Danıştay Kararı 13. Daire 2022/4665 E. 2022/4992 K. 27.12.2022 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2022/4665 E.  ,  2022/4992 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2022/4665
Karar No:2022/4992

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : … Kaymakamlığı

İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Şuhut Kaymakamlığı’nca Afyonkarahisar ili, Şuhut ilçesi, … Köyü, … parsel sayılı taşınmazın 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu uyarınca açık teklif usulüyle satılmasına ilişkin 30/07/2019 tarihinde gerçekleştirilen ihalenin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen kararda; Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu’nun 15/03/2022 tarih ve E:2021/2, K:2022/1 sayılı kararında, idarî işlemlerde dava açma süresinin belirtilmediği hâllerde özel ve genel dava açma süresinin işletilmesi veya işletilmemesi konusunda Danıştay dava daireleri ile kurullarının kararları arasında var olan içtihat aykırılığının, içtihatların birleştirilmesi yoluyla bağlayıcı bir çözüme kavuşturulması ve içtihadın, “özel dava açma süresine tâbi bir idarî işlemde, dava açma süresinin gösterilmemiş olması durumunda, Danıştay ve idare mahkemelerinde 60 günlük genel dava açma süresinin uygulanması gerektiği; aynı şekilde genel dava açma süresine tâbi bir idarî işlemde dava açma süresi gösterilmemiş olsa da, 60 günlük genel dava açma süresinin uygulanması gerektiği” yönünde birleştirilmesi gerektiğine hükmedildiği;
Dava konusu ihaleye davacı ile birlikte iki kişinin katıldığı, davacının 38.000,00-TL teklif verdiği, diğer isteklinin 39.000,00-TL teklif vermesi üzerine davacının ihaleden çekildiği ve imzadan imtina etmesi üzerine tutanak düzenlendiği, taşınmazın en yüksek teklifi veren diğer istekliye satılmasına ilişkin … ve … sayılı İhale Komisyonu kararının ita amiri tarafından onaylanması üzerine ihalenin kesinleştiği, davacı tarafından ihalenin iptal edilerek taşınmazın doğrudan kendisine satışının yapılması talebiyle 16/09/2020 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Milli Emlak Müdürlüğü’ne müracaat edildiği, bu başvurudan sonuç alınamaması üzerine 17/05/2022 tarihinde Kamu İhale Kurumu’na başvurulduğu, Kurum tarafından 30/06/2022 tarihli işlem ile yapılan ihalenin 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’na tabi olmadığı için incelemede görev ve yetkilerinin bulunmadığı gerekçesiyle talebin reddedildiği, bunun üzerine 30/07/2019 tarihlinde gerçekleştirilen ihalenin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı;
2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesi ile ihale işlemlerine karşı özel usul getirilerek, dava açma süresinin 30 gün ile sınırlandırıldığı ve bu işlemlere karşı üst mercilere itiraz yolu tanınmayarak, doğrudan iptal davası açılabileceği kuralının getirildiği; ancak, dava konusu uyuşmazlığın 30 günlük özel dava açma süresine tâbi olduğuna dair davacıya yapılmış bir bildirim olmadığı gibi, ihale işlemine karşı özel dava açma süresinin bilinmesi davacıdan beklenemeyeceğinden, yukarıda yer verilen Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu kararı gereği uyuşmazlıkta 60 günlük genel dava açma süresinin davacıya tanınmasının gerektiği;
Davacı tarafından, ihaleye konu taşınmazın kendisine doğrudan satılması gerektiği iddia edilerek, 30/07/2019 tarihinde kesinleşen ihale işlemine dava açılmışsa da, ihaleye katılan ve ihalenin her aşamasında yer alan ve ihaleden haberdar olan davacı tarafından, 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesi gereğince ihale yoluyla satış kararının kesinleştiği 30/07/2019 tarihinden itibaren 60 gün içinde iptal davası açılması gerekirken, bu tarihten 2 yıla yakın bir süre geçtikten sonra dava açıldığı anlaşıldığından süresinde açılmayan davanın esasının incelenmesine imkân bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle süre aşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, Kamu İhale Kurumu’na yapılan başvuruya verilen cevap üzerine dava açma süresinin yeniden canlandığı, kendisine yazılı bildirimin yapılmadığı, okuma yazma bilmediğinden yapılan tebligatların hukuka aykırı olduğu, dava konusu taşınmazın uzun yıllardır zilyetliğinde bulunduğu, 6292 ve 4706 sayılı Kanun’lar gereğince öncelikli satın alma hakkının kendisinde olduğu dikkate alınmadan ihale yapıldığı ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile Mahkeme kararının gerekçeli olarak onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Şuhut Kaymakamlığı’nca Afyonkarahisar ili, Şuhut ilçesi, … Köyü, … parsel sayılı taşınmazın 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu uyarınca açık teklif usulüyle satılmasına ilişkin 30/07/2019 tarihinde gerçekleştirilen ihaleye davacı ile birlikte iki kişi katılmış, davacı tarafından 38.000,00-TL teklif verilmiş, diğer istekli tarafından 39.000,00-TL teklif verilmesi üzerine davacı ihaleden çekilmiş ve imzadan imtina etmesi üzerine tutanak düzenlenmiş, taşınmazın en yüksek teklifi veren diğer istekliye satılmasına ilişkin … ve … sayılı İhale Komisyonu kararı ita amiri tarafından onaylanarak ihale kesinleşmiştir.
Davacı tarafından ihalenin iptal edilerek taşınmazın doğrudan kendisine satışının yapılması talebiyle 16/09/2020 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğü’ne müracaat edilmiş, bu başvurudan sonuç alınamaması üzerine 17/05/2022 tarihinde Kamu İhale Kurumu’na başvurulmuş, Kurum tarafından 30/06/2022 tarihli işlem ile yapılan ihalenin 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’na tâbi olmadığı için incelemede görev ve yetkilerinin bulunmadığı gerekçesiyle davacının başvurusunun reddedilmesi üzerine 30/07/2019 tarihlinde gerçekleştirilen ihalenin iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesinde, dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hâllerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu; 11. maddesinde, ilgililer tarafından idarî dava açılmadan önce idarî işlemin kaldırılmasının, geri alınmasının, değiştirilmesinin veya yeni bir işlem yapılmasının üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idarî dava açma süresinde istenebileceği, bu başvurunun işlemeye başlamış olan idarî dava açma süresini durduracağı kurala bağlanmıştır.
2577 sayılı Kanun’a 6545 sayılı Kanun’un 18. maddesiyle eklenen “İvedi yargılama usulü” başlıklı 20/A maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, ihaleden yasaklama kararları hariç ihale işlemlerinden doğan uyuşmazlıklarda ivedi yargılama usulünün uygulanacağı; 2. fıkrasının (a) bendinde, ivedi yargılama usulünde dava açma süresinin otuz gün olduğu; (b) bendinde ise, ivedi yargılama usulünde Kanun’un 11. maddesinin uygulanmayacağı kural altına alınmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
2577 sayılı Kanun’un aktarılan hükümlerinin değerlendirilmesinden, ihaleden yasaklama kararları hariç ihale işlemlerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların ivedi yargılama usulüne tâbi olduğu, bu usûle tâbi olan uyuşmazlıklarda dava açma süresinin otuz gün olduğu ve dava açılmadan önce idarî işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması istemiyle 2577 sayılı Kanun’un 11. maddesi kapsamında yapılacak bir başvurunun işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurmayacağı anlaşılmaktadır.
Anayasa’nın 125. ve 2577 sayılı Kanun’un 7. maddesinde, idarî işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı kurala bağlanmak suretiyle dava açma süresinin başlamasında “yazılı bildirim”in esas alınması öngörülmüş olup, hak arama özgürlüğünün kullanılması bakımından, idarî işlemlerin idare tarafından ilgililere açık ve anlaşılabilir biçimde bildirilmesi gerekmektedir.
Öte yandan, 2577 sayılı Kanun’un 7. maddesinin dördüncü fıkrasında düzenlenen, dava açma süresinin hesabında bildirim yerine ilanın esas alınarak sürenin ilan tarihini izleyen günden itibaren başlamasına ilişkin kural, ilanı gereken düzenleyici işlemlere karşı açılan idarî davalara yöneliktir.
Düzenleyici işlemler dışında kalan bireysel nitelikteki idarî işlemlerin iptali istemiyle açılan davalarda ise, dava açma sürelerinin hesabında, işlemin ilgilisine tebliğ edildiği tarihin esas alınması gerekmekle birlikte, özellikle idarenin tesis ettiği işlemin doğrudan tarafı olmayan ve bu nedenle de idarece yazılı bildirim zorunluluğu bulunmayan kişilerin açacakları davalarda, bu kişilerin idarî işlemi öğrenme tarihinin belirlenebildiği durumlarda, öğrenme tarihinin esas alınması gerektiği yargısal içtihatlarla kabul edilmektedir. Bu itibarla, ihale kararı, ilanı gereken düzenleyici işlem olmadığından dava açma süresinin ilanla başlamayacağı ve yazılı bildirim yapılmayan hâllerde işlemin bütün unsurlarıyla ilgililer tarafından öğrenildiği tarihten itibaren dava açma süresinin başlayacağı dikkate alındığında, davanın, ilan veya ihale tarihinden itibaren değil ihaleden haberdar olunduğu ve öğrenme tarihi olarak belirtilen tarihi izleyen günden itibaren süresi içinde açılıp açılmadığının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, davacının, 30/07/2019 tarihinde gerçekleştirilen dava konusu ihaleye katıldığı görüldüğünden, ihalenin iptali için öğrenme tarihi olan 30/07/2019 tarihinden itibaren 30 gün içerisinde dava açılması gerekirken, bu süre geçirildikten sonra 11/08/2022 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunduğu açık olup, davanın süre aşımı yönünden reddine yönelik Mahkeme kararında sonucu itibarıyla hukukî isabetsizlik bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2. Davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolundaki … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, anılan Mahkeme kararının yukarıda belirtilen GEREKÇEYLE ONANMASINA,
3. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
4. Posta giderleri avansından artan tutarın davacıya iadesine,
5. Dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine,
6. 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak (karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere), 27/12/2022 tarihinde esasta oybirliğiyle, gerekçede oyçokluğuyla karar verildi.

(X) GEREKÇEDE KARŞI OY :

Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrası hükmü ile bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve olanak sağlanması amaçlanmış; idareye, işlemlerinde, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğü getirilmiştir. Anayasa’nın 125. maddesinde de, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin “yazılı bildirim” tarihinden başlayacağı belirtilmiştir.
20/01/1982 tarihinde yürürlüğe giren 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda idari yargıda uygulanan “genel yargılama usulü” ve 7. maddesi ile devamı maddelerde de “genel dava açma süreleri” düzenlenmiş bulunmaktadır. Anılan 7. maddesinde, özel süre gösterilmeyen hâllerde idare mahkemelerinde idari işlemlere karşı dava açma süresinin “altmış gün” olduğu ve bu sürenin yazılı bildirim tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı kurala bağlanmıştır.
Buna karşılık, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’na, 28/06/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 18. maddesiyle eklenen 20/A maddesiyle, bir kısım işlemlere karşı açılan davalarda, genel yargılama usulünden farklı olarak, gerek dava, gerekse temyiz aşamasında uygulanacak “ivedi yargılama usulü” getirilmiş; ayrıca, ivedi yargılama usulünde dava açma süresinin “otuz gün” olduğu ve bu Kanun’un 11. maddesi hükümlerinin uygulanmayacağı öngörülmüştür. Anılan maddede, ihaleden yasaklama kararları hariç ihale işlemlerinden doğan uyuşmazlıklarda ivedi yargılama usulünün uygulanacağı kuralı yer almıştır.
Genel yargılama usulünün uygulandığı uyuşmazlıklarda, ilgililere dava açmadan önce, 2577 sayılı Kanun’un 10, 11, 12 ve 13. maddeleriyle “idari başvuru” seçeneği getirilmişken, ivedi yargılama usulünün uygulandığı işlemlere karşı doğrudan dava açma zorunluluğu getirilmiş ve 2577 sayılı Kanun’un 11. maddesi uyarınca yapılacak idari başvurunun dava açma süresini durdurmayacağı kurala bağlanmıştır.
Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca idarenin yükümlülüğünün, ivedi yargılama usûlüne tâbi bir idarî işlem söz konusu olduğunda, ilgilinin yanılgıya düşmemesi açısından özel dava açma süresi içerisinde doğrudan dava açmak zorunda olduğunun, işleme karşı idarî başvuruda bulunularak itiraz edilmesinin dava açma süresini durdurmayacağının bildirilmesini de kapsadığı kuşkusuzdur. Ancak kendisine herhangi bir yazılı bildirim yapılmayan ya da yapılan yazılı bildirimde işleme karşı başvuru yolu ve süresi belirtilmeyen, uyuşmazlığın ivedi yargılama usûlüne tâbi olduğu, 2577 sayılı Kanun’un 11. maddesi uyarınca itirazda bulunmasının dava açma süresini durdurmayacağı, doğrudan dava açması gerektiği bildirilmeyen ilgililerin hangi yargılama usûlünün uygulanacağı ve hangi sürede dava açacakları konusunda karışıklık yaşamaları ve yanılgıya düşmeleri mümkün bulunmaktadır. Mevzuattan kaynaklanan bu karışıklığın Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan mahkemeye erişim hakkını ihlâl eden sonuçlara ulaşmasını engellemek yargı yerine düşen bir görevdir.
Öte yandan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 36533/04 başvuru numaralı Mesutoğlu-Türkiye kararında, usul kurallarının nasıl yorumlanması gerektiği hususunda özetle; mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığı, bazı sınırlamalara tâbi olabildiği, bununla birlikte, getirilen kısıtlamaların, hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde, kişinin mahkemeye erişimini engellememesi gerektiği, mahkemeye erişim hakkına getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru bir amaç güdüldüğü takdirde ve hedeflenen amaç ile başvurulan araçlar arasında makûl bir orantı olması hâlinde Sözleşmenin 6/1. maddesi ile bağdaşabileceği, bu ilkelerden hareketle, dava açma hakkının doğal olarak yasayla belirlenen şartları olmakla birlikte, mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine hâlel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir esneklikten kaçınılması gerektiği belirtilmektedir.
Bu durumda, ilgililere herhangi bir yazılı bildirimin yapılmadığı ve idari işlemin bir şekilde öğrenilmesi üzerine dava açıldığı durumda, bu kişilerin mevzuattan kaynaklan bu karışıklık nedeniyle kaç gün içinde hangi merciye başvuracaklarını bilmeleri beklenemeyeceğinden, ayrıca uyuşmazlığın genel yargılama usulüne mi yoksa ivedi yargılama usulüne mi tâbi olduğu noktasında tereddüt yaşamaları olası bulunduğundan, dava açma süresi hesaplanırken öğrenme tarihinin başlangıç alınması ve aynı şekilde özel dava açma süresinin değil açık, anlaşılabilir ve ulaşılabilir olan genel dava açma süresinin işletilmesi gerekir.
Nitekim Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu’nun 15/03/2021 tarih ve E:2021/2, K:2022/1 sayılı kararıyla da; yazılı olarak bildirilen ve özel dava açma süresine tâbi olan bir işlemde, dava açma süresinin gösterilmemiş olması durumunda genel dava açma süresinin işletilmesi gerektiği yönünde içtihatların birleştirilmesine karar verilmiştir.
Diğer taraftan Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen, hangi kanun yolları ve mercilere başvurulacağının ve sürelerinin belirtilmesi zorunluluğunun bütün idari işlemler için değil, kişilerin haklarını, özgürlüklerini veya menfaatlerini zedeler nitelikte olan ve yazılı olarak ilgilisine bildirilen işlemler için geçerli olduğunun kabul edilmesi gerekir. İhale ilanları ve ihale şartnameleri yapılacak olan ihaleye katılım ve yeterlik kurallarını düzenleyen işlemler olduğundan başvuru yolları ve süresinin belirtilmesini zorunlu kılan bir özelliğe sahip değildirler.
Dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlık konusu ihalenin 30/07/2019 tarihinde gerçekleştirildiği, davacının da ihaleye katıldığı ve ihalenin dava dışı kişi üzerinde bırakıldığı, taşınmazın en yüksek teklifi veren diğer istekliye satılmasına ilişkin 30/07/2019 ve 11788 sayılı İhale Komisyonu kararının ita amiri tarafından onaylanması üzerine ihalenin kesinleştiği, davacı tarafından ihalenin iptal edilerek taşınmazın doğrudan kendisine satışının yapılması talebiyle 16/09/2020 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğü’ne müracaat edildiği, bu başvurudan sonuç alınamaması üzerine 17/05/2022 tarihinde Kamu İhale Kurumu’na başvurulduğu, Kurum tarafından 30/06/2022 tarihli işlem ile yapılan ihalenin 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’na tâbi olmadığı için incelemede görev ve yetkilerinin bulunmadığı gerekçesiyle talebin reddedildiği, bunun üzerine 30/07/2019 tarihlinde gerçekleştirilen ihalenin iptali istemiyle 11/08/2022 tarihinde dava açtığı anlaşılmaktadır.
Buna göre ihaleye katılan ve kazanamayan davacıya, menfaatini zedeleyen bu işleme karşı hangi yargılama usulü ile ne kadar sürede hangi yargı mercinde dava açabileceği hususunda yazılı bir bildirim yapılmadığı, ihale kararının iptali istemiyle doğrudan iptal davası açabileceğinin kendisine yazılı olarak bildirilmediği görülmektedir.
Bu itibarla, uyuşmazlığın ivedi yargılama usulüne tâbi olduğu ve dava açma süresinin otuz gün olduğu yolunda kendisine yazılı bildirim yapılmayan davacının, ihalenin iptali istemiyle hangi tarihten itibaren dava açması gerektiği hususunda tereddüt yaşadığı ve yanılgıya düştüğü, mevzuattan kaynaklanan bu karışıklığın davacının özel süresi içerisinde dava açmasını zorlaştırdığı anlaşıldığından, mahkemeye erişim hakkının ihlâl edilmemesi açısından uyuşmazlıkta özel yargılama usulü ve süresinin değil genel yargılama usulü ve süresinin uygulanması gerekmektedir.
Bu bağlamda, ihalenin yapıldığı tarihten itibaren altmış günlük genel dava açma süresi içerisinde dava açılması gerekirken, bu süre geçirildikten sonra, 11/08/2022 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin Mahkeme kararında sonucu itibarıyla hukuki isabetsizlik bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, temyize konu Mahkeme kararının belirtilen gerekçe ile onanması gerektiği oyu ile gerekçe yönünden karara katılmıyorum.