Danıştay Kararı 13. Daire 2022/2836 E. 2023/1061 K. 08.03.2023 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2022/2836 E.  ,  2023/1061 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2022/2836
Karar No:2023/1061

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …A.Ş.
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : …
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı şirkete ait .. logosuyla yayın yapan televizyon kanalında “…” adlı haber programının … tarihinde saat …’da yayınlanan ve … tarihinde saat 18:30’da yayınlanan bölümlerinde yer verilen ifadeler nedeniyle, 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde yer alan “… Kişi yada kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez” şeklindeki yayın ilkesinin ihlâl edildiğinden bahisle …-TL idari para cezası verilmesine ilişkin … tarih ve … sayılı toplantısında alınan … no.lu Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (Üst Kurul) kararının iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen … tarih ve E:.., K:… sayılı kararda; Anayasa’nın 17. maddesinin 1. fıkrasında koruma altına alınan kişisel itibarın korunmasını isteme hakkı ile yayıncı kuruluşun Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında adil bir denge kurulması gerektiği, uyuşmazlık konusu yayınlarda … Üniversitesi Rektörlüğü’ne seçilen kişi hakkında kullanılan “işgal” kelimesinin “bir yeri ele geçirmek” anlamına geldiği ve kolluk kuvvetlerine karşı kullanılan “militan” kelimesinin ise “mücadelesini zor kullanarak ve yasadışı yollar kullanarak yapan taraftar” anlamına geldiği gözetildiğinde kaynağını Anayasa ve kanunlardan aldığı yetki ile görevli bulunan kamu görevlileri hakkında kullanılan ifadelerin sunucunun düşüncelerini toplumla paylaşma ve ifade özgürlüğü sınırlarını aşarak muhataplarına karşı küçük düşürücü nitelikte olduğu ve dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle, dava konusu işlem hukuka uygun bulunarak davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nce; istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının usul ve hukuka uygun olduğu ve davacı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, yayının yapıldığı dönemde gündemde fazlaca yer tutan ve toplumun geniş bir kısmını da ilgilendiren bir olayla ilgili olarak sert eleştiri içeren ifadeler kullanıldığı, her sert eleştirinin kelime kelime incelenerek ceza uygulanması halinde basın özgürlüğünün ortadan kalkacağı, uygulanan idari para cezasının zorlayıcı bir sosyal ihtiyaç veya son çare niteliğinde olmadığı ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, basın özgürlüğünün kişi ve toplum yararı bakımından sınırlı olduğu, kişinin şeref ve haysiyetine saldırı niteliğinde sıfatlama ve değerlendirmeler yapılması halinde basın özgürlüğünün sınırının objektif yönden aşılmış olacağı, yayında sarf edilen asılsız itham ve iftiraya matuf ifadelerin basın özgürlüğü sınırları içerisinde değerlendirilemeyeceği, dava konusu işlemin ölçülü, orantılı ve demokratik bir toplumda gerekli olduğu belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’İN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
ESAS YÖNÜNDEN:
MADDİ OLAY :
Davacı şirkete ait … logosuyla yayın yapan televizyon kanalında … tarihinde saat 18:30’da yayınlanan “Akşam Haberleri” adlı haber programında “Hiç kuşkusuz manşetimiz … Üniversitesi’nde olup bitenler. Daha doğrusu … Üniversitesi’ndeki rektör işgaline karşı öğrencilerin, öğretim üyelerinin, velilerin, çalışanların ve mezunların direnişi ve direnişin şiddetle bastırılmaya çalışılması. Dün akşam okul kampüsünde yapılan polis baskınında 159 öğrenci gözaltına alındı. Onların sorguları devam ediyor. Ve o göz altıları protesto etmek için ve … Üniversitesi’ndeki durumu protesto etmek için şuanda da … Kadıköy Meydanı’ndaki eyleme polisin müdahalesi var.” şeklinde ifadelere ve aynı programın … tarihinde saat …’da yayınlanan bölümünde ise, ” Evet, şimdi siz bu tür olayların hemen ertesinde insan hakları savunucusu olarak gidip bugün öğrencilere, yarın bir işçi grubuna, öbür gün bir kadın grubuna sahip çıkıyorsunuz adliyelerde. Şöyle bir sarmal yaşıyoruz galiba, dikkat çekici biçimde hani az önce değindik ya Anayasa’nın ve ilgili yasanın insanlara tanıdığı barışçıl eylem yapabilme özgürlüğü, şimdi bu insanlar bu özgürlüğü kullanmak üzere gittiklerinde güvenlik kuvvetleri onları engelliyor ve şiddet kullanarak engellemeye, zor kullanarak engellemeye çalışıyor. Vatandaş da ona tepki gösterince bu sefer güvenlik kuvvetlerine mukavele ya da mu.. Nasıl diyorsunuz? -Mukavemet. -Mukavemet etmek ,pardon. Mukavemet etmek suçlamasıyla karşı karşıya kalıyorlar. Bu sarmaldan nasıl kurtulacağız? Yani yasal hakkımı kullanmaya çalışıyorum, bir yerden mesela çıkmaya veya girmeye çalışıyorum. Polis önlemeye çalıştığı zaman mukavemet etmek suçlaması geliyor. Bu konuda belki de güvenlik kuvvetlerine farklı bir eğitim mi verilmesi gerekiyor yoksa iş siyasi mi? -İş tamamen siyasi. Bu sarmaldan bizim çıkmamız için Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasası’nı uygulayacak buna saygı duyacak halkının bu Anayasası’nı uygulayacak kadar halkına saygısı olacak bir iktidar tarafından yönetiliyor olmamız gerekiyor. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti devleti, sosyal, demokratik bir hukuk devleti olmaktan çıkartılalı, ne yazık ki bunu söylerken benim çok içim yanıyor, ama çok uzun zaman oldu ve son yaptıkları o evet hayır referandumuyla da tüy diktiler, kurdukları bu saçma sistemle. Bütün bu yaşadığımız şeylerin sebebi bu.. Evet bir kadın davası oluyor, katil değil kadın suçlanıyor. Emekçi kardeşler, emekçi arkadaşlarımız hakları için en meşru hakları için yürüyorlar, sömürüye karşı yürüyorlar, bizi sömürdüğünüz yeter en azından maaşlarımızı ödeyin tazminatlarımızı ödeyin diye yürüyorlar, karşılarında polisi buluyorlar. İşte köylerde derelerini savunmaya çalışan çiftçiler, insanlar, kadınlar, gençler bir anda karşılarında güvenlik kuvvetlerini buluyorlar. Nedense şu anda güvenlik kuvvetlerinin halkın polisi olması gereken kuvvetlerimiz iktidarın sanki militanlarıymış gibi kullanılmaya çalışılıyor. Ve aslında ben eminim bu arada güvenlik güçlerinin de bir kısmının hatta bence büyük bir kısmının bundan rahatsız olduğuna. Çünkü onlarla da konuştuğunuzda onların da aslında ne kadar haklarının yendiğini ve sömürüldüklerini de çok net görüyorsunuz. İşte ne 3600 göstergeleri veriliyor ne insani bir çalışma koşulları var. Zaten yarısı atanamayan öğretmenler falanlardan oluşuyor ve yani halkın aslında halkın içinden gelen iki sınıfı halkın içinden gelen iki grubu bu şekilde karşı karşıya getiriyor egemen güçler. Bunu da bir şekilde bence ifade etmekte fayda var.” şeklinde ifadelere yer verilmiştir.
Dava konusu Üst Kurul kararıyla, uyuşmazlık konusu yayında kullanılan “… Üniversitesi’nde rektör işgaline karşı” ve “Nedense şu anda güvenlik kuvvetlerinin halkın polisi olması gereken kuvvetlerimiz iktidarın sanki militanlarıymış gibi kullanılmaya çalışılıyor” şeklindeki … Üniversitesi Rektörü’ne ve güvenlik kuvvetlerine yönelik ifadelerin kişi ve kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliği taşıdığı, … Üniversitesi Rektörlüğünün ve güvenlik kuvvetlerinin toplum nezdindeki itibarını zedeleyebilecek nitelikte olduğu, bu nedenlerle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlâl edildiğinden bahisle Kanun’un 32. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ihlâlin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde ikisi oranında idarî para cezası uygulanmasına karar verilmiştir.
Bunun üzerine bakılan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:
6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde, “Yayın hizmetleri; … İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez.”; 32. maddesinin ikinci fıkrasında ise, “8. maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlâlin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı gözönünde bulundurularak, ihlâlin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz.” kurallarına yer verilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dosyanın incelenmesinden, gündemdeki konulara ve siyasî olaylara yönelik yorum ve değerlendirmelerin yapıldığı programda, … tarafından … Üniversitesi’ne yapılan rektör ataması ve bu olay sonrasında başta anılan üniversite olmak üzere çeşitli yerlerde bu atamaya karşı gerçekleştirilen protesto eylemlerine yapılan polis müdahalesine ilişkin yapılan yapılan yorum ve değerlendirmeler sebebiyle davacı hakkında idarî yaptırım uygulanmasına ilişkin dava konusu Üst Kurul kararının tesis edildiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusu yayının kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içermek suretiyle 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde düzenlenen yayın ilkesini ihlâl edip etmediğinin tespiti için programda rektör ataması ve polis müdahalesine ilişkin olarak kullanılan ifadelerin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre, ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de, başkalarının şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (AYM kararı, İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, Karar tarihi:30/06/2014, §44). Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (AYM kararları, Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, Karar tarihi: 16/07/2014, §41; Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, Karar tarihi: 02/10/2013, §33; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, Karar tarihi: 15/02/2017, §44).
İdari yaptırımı konu alan dava konusu Üst Kurul kararıyla, davacının düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin bulunduğu açık olduğundan, söz konusu müdahalenin, Anayasa’da güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlâline sebep olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. Müdahalenin, Anayasa’nın 13. maddesi açısından “kanunla öngörülmüş” olduğu ve Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde başkalarının şöhret veya haklarının korunması yönünde “meşru bir amaç” taşıdığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, ihlâlin tespiti için söz konusu müdahalenin “demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü” olup olmadığı değerlendirilmelidir.
Programda kullanılan ve dava konusu Kurul kararında yaptırıma esas alınan “rektör işgali” ifadesinin … tarafından … Üniversitesi Rektörlüğü’ne yapılan atamaya ilişkin yapılan atamaya ve uygulanan politikaya ilişkin siyasî nitelikli yorum ve eleştiri olduğu görülmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) göre, siyasi tartışma özgürlüğü, “tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi”dir (AİHM kararı, Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, Karar tarihi: 08/07/1986, §41-42). Mahkeme’ye göre, hükûmetler yalnızca yasama organı ve yargı organlarınca denetlenmemelidirler, hükûmetlerin aynı zamanda halk ve kitlesel medya tarafından da denetlenmeleri gerekmektedir (AİHM kararı, Şener/Türkiye, B. No: 26680/95, Karar tarihi: 18/07/2000, §40).
AİHM’nin yerleşik içtihatlarında da belirttiği gibi, hükûmetler kullandıkları kamu gücünden dolayı kendilerine yöneltilmiş en ağır eleştirileri bile hoşgörü ile karşılamak zorundadır. Sağlıklı bir demokrasi, bir hükûmetin yalnızca yasama organı veya yargı organları tarafından denetlenmesini değil, aynı zamanda sivil toplum örgütleri, medya ve basın veya siyasi partiler gibi siyasal alanda yer alan diğer aktörlerce de denetlenmesini gerektirir (AİHM kararı, Castells/İspanya, B. No: 11798/85, Karar tarihi: 23/04/1992, §46). Ayrıca hükûmetlere ve siyasetçilere yöneltilen eleştirinin sınırı da özel kişilere göre daha geniştir (AYM kararı, Bekir Coşkun Kararı, B. No: 2014/12151, Karar tarihi: 04/06/2015, §69).
İfade özgürlüğü, büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün güvence altına alınmasını hedeflemektedir ve düşüncelerin açıklanması ve yayılması sırasında kullanılan ifadelerin sert olması doğal karşılanmalıdır. Öte yandan, siyasi tartışma özgürlüğünün “tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi” olduğu göz önüne alındığında diğer ifade türlerine nazaran, başvuru konusu konuşmalardaki gibi politikaları ve siyasileri eleştiren, politikaları veya siyasi açıklamaları muhalif bir tarzda ele alan siyasi ifade özgürlüğüne ayrıca önem vermek gerekmektedir (AYM kararı, Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, Karar tarihi: 07/07/2015, §64).
Kişinin şöhretinin ve manevi varlığının korunması hakkı bakımından herkes aynı düzeyde korumaya sahip değildir. Bu bağlamda, kişinin kamuya açıldığı oranda, kişilik hakları ve özel hayatına ilişkin korunması gereken alanın kapsamı sınırlanmaktadır. Siyasetçilerin ve hükûmette bulunanların kişilik hakları ve özel hayatları ise, ifade özgürlüğü karşısında en az korunan alanlardan biridir.
Bununla birlikte; Cumhurbaşkanı, bakanlar, milletvekilleri, politikacılar, bürokratlar, diplomatlar, bilim adamları, sanatçılar, sporcular gibi kamuoyu tarafından tanınan kişilere yönelik eleştirilerin izin verilen sınırlarının, toplumda yer alan diğer kişilere oranla daha geniş olmasının, bu kişilerin özel hayatlarına, onur, şeref ve saygınlıklarına ağır ve haksız saldırılarda bulunulabileceği anlamına gelmediği de gerek iç hukukumuzda gerek AİHM kararlarında yerleşmiş bir ilkedir. Buna göre, ifadenin muhatabının konumu, ifadeyi kullananlar açısından sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı bahşetmez. Bu nedenle demokratik toplumların çoğunda; ifade özgürlüğü kalkanı arkasına gizlenerek, kişileri yalnızca karalamak, aşağılamak, asılsız suçlamalarda bulunmak, kişilerin özel hayatlarına ölçüsüz saldırıda bulunmak gibi ifade özgürlüğü hakkının açıkça kötüye kullanıldığı durumlar hukuken korunmamaktadır. Bu anlamda; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici keyfî söz ve beyanlar ile özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı saldırılar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeyi hedefleyen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadeler, ifade özgürlüğü kapsamı dışında değerlendirilebilmektedir (Yargıtay 12. Ceza Dairesi, E:2017/1848, K:2018/545, Karar tarihi: 17/01/2018).
Uyuşmazlık konusu program yayınında program sunucusu tarafından kullanılan ifadeyle hükûmetin eğitim politikasının değerlendirme konusu yapılarak rektör atamasının eleştirilmesinin hükümetlere, siyasetcilere ve kamuya mal olmuş kişilere yöneltilen eleştirinin sınırının diğer kişilere göre daha fazla olduğu da göz önüne alındığında, genel olarak kamu yararını ilgilendiren bir meselede yapılan sert eleştiri niteliğinde olduğu program yayınında kullanılan “Nedense şu anda güvenlik kuvvetlerinin halkın polisi olması gereken kuvvetlerimiz iktidarın sanki militanlarıymış gibi kullanılmaya çalışılıyor” ifadesi yönünden ise, konuşmanın bağlamı da dikkate alındığında; anılan ifadenin öncesinde, gerçekleştirilen protesto eylemlerinde eylemciler ile güvenlik kuvvetlerinin karşı karşıya bırakıldığının ve bunun mevcut siyasi sistemden ve siyasi karar vericilerden kaynaklı olduğunun, güvenlik kuvvetlerinin de bu durumdan olumsuz etkilendiğinin ifade edildiği hususlarıyla birlikte değerlendirildiğinde; anılan ifadeyle sosyal olaylara ve protesto eylemlerine karşı güvenlik kuvvetlerinin müdahalesi yönünde verilen emir ve talimatların siyasi saiklerle alındığı iddiası öne sürülerek bu durumun eleştirildiği, söz konusu ifadenin güvenlik kuvvetlerini küçük düşürücü, aşağılayıcı nitelikte olmadığı gibi protesto eylemlerine karşı tutumun eleştirisine yönelik söz konusu ifadelere yönelik davacının basın özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli bir müdahale olmadığı sonucuna ulaşıldığından dava konusu işlemde hukuka uygunluk görülmemiştir.
Bu itibarla, davanın reddi yönündeki İdare Mahkemesi kararına yönelik istinaf isteminin reddine ilişkin temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kabulüne;
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin …. İdare Mahkemesi kararına yönelik olarak yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu … İdari Dava Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 08/03/2023 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.