula bağlanmışsa koşulun yerine getirildiği tarihten itibaren geçerlidir.
Kurul, birinci fıkrada gösterilen şartların gerçekleşmesi hâlinde, belirli konulardaki anlaşma türlerine bir grup olarak muafiyet tanınmasını sağlayan ve bunların şartlarını gösteren tebliğler çıkarabilir.”;
“Hâkim Durumun Kötüye Kullanılması” başlıklı 6. maddesinde, “Bir veya birden fazla teşebbüsün ülkenin bütününde ya da bir bölümünde bir mal veya hizmet piyasasındaki hâkim durumunu tek başına yahut başkaları ile yapacağı anlaşmalar ya da birlikte davranışlar ile kötüye kullanması hukuka aykırı ve yasaktır.
Kötüye kullanma hâlleri özellikle şunlardır:
a) Ticarî faaliyet alanına başka bir teşebbüsün girmesine doğrudan veya dolaylı olarak engel olunması ya da rakiplerin piyasadaki faaliyetlerinin zorlaştırılmasını amaçlayan eylemler,
b) Eşit durumdaki alıcılara aynı ve eşit hak, yükümlülük ve edimler için farklı şartlar ileri sürerek, doğrudan veya dolaylı olarak ayırımcılık yapılması,
c) Bir mal veya hizmetle birlikte, diğer mal veya hizmetin satın alınmasını veya aracı teşebbüsler durumundaki alıcıların talep ettiği bir malın veya hizmetin, diğer bir mal veya hizmetin de alıcı tarafından teşhiri şartına bağlanması ya da satın alınan bir malın belirli bir fiyatın altında satılmaması gibi tekrar satış hâlinde alım satım şartlarına ilişkin sınırlamalar getirilmesi,
d) Belirli bir piyasadaki hâkimiyetin yaratmış olduğu finansal, teknolojik ve ticarî avantajlardan yararlanarak başka bir mal veya hizmet piyasasındaki rekabet koşullarını bozmayı amaçlayan eylemler,
e) Tüketicinin zararına olarak üretimin, pazarlamanın ya da teknik gelişmenin kısıtlanması.”;
“Birleşme veya Devralma” başlıklı 7. maddesinde, işlem tarihinde yürürlükte olan hâliyle, “Bir ya da birden fazla teşebbüsün hâkim durum yaratmaya veya hâkim durumlarını daha da güçlendirmeye yönelik olarak, ülkenin bütünü yahut bir kısmında herhangi bir mal veya hizmet piyasasındaki rekabetin önemli ölçüde azaltılması sonucunu doğuracak şekilde birleşmeleri veya herhangi bir teşebbüsün ya da kişinin diğer bir teşebbüsün mal varlığını yahut ortaklık paylarının tümünü veya bir kısmını ya da kendisine yönetimde hak sahibi olma yetkisi veren araçları, miras yoluyla iktisap durumu hariç olmak üzere, devralması hukuka aykırı ve yasaktır.
Hangi tür birleşme ve devralmaların hukukî geçerlilik kazanabilmesi için Kurula bildirilerek izin alınması gerektiğini Kurul, çıkaracağı tebliğlerle ilan eder.” kurallarına yer verilmiştir.
Aynı Kanun’un “Kurulun Görev ve Yetkileri” başlıklı 27. maddesinin (a) bendinde, bu Kanun’da yasaklanan faaliyetler ve hukukî işlemler hakkında, başvuru üzerine veya re’sen inceleme, araştırma ve soruşturma yapmak; bu Kanun’da düzenlenen hükümlerin ihlâl edildiğinin tespit edilmesi üzerine, bu ihlâllere son verilmesi için gerekli tedbirleri alıp bundan sorumlu olanlara idarî para cezaları uygulamak Rekabet Kurulu’nun görevleri arasında sayılmış; “Önaraştırma” başlıklı 40. maddesinde, işlem tarihinde yürürlükte olan hâliyle, Rekabet Kurulu’nun re’sen veya kendisine intikal eden başvurular üzerine doğrudan soruşturma açılmasına ya da soruşturma açılmasına gerek olup olmadığının tespiti için ön araştırma yapılmasına karar vereceği, ön araştırma yapılmasına karar verildiği takdirde ön araştırma yapmakla görevlendirilen raportörün elde ettiği bilgileri, her türlü delilleri ve konu hakkındaki görüşlerini Kurul’a yazılı olarak bildireceği; “Önaraştırmanın Sonuçlanması” başlıklı 41. maddesinde, ön araştırma raporunun Kurul’a teslimini takiben Kurul’un elde edilmiş olan bilgileri değerlendirerek soruşturma açılmasına veya açılmamasına karar vereceği belirtilmiş; 43., 44., 45., 46. ve 47. maddelerinde ise, Kurul’un soruşturmaya başlaması hâlinde uygulanacak idarî usul çerçevesinde delillerin toplanması, tarafların bilgilendirilmesi, tebligat ve cevap verme ve sözlü savunma toplantısına ilişkin kurallara yer verilmiştir.
14/07/2002 tarih ve 24815 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği (Tebliğ No: 2002/2)’nin “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, işlem tarihinde yürürlükte olan hâliyle, “Üretim veya dağıtım zincirinin farklı seviyelerinde faaliyet gösteren iki ya da daha fazla teşebbüs arasında belirli mal veya hizmetlerin alımı, satımı veya yeniden satımı amacıyla yapılan anlaşmalar -dikey anlaşmalar- bu Tebliğde belirtilen koşulları taşıması kaydıyla, Kanunun 4’üncü maddesindeki yasaklamadan Kanunun 5’inci maddesinin üçüncü fıkrasına dayanılarak grup olarak muaf tutulmuştur.
Bu Tebliğ ile sağlanan muafiyet, sağlayıcının dikey anlaşma konusu mal veya hizmetleri sağladığı ilgili pazardaki pazar payının %40’u aşmaması durumunda uygulanır.
Tek alıcıya sağlama yükümlülüğü içeren dikey anlaşmalarda muafiyet, alıcının dikey anlaşma konusu malları ve hizmetleri aldığı ilgili pazardaki payının %30’u aşmaması koşuluyla uygulanır.
Mal veya hizmetlerin alımı, satımı veya yeniden satımına ilişkin düzenlemelerle birlikte fikri hakların alıcıya devri veya alıcı tarafından kullanımıyla ilgili hükümler içeren dikey anlaşmalar da, söz konusu fikri hakların anlaşmanın asli konusunu oluşturan mal veya hizmetlerin alıcı veya alıcının müşterileri tarafından kullanımı, satımı veya yeniden satımı ile doğrudan ilgili olması ve bu fikri hakların devri veya kullanımının anlaşmanın esas amacını oluşturmaması kaydıyla, bu Tebliğde öngörülen grup muafiyetinden yararlanır. Ancak bu muafiyet, anlaşma konusu mallarla veya hizmetlerle ilgili olarak, söz konusu haklara ilişkin hükümlerin bu Tebliğ ile muaf tutulmayan dikey sınırlamalarla aynı amaç veya etkilere sahip rekabet sınırlamaları içermemesi şartıyla uygulanır.
Rakip teşebbüsler arasında yapılan dikey anlaşmalar, bu Tebliğ ile tanınan muafiyetten yararlanamaz. Ancak sağlayıcının anlaşma konusu malların hem üreticisi hem de dağıtıcısı olduğu, alıcının ise bu mallarla rekabet eden malların üreticisi değil dağıtıcısı olduğu dikey anlaşmalar bu Tebliğ ile tanınan grup muafiyetinden yararlanır.
Bu Tebliğ, başka bir grup muafiyeti tebliği kapsamına giren dikey anlaşmalara uygulanmaz.”;
“Anlaşmaları Grup Muafiyeti Kapsamı Dışına Çıkaran Sınırlamalar” başlıklı 4. maddesinde ise, “Aşağıda sayılan, rekabeti doğrudan veya dolaylı olarak engelleme amacı taşıyan sınırlamaları içeren dikey anlaşmalar bu Tebliğ ile tanınan muafiyetten yararlanamaz.
a) Alıcının kendi satış fiyatını belirleme serbestisinin engellenmesi. Şu kadar ki; taraflardan herhangi birinin baskısı veya teşvik etmesi sonucu sabit veya asgari satış fiyatına dönüşmemesi koşuluyla, sağlayıcının azami satış fiyatını belirlemesi veya satış fiyatını tavsiye etmesi mümkündür.
b) Aşağıdaki hâller dışında, alıcının sözleşme konusu mal veya hizmetleri satacağı bölge veya müşterilere ilişkin kısıtlamalar getirilmesi.
1) Alıcının müşterilerince yapılacak satışları kapsamaması kaydıyla, sağlayıcı tarafından kendisine veya bir alıcıya tahsis edilmiş münhasır bir bölgeye ya da münhasır müşteri grubuna yapılacak aktif satışların kısıtlanması,
2) Toptancı seviyesinde faaliyet gösteren alıcının son kullanıcılara yönelik satışlarının kısıtlanması,
3) Bir seçici dağıtım sistemi üyelerinin yetkili olmayan dağıtıcılara satış yapmalarının kısıtlanması,
4) Birleştirilmek amacıyla tedarik edilen parçaların sözkonusu olması hâlinde, alıcının bunları üretici konumundaki sağlayıcının rakiplerine satmasının kısıtlanması.
c) Seçici dağıtım sisteminde, bir sistem üyesinin yetkili olmadığı yerde faaliyet göstermesinin yasaklanması hakkı saklı kalmak kaydıyla, perakende seviyesinde faaliyet gösteren sistem üyelerinin son kullanıcılara yapacakları aktif veya pasif satışların kısıtlanması.
d) Seçici dağıtım sisteminde, sistem üyelerinin kendi aralarındaki alım ve satımın engellenmesi.
e) Parçaların birleştirilmesi ile oluşturulan malların söz konusu olması hâlinde, bu parçaları satan sağlayıcı ile birleştiren alıcı arasındaki anlaşmalarda, sağlayıcının bu parçaları son kullanıcılara veya malların bakımı ya da onarımıyla alıcı tarafından yetkilendirilmemiş tamircilere yedek parça olarak satmasının yasaklanması.
” kurallarına yer verilmiştir.
07/10/2010 tarih ve 27722 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Rekabet Kurulundan İzin Alınması Gereken Birleşme ve Devralmalar Hakkında Tebliğ (Tebliğ No: 2010/4)’in “Birleşme veya devralma sayılan hâller
” başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasında, “(1) Kontrolde kalıcı değişiklik meydana getirecek şekilde;
a) İki veya daha fazla teşebbüsün birleşmesi ya da
b) Bir veya daha fazla teşebbüsün tamamının ya da bir kısmının doğrudan veya dolaylı kontrolünün, hisse ya da mal varlığının satın alınmasıyla, sözleşmeyle veya diğer bir yolla bir ya da daha fazla teşebbüs veya hâlihazırda en az bir teşebbüsü kontrol eden bir ya da daha fazla kişi tarafından devralınması,
Kanun’un 7’nci maddesi kapsamında birleşme veya devralma işlemi sayılır.
” kuralına yer verilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Rekabet Kurumu’na muhtelif tarihlerde davacıların da aralarında yer aldığı … yetkili servisleri tarafından yapılan şikâyet başvurularında özetle, …’un aralarındaki sözleşmeye aykırı davranışlarla kendilerini çalışamaz hâle getirmeye çalıştığı, sözleşmede yazmasına rağmen genişletilmiş garanti satışlarını engellediği, tamiratlar için gerekli yedek parçaları göndermediği ve TSE belgesi almalarını engellemeye çalıştığı, bunun sebebini öğrenmeye çalıştıklarında …’un Türkiye pazarından çıkmak üzere olduğu ve yetkili servis hizmetlerini yeniden düzenleyeceklerini öğrendikleri, …’un Türkiye pazarından çekilecek olsa da satmış olduğu ürünlerin kullanım ömürleri süresince bakım ve onarım hizmeti sağlamak zorunda olduğu, Ancak …’un yetkili servis hizmetlerini gizli bir anlaşma ile …’e gördürdüğü, söz konusu gizli anlaşmanın piyasadaki rekabetin kısıtlanmasına ve bozulmasına neden olduğu, yetkili servis hizmetlerinin … tarafından yapılmasının 4054 sayılı Kanun 7. maddesi kapsamında bir devralma işlemi olduğu ve bunun izin alınmadan gerçekleştirildiği, … ve …’in aralarında yaptıkları gizli anlaşma ile 4054 sayılı Kanun’un 4., 6. ve 7. maddelerine aykırı hareket ederek yetkili servis piyasasındaki rekabet ortamını bozduğu yönünde iddialar ileri sürülmüş, Kurul tarafından, dava konusu işlem kapsamında, “Türkiye pazarından çıkmakta olan … ve bağlı markalarının klima, küçük ev aletleri ve beyaz eşyalarının satış sonrası hizmetlerinin … tarafından yerine getirilmesi” konusu hakkında inceleme yapılmıştır.
Davacılar ile hakkında inceleme yapılan teşebbüsler arasındaki uyuşmazlığa konu maddi olay süreci incelendiğinde; …’un 30/10/2018 tarihinde yaptığı basın açıklamalarında Türkiye pazarından çıkma kararını duyurduğu ve Türkiye’deki üretim faaliyeti hariç diğer faaliyetlerine son vereceğine ilişkin bilgiyi 31/10/2018 tarihinde yetkili servisleriyle paylaştığı; 18/12/2018 tarihinde, 31/03/2019 tarihi itibarıyla Türkiye pazarından çıkacağını ve fesih mektubunu kendileriyle paylaşacağını davacıların da aralarında bulunduğu yetkili servislerine bildirdiği; 18/03/2019 tarihinde ise, imzalanmış bulunan yetkili servis sözleşmesinin “Fesih hâlleri” başlıklı 38. maddesi uyarınca, yetkili servis sözleşmelerinin 15 günlük ihbar öneline uyularak feshedilmiş olacağının davacılara ihbar ve ihtar edildiği; … ile Türkiye’deki ticari faaliyetlerini sonlandıran … arasında … ürünleri için satış sonrası hizmetlerin verilmesine yönelik imzalanacak olan anlaşmaya ilişkin olarak taraflarca 20/03/2019 tarihli Niyet Mektubunun imzalandığı; 14/05/2019 tarihinde … tarafından Rekabet Kurumu’na söz konusu anlaşmaya ilişkin olarak menfi tespit başvurusunda bulunulduğu; 04/12/2020 tarihinde … ile … arasında 5 yıl süreli Servis Hizmetleri Sözleşmesinin imzalandığı ve bu hususun … tarafından Kamuyu Aydınlatma Platformunda (KAP) yayımlanan 07/12/2020 tarihli özel durum açıklaması ile duyurulduğu anlaşılmaktadır.
Teşebbüsler arasındaki anlaşma, …’un Türkiye’deki satış-pazarlama ve satış sonrası hizmetlere ilişkin faaliyetlerini sonlandırma kararı alması ile bu zamana kadar satılmış olan ve hâlihazırda satılmakta olan klima, küçük ev aletleri ve beyaz eşyalarının garanti kapsamındaki ve garanti dışı satış sonrası hizmetlerinin (teslimat-montaj-servis müşteri hizmetleri/çağrı merkezi) … tarafından anlaşmada belirlenen süre ile sınırlı olacak şekilde yerine getirilmesini kapsamaktadır.
Tüketicinin korunması hakkındaki mevzuat uyarınca, üretici veya ithalatçı firmaların, ürettikleri veya ithal ettikleri malların kullanım ömrü süresince satış sonrası bakım ve onarım hizmetlerini sağlama yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu çerçevede, üretici veya ithalatçılara her mal grubu için belirlenmiş olan kullanım ömrü süresince, satış sonrası hizmetleri sağlamak üzere tespit edilen yer, sayı ve özellikte yetkili servis istasyonunu, yeterli teknik kadroya sahip şekilde kurma yükümlülüğü getirilmiştir. Türkiye pazarındaki operasyonlarını durdurma kararı alan …’un, söz konusu anlaşma ile sunması gereken garanti içi/dışı satış sonrası hizmetlerini …’e devrederek yasal yükümlülüğünü yerine getirmeyi amaçladığı anlaşılmaktadır.
Davacıların Kurum’a sundukları şikâyet dilekçelerinde ileri sürülen iddialar çerçevesinde, … ile … arasındaki anlaşmanın ve bu anlaşma kapsamında olduğu belirtilen teşebbüs davranışlarının ihlâl oluşturup oluşturmadığının, 4054 sayılı Kanun’un 4., 6. ve 7. maddeleri yönünden ayrı ayrı ele alınması gerekmektedir.
4054 sayılı Kanun’un 7. maddesi yönünden yapılan incelemede;
4054 sayılı Kanun’un 7. maddesi uyarınca birleşme ve devralma sayılan hâller, 2010/4 sayılı Rekabet Kurulundan İzin Alınması Gereken Birleşme ve Devralmalar Hakkında Tebliğ’in 5. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, kontrolde kalıcı değişiklik meydana getirecek şekilde, iki ya da daha fazla teşebbüsün birleşmesi ya da bir veya daha fazla teşebbüsün tamamının ya da bir kısmının doğrudan veya dolaylı kontrolünün, hisse ya da mal varlığının satın alınmasıyla, sözleşmeyle veya diğer bir yolla bir ya da daha fazla teşebbüs veya hâlihazırda en az bir teşebbüsü kontrol eden bir ya da daha fazla kişi tarafından devralınması Kanun’un 7. maddesi kapsamında birleşme veya devralma işlemi sayılmaktadır. Birleşme ve devralma sayılan hâllerin tespitinde esas olan unsur bir teşebbüsün kontrolünde meydana gelecek kalıcı değişikliktir.
Rekabet Kurumu’nca yayımlanan Birleşme ve Devralma Sayılan Hâller ve Kontrol Kavramı Hakkında Kılavuz’un “3. Kontrolün Devralınması” başlığı altında yer alan “3.1.3. Kontrolün Konusu” alt başlıklı bölümünde bulunan 18 nolu paragrafta, “(18) Bir teşebbüsün hizmetlerin temini veya ürünlerin imalatı gibi bünyesinde yürüttüğü faaliyetlerini, bir hizmet sağlayıcısından hizmet satın almak suretiyle gerçekleştirdiği hâllerde (outsourcing) bazı özellikli durumlar ortaya çıkmaktadır. Bu durumun tipik örneği, bir teşebbüsün bilgi teknolojisi ihtiyacı için bu alanda uzmanlaşmış şirketlerden hizmet satın almasıdır. Farklı şekillerde yapılabilmekle birlikte, dışarıdan hizmet alım sözleşmelerinin ortak özelliği, müşterinin daha önceden kendi bünyesinde yürüttüğü hizmetleri, anlaştığı bir hizmet tedarikçisi eliyle karşılayacak olmasıdır. Genellikle dışarıdan hizmet alımları hizmet tedarikçilerine müşterinin varlıklarının herhangi bir şekilde devrini içermemekte, aksine ilgili hizmete dair her türlü varlık hizmet alan teşebbüsün bünyesinde kalmaktadır. Bu nitelikte bir dışarıdan hizmet alım sözleşmesi esasen normal bir hizmet sözleşmesine benzemektedir ve kendisinden hizmet alınan hizmet tedarikçisi müşterinin ilgili varlıkları ve işi üzerinde yönetim hakkı elde etse dahi, söz konusu varlıklar münhasıran müşteriye hizmet etmek için kullanılacaksa, Kanun’un 7. maddesi kapsamında bir işlem ortaya çıkmamaktadır.” açıklamasına yer verilmiştir.
Teşebbüsler arasındaki uyuşmazlık konusu anlaşma incelendiğinde; Türkiye’deki üretim faaliyeti hariç diğer faaliyetlerini sonlandırmayı planlayan ve tüketicinin korunması hakkındaki mevzuat uyarınca, satılmış ya da geçiş döneminde satışı yapılacak ürünler için garanti ve servis hizmetleri, müşteri/çağrı merkezi ve depo-lojistik hizmetleri gibi satış sonrası hizmetleri yerine getirme yükümlülüğü bulunan …’un, bu hizmetlerin … tarafından yerine getirilmesi karşılığında …’e belirli bir bedel ödeyeceği, garanti hizmetlerinin ve tamirat gibi faaliyetlerin yerine getirilmesi için elzem olan ve …’un elinde bulunan yedek parça/ürünlerden oluşan yaklaşık 1,5 milyon adet malzemenin … tarafından satın alınacağı, … tarafından verilen hizmetler karşılığında …’a aylık faturalandırma yapılacağı, iki teşebbüs arasındaki bu anlaşmanın dışarıdan hizmet alımı niteliğinde olduğu, yedek parça ve garanti kapsamındaki ürün tedarikleri gibi satış sonrası hizmetlerin sunumu için elzem kalemlerin … tarafından edinimi dışında bayi/bayilik ağı devri gibi bir varlık devrini içermediği, dolayısıyla bu anlaşmanın bir devralma niteliği taşımadığı anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, somut olayda 4054 sayılı Kanun’un 7. maddesi kapsamında Kurul’dan izin alınmadan gerçekleştirilmiş bir devralmanın söz konusu olmadığı sonucuna varılmıştır.
4054 sayılı Kanun’un 6. maddesi yönünden yapılan incelemede;
4054 sayılı Kanun’un 6. maddesi, bir veya birden fazla teşebbüsün ülkenin bütününde ya da bir bölümünde bir mal veya hizmet piyasasındaki hâkim durumunu tek başına yahut başkaları ile yapacağı anlaşmalar ya da birlikte davranışlar ile kötüye kullanmasını yasaklamaktadır.
Kanun’un 6. maddesinin uygulanmasında bir teşebbüsün hâkim durumda olması tek başına ihlâl olarak değerlendirilmemekte ve teşebbüslerin kendi iç etkinlikleri sonucu rekabette ön plana çıkmalarına imkân tanınmaktadır. Bununla birlikte, hâkim durumdaki teşebbüslerin sahip oldukları pazar gücünün avantajından faydalanarak gerçekleştirdikleri tüketici refahını azaltıcı nitelikteki eylemleri Kanun tarafından yasaklanmaktadır. Bu itibarla, hâkim durumdaki teşebbüslerin, eylemleri ile rekabetin kısıtlanmasına yol açmama şeklinde “özel sorumluluğu”nun bulunduğu kabul edilmektedir. Bu bağlamda, 4054 sayılı Kanun’un 6. maddesinin ihlâli için (i) “teşebbüsün ilgili ürün pazarında hâkim durumda bulunması” ve (ii) “davranışın rekabet hukuku anlamında kötüye kullanma teşkil etmesi” şartlarının bir arada gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Kümülatif olarak aranan bu iki temel şarttan herhangi birinin bulunmadığının tespit edildiği durumlarda, diğer şartın varlığına ilişkin incelemeye gerek duyulmaksızın ihlâlin bulunmadığı sonucuna ulaşılacaktır.
Temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında, Dairemizin 07/07/2020 tarih ve E:2014/462, K:2020/1774 sayılı kararında yer verilen, hâkim durumun kötüye kullanılması bağlamında sözleşme yapmayı (mal vermeyi) reddetme davranışına ilişkin genel tespit ve hukukî değerlendirmelerden yararlanılarak, somut olayda, davacılara karşı işlenen sözleşme yapmayı reddetme davranışı suretiyle hâkim durumun kötüye kullanıldığına ilişkin somut iddia ve delillerin bulunduğu, soruşturma açılmasına gerek olup olmadığını belirlemek için yapılan ön araştırmanın yetersiz ve eksik incelemeye dayalı olduğu ve söz konusu fiillerin 4054 sayılı Kanun kapsamında bir ihlâl oluşturup oluşturmadığının tespit edilmesi için soruşturma açılmasına karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılarak dava konusu işlemin iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, bakılan davaya konu somut olayın, …’un Türkiye pazarındaki üretim dışındaki faaliyetlerini sona erdirme kararı alması nedeniyle satış sonrası hizmetlerini …’e devretmesi başta olmak üzere, farklılaşan yönleri bulunmaktadır.
Somut olayda hâkim durumun kötüye kullanılması teşkil eden bir davranış bulunup bulunmadığının ilgili ürün pazarları olarak belirlenen “… ve bağlı markalı ürünlerinin garanti kapsamında satış sonrası hizmetleri pazarı” ve “… ve bağlı markalı ürünlerinin garanti dışı satış sonrası hizmetleri pazarı” yönünden ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir.
Garanti kapsamındaki satış sonrası hizmetleri pazarı bakımından, yasal olarak yerine getirilmesi zorunlu olan satış sonrası bu hizmetlerin sadece üretici/tedarikçi firmanın belirlediği bayiler veya kişiler aracılığıyla yerine getirileceği ve tüketicilerin garanti kapsamındaki ürünler bakımından yetkili servislere başvuracağı açıktır. Bu durumda, üretici veya tedarikçi firmanın hâlihazırda bağımsız servis olarak faaliyet gösterenler ile yetkili servis sözleşmesi yapmayı reddetmesi ve yetkili servis olarak faaliyet gösteren kişilerle olan sözleşmesini sonlandırması veya yenilememesi, ilgili kişiler bakımından pazara girişi engelleyici ve pazardan dışlayıcı bir etkiye sahiptir.
Rekabet Kurumu’nca yayımlanan Hâkim Durumdaki Teşebbüslerin Dışlayıcı Davranışlarına İlişkin Kılavuz’un “5. Kötüye Kullanma Hâlleri” başlığı altında yer alan “5.1. Sözleşme Yapmayı Reddetme” alt başlıklı bölümünde bulunan açıklamalara göre, bir sözleşme yapmanın reddi eyleminin rekabet karşıtı piyasa kapama kapsamında ihlâl teşkil edebilmesi için (i) reddetme, alt pazarda rekabet etmek için vazgeçilmez bir ürüne ya da hizmete ilişkin olmalı, (ii) reddetmenin alt pazarda etkin rekabeti ortadan kaldırması muhtemel olmalı ve (iii) reddetmenin tüketici zararına yol açması muhtemel olma koşullarının birlikte varlığı aranmaktadır. 4054 sayılı Kanun’un 6. maddesinin uygulanmasında ayrıca, hâkim durumdaki teşebbüsün, incelemeye konu davranışına ilişkin olarak sunduğu haklı gerekçe iddiaları da göz önünde bulundurulmaktadır. Kılavuz’a göre haklı gerekçe; nesnel gereklilik (zorunluluk) ve etkinlik başlıkları altında değerlendirilmektedir. Nesnel gereklilik değerlendirilirken öncelikle davranış ile korunan meşru bir menfaatin bulunup bulunmadığını ve davranışın, korumaya çalıştığı menfaatin ortaya çıkması için vazgeçilmez olup olmadığı dikkate alınmaktadır.
Bu itibarla, üretim faaliyeti hariç Türkiye’deki faaliyetlerini sonlandırma kararı alan …’un faaliyetlerine devam etmesi konusunda zorlanamayacağı, yasal olarak yerine getirilmesi zorunlu olan garanti kapsamındaki satış sonrası hizmetlerin sadece kendisinin belirlediği bayiler veya kişiler aracılığıyla yerine getirilmesi noktasında, mevzuat gereğince söz konusu hizmetlerin sağlanmasından ve yürütülmesinden yetkili servis istasyonları ile birlikte müteselsilen sorumlu olan …’un haklı bir gerekçesi bulunduğu, ayrıca bu anlaşmayla, Türkiye pazarındaki operasyonlarını durdurma kararı alan …’un satılmış olup garanti süresi devam eden ve geçiş sürecinde satılacak olan ürünlerinin garanti kapsamındaki satış sonrası hizmetlerinin …’in yerleşik yetkili servis ağı aracılığıyla sağlanması suretiyle geçiş sürecinin tüketicinin zararına yol açmamasının sağlanacağı, dolayısıyla, bu durumun ve davranışın, rekabet üzerinde herhangi bir olumsuz etkisinin olmayacağı ve rekabet hukuku anlamında herhangi bir kötüye kullanma teşkil etmediği, ayrıca, taraflar arasındaki yetkili servis sözleşmesinin haksız feshi ve bu fesih işleminden kaynaklanan bir zarar mevcut ise, buna yönelik iddia ve taleplerin adlî merciler önünde ileri sürülebileceği anlaşıldığından, garanti kapsamındaki satış sonrası hizmetleri pazarı yönünden 4054 sayılı Kanun’un 6. maddesinin ihlâl edilmediği sonucuna varılmıştır.
Garanti dışı satış sonrası hizmetleri pazarı bakımından ise; anılan hizmetlerin hem markaların yetkili servisleri hem de bağımsız servisler aracılığıyla yerine getirilebildiği açıktır. Hâkim durum kavramı, 4054 sayılı Kanun’un 3. maddesinde, “Belirli bir piyasadaki bir veya birden fazla teşebbüsün, rakipleri ve müşterilerinden bağımsız hareket ederek fiyat, arz, üretim ve dağıtım miktarı gibi ekonomik parametreleri belirleyebilme gücü” olarak tanımlanmıştır. Bu tanım çerçevesinde, rekabetçi baskılardan belirgin şekilde bağımsız davranma gücüne sahip olan bir teşebbüsün hâkim durumda bulunduğu kabul edilmektedir. Nitekim rekabetçi baskılardan bağımsız davranabilen bir teşebbüs, fiyatlarını kârlı bir şekilde rekabetçi düzeyin üzerine çıkarabilme ve belirli bir süre boyunca bu düzeyde sürdürebilme imkânına sahiptir. Bunun yanı sıra bu konumdaki bir teşebbüs; üretim ve dağıtım düzeyi, mal ve hizmet çeşitliliği ve/veya kalitesi, yenilik düzeyi gibi unsurları da kendi lehine ve tüketicilerin zararına olacak şekilde rekabetçi seviyenin altına çekebilecektir.
Garanti dışı satış sonrası hizmetleri pazarında çok sayıda bağımsız servis hizmeti veren teşebbüsün olması sebebiyle, 6. maddenin ihlâli için zorunlu olan hâkim durumun varlığından söz edilemeyeceği gibi, dava konusu işlemin tesis edilmesinin sebebi olan şikâyet başvurularının konusunu … ile … arasındaki anlaşmanın oluşturduğu, başka bir anlatımla, şikâyet dilekçelerinde ileri sürülen iddiaların …’un mal vermeyi reddetmeye ilişkin tek taraflı eylemlerinden ziyade … ile anlaşma yaparak davacıları pazardan dışladığına ilişkin olduğu, öte yandan, 4054 sayılı Kanun’un 6. maddesinin, “eşit durumdaki” alıcılara aynı ve eşit hak, yükümlülük ve edimler için farklı şartlar ileri sürerek, doğrudan veya dolaylı olarak ayırımcılık yapılmasını yasakladığı, dolayısıyla bağımsız servis niteliğindeki kişilere, yetkili servis olanlar ile aynı imkânların sağlanması gibi bir yükümlülüğün bulunduğundan bahsedilemeyeceği, …’un Türkiye’de satış ve satış sonrası hizmetler alanından çıkma kararına ilişkin yetkili satıcılarına ve yetkili servislerine makul bir süre önce duyuru metni gönderilerek hazırlıklı olmalarına imkân sağlandığı, bağımsız servislerin tamir ve onarım hizmetini yerine getirebilmeleri için ihtiyaç duydukları yedek parça ve malzemeleri temin etme noktasında alternatif yollara ve başka imkânlara sahip oldukları, garanti kapsamı dışında olan bu hizmetlerin sunulmasın yetkili olmayan servislerin orijinal parça kullanma zorunluluğunun da bulunmadığı dikkate alındığında, rekabet hukuku anlamında herhangi bir kötüye kullanma hâlinin de söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla, garanti dışı satış sonrası hizmetleri pazarı yönünden de 4054 sayılı Kanun’un 6. maddesinin ihlâl edilmediği sonucuna varılmıştır.
4054 sayılı Kanun’un 4. maddesi yönünden yapılan incelemede;
4054 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile belirli bir mal ve hizmet piyasasında doğrudan veya dolaylı olarak rekabeti engelleme, bozma veya kısıtlama amacını taşıyan veya bu etkiyi doğuran yahut doğurabilecek nitelikte olan teşebbüsler arası anlaşmalar, uyumlu eylemler ve teşebbüs birliklerinin bu tür karar ve eylemleri yasaklanmıştır. Buna göre; herhangi bir anlaşma, uyumlu eylem veya teşebbüs birliği kararının 4054 sayılı Kanun’un 4. maddesinin ihlâl ettiğinin tespiti için, rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı amaç taşıması (amaç unsuru) ya da söz konusu davranışların piyasada rekabeti bozucu etkiye yol açması (etki unsuru) şartlarından birinin varlığı yeterlidir.
… ile … arasındaki uyuşmazlık konusu anlaşma amaç unsuru yönünden incelendiğinde, tarafların menfi tespit taleplerine ilişkin olarak idareye sundukları Bildirim Formunda, Niyet Mektubu çerçevesinde … lehine herhangi bir münhasırlık ya da rekabet etmeme yükümlülüğünün bulunmadığını ifade ettikleri, ayrıca …’in, … ürünlerinin satış sonrası hizmetleri için …’a periyodik faturalandırma yapacağı ve vereceği hizmet ile fiyatlamasını kendi özgür iradesi ile belirleyeceği görülmektedir. Bu bağlamda, Türkiye operasyonlarını durdurma kararı alan …’un ürünlerinin garanti içi/dışı satış sonrası hizmetler bakımından mevzuat gereği sunulması zorunlu olan satış sonrası hizmetlerinin belirli bir bedel karşılığında … tarafından yerine getirilmesine yönelik anlaşmanın, … tarafından fiilen yürütülemeyecek bir faaliyetin ifası için yapıldığı ve amacının rekabeti sınırlayıcı olmadığı anlaşılmaktadır.
Bu noktada amaç unsuru yönünden 4. maddeye aykırı bir anlaşmanın olup olmadığının tespiti için, davacılar ve diğer şikâyetçiler tarafından idareye yapılan başvuruların ekinde yer alan belgeler de ayrıca incelendiğinde; …’un Türkiye pazarından çıkma kararını 30-31 Ekim 2018 tarihlerinde kamuoyu ve yetkili servisleriyle paylaştığı, 18/12/2018 tarihinde, pazardan çıkışın 31/03/2019 tarihi itibarıyla olacağının yetkili servislere bildirdiği, 18/03/2019 tarihinde imzalanmış bulunan yetkili servis sözleşmesinin 15 günlük ihbar öneline uyularak feshedildiğinin davacılara ihbar ve ihtar edildiği, … ile … arasındaki Niyet Mektubunun ise 20/03/2019 tarihinde imzalandığı göz önünde bulundurulduğunda, şikâyet başvurularıyla sunulan Ek-2, Ek-4 ve Ek-5 belgelerde yer alan şirket içi yazışmaların taraflar arasında imzalanan Niyet Mektubundan önceki bir tarihe ait olduğu anlaşılmakla birlikte, söz konusu mesajların içeriği ve kullanılan dilin geleceğe yönelik olduğu, …’un satış sonrası hizmet süreçlerinin anılan firmanın Türkiye pazarından çıkmasıyla … tarafından verileceğinden bahsedildiği, dolayısıyla sözleşme öncesi görüşmelerin gerçekleştirildiği döneme ait olduğu anlaşılan anılan belgelerde, teşebbüsler arasındaki yazılı anlaşma öncesinde gizli bir anlaşmayla satış sonrası hizmetlerin fiilen …’e devredildiğine veya taraflar arasında rekabeti engelleme, bozma veya kısıtlama amacını taşıyan bir anlaşmanın bulunduğuna ilişkin herhangi bir delil veya emare bulunmadığı anlaşılmıştır.
Öte yandan, 4. maddenin ihlâl edilip edilmediği yönünden yapılacak incelemede ikinci olarak, uyuşmazlık konusu anlaşmanın etki unsuru yönünden incelenmesi gerekmektedir. Kurul tarafından bu konuda yapılan incelemede, her ne kadar taraflar menfi tespit taleplerine ilişkin Bildirim Formunda herhangi bir münhasırlık öngörülmediğini belirtmiş olsalar da, …’un Türkiye pazarından çekilmesinin ardından satış sonrası hizmetler … tarafından yürütüleceğinden, anlaşmada münhasırlık hükmü yer almasa dahi özellikle garanti içi satış sonrası hizmetler yönünden fiili münhasırlığın söz konusu olacağı belirtilerek, söz konusu anlaşma 4054 sayılı Kanun’un 5. maddesi çerçevesinde muafiyet açısından değerlendirilmiş ve sonuç olarak 2002/2 sayılı Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği doğrultusunda anlaşmanın grup muafiyetinden yararlandığına karar verilmiştir.
…’un, üretim faaliyetleri hariç Türkiye’deki satış, pazarlama ve satış sonrası hizmetlerine ilişkin tüm faaliyetlerini durdurma kararı alarak Türkiye pazarından çıktığı ve ürünlerinin satış sonrası hizmetinin …’in sunması için tarafların anlaştıkları dikkate alındığında, ilgili pazarlar olarak belirlenen “… ve bağlı markalı ürünlerinin garanti kapsamında satış sonrası hizmetleri pazarı” ile “… ve bağlı markalı ürünlerinin garanti dışı satış sonrası hizmetleri pazarı” bakımından Türkiye pazarından çekilen … ile satış sonrası hizmeti sunacak olan … arasında rakip teşebbüs ilişkisinin bulunmadığı ve söz konusu hizmet alım sözleşmesinin rakip teşebbüsler arasında yapılan bir anlaşma niteliği taşımadığı anlaşılmaktadır.
2002/2 sayılı Tebliğ’in, işlem tarihinde yürürlükte olan hâliyle 2. maddesinde, grup muafiyetinin, sağlayıcının ilgili pazardaki payının %40’ı aşmaması hâlinde uygulanacağı ve tek alıcıya sağlama yükümlülüğü içeren dikey anlaşmalarda anlaşmanın Tebliğ ile tanınan muafiyetten yararlanabilmesi için, alıcının anlaşma konusu mal ve hizmetleri aldığı ilgili pazardaki payının da %40’ı aşmaması gerektiği belirtilmiştir. Aynı Tebliğ’in 3. maddesinde sağlayıcı, anlaşmaya taraf olan ve anlaşma konusu mal veya hizmetleri alıcıya satan teşebbüs; alıcı ise, bir teşebbüs hesabına mal veya hizmetleri satan teşebbüsler de dâhil olmak üzere, anlaşmaya taraf olan ve sağlayıcıdan mal veya hizmetleri satın alan teşebbüs olarak tanımlandığından, uyuşmazlık konusu anlaşmada …’in “sağlayıcı”, …’un ise “alıcı” konumunda olduğu anlaşılmaktadır.
Rekabet Kurumu’nca yayımlanan Dikey Anlaşmalara İlişkin Kılavuz’un “8. Pazar Tanımı ve Pazar Paylarının Hesaplanması” başlığı altında yer alan “8.2. Tebliğ’de Yer Alan %30 [değişiklik öncesi %40] Pazar Payı Eşiğinin Hesaplanmasında İlgili Pazarın Belirlenmesi” alt başlıklı bölümünde bulunan açıklamalar uyarınca, Tebliğ’in 2. maddesinin ikinci fıkrasına göre, Tebliğ’in kapsamının belirleyicisi sağlayıcının pazar payıdır. Ancak bu genel kuralın bir istisnası bulunmaktadır. Tebliğ’in 2. maddesinin üçüncü fıkrasına göre sadece tek alıcıya sağlama yükümlülüğü içeren dikey anlaşmalarda, alıcının pazar payı Tebliğ’in kapsamı bakımdan belirleyici olmaktadır.
Aynı Kılavuz’un 63 nolu paragrafına göre, Tebliğ’in uygulanmasında sağlayıcının pazar payı, onun alıcılara satış yaptığı ilgili ürün pazarı ve ilgili coğrafi pazardaki payıdır. Bu bağlamda, somut olayda, sağlayıcı olan …’in, “… markalı ürünlerin garanti içi/dışı satış sonrası hizmetleri pazarları”ndaki payı esas alındığında, …’in anlaşma tarihinde farklı bir markanın servis hizmetlerini konu alan bu ilgili ürün pazarlarındaki payının 2002/2 sayılı Tebliğ’in 2. maddesinde belirlenen pazar payı eşiğini aşması mümkün bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, menfi tespit başvurusunda idareye sunulan bilgiler kapsamında, Türkiye Beyaz Eşya Sanayicileri Derneği’nden elde edilen verilere göre, …’un toplam beyaz eşya satışı pazarındaki tahmini pazar payının 2018, 2017 ve 2016 yılları için sırasıyla %3,64, %4,70 ve %5,59 olarak tespit edildiği görüldüğünden, 2002/2 sayılı Tebliğ’in kapsam eşiği düzenlemesine göre hizmetin alıcısı konumundaki …’un ilgili alt pazardaki pazar payı dikkate alınsa dahi, Tebliğ’de öngörülen eşiğin aşılmadığı anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, Türkiye pazarından çekilen … ile … arasında imzalanacak olan hizmet alım sözleşmesinin mevcut hâli ile dikey anlaşma niteliğinde olduğu, tarafların rakip teşebbüsler olmamaları ve ilgili ürün pazarlarındaki pazar payları dikkate alındığında, söz konusu anlaşmanın 2002/2 sayılı Tebliğ kapsamında kaldığı; ayrıca, uyuşmazlık konusu anlaşmada, 2002/2 sayılı Tebliğ’in “Anlaşmaları Grup Muafiyeti Kapsamı Dışına Çıkaran Sınırlamalar” başlıklı 4. maddesinde yer alan rekabeti doğrudan veya dolaylı olarak engelleme amacı taşıyan sınırlamaları içeren herhangi bir hüküm de yer almadığı anlaşıldığından, teşebbüsler arasındaki sözleşmenin 2002/2 sayılı Tebliğ ile tanınan muafiyetten yararlanmasına karar verilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Bu itibarla, davacıların da aralarında bulunduğu başvurucular tarafından şikâyet dilekçelerinde ileri sürülen iddiaların incelenmesi sonucunda, …’un üretim faaliyeti hariç diğer faaliyetlerini sonlandırarak Türkiye pazarından çıkması nedeniyle satış sonrası hizmetlerin sağlanması için … ile yaptığı anlaşmada, 4054 sayılı Kanun’un 7. maddesi kapsamında bir devralmanın söz konusu olmadığı, gerek garanti kapsamındaki satış sonrası hizmetleri pazarı bakımından gerek garanti dışı satış sonrası hizmetleri pazarı bakımından hâkim durumun kötüye kullanılmasını yasaklayan 4054 sayılı Kanun’un 6. maddesinin ihlâl edilmediği, aynı Kanun’un 4. maddesi kapsamında, iki teşebbüs arasında amaç unsuru yönünden rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama içeren herhangi bir anlaşmanın bulunmadığı, etki yönünden yapılan analizde ise, teşebbüsler arasındaki … ürünlerinin satış sonrası hizmetlerinin verilmesi için yapılan anlaşmanın 2002/2 sayılı Tebliğ ile dikey anlaşmalara tanınan grup muafiyetinden yararlandığı hususlarının hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde açıkça ortaya konulduğu anlaşıldığından; dava konusu Kurul kararının “4054 sayılı Kanun’un 41. maddesi uyarınca şikâyetlerin reddi ile soruşturma açılmamasına” ve “Türkiye beyaz eşya satış, pazarlama ve satış sonrası hizmet pazarlarındaki faaliyetlerine son veren … Beyaz Eşya San. ve Tic. A.Ş. ile … Ticaret A.Ş., rakip teşebbüs konumunda olmadığından; söz konusu sözleşmenin 2002/2 sayılı Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği kapsamında grup muafiyetinden yararlandığına” ilişkin kısımlarında hukuka aykırılık; davanın reddi yönündeki İdare Mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile dava konusu işlemin iptaline ilişkin temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında ise hukukî isabet bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalının ve müdahilin temyiz istemlerinin kabulüne;
2. Davanın reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile dava konusu işlemin iptali yolundaki temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
3. Kullanılmayan …-TL yürütmeyi durdurma harcının davalı yanında müdahile; …-TL yürütmeyi durdurma harcının ise davalı idareye istemleri hâlinde iadesine,
4. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’ne gönderilmesine, 10/04/2023 tarihinde kesin olarak oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :
Temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, temyiz istemlerinin reddi ile Bölge İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği oyu ile karara katılmıyorum.