Danıştay Kararı 13. Daire 2022/83 E. 2022/4735 K. 13.12.2022 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2022/83 E.  ,  2022/4735 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2022/83
Karar No:2022/4735

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … İnşaat Limited Şirketi
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : … Kaymakamlığı

İSTEMİN_KONUSU : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı tarafından, Muğla ili, Marmaris ilçesi, … Mahallesi’nde bulunan … parsel sayılı Hazine’ye ait taşınmazın 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 45. maddesi uyarınca açık teklif usulü ile 08/06/2021 tarihinde gerçekleştirilen ve uhdesinde kalan satış ihalesinin iptali ile ihale aşamasında yatırılan geçici teminat bedelinin iadesine karar verilmesi istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin … tarih ve … sayılı işlemin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen kararda; ihale konusu, taşınmazın en yüksek teklif; veren (3.950.000,00-TL) davacı şirket tarafından satın alındığı, ihale sonrasında taşınmazın fiilen gezildiği ve ihale ilanında yer alan taşınmaza ait fotoğraflarla fiili durumun farklı olduğunun görüldüğü, bunun üzerine idareye başvurularak, yanıltıcı ihale fotoğrafları nedeniyle ihalenin iptali ve ihale aşamasında yatırılan geçici teminat bedelinin iade edilmesinin talep edildiği, idare tarafından … tarih ve E:… sayılı işlemle davacının talebinin reddedilmesi üzerine 08/06/2021 tarihli satış ihalesinin iptali ile ihale aşamasında yatırılan geçici teminat bedelinin iadesi istemiyle 07/09/2021 tarihinde bakılan davanın açıldığı; Mahkemelerinin 10/09/2021 tarihi ara kararına cevaben idare tarafından sunulan belgelerin tetkiki sonucunda, 08/06/2021 tarihinde gerçekleşen ihaleye davacı şirket ile birlikte 3 şirketin katıldığı, davacı şirketin avukatı tarafından temsil edilerek taşınmaz için verilen en yüksek teklif olan 3.950.000,00-TL bedel karşılığında söz konusu taşınmazın satın alındığının görüldüğü, bu durumda, davacı şirket tarafından, dava konusu ihalenin üzerinde kaldığı 08/06/2021 tarihinde öğrenildiği, bu tarihden itibaren 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 20/A-2(a) bendi uyarınca 30 gün içerisinde en geç 08/07/2021 tarihinde dava açılması gerekirken, 07/09/2021 tarihinde açılan davanın esasının süre aşımı nedeniyle incelenmesinin mümkün bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, ihalenin iptali istemiyle 21/06/2021 tarihinde idareye başvuruda bulunulduğu, başvurunun 09/07/2021 tarihli işlemle reddedildiği ve bu işlemin 03/09/2021 tarihinde tarafına tebliğ edildiği, dolayısıyla bu tarihten itibaren otuz günlük süre içerisinde davanın açıldığı ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’İN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile Mahkeme kararının Dairemiz kararında belirtilen gerekçeyle onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Davalı idare tarafından, Muğla ili, Marmaris ilçesi, … Mahallesi’nde bulunan … parsel sayılı Hazine’ye ait taşınmazın 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 45. maddesi uyarınca açık teklif usulü ile satışına ilişkin ihale 08/06/2021 tarihinde gerçekleştirilmiş, davacı tarafından, yapılan satış ihalesinin iptal edilerek ihale aşamasında yatırılan geçici teminat bedelinin iadesi istemiyle 21/06/2021 tarihinde idareye başvuruda bulunulmuş, davacının 21/06/2021 tarihli başvurusu, davalı idarenin … tarih ve E:… sayılı işlemiyle reddedilmiş, anılan işlem davacıya 03/09/2021 tarihinde tebliğ edilmiş, davacı tarafından satış ihalesinin iptali ile ihale aşamasında yatırılan geçici teminat bedelinin iadesi istemiyle 07/09/2021 tarihinde bakılan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrası hükmü ile bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve olanak sağlanması amaçlanmış; idareye, işlemlerinde, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğü getirilmiştir. Anayasa’nın 125. maddesinde de, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin “yazılı bildirim” tarihinden başlayacağı belirtilmiştir.
20/01/1982 tarihinde yürürlüğe giren 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda idari yargıda uygulanan “genel yargılama usulü” ve 7. maddesi ile devamı maddelerde de “genel dava açma süreleri” düzenlenmiş bulunmaktadır. Anılan 7. maddesinde, özel süre gösterilmeyen hâllerde idare mahkemelerinde idari işlemlere karşı dava açma süresinin “altmış gün” olduğu ve bu sürenin yazılı bildirim tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı kurala bağlanmıştır.
Buna karşılık, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’na, 28/06/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 18. maddesiyle eklenen 20/A maddesiyle, bir kısım işlemlere karşı açılan davalarda, genel yargılama usulünden farklı olarak, gerek dava gerekse temyiz aşamasında uygulanacak “ivedi yargılama usulü” getirilmiş; ayrıca, ivedi yargılama usulünde dava açma süresinin “otuz gün” olduğu ve bu Kanun’un 11. maddesi hükümlerinin uygulanmayacağı öngörülmüştür. Anılan maddede, ihaleden yasaklama kararları hariç ihale işlemlerinden doğan uyuşmazlıklar ivedi yargılama usulünün uygulanacağı işlemler arasında sayılmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Davacı tarafından, temyiz dilekçesinde, ihalenin iptali istemiyle 21/06/2021 tarihinde idareye başvuruda bulunulduğu, başvurunun 09/07/2021 tarihli işlemle reddedildiği ve bu işlemin 03/09/2021 tarihinde tarafına tebliğ edildiği, bu tarihten itibaren de otuz günlük süre içerisinde davanın açıldığı ileri sürülmekte ise de, 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesinde, ivedi yargılama usulünde dava açma süresinin “otuz gün” olduğu ve bu Kanun’un 11. maddesi hükümlerinin uygulanmayacağı öngörüldüğünden, davacı şirket tarafından dava konusu ihalenin, uhdesinde kaldığı 08/06/2021 tarihinde öğrenildiği, bu tarihten itibaren de 2577 sayılı Kanun’un 20/A-2(a) bendi uyarınca 30 gün içerisinde en geç 08/07/2021 tarihinde bakılan davanın açılması gerektiği, bu itibarla, 07/09/2021 tarihinde açılan davanın esasının süre aşımı nedeniyle incelenmesinin mümkün bulunmadığı anlaşıldığından, davanın süre aşımı yönünden reddi yolundaki temyize konu İdare Mahkemesi kararında sonucu itibarıyla hukukî isabetsizlik bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2. Davanın süre aşımı yönünden reddine ilişkin … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, anılan Mahkeme kararının yukarıda belirtilen GEREKÇEYLE ONANMASINA,
3. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
4. Posta giderleri avansından artan tutarın davacıya iadesine,
5. Dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine,
6. 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak (karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere), 13/12/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :
Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrası hükmü ile bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve olanak sağlanması amaçlanmış; idareye, işlemlerinde, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğü getirilmiştir. Anayasa’nın 125. maddesinde de, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin “yazılı bildirim” tarihinden başlayacağı belirtilmiştir.
20/01/1982 tarihinde yürürlüğe giren 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda idari yargıda uygulanan “genel yargılama usulü” ve 7. maddesi ile devamı maddelerde de “genel dava açma süreleri” düzenlenmiş bulunmaktadır. Anılan 7. maddesinde, özel süre gösterilmeyen hâllerde idare mahkemelerinde idari işlemlere karşı dava açma süresinin “altmış gün” olduğu ve bu sürenin yazılı bildirim tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı kurala bağlanmıştır.
Buna karşılık, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’na, 28/06/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 18. maddesiyle eklenen 20/A maddesiyle, bir kısım işlemlere karşı açılan davalarda, genel yargılama usulünden farklı olarak, gerek dava, gerekse temyiz aşamasında uygulanacak “ivedi yargılama usulü” getirilmiş; ayrıca, ivedi yargılama usulünde dava açma süresinin “otuz gün” olduğu ve bu Kanun’un 11. maddesi hükümlerinin uygulanmayacağı öngörülmüştür. Anılan maddede, ihaleden yasaklama kararları hariç ihale işlemlerinden doğan uyuşmazlıklarda ivedi yargılama usulünün uygulanacağı işlemler arasında sayılmıştır.
Genel yargılama usulünün uygulandığı uyuşmazlıklarda, ilgililere dava açmadan önce, 2577 sayılı Kanun’un 10, 11, 12 ve 13. maddeleriyle “idari başvuru” seçeneği getirilmişken, ivedi yargılama usulünün uygulandığı işlemlere karşı doğrudan dava açma zorunluluğu getirilmiş ve 2577 sayılı Kanun’un 11. maddesi uyarınca yapılacak idari başvurunun dava açma süresini durdurmayacağı kurala bağlanmıştır.
Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca idarenin yükümlülüğünün, ivedi yargılama usûlüne tâbi bir idarî işlem söz konusu olduğunda, ilgilinin yanılgıya düşmemesi açısından özel dava açma süresi içerisinde doğrudan dava açmak zorunda olduğunun, işleme karşı idarî başvuruda bulunularak itiraz edilmesinin dava açma süresini durdurmayacağının bildirilmesini de kapsadığı kuşkusuzdur. Ancak kendisine herhangi bir yazılı bildirim yapılmayan ya da yapılan yazılı bildirimde işleme karşı başvuru yolu ve süresi belirtilmeyen, uyuşmazlığın ivedi yargılama usûlüne tabi olduğu, 2577 sayılı Kanun’un 11. maddesi uyarınca itirazda bulunmasının dava açma süresini durdurmayacağı, doğrudan dava açması gerektiği bildirilmeyen ilgililerin hangi yargılama usûlünün uygulanacağı ve hangi sürede dava açacakları konusunda karışıklık yaşamaları ve yanılgıya düşmeleri mümkün bulunmaktadır. Mevzuattan kaynaklanan bu karışıklığın Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan mahkemeye erişim hakkını ihlal eden sonuçlara ulaşmasını engellemek yargı yerine düşen bir görevdir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 36533/04 başvuru numaralı Mesutoğlu-Türkiye kararında, usul kurallarının nasıl yorumlanması gerektiği hususunda özetle; mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığı, bazı sınırlamalara tabi olabildiği, bununla birlikte, getirilen kısıtlamaların, hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde, kişinin mahkemeye erişimini engellememesi gerektiği, mahkemeye erişim hakkına getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru bir amaç güdüldüğü takdirde ve hedeflenen amaç ile başvurulan araçlar arasında makûl bir orantı olması hâlinde Sözleşmenin 6/1. maddesi ile bağdaşabileceği, bu ilkelerden hareketle, dava açma hakkının doğal olarak yasayla belirlenen şartları olmakla birlikte, mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine hâlel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir esneklikten kaçınılması gerektiği belirtilmektedir.
Bu durumda, ilgililere herhangi bir yazılı bildirimin yapılmadığı ve idari işlemin bir şekilde öğrenilmesi üzerine dava açıldığı durumda, bu kişilerin mevzuattan kaynaklanan bu karışıklık nedeniyle kaç gün içinde hangi merciye başvuracaklarını bilmeleri beklenemeyeceğinden, ayrıca uyuşmazlığın genel yargılama usulüne mi yoksa ivedi yargılama usulüne mi tabi olduğu noktasında tereddüt yaşamaları olası bulunduğundan, dava açma süresi hesaplanırken öğrenme tarihinin başlangıç alınması ve aynı şekilde özel dava açma süresinin değil açık, anlaşılabilir ve ulaşılabilir olan genel dava açma süresinin işletilmesi gerekir.
Nitekim Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu’nun 15/03/2022 tarih ve E:2021/2, K:2022/1 sayılı kararıyla da; yazılı olarak bildirilen ve özel dava açma süresine tabi olan bir işlemde, dava açma süresinin gösterilmemiş olması durumunda genel dava açma süresinin işletilmesi gerektiği yönünde içtihatların birleştirilmesine karar verilmiştir.
Diğer taraftan Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen, hangi kanun yolları ve mercilere başvurulacağının ve sürelerinin belirtilmesi zorunluluğunun bütün idari işlemler için değil, kişilerin haklarını, özgürlüklerini veya menfaatlerini zedeler nitelikte olan ve yazılı olarak ilgilisine bildirilen işlemler için geçerli olduğunun kabul edilmesi gerekir. İhale ilanları ve ihale şartnameleri yapılacak olan ihaleye katılım ve yeterlik kurallarını düzenleyen bir işlem olduğundan başvuru yolları ve süresinin belirtilmesini zorunlu kılan bir özelliğe sahip değildir.
Olayda, 08/06/2021 tarihinde 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’na istinaden anılan taşınmazın ihalesinin yapıldığı, davacı tarafından, yapılan satış ihalesinin iptal edilerek ihale aşamasında yatırılan geçici teminat bedelinin iadesi yönünde 21/06/2021 tarihli başvuru dilekçesinin verildiği, davalı idarece … tarih ve E:… sayılı başvurunun reddine ilişkin işlemin tebliği üzerine satış ihalesinin iptali istemiyle 07/09/2021 tarihinde dava açıldığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda, uyuşmazlığın ivedi yargılama usulüne tâbi olduğuna, dava açma süresinin otuz gün olduğuna, uygulanan bu usulde idareye yapılan başvurunun dava açma süresini durdurmayacağına dair kendisine yazılı bildirim yapılmayan davacının, hangi tarihten itibaren dava açması gerektiği hususunda tereddüt yaşadığı ve yanılgıya düştüğü, mevzuattan kaynaklanan bu karışıklığın davacının özel süresi içerisinde dava açmasını zorlaştırdığı anlaşıldığından, mahkemeye erişim hakkının ihlâl edilmemesi açısından uyuşmazlıkta özel yargılama usulü ve süresinin değil, genel yargılama usulü ve süresinin uygulanması gerektiği, davanın uyuşmazlık konusu ihalenin iptali için genel dava açma süresi içerisinde açıldığı göz önünde bulundurulduğunda, davanın süresinde açıldığının kabulü gerekirken, süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin Mahkeme kararında hukuki isabet bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, temyize konu Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesi gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.