Danıştay 13. Daire Başkanlığı 2022/1695 E. , 2023/101 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2022/1695
Karar No:2023/101
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Belediye Başkanlığı
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:… , K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Halfeti Belediye Başkanlığı’nca Şanlıurfa ili, Halfeti ilçesinde bulunan mülkiyeti belediyeye ait … ada … parsel, … ada … ve … parsel, … ada … ve … parsel, … ada … parsel, … ada … , … ve … parsel sayılı toplam 9 adet taşınmazın 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 45. maddesi uyarınca satışına ilişkin 16/11/2021 tarihinde gerçekleştirilen ihalelerin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen kararda; davacının ihaleye ilişkin satış şartnamesini satın almadığı, ihalede istekli konumunda olmadığı, ihaleye katılmadığı, dava dilekçesinde ihalenin yapılmasının kendisi yönünden telafisi güç zararlara neden olacağının belirtildiği, ancak hangi açıdan zarara uğrayacağının ortaya konulmadığı, UYAP sistemi üzerinden yapılan incelemede, davacının Halfeti ilçesinde herhangi bir taşınmazının bulunmadığı, işyerinin ve ikametinin davalı idarenin bulunduğu beldede yer almadığı, bu haliyle dava konusu ihale ile davacı arasında makul bir alakanın ve menfaat ilişkisinin ortaya konulamadığı anlaşılan davacının dava açma ehliyetinin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, dava konusu işlemin Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi’nin sınırları içerisinde yer alan tüm vatandaşların sağlığını, mutluluğunu ve sağlıklı bir çevre içinde yaşamalarını engellediğinden, şehir estetiğini ve mirasını bozduğundan ve kamu kaynaklarının keyfi şekilde harcanmasına sebep olduğundan bu kentte yaşayan herkesi yakından ilgilendirdiği, bu sebeple menfaat kavramının geniş yorumlanması gerektiği, Şanlıurfa ilinin büyükşehir belediyesi statüsünde olduğundan dolayı hemşehri ilişkisinin büyükşehir belediyesinin mülki sınırları kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, yalnızca ilçe sınırlarını kapsayacak şekilde tanımlanmasının hukuka aykırı olduğu, büyükşehirde yaşayan her vatandaşın tüm şehri ilgilendiren işlemlere karşı dava açma ehliyetinin bulunduğu, davanın yalnızca bir vatandaş sıfatıyla değil Şanlıurfa ilinin tamamında faaliyet gösteren bir siyasi partinin il başkanı sıfatıyla da açılmış olduğu, bu itibarla menfaat kavranmının geniş yorumlanması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ … ‘IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2. Davanın ehliyet yönünden reddi yolundaki … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:… , K:… sayılı temyize konu kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, anılan Mahkeme kararının ONANMASINA,
3. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
4. Posta giderleri avansından artan tutarın davacıya iadesine,
5. Dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine,
6. 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak (karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere), 12/01/2023 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(X) KARŞI OY :
2577 sayılı Kanun’un 2. maddesinde yer alan ve iptal davasının subjektif ehliyet koşulu olan “menfaat ihlâli” kavramı doktrin ve içtihatlarda dava konusu işlemle davacı arasında kurulan kişisel, meşru, güncel bir menfaat ilişkisi olarak tanımlanmaktadır. Sözü edilen menfaat ilişkisinin varlığı ve sınırları her olayda yargı yerince ihtilâfın niteliğine göre belirlenmektedir.
Yargısal denetim amacıyla her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idari işlemlerde istikrarsızlığa neden olmaması ve idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkilenmemesi için, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunması koşuluna ihtiyaç vardır.
İptal davası açılabilmesi için gerekli olan menfaat ilişkisi kişisel, meşru, güncel bir menfaatin bulunması hâlinde gerçekleşecektir. Başka bir anlatımla, iptal davasına konu olan işlemin davacının menfaatini ihlâl ettiğinden söz edilebilmesi için, davacıyı etkilemesi, yani davacının kişisel menfaatini ihlâl etmesi, işlem ile davacı arasında ciddi ve makul bir ilişkinin bulunması gerekmektedir.
“Meşru menfaat” ilgisinden kasıt, kişi ile işlem arasında hukuken kabul edilebilir, başka bir anlatımla, dinlenilebilir, korunmaya değer bir ilginin varlığı iken; “kişisel menfaat” ilgisiyle, işlemin, kişinin hukukunu etkilemesi, kişi bakımından hukuk aleminde sonuç doğurması kastedilmektedir.
Kamu ihalelerinde ihale sürecine ilişkin icraî nitelikteki işlemler, sadece ihaleye katılan veya katılmak isteyenlerin hukukî durumunu etkilememekte, bunların yanında üçüncü kişilerin de hak veya menfaatlerini etkileyebilmektedir. Böyle bir durumda, söz konusu kişilerin menfaatlerinin zedelendiği iddiasıyla, mevzuatta öngörülen usuller çerçevesinde dava açabileceklerinin kabulü gerekmektedir. Dava ehliyetinin bir alt unsuru olan subjektif ehliyetin varlığının, ihale sürecine katılanlarla sınırlandırılması, Anayasa’nın idarî işlemlere karşı yargı yolunu açan 125. maddesi ile “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesine aykırılık teşkil edecek, ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinde yer alan, “Herkes, davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir.” kuralı ile “Etkili başvuru hakkı” başlıklı 13. maddesinde yer alan, “Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlâl edilen herkes, söz konusu ihlâl resmî bir hizmetin ifası için davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahiptir.” kuralını ihlâl edecektir.
Dosyanın incelenmesinden, Şanlıurfa ili Karaköprü’de ikamet eden davacı tarafından, ihale konusu taşınmazların düşük bedeller karşılığında kentsel dönüşüm sürecinde elde edildiği, sonrasında taşınmazlar birleştirilerek akaryakıt istasyonu gibi vasıflara büründürülerek belli şahıslara satışlarının yapıldığı, idarenin takdir yetkisini kötüye kullandığı, amaç yönünden işlemin hukuka aykırı olduğu gibi hususlar ileri sürülerek, mülkiyeti Halfeti Belediyesi’ne ait toplam 9 adet taşınmazın 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 45. maddesi uyarınca satışına ilişkin 16/11/2021 tarihinde gerçekleştirilen ihalelerin iptali istemiyle davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Kamu ihalelerine ilişkin icraî işlemlerin yalnızca ihaleye katılanların ya da katılabilecek olanların değil, üçüncü kişilerin de menfaatini etkileyebileceği, bu şekilde menfaati etkilenen kişilerin de dava açma ehliyeti olduğunun kabulü gerektiği, dava açma ehliyetinin yalnızca ihale sürecine katılan kişilerle sınırlanmasının Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen “Hak Arama Hürriyeti” ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil Yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesine ve “Etkili başvuru hakkı” başlıklı 13. maddesine aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.
İdare Mahkemesince, ihale konusu taşınmazların bulunduğu Halfeti ilçesinde davacının taşınmazının bulunmadığı, işyerinin ve ikametinin davalı idarenin bulunduğu beldede yer almadığı gerekçesiyle dava açma ehliyetinin bulunmadığına karar verilmiştir.
5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 13. maddesinin birinci fıkrasında, “Herkes ikamet ettiği beldenin hemşehrisidir. Hemşehrilerin, belediye karar ve hizmetlerine katılma, belediye faaliyetleri hakkında bilgilenme ve belediye idaresinin yardımlarından yararlanma hakları vardır…” kuralı yer almaktadır.
Uyuşmazlıkta davacının Şanlıurfa ilinde ikamet ettiği ve hemşehri sıfatıyla bu davayı açtığı, hemşehri sıfatının sadece belde ya da ilçe ile sınırlandırılamayacağı, hemşehri kavramının o belde ya da ilçenin bağlı bulunduğu ili de kapsadığı, Türk Dil Kurumu sözlüğünde hemşehrinin “memleketli” olarak tanımlandığı, mevzuatımızda önce “aynı yerde doğmuş olma” şeklinde tanımlanmış olan hemşehri kavramının 2005 yılında yapılan değişiklikle “aynı yerde ikamet etmeye” dayalı olarak tanımlandığı, dolayısıyla bu kavramın aynı yerde yaşamayı ifade ettiği, ayrıca Şanlıurfa ilinin büyükşehir olduğu ve hemşehri sıfatının Halfeti ile sınırlı olmayıp Şanlıurfa Belediyesi’nin mülki sınırları içerisinde yaşayanları kapsadığı, Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi’nin Halfeti Belediyesi’nin mülki sınırları içinde görev, yetki ve sorumlulukları bulunduğu gibi ilçe belediyesinin de büyükşehir belediyesine karşı görev ve sorumlulukları bulunduğu, hemşehri ilişkisinin büyükşehirler açısından da ilçe sınırları ile tanımlanamayacak kadar geniş, ilin tamamını kapsayacak nitelikte önemli bir menfaat bağı olduğu, Şanlıurfa ilinde ikamet eden davacının hemşehri hukuku uyarınca Halfeti Belediyesi’nce gerçekleştirilen taşınmazların satış ihalelerinin iptalini istemekte dava açma ehliyetinin bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Bu itibarla, davanın ehliyet yönünden reddine ilişkin Mahkeme kararında usûl hükümlerine uygunluk bulunmadığından davacının temyiz isteminin kabulü ile Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesi gerektiği oyu ile karara katılmıyorum.