Danıştay Kararı 13. Daire 2022/3672 E. 2023/1214 K. 16.03.2023 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2022/3672 E.  ,  2023/1214 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2022/3672
Karar No:2023/1214

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … Radyo TV A.Ş.
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : … Kurulu
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı şirkete ait “…” logosuyla yayın yapan televizyon kanalında 27/12/2020 tarihinde yayınlanan ”…” adlı haber programında, 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer verilen “yayın hizmetleri … kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez.” şeklindeki yayın ilkesinin ihlâl edildiğinden bahisle, aynı Kanun’un 32. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca davacı şirkete 846.094,00-TL idari para cezası verilmesine ilişkin … tarih ve … sayılı Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (Üst Kurul) kararının iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararda; uyuşmazlığa konu programda program konuğunun koronavirüs salgını ve aşılarına yönelik, “… Ama ben aşı yaptırmam diyenler birer vatan haini, onlara kız bile vermeyeceğiz, resmi dairelere bile giremeyecekler, okullara gidemeyecekler. İnsan vücudunun dokunulmazlığı nedeniyle mecbur etme şansımız yok. Kanun çıkarıp herkes yaptıracak deme şansımız yok ama kurallar koyacağız. Nasıl sokağa çıkma yasağının kuralları var. Aşıda da kural koyacağız, devlet dairelerine bile giremeyecekler, otobüslere binemeyecekler, toplu taşımadan faydalanamayacaklar. Başka çaremiz yok.” şeklinde beyanda bulunduğu;
Koronavirüs aşılarının yeni aşılar olduğu, aşı karşıtı olmayan kişilerin dahi aşı yaptırma konusunda tereddüdde bulunduğu bilinen bir gerçek olmakla birlikte, devletin birçok yetkilisi tarafından aşının zorunlu olmayacağı belirtilmesine ve bu hususa yönelik yasal bir düzenleme bulunmamasına rağmen söz konusu programın yayın konuğu tarafından ileri sürülen söz konusu beyanların aşı olmak istemeyen vatandaşların bazı temel hak ve özgürlüklerinin tahkir ettiği, aşı yaptırmayanlara yönelik vatan haini sözünün ise eleştiri sınırlarını aştığı, insan onuruna saygı ilkesine aykırı olduğu, küçük düşürücü ve aşağılayıcı nitelikte olduğu, bu itibarla 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan yayın ilkesinin ihlâl edildiği anlaşıldığından davacı şirkete aynı Kanun’un 32. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca 846.094,00-TL idarî para cezası verilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle dava konusu işlem hukuka uygun bulunarak davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdarî Dava Dairesi’nce; istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının usul ve hukuka uygun olduğu ve davacı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, uyuşmazlığa konu programda ülke ve dünya gündemini etkisi altına alan koronavirüs ve Türkiye’nin aşılama sürecinin konuşulduğu, idari para cezasına gerekçe gösterilen ifadelerin aşının önemini vurgulamak, konuya dikkat çekmek amacıyla mübalağa, ironi ve hiciv yöntemleriyle sarf edilen ifadeler olduğu, herhangi bir kişi ya da kuruluşu eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde olmadığı, herhangi bir kişiyi hedef almadığı, soyut ve afaki olduğu, özü itibarıyla toplumun her bir bireyinin aşılanmasının önemini vurgulayarak topluma fayda sağlamayı amaçladığı, yayın tarihinde ülkemizde henüz aşılama faaliyetleri başlamadığından söz konusu ifadeler nedeniyle eleştiriye uğramış olan herhangi bir kişi, topluluk veya zümrenin de bulunmadığı, dava konusu işlemle ifade ve haber verme özgürlüğünün ihlâl edildiği, basın ve ifade özgürlüğünün bir ölçüde abartmayı, hatta provokatif olmayı da kapsadığı, konuğun kullandığı dil ve ifadenin provokatif olduğu varsayılsa dahi bunların bilimsel gerekçelere dayanan ve kamu yararını amaçlayan ifadeler olduğu, kuvvetli eleştirilerin hiciv üslubu içinde ifade edilmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 10. maddesi kapsamında korunduğu, zira basın ve ifade özgürlüğünün, yalnızca zararsız ve lehe değil, aynı zamanda kırıcı, şoke eden ya da rahatsız edici bilgi ve düşüncelere de uygulanması gerektiği, dava konusu işlemin eşitlik, ölçülülük ve belirlilik ilkelerine aykırı olduğu, sebep ve amaç unsurları yönünden sakat olduğu, bu işlemle Anayasa’nın 26, 28, 29 ve 90. maddeleri ile AİHS’in 10. maddesinin ihlâl edildiği, ayrıca bölge idare mahkemesi kararı gerekçesiz olduğundan adil yargılanma hakkının da zedelendiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, koronavirüs aşılarının yeni aşılar olması nedeniyle toplumun belirli kesimlerinde aşı karşıtlığı oluştuğu, aşı yaptırma konusunda tereddüt eden kişilerin bilimsel açıklamalarla ikna edilmeye ihtiyaç duyulduğu, fakat uyuşmazlık konusu programda yer alan ifadelerin aşının yaygınlaşmasına ve aşı tereddüdü olanların ikna edilmesine katkı sunmadığı gibi eleştiri sınırlarının ötesinde ve küçük düşürücü nitelikte olduğu, programın kamusal sorumluluk anlayışı ile bağdaşmadığı, ihlâlin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önüne alınarak müeyyide uygulandığı, dava konusu işlem kamu yararı amacına yönelik olduğundan ve işlemin sebebi 6112 sayılı Kanun’da açıkça gösterildiğinden işlemin sebep ve amaç unsurları bakımından sakat olduğu iddiasının kabul edilemez olduğu, işlemin eşitlik, tarafsızlık ve orantılılık ilkelerine uygun tesis edildiği, işlemle ifade ve haber alma/verme özgürlüğünün ihlâl edilmediği, söz konusu özgürlüklerin kişi ve toplum yararıyla sınırlı olduğu, haberin verilişinde, gerekli, yararlı ve ilgili olmayan açıklamalarla haberin içeriği ile uygun düşmeyen, kamuoyunda tepki yaratıcı dil ve ifade kullanılması durumunda yayın hürriyetinin üstünlüğünü yitireceği, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde basın organlarına bir takım haklar sağlandığı, ancak bir takım görev ve sorumluluklar da yüklendiği, aynı maddenin 2. fıkrasıyla ifade özgürlüğünün sınırlarına yer verildiğinden buna göre tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
ESAS YÖNÜNDEN:
MADDİ OLAY :
Davacı şirkete ait “…” logosuyla yayın yapan televizyon kanalında 27/12/2020 tarihinde yayınlanan ve ülke ve dünya gündemini etkisi altına alan Covid-19 salgını ve Türkiye’nin aşılama sürecinin konuşulduğu ”…” adlı haber programında konuk olan kalp ve damar cerrahı Prof. Dr. … tarafından, “Aşı çok büyük bir kurtarıcı olacak. Ama bir ülkenin yeteri kadar bağışıklık sağlayabilmesi için en az yüzde 60, yüzde 70 aşı yapılmış olması lazım. … Ben Çin aşısı gelir gelmez yaptıracağım. Şu anda bazı aşılar yapılıyor ama onlar faz 3 çalışması. Yani 1000 kişilik grup, yüzde 70 aşı yüzde 30 test yapılan insanlar, bunlar gönüllü insanlar onlara ben hayranlık duyuyorum, çok teşekkür ediyorum, onlar birer kahraman. Çünkü kendisine aşı mı yapıldı, serum mu yapıldı bilmiyorlar, üç ayın sonunda antikor testleri yapılacak, serum yapılanlara öncelik tanınarak direkt aşı yapılacak. O üçüncü faz tamamlandıktan sonra herkese yapılacak. Muhtemelen ocak ayının içinde herkese aşı yapılacak. Ama ben aşı yaptırmam diyenler birer vatan haini, onlara kız bile vermeyeceğiz, resmi dairelere bile giremeyecekler, okullara gidemeyecekler. İnsan vücudunun dokunulmazlığı nedeniyle mecbur etme şansımız yok. Kanun çıkarıp herkes yaptıracak deme şansımız yok ama kurallar koyacağız. Nasıl sokağa çıkma yasağının kuralları var. Aşıda da kural koyacağız, devlet dairelerine bile giremeyecekler, otobüslere binemeyecekler, toplu taşımadan faydalanamayacaklar. Başka çaremiz yok.” ifadeleri sarf edilmiştir.
… tarih ve … sayılı Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (Üst Kurul) kararı ile, ihlâle konu yayında, bir hekim olarak program konuğu tarafından sarf edilen ifadeler önemli ve bilimsel olmak ve bu ifadelerle herkesin aşı yaptırmasının toplumsal bağışıklığın kazanılmasındaki önemi vurgulanmakla birlikte, “… Ama ben aşı yaptırmam diyenler birer vatan haini, onlara kız bile vermeyeceğiz, resmi dairelere bile giremeyecekler, okullara gidemeyecekler. İnsan vücudunun dokunulmazlığı nedeniyle mecbur etme şansımız yok. Kanun çıkarıp herkes yaptıracak deme şansımız yok ama kurallar koyacağız. Nasıl sokağa çıkma yasağının kuralları var. Aşıda da kural koyacağız, devlet dairelerine bile giremeyecekler, otobüslere binemeyecekler, toplu taşımadan faydalanamayacaklar. Başka çaremiz yok.” şeklindeki ifadelerle, aşı karşıtlarına tepki gösterildiği ve onların eleştirildiği, Covid-19 aşıları yeni bir aşı türü olduğundan aslında aşı karşıtı olmayan kişilerin dahi aşı yaptırma konusunda tereddüt ettiği ve bilimsel açıklamalarla ikna edilmeye ihtiyaç duyulduğu bir ortamda bu ifadelerin aşılamanın yaygınlaşmasına ve aşı tereddüdü bulunan kişilerin ikna edilmesine katkı sunmayacağı, bu ifadelerin eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ve aşağılayıcı nitelikte olduğundan bahisle 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlâl edildiği gerekçesiyle aynı Kanun’un 32. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca davacı şirkete 846.094,00-TL idari para cezası verilmesine karar verilmiştir.
Bunun üzerine anılan Kurul kararının iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Cumhuriyetin nitelikleri” başlıklı 2. maddesinde, “Türkiye Cumhuriyeti, … demokratik … bir hukuk Devletidir.”;
“Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinde, “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. …”;
“Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlıklı 26. maddesinde, “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. …
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir. …
“;
“Basın Hürriyeti” başlıklı 28. maddesinde, “Basın hürdür, sansür edilemez. … Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır. Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27’nci maddeleri hükümleri uygulanır. …” kuralına yer verilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinde,
“1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.
2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.” kuralı yer almaktadır.
5187 sayılı Basın Kanunu’nun “Basın özgürlüğü” başlıklı 3. maddesinde, “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir.” kuralına yer verilmiştir.
6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un “Yayın hizmeti ilkeleri” başlıklı 8. maddesinin birinci fıkrasında, “…Yayın hizmetleri; … ç) İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez. …”; “İdari yaptırımlar” başlıklı 32. maddesinin ikinci fıkrasında, “8’inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlâlin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı gözönünde bulundurularak, ihlâlin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz.” kuralları yer almaktadır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre, ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de, başkalarının şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (AYM kararı, İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/06/2014, §44). Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (AYM kararları, Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/07/2014, §41; Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 02/10/2013, §33; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/02/2017, §44). Üçüncü kişilerin şeref ve itibara müdahalesi, birçok ihtimalin yanında, görsel ve işitsel yayınlar yoluyla da olabilir. Bir kişi görsel ve işitsel yayın yoluyla bir kamuoyu tartışması çerçevesinde eleştirilmiş olsa dahi o kişinin şeref ve itibarı manevi bütünlüğünün bir parçası olarak değerlendirilmelidir (AYM kararları, Sinem Hun, B. No: 2013/5356, 08/05/2014, § 43; Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 02/10/2013, § 33).
İdari yaptırımı konu alan dava konusu Kurul kararıyla, davacının düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin bulunduğu açık olduğundan, söz konusu müdahalenin, Anayasa’da güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlâline sebep olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. Müdahalenin, Anayasa’nın 13. maddesi açısından “kanunla öngörülmüş” olduğu ve Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde başkalarının şöhret veya haklarının korunması yönünde “meşru bir amaç” taşıdığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, ihlâlin tespiti için söz konusu müdahalenin “demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü” olup olmadığı değerlendirilmelidir.
Düşünceyi açıklama özgürlüğüne yönelik sınırlamalar konusunda devletin ve kamu makamlarının sahip olduğu takdir yetkisi bakımından, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk, ölçülülük ve öze dokunmama kriterleri çerçevesinde yapılacak denetimde genel ya da soyut bir değerlendirme yerine, ifadenin türü, şekli, içeriği, açıklandığı zaman, sınırlama sebeplerinin niteliği gibi çeşitli unsurlara göre farklılaşan ayrıntılı bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç bulunmaktadır (AYM kararları, Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/07/2014, § 33; Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/01/2014, § 48).
Uyuşmazlık konusu yayında, ülke ve dünya gündemini etkisi altına alan Covid-19 salgını ve Türkiye’nin aşılama sürecinin konuşulduğu, program konuğu Prof. Dr. … tarafından salgın hastalığın kişiden kişiye bulaşma riskinin azaltılmasında toplumun yeterli bir kısmının aşılanmasının önemi vurgulandıktan sonra dava konusu yaptırıma esas alınan ifadelerin sarf edildiği, bu ifadelerin aşı karşıtlığına yönelik olarak dile getirilen eleştiri niteliğinde yorumlar olduğu görülmüştür.
İfade özgürlüğü, büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün güvence altına alınmasını hedeflemektedir ve düşüncelerin açıklanması ve yayılması sırasında kullanılan ifadelerin sert olması doğal karşılanmalıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yerleşik hâle gelen içtihadında, sadece toplumun ve devletin olumlu, doğru ya da zararsız gördüğü “haber” ve “düşüncelerin” değil, devletin veya toplumun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşüncelerin de serbestçe ifade edilebilmesi ve bireylerin bu ifadeler nedeniyle herhangi bir yaptırıma tabi tutulmayacağından emin olmaları gerektiği; ifade özgürlüğünün, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin temeli olduğu ve bu özgürlük olmaksızın “demokratik toplumdan” bahsedilemeyeceği ifade edilmektedir.(Handyside/Birleşik Krallık, B.No: 5493/72, 07.12.1976)
Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında benimsediği gibi demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olan, toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade özgürlüğü; sadece kabul gören veya zararsız yahut kayıtsızlık içeren bilgiler ya da fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir (Emin Aydın (2), B. No: 2013/3178, 25/6/2015, § 35; Bekir Coşkun, § 52). Anayasa Mahkemesi yine pek çok kararında ifade özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini kabul etmiştir (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, § 66; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 102) (AYM kararı, Burak Akbay (2) B. No:2020/1322, Karar Tarihi 08/02/2023, §16).
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan şeref ve itibarın korunmasını isteme hakkı ile Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasındaki adil dengenin gözetilip gözetilmediği belirlenirken, ifadelerin kim tarafından dile getirildiği ile tarafların toplumsal konumları, hedef alınan kişinin kim olduğu ilgili kişinin önceki davranışları, ifadelerin genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuoyu bilgilendirme değeri toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı, müştekinin kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme olanağının bulunup bulunmadığı, ifadelerin kullanıldıkları bağlamından kopartılıp kopartılmadığı, basın özgürlüğünün korumasından faydalanan kişilerin meslek ahlakına saygı gösterip göstermedikleri, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket edip etmedikleri, ifadelerin hedef alınan kişinin hayatı üzerindeki etkisi açısından tek tek incelenerek bir neticeye ulaşılması gerekmektedir. (AYM kararı, Burak Akbay (2) B. No:2020/1322, Karar Tarihi 08/02/2023, §10).
Anayasa Mahkemesi kararlarında, kullanılan söz ve ifadelerin içinde geçtiği konuşmanın bütünü ile birlikte ve söylendiği bağlamdan kopartılmaksızın, olayın bütünselliği içerisinde değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır (AYM kararları, Durmuş Fikri Sağlar [GK], B. No: 2015/2769, 30/05/2019, § 25; Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 52).
Covid-19 olarak bilinen solunum yolu bulaşıcı hastalığı için küresel risk seviyesi Dünya Sağlık Örgütü tarafından ”yüksek”ten ”çok yüksek” seviyesine çıkarılmış ve 11/03/2020 tarihinde pandemi ilan edilmiştir. Uyuşmazlık konusu yayında pandeminin tüm etkilerinin devam ettiği bir dönemde gerçekleştirilmiştir.
Yayında, konuk Prof. Dr. … tarafından aşı çalışmalarının hangi aşamada olduğuna ilişkin bilgi verilmiş, salgın hastalıkla mücadelede aşının önemine dikkat çekilmiş ve aşının önemini daha iyi vurgulamak için söz sanatları (mübalağa, ironi gibi) kullanılarak aşı karşıtlığına ilişkin dava konusu yaptırıma esas alınan ifadeler sarf edilmiştir.
Bu itibarla, uyuşmazlık konusu yayında … tarafından kullanılan ifadeler, yayının gerçekleştirildiği tarihteki koşullar ve konuşmanın bütünü ile birlikte ve söylendiği bağlamdan kopartılmaksızın, olayın bütünselliği içerisinde değerlendirildiğinde, aşı karşıtlarını eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ve aşağılayıcı bir söylemin bulunmadığı, bu hâliyle yayında geçen söz konusu ifadelerin, 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan yayın ilkesini ihlâl etmediği, dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Bu itibarla, davanın reddi yönündeki İdare Mahkemesi kararına yönelik istinaf isteminin reddine ilişkin temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kabulüne;
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’ne gönderilmesine, 16/03/2023 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.