Danıştay 13. Daire Başkanlığı 2022/3109 E. , 2023/2436 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2022/3109
Karar No:2023/2436
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … Radyo Televizyon ve Dijital Yayıncılık A.Ş.
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Kurulu
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı şirkete ait “… ” logosuyla yayın yapan televizyon kanalında 28/10/2020 tarihinde yayınlanan “…” isimli programda 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlâl edildiğinden bahisle 25.881,00-TL idarî para cezası verilmesine ilişkin … tarih ve … sayılı Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (Üst Kurul) kararının iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararda; uyuşmazlık konusu programda kullanılan, “(…) Dediğim gibi yani … ‘ın İçişleri Bakanı …’nun başında olduğu teşkilatın memurları Türkiye’de cemevlerine girip rahatlıkla işeyebiliyorlar ama (…)” şeklindeki ifadeler ile olgu isnadında bulunulduğu, fakat isnat edilen olguların dayanağının ortaya konulamadığı, söz konusu olayla ilgili olarak bir milletvekili tarafında Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’ne yazılı soru önergesi verilmiş olmasının bu olguların doğruluğunun ispatı için yeterli olmadığı, kullanılan ifadelerin kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde, küçük düşürücü, aşağılayıcı ve iftira niteliğinde olduğu dikkate alındığında, söz konusu ifadelerin basın ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği anlaşıldığından, 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan yayın ilkesinin ihlâl edildiğinden bahisle davacı şirkete idarî para cezası verilmesine ilişkin Üst Kurul kararında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle, dava konusu işlem hukuka uygun bulunarak davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nce; istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının usûl ve hukuka uygun olduğu ve davacı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, uyuşmazlık konusu yayında kullanılan ifadelerin görünürdeki gerçekliğe uygun olduğu, olayla ilgili TBMM’ye soru önergesi verildiği, yayında yer alan iddiaların milletvekilinin soru önergesindeki iddialarına dayandığı ve TBMM’nin denetim görevi kapsamında yürüttüğü bir meclis çalışması nedeniyle tutanakta yer alan bilgilerin aktarılması niteliğinde olduğu, program sunucusu hakkında açılan ceza davasında beraat kararı verildiği, ceza mahkemesi kararıyla dava konusu işlemin hukuka aykırı olarak tesis edildiğinin ortaya konulduğu, hak arama hürriyetinin ve etkili başvuru hakkının kısıtlandığı, ifade özgürlüğünün ihlâl edildiği ileri sürülmüştür.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, uyuşmazlık konusu yayında söylenen ifadeler ile 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlâl edildiğinin açık olduğu, söz konusu ifadelerin herhangi bir bilgi ve belgeye dayanmadığı, toplumda hassasiyet oluşturabilecek bir olayla ilgili polis teşkilatının zan altında bırakıldığı, gazetecilerin gerçeğe uygun ve güvenilir haber sunarak, iyi niyetle hareket etmeleri gerektiği, dava konusu işlemin hukuka uygun olarak tesis edildiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’İN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usûl ve hukuka uygun olan Bölge İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 17. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca davacının duruşma istemi yerinde görülmeyerek gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY:
Davacı şirkete ait “… ” logosuyla yayın yapan televizyon kanalında 28/10/2020 tarihinde yayınlanan “…” isimli programda, program sunucusu tarafından, ” (…) Evet sevgili izleyiciler, … çok önemli bilgiler aktarıyor. Yani birincisi tabî bu … ‘ın işte … ‘e yönelik olarak ‘Siz işte …’ yani ifadesini de kullanarak ya bu sık sık kullandığı bir ifade …’ın aslında bir söylem olarak ve bu şekilde eleştirmesi de aynı zamanda ‘Bir camiye baskın yaptınız’ olarak değerlendirdi …. Dediğim gibi yani ….’ın İçişleri Bakanı … ‘nun başında olduğu teşkilatın memurları Türkiye’de cemevlerine girip rahatlıkla işeyebiliyorlar ama. Yani böyle bir şey var. Böyle olduğu hâlde şey olabiliyor. … mesela … ‘i eleştirebiliyor. Fakat bu işin altında böyle bir durumun olduğunu tahmin etmek çok güç değil. Yani Almanya durup dururken böyle bir baskını yapmaz. Niye yapsın. Bu kadar polisle bir yere gidiyorsa Almanlar bu işin altında başka bir şey aramak gerekiyor. Ki bakın bunun böyle olduğunu da … anlatıyor. Yani mali bir mesele bu.” şeklinde ifadelere yer verilmiştir.
Dava konusu Kurul kararıyla, uyuşmazlık konusu yayında kullanılan ifadelerin ve yapılan yorumların kamusal sorumluluk anlayışıyla bağdaşmadığı, herhangi bir bilgi ve belgeye dayalı olmaksızın toplumda hassasiyet oluşturabilecek bir olayla ilgili olarak polis teşkilatının zan altından bırakıldığı, mezkur yayında yer verilen ifadelerin kişi ve kuruluşlara yönelik suçlayıcı ağır itham ve iftira niteliğinde olduğu ve 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlâl edildiğinden bahisle, Kanun’un 32. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ihlâlin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticarî iletişim gelirinin yüzde ikisi oranında idarî para cezası uygulanmasına karar verilmesi üzerine, anılan Kurul kararının iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde, “Medya hizmet sağlayıcılar, yayın hizmetlerini kamusal sorumluluk anlayışıyla bu fıkrada yer alan ilkelere uygun olarak sunarlar. Yayın hizmetleri; (…) İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez.”; 32. maddesinin ikinci fıkrasında ise, “8. maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanun’un diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlâlin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlâlin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idarî para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk lirasından az olamaz.” kurallarına yer verilmiştir.
HUKUKÎ DEĞERLENDİRME:
Dosyanın incelenmesinden, …’nun sunuculuğunu yaptığı “…” isimli, gündemdeki konulara ve siyasî olaylara yönelik yorum ve değerlendirmelerin yapıldığı programda, ihlâle konu yayının yapıldığı tarih itibarıyla Cumhurbaşkanının Almanya’da yaşanan cami baskını ile ilgili sözleri üzerine, daha önce Türkiye’de yaşanmış ve TBMM’ye yazılı soru önergesi verilmiş ve hakkında birçok kez haber yapılmış bir olay hatırlatılarak, Türkiye’de de aynı hassasiyetin neden gösterilmediğine yönelik yapılan yorum ve değerlendirmeler nedeniyle davacı şirket hakkında idarî yaptırım uygulanmasına ilişkin dava konusu Üst Kurul kararının tesis edildiği anlaşılmaktadır.
Aynı fiil sebebiyle program sunucusu … hakkında, “Devletin askerî veya emniyet teşkilatını alenen aşağılama suçundan” açılan ceza davasında, … Asliye Ceza Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla, atılı suçun unsurları oluşmadığından …’nun beraatine karar verildiği; anılan Ceza Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun … Bölge Adliye Mahkemesi … Ceza Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla reddedildiği ve bu kararın temyiz edilmeksizin 12/01/2023 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Kural olarak ceza mahkemesinde verilen kararların hukuk hâkimi açısından bağlayıcı olmadığı kabul edilmektedir; ancak, hukuk hâkiminin bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Dolayısıyla ceza mahkemesinde verilen kararların hangi hususlarda bağlayıcı olduğuna dair değerlendirme yapılması gerekmektedir. Bu doğrultuda, ceza hâkiminin mahkumiyet ve beraate ilişkin verdiği karar, kusurun var olup olmadığı ve illiyet bağı gibi hususlarda hukuk hâkimini bağlamazken, maddî olaya ilişkin yapılan tespitler ile yargılamaya konu fiilin hukuka aykırılığını tespit etmesi bakımından hukuk hâkimini bağlayıcı vasıfta olduğu kabul edilmelidir (Yargıtay HGK., 10/01/1975, T/406-1, YKD 1975/9 s.33-36).
Bu doğrultuda, ceza hâkimince verilen beraat kararının içeriğini teşkil eden maddî vakıanın tahlili ve bunun üzerine yapılan hukukî değerlendirmenin, dava konusu idarî para cezası verilmesine yönelik işleme yönelik olarak, idarî yargı mercii tarafından gerçekleştirilen hukuka uygunluk denetiminde bağlayıcı olup olmayacağı meselesinin irdelenmesi gerekmektedir.
Hukuk hâkimi kesinleşen ceza mahkemesi kararındaki maddî olgu ile bağlıdır. Ceza mahkemesi kendine has usûlî olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddî olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle, hukuk hâkiminin, ceza hâkiminin fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağını saptayan maddî vakıa konusundaki kabulü ve ceza mahkemesinin kabul ettiği olayın gerçekleşme şekli, diğer bir deyişle maddî vakıanın kabulü konusunda kesinleşmiş olan bir mahkumiyet veya maddî vakıa tespiti yapan beraat hükmüyle bağlı olacaktır (GÖZLER Kemal, “Res Judicata’nın Türkçesi Üzerine”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 56, Sa. 2, 2007, s.45-61).
Ceza muhakemesi hukuku ile idare hukuku farklı kural ve ilkelere tâbi disiplinlerdir. Ceza muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi işlemediğine dair hükümler dışında, ceza mahkemesi hükmü idare makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir (AYM, B. No: 2013/3175, 20/02/2014, § 38).
Bu noktada, program sunucusu hakkında verilen beraat kararının dava konusu işlemin yargısal denetimine etkisinin üzerinde durulması gerekmektedir.
Adîl yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki boyutu bulunmaktadır. Birincisi, kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen sürece ilişkin olup, suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Bu husus, tüm idarî ve adlî makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde imâ ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Güvencenin ikinci boyutu ise, ceza yargılaması sonucunda mahkumiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Barış Baş Başvurusu, 2016/14253, AYM, R.G.20/10/2020, S.31280).
Ceza Mahkemesince davacı kanalın program sunucusu hakkında beraat kararı verilirken, “29/07/2018 tarihinde İstanbul Armutlu … baskını olduğu, … içeride aranan şahıslar olduğu gerekçesiyle polis baskını düzenlendiği, polislerin uzun namlulu silahlarla girdikleri, baskın sırasında çok sayıda kişinin kötü muameleye maruz bırakılarak gözaltına alındığı, … duvarlarına spreylerle yazılar yazıldığı, kapıların zorla kırıldığı, içeride bulunan eşyalara zarar verildiği, koridorlara baskını gerçekleştiren polislerce idrar yapıldığının ileri sürüldüğü, bu olayla ilgili olarak … İstanbul Milletvekili … tarafından TBMM’ye yazılı soru önergesi verildiği, bu olay ve olayla ilgili yapılan protestoların sosyal medyada yer aldığının görüldüğü, bütün bu duruma göre de, sanığın programda söylediği sözler bir bütün olarak değerlendirildiğinde eleştiri niteliğinde olduğu, sanıkta suç kastının bulunmadığı, atılı suçun unsurlarının oluşmadığı” yönünde tespitlere yer verilerek hüküm kurulmuştur.
Ayrıca, uyuşmazlık konusu yayında yer alan iddialara ilişkin İstanbul Milletvekili … tarafından “İstanbul Sarıyer’de bulunan …’ne yapıldığı iddia edilen kolluk müdahalesine ilişkin” İçişleri Bakanı’nca cevaplanması istemiyle TBMM Başkanlığı’na sunulan … tarih ve … esas numaralı yazılı soru önergesine, İçişleri Bakanı’nca herhangi bir cevap verilmediği görülmektedir.
Bu itibarla, … Asliye Ceza Mahkemesi’nce verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı beraat kararında yer alan tespitler dikkate alındığında, uyuşmazlık konusu yayında kullanılan ifadelerin, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı, ağır itham veya iftira niteliğinde olmadığı anlaşıldığından, dava konusu Üst Kurul kararında hukuka uygunluk, davanın reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun reddine ilişkin temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında ise hukukî isabet bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kabulüne,
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun reddi yolundaki … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’ne gönderilmesine, 16/05/2023 tarihinde kesin olarak oyçokluğuyla karar verildi.
(X) KARŞI OY :
Temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile Bölge İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği oyu ile karara katılmıyorum.