Danıştay Kararı 13. Daire 2022/1137 E. 2023/1691 K. 05.04.2023 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2022/1137 E.  ,  2023/1691 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2022/1137
Karar No:2023/1691

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : … Başkanlığı
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’nca 12/12/2019 tarihinde açık artırma usûlü ile gerçekleştirilen mülkiyeti idarelerine ait Ankara ili, Ayaş ilçesi, … Mahallesi, … ada, … parselde bulunan taşınmazın satışına ilişkin ihalenin ve anılan satış ihalesinin iptal edilmesi talebiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin … tarih ve … sayılı davalı idare işleminin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce “davanın ehliyet yönünden reddi” yolundaki kararının Dairemizin 18/11/2021 tarih ve E:2020/3561, K:2021/3906 sayılı kararıyla bozulması üzerine, bozma kararına uyularak verilen kararda; davalı idarenin ilgili mevzuat uyarınca mülkiyetindeki taşınmazların satışını yapma yetkisine sahip olduğu, davacıların söz konusu taşınmazın kadimden beri mera olarak kullanıldığı, kendilerinin ve köy halkının hayvan yetiştiriciliği ile uğraştığı, bu nedenle anılan taşınmazın mera olarak köy halkının ihtiyacı doğrultusunda kullanılması gerektiği iddiası yönünden; taşınmazın mera vasfının kaldırılması işleminin ayrı bir dava konusu olduğu ve işbu davanın konusu olmadığı için burada ayrıca ele alınmayacağı, davacıların söz konusu satış işleminden haberdar edilmediği iddiasına gelince; davalı idarece Toplu Konut İdaresi Başkanlığı Satış, Devir, İntikal, Kiraya Verme, Trampa, Sınırlı Ayni Hak Tesisi ve Arsa Satışı Karşılığı Gelir Paylaşımı İhale Yönetmeliği’nin 15. maddesine uygun olarak taşınmazın satışına ilişkin ilanların yapıldığı, ayrıca davalı idarenin doğrudan davacılara tebligat yapma gibi bir yükümlüğünün bulunmadığı anlaşıldığından davacının bahsi geçen iddialarının yerinde görülmediği;
Bu itibarla, mülkiyeti davalı idareye ait Ankara ili, Ayaş ilçesi, … Mahallesi, … ada, … parsel numaralı taşınmazın 12/12/2019 tarihinde açık artırma usûlüyle yapılan ihalede özel bir kişiye satışına yönelik yapılan itirazın reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle dava konusu işlemler hukuka uygun bulunarak davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, uyuşmazlığa konu taşınmazın kadimden beri mera olduğunun tespit ve tescili için … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … esasına kayıtlı davanın açıldığı, anılan davada verilecek kararın işbu davayı etkileyeceği, Mahkemece taşınmazın vasfını doğrudan etkileyecek bu hususta araştırma yapılmadan, adli yargıda açılan dava bekletici mesele olarak görülmeden karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, uyuşmazlığa konu taşınmazın mera vasfında olduğuna ilişkin iddiaların işbu davanın konusu olmadığı, söz konusu taşınmazın mera vasfının kaldırılmasına ilişkin idari işlemin iptali istemiyle ayrı bir dava açılması gerektiği, taşınmazın 07/11/2019 tarihinde idarelerine devredildiği, idarelerinin iyi niyetli 3. kişi konumunda olduğu, davaya konu satış ihalesinin mevzuata uygun olarak kamuoyuna duyurulduğu, satış şartnamesi ve satış sözleşmesine uygun olarak ihalenin neticelendirildiği belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile Mahkeme kararının gerekçeli olarak onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Hazine adına kayıtlı olan Ankara ili, Ayaş ilçesi, … Mahallesi, … ada, … parselde bulunan taşınmaz, … tarih ve … sayılı Ankara Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü oluru ile 1164 sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun’un Ek-4. maddesi uyarınca davalı idareye bedelsiz olarak devredilmiş, 07/11/2019 tarihinde tapuda davalı idare adına tescil edilmiştir.
Davalı idarece, söz konusu taşınmaz açık artırma usûlü ile satışa çıkarılmış ve 12/12/2019 tarihinde satış işlemi gerçekleştirilmiştir.
Davacı tarafından 17/12/2019 tarihli dilekçe ile davalı idareye yapılan başvuruda, satışa konu taşınmazın mera olarak kullanıldığı ve satıştan mahalle halkının haberdar edilmediği ileri sürülerek dava konusu ihalenin iptali istenilmiştir.
Söz konusu başvuru üzerine … tarih ve E…. sayılı Toplu Konut İdaresi Başkanlığı Emlak Dairesi Başkanlığı işlemiyle, uyuşmazlık konusu taşınmazın idareleri mülkiyetinde bulunduğu, satışın mevzuata uygun şekilde duyurulduğu, 12/12/2019 tarihli satış işleminin onaylandığı belirtilmiştir.
Bunun üzerine davacı tarafından, yapılan başvurunun reddine dair işlem ile satış ihalesinin iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesinde, dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hâllerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu; 11. maddesinde, ilgililer tarafından idarî dava açılmadan önce idarî işlemin kaldırılmasının, geri alınmasının, değiştirilmesinin veya yeni bir işlem yapılmasının üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idarî dava açma süresinde istenebileceği, bu başvurunun işlemeye başlamış olan idarî dava açma süresini durduracağı kurala bağlanmıştır.
2577 sayılı Kanun’a 6545 sayılı Kanun’un 18. maddesiyle eklenen “İvedi yargılama usulü” başlıklı 20/A maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, ihaleden yasaklama kararları hariç ihale işlemlerinden doğan uyuşmazlıklarda ivedi yargılama usulünün uygulanacağı; 2. fıkrasının (a) bendinde, ivedi yargılama usulünde dava açma süresinin otuz gün olduğu; (b) bendinde ise, ivedi yargılama usulünde Kanun’un 11. maddesinin uygulanmayacağı kural altına alınmıştır.
Anılan Kanun’un “Dilekçeler üzerine ilk inceleme” başlıklı 14. maddesinin üçüncü fıkrasının (e) bendinde, dava dilekçesinin, süre aşımı yönünden inceleneceği; altıncı fıkrasında, süre aşımı hususunun davanın her safhasında dikkate alınacağı; “İlk inceleme üzerine verilecek karar” başlıklı 15. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde, süre aşımı bulunan hâllerde davanın reddedileceği kuralına yer verilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
2577 sayılı Kanun’un aktarılan hükümlerinin değerlendirilmesinden, ihaleden yasaklama kararları hariç ihale işlemlerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların ivedi yargılama usûlüne tâbi olduğu, bu usûle tâbi olan uyuşmazlıklarda dava açma süresinin otuz gün olduğu ve dava açılmadan önce idarî işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması istemiyle 2577 sayılı Kanun’un 11. maddesi kapsamında yapılacak bir başvurunun işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurmayacağı anlaşılmaktadır.
Anayasa’nın 125. ve 2577 sayılı Kanun’un 7. maddesinde, idarî işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı kurala bağlanmak suretiyle dava açma süresinin başlamasında “yazılı bildirim”in esas alınması öngörülmüş olup, hak arama özgürlüğünün kullanılması bakımından, idarî işlemlerin idare tarafından ilgililere açık ve anlaşılabilir biçimde bildirilmesi gerekmektedir.
Öte yandan, 2577 sayılı Kanun’un 7. maddesinin dördüncü fıkrasında düzenlenen, dava açma süresinin hesabında bildirim yerine ilanın esas alınarak sürenin ilan tarihini izleyen günden itibaren başlamasına ilişkin kural, ilanı gereken düzenleyici işlemlere karşı açılan idarî davalara yöneliktir.
Düzenleyici işlemler dışında kalan bireysel nitelikteki idarî işlemlerin iptali istemiyle açılan davalarda ise, dava açma sürelerinin hesabında, işlemin ilgilisine tebliğ edildiği tarihin esas alınması gerekmekle birlikte, özellikle idarenin tesis ettiği işlemin doğrudan tarafı olmayan ve bu nedenle de idarece yazılı bildirim zorunluluğu bulunmayan kişilerin açacakları davalarda, bu kişilerin idarî işlemi öğrenme tarihinin belirlenebildiği durumlarda, öğrenme tarihinin esas alınması gerektiği yargısal içtihatlarla kabul edilmektedir. Bu itibarla, ihale kararı, ilanı gereken düzenleyici işlem olmadığından dava açma süresinin ilanla başlamayacağı ve yazılı bildirim yapılmayan hâllerde işlemin bütün unsurlarıyla ilgililer tarafından öğrenildiği tarihten itibaren dava açma süresinin başlayacağı dikkate alındığında, davanın, ilan veya ihale tarihinden itibaren değil, ihaleden haberdar olunduğu ve öğrenme tarihi olarak belirtilen tarihi izleyen günden itibaren süresi içinde açılıp açılmadığının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, dava dilekçesinde davaya konu ihalenin haricen öğrenilmesi üzerine 17/12/2019 tarihinde davalı idareye yapılan başvuruda ihalenin iptalinin talep edildiği belirtildiğinden, davacının 17/12/2019 tarihinde ihaleden haberdar olduğu anlaşılmakta olup, ivedi yargılama usulüne tâbi olan uyuşmazlıkta 2577 sayılı Kanun’un 11. maddesi kapsamında idareye yapılan başvurunun işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurmayacağı da dikkate alındığında, dava açma süresinin 17/12/2019 tarihini izleyen günden itibaren başladığının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, 17/12/2019 tarihini izleyen günden itibaren otuz günlük dava açma süresi içinde ve en geç 16/01/2020 tarihinde dava açılması gerekirken, bu süre geçirildikten sonra 08/06/2020 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, davanın esası incelenerek verilen davanın reddi yolundaki temyize konu İdare Mahkemesi kararında sonucu itibarıyla hukukî isabetsizlik bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2. Davanın reddi yolundaki … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından anılan Mahkeme kararının yukarıda belirtilen GEREKÇEYLE ONANMASINA,
3. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
4. Posta giderleri avansından artan tutarın davacıya iadesine,
5. Dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine,
6. 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak (karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere), 05/04/2023 tarihinde esasta oybirliğiyle gerekçede oyçokluğuyla karar verildi.

(X) GEREKÇEDE KARŞI OY :
Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrası hükmü ile, bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve olanak sağlanması amaçlanmış; idareye, işlemlerinde, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğü getirilmiştir. Anayasa’nın 125. maddesinde de, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin “yazılı bildirim” tarihinden başlayacağı belirtilmiştir.
20/01/1982 tarihinde yürürlüğe giren 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda idari yargıda uygulanan “genel yargılama usulü” ve 7. maddesi ile devamı maddelerde de “genel dava açma süreleri” düzenlenmiş bulunmaktadır. Anılan 7. maddesinde, özel süre gösterilmeyen hâllerde idare mahkemelerinde idari işlemlere karşı dava açma süresinin “altmış gün” olduğu ve bu sürenin yazılı bildirim tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı kurala bağlanmıştır.
Buna karşılık, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’na, 28/06/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 18. maddesiyle eklenen 20/A maddesiyle, bir kısım işlemlere karşı açılan davalarda, genel yargılama usûlünden farklı olarak, gerek dava, gerekse temyiz aşamasında uygulanacak “ivedi yargılama usûlü” getirilmiş; ayrıca, ivedi yargılama usûlünde dava açma süresinin “otuz gün” olduğu ve bu Kanun’un 11. maddesi hükümlerinin uygulanmayacağı öngörülmüştür. Anılan maddede, ihaleden yasaklama kararları hariç ihale işlemlerinden doğan uyuşmazlıklarda ivedi yargılama usûlünün uygulanacağı kuralı yer almıştır.
Genel yargılama usûlünün uygulandığı uyuşmazlıklarda, ilgililere dava açmadan önce, 2577 sayılı Kanun’un 10, 11, 12 ve 13. maddeleriyle “idari başvuru” seçeneği getirilmişken, ivedi yargılama usûlünün uygulandığı işlemlere karşı doğrudan dava açma zorunluluğu getirilmiş ve 2577 sayılı Kanun’un 11. maddesi uyarınca yapılacak idari başvurunun dava açma süresini durdurmayacağı kurala bağlanmıştır.
Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca idarenin yükümlülüğünün, ivedi yargılama usûlüne tâbi bir idarî işlem söz konusu olduğunda, ilgilinin yanılgıya düşmemesi açısından özel dava açma süresi içerisinde doğrudan dava açmak zorunda olduğunun, işleme karşı idarî başvuruda bulunularak itiraz edilmesinin dava açma süresini durdurmayacağının bildirilmesini de kapsadığı kuşkusuzdur. Ancak kendisine herhangi bir yazılı bildirim yapılmayan ya da yapılan yazılı bildirimde işleme karşı başvuru yolu ve süresi belirtilmeyen, uyuşmazlığın ivedi yargılama usûlüne tâbi olduğu, 2577 sayılı Kanun’un 11. maddesi uyarınca itirazda bulunmasının dava açma süresini durdurmayacağı, doğrudan dava açması gerektiği bildirilmeyen ilgililerin, hangi yargılama usûlünün uygulanacağı ve hangi sürede dava açacakları konusunda karışıklık yaşamaları ve yanılgıya düşmeleri mümkün bulunmaktadır. Mevzuattan kaynaklanan bu karışıklığın Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan mahkemeye erişim hakkını ihlâl eden sonuçlara yol açmasını engellemek yargı yerine düşen bir görevdir.
Öte yandan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 36533/04 başvuru numaralı Mesutoğlu-Türkiye kararında, usul kurallarının nasıl yorumlanması gerektiği hususunda özetle; mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığı, bazı sınırlamalara tâbi olabildiği, bununla birlikte, getirilen kısıtlamaların, hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde, kişinin mahkemeye erişimini engellememesi gerektiği, mahkemeye erişim hakkına getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru bir amaç güdüldüğü takdirde ve hedeflenen amaç ile başvurulan araçlar arasında makûl bir orantı olması hâlinde Sözleşmenin 6/1. maddesi ile bağdaşabileceği, bu ilkelerden hareketle, dava açma hakkının doğal olarak yasayla belirlenen şartları olmakla birlikte, mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine hâlel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir esneklikten kaçınılması gerektiği belirtilmektedir.
Bu durumda, ilgililere herhangi bir yazılı bildirimin yapılmadığı ve idari işlemin bir şekilde öğrenilmesi üzerine dava açıldığı durumda, bu kişilerin mevzuattan kaynaklanan bu karışıklık nedeniyle kaç gün içinde hangi merciye başvuracaklarını bilmeleri beklenemeyeceğinden, ayrıca uyuşmazlığın genel yargılama usûlüne mi yoksa ivedi yargılama usûlüne mi tâbi olduğu noktasında tereddüt yaşamaları olası bulunduğundan, dava açma süresi hesaplanırken öğrenme tarihinin başlangıç alınması ve aynı şekilde özel dava açma süresinin değil, açık, anlaşılabilir ve ulaşılabilir olan genel dava açma süresinin işletilmesi gerekir.
Nitekim Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu’nun 15/03/2022 tarih ve E:2021/2, K:2022/1 sayılı kararıyla da; yazılı olarak bildirilen ve özel dava açma süresine tâbi olan bir işlemde, dava açma süresinin gösterilmemiş olması durumunda genel dava açma süresinin işletilmesi gerektiği yönünde içtihatların birleştirilmesine karar verilmiştir.
Diğer taraftan Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen, hangi kanun yolları ve mercilere başvurulacağının ve sürelerinin belirtilmesi zorunluluğunun bütün idari işlemler için değil, kişilerin haklarını, özgürlüklerini veya menfaatlerini zedeler nitelikte olan ve yazılı olarak ilgilisine bildirilen işlemler için geçerli olduğunun kabul edilmesi gerekir. İhale ilanları ve ihale şartnameleri, yapılacak olan ihaleye katılım ve yeterlik kurallarını düzenleyen işlemler olduğundan, başvuru yolları ve süresinin belirtilmesini zorunlu kılan bir özelliğe sahip değildirler.
Dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlık konusu ihalenin 12/12/2019 tarihinde gerçekleştirildiği, davacı tarafından satışa konu taşınmazın mera olarak kullanıldığı ve satıştan mahalle halkının haberdar edilmediği ileri sürülerek ihalenin iptali talebiyle 17/12/2019 tarihinde davalı idareye müracaat edildiği, başvurunun … tarih ve … sayılı davalı idare işlemiyle reddedildiği, bunun üzerine yapılan başvurunun reddine dair işlem ile satış ihalesinin iptali istemiyle 08/06/2020 tarihinde dava açtığı anlaşılmaktadır.
Buna göre, taşınmazın bulunduğu mahalle sakini olan davacıya, menfaatini zedeleyen bu işleme karşı hangi yargılama usûlü ile ne kadar sürede hangi yargı merciinde dava açabileceği hususunda yazılı bir bildirim yapılmadığı, ihale kararının iptali istemiyle doğrudan iptal davası açabileceğinin kendisine yazılı olarak bildirilmediği görülmektedir.
Bu itibarla, uyuşmazlığın ivedi yargılama usûlüne tâbi olduğu ve dava açma süresinin otuz gün olduğu yolunda kendisine yazılı bildirim yapılmayan davacının, ihalenin iptali istemiyle hangi tarihten itibaren dava açması gerektiği hususunda tereddüt yaşadığı ve yanılgıya düştüğü, mevzuattan kaynaklanan bu karışıklığın davacının özel süresi içerisinde dava açmasını zorlaştırdığı anlaşıldığından, mahkemeye erişim hakkının ihlâl edilmemesi açısından uyuşmazlıkta özel dava açma süresinin değil, genel dava açma süresinin uygulanması gerekmektedir.
Bu bağlamda, 17/12/2019 tarihini izleyen günden itibaren altmış günlük genel dava açma süresi içerisinde dava açılması gerekirken, bu süre geçirildikten sonra, 08/06/2020 tarihinde açılan davanın reddine ilişkin Mahkeme kararında sonucu itibarıyla hukuki isabetsizlik bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, temyize konu Mahkeme kararının belirtilen gerekçe ile onanması gerektiği oyu ile gerekçe yönünden karara katılmıyorum.