Danıştay Kararı 13. Daire 2021/5193 E. 2023/1066 K. 08.03.2023 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2021/5193 E.  ,  2023/1066 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2021/5193
Karar No:2023/1066

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … Televizyon Reklamcılık ve Filmcilik Sanayi ve Ticaret A.Ş.
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : … Kurulu
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı yayın kuruluşuna ait “…” logosuyla yayın yapan televizyon kanalında 19/02/2020 tarih ve saat 18.24’te yayınlanan “…” adlı haber bülteninde 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde yer alan, “Suçlu olduğu yargı kararı ile kesinleşmedikçe hiç kimse suçlu ilân edilemez veya suçluymuş gibi gösterilemez; yargıya intikal eden konularda yargılama süresince, haber niteliği dışında yargılama sürecini ve tarafsızlığını etkiler nitelikte olamaz.
” yayın ilkesinin ihlâl edildiğinden bahisle anılan Kanun’un 32. maddesinin sekizinci fıkrası gereğince uyarı cezası verilmesine ilişkin … tarih ve … sayılı Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (Üst Kurul) kararının iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararda; … isimli şahıs tarafından verilen şikâyet dilekçesi üzerine yapılan değerlendirme sonucunda Üst Kurulca, medya hizmet sağlayıcının haber vermeye çalışırken, habere konu olan bireyin kişilik haklarının korunmasının bir zorunluluk olduğu, söz konusu yayında haber niteliği aşılarak kişi hakkında suçlu olduğuna dair kesin yargı cümleleri ile olayın anlatıldığı, medyanın taraflı yayınlarla önyargılı bir kamuoyu oluşturarak hem yargılanma sürecinin tarafsızlığına, hem de bu kişilerin toplum içinde saygınlığına ve insanlarla olan ilişkilerine zarar verdiği, yargılanmakta olan kişilerin suçlu olduğu düşüncesini oluşturacak şekilde teşhir edilmeleri durumunda adil yargılanma hakkı ve suçsuzluk karinesinin zedelenmiş olacağı, dolayısıyla mahkeme kararı ile suçluluğu kesinleşmediği sürece suçsuz sayılması gereken bir kişi hakkında, kamuoyunda suçluymuş gibi bir intiba oluşmasına neden olabilecek nitelikte yayın yapılarak 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinin ihlâl edildiğinden bahisle uyarı cezası verilmesi üzerine bakılan davanın açıldığı;
Söz konusu yayında, haber bültenini sunan spiker tarafından, “Şimdi biraz hafızamızı tazeleyelim, bir zamanlar bir kadın eski sevgilisi hakkında beni ormanlık alana kaldırdı, darp ettirdi, ayakkabısının altını öptürdü diyerek şikâyetçi olmuştu. Haberin diğer kahramanı sonradan Kırşehir Valisi oldu. …’nün üç buçuk yıllık hukuk mücadelesi sonuç verdi, … hakkında 18 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.” denildikten sonra, görüntüler eşliğinde haberin içeriğine geçildiği, program CD’si ve deşifre metinlerinin birlikte değerlendirilmesinden, yayın içeriğindeki söylemlerin ifade özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkan basın özgürlüğü kapsamında olmadığı, programda olayın tarafı olan …’nın ifadelerine verildiği, olayın karşı tarafına yönelik suçlamaların ekrana getirildiği, haber niteliği dışında, suçluluğu yargı kararı ile sabit bulunmamış birinin kamuoyu huzurunda suçluymuş gibi gösterildiği ve masumiyet karinesinin ihlâl edildiği, dolayısıyla 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinin ihlâl edildiği anlaşıldığından, dava konusu Üst Kurul kararında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle dava konusu işlem hukuka uygun bulunarak davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: …Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nce; istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının usul ve hukuka uygun olduğu ve davacı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, kararın gerekçesiz olduğu, kamu görevlilerinin demokratik düzen gereği kişilik haklarına yönelik saldırılara sıradan kişilere nazaran daha fazla katlanmak zorunda olduğu, haberin öznesinin üst düzey kamu görevlisi olduğu, toplum açısından önemli rolü ve yeri bulunan bu kişilerin hayatları ve sıfatlarına yönelik ve bu sıfatlarını etkileyen haberlerin bütünüyle her zaman kamusal yararı haiz olduğu, bu kişilerin toplum gözünde güvenilirliklerinin her zaman incelenip, denetlenmesi gerektiği, basının “haber vermek ve eleştirmek” görevinin kamusal nitelikte olduğu, bu görevin kapsamında kalındığı sürece verilen haber ve yapılan eleştirinin kişisel haklara zarar verici nitelikte bulunsa dahi yayın eyleminin hukuka uygun kabul edildiği, olay öncesinde kaymakam, akabinde vali olan kişi hakkında özellikle kadına şiddet gibi ülkemizde ayrıca önem arz eden bir toplumsal sorun ve yargıya intikal etmiş bir adli vaka bakımından toplumun bilgilendirilmesinde üstün nitelikte kamusal yarar bulunduğu, ilgili haberde kimsenin suçlu/hükümlü olarak gösterilmediği, kamu görevlisi hakkında kadına şiddet olayına ilişkin iddialara yer verildiği, ilgili iddiaların da yargıya sirayet etmiş görünür gerçek iddialar olduğu, haber niteliği kamu davası açılması sonucunu doğuran iddianameye konu iddialarının ekrana getirildiği, kişi hakkında yargıya intikal eden iddialara “iddia” ifadesiyle yer verilmesinin kişiyi suçlu gibi gösterme sonucunu doğurmadığı, üç buçuk yıllık bir süreç sonunda soruşturma izni verilerek vali hakkında dava açılmış olmasının, daha önce haberlere konu edilmiş olay hakkında güncel bir gelişme olduğu, yayın yapıldığı tarihte herhangi bir yayın yasağının bulunmadığı, temel hak ve özgürlüklere müdahalenin ihlâl teşkil edip etmediğinin tespitinde müdahalenin hukuken öngörülmüş olup olmadığının, meşru amaca sahip olup olmadığının ve demokratik toplumda gerekliliği ve ölçülülüğünün incelenmek zorunda olduğu, davaya konu idari yaptırımın sınırlandırma ölçütlerini haiz olmadığı, kararda sınırlandırma ölçütlerine genel olarak yer verildiği, ancak sınırlandırma ölçütlerinin gerekliliğinin somutlaştırılmadığı ve eylem ile yaptırım arasında neden sonuç ilişkisi kurulmadığı ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, haberin başında anlatılan olayların bir iddia olduğu belirtilse de, … ve dış ses tarafından yargı cümleleri ile olayın aktarıldığı, … ile …’nün sevgili olup olmadığı hususunun, aralarında darp ettirme ve ayakkabısının altını öpmesi olayı yaşanıp yaşanmadığının bilinme imkânının bulunmadığı ve son kararın mahkemece verileceği, yargılama sonucunda habere konu kişinin suçlu bulunabileceği gibi masum da bulunabileceği, medyanın bu süreçleri tarafsız bir şekilde aktarması gerektiği, haberin kamuoyunda önyargı oluşturmayacak şekilde verilmesi gerektiği, haber içeriğinde olayı bir tarafı olan …’nün ifadelerine yer verildiği ve olayın karşı tarafına yönelik suçlamaların ekrana getirildiği, yargılanmakta olan kişilerin suçlu olduğu düşüncesini oluşturacak şekilde teşhir edilmeleri durumunda adil yargılanma hakkı ve suçsuzluk karinesinin zedeleneceği, mahkeme kararı ile suçluluğu kesinleşmediği sürece suçsuz sayılması gereken birey hakkında, medyada suçluluktan söz edilmesinin bir çelişki oluşturduğu, basın özgürlüğü ile masumiyet karinesinin çakıştığı, ihlâle konu haberin başında, anlatılan olayların bir iddia olduğu belirtilmiş ise de haber niteliğinin aşılarak kişi hakkında suçlu olduğuna dair kesin yargı cümleleri ile olayın anlatıldığı, basın özgürlüğünün mutlak değil, nispi bir özgürlük olduğu, söz konusu yayın ile Anayasa’da belirlenen objektif sınırların aşıldığı belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’UN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
ESAS YÖNÜNDEN:
MADDİ OLAY :
… tarih ve … sayılı Üst Kurul kararıyla, davacı yayın kuruluşuna ait “…” logosuyla yayın yapan televizyon kanalında, medya hizmet sağlayıcının haber vermeye çalışırken, habere konu olan bireyin kişilik haklarının koruması bir zorunluluk olduğu, anılan yayında haber niteliği aşılarak kişi hakkında suçlu olduğuna dair kesin yargı cümleleri ile olayın anlatıldığı, medyanın taraflı yayınlarla önyargılı bir kamuoyu oluşturarak hem yargılanma sürecinin tarafsızlığına, hem de bu kişilerin toplum içinde saygınlığına ve insanlarla olan ilişkilerine zarar verdiği, yargılanmakta olan kişilerin suçlu olduğu düşüncesini oluşturacak şekilde teşhir edilmeleri durumunda adil yargılanma hakkı ve suçsuzluk karinesinin zedelenmiş olacağı, dolayısıyla mahkeme kararı ile suçluluğu kesinleşmediği sürece suçsuz sayılması gereken bir kişi hakkında, kamuoyunda suçluymuş gibi bir intiba oluşmasına neden olabilecek nitelikte yayın yapıldığı gerekçesiyle 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinin ihlâl edildiğinden bahisle, davacı şirkete uyarı cezası verilmesine karar verilmiştir.
Bunun üzerine anılan Üst Kurul kararının iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.
Söz konusu yayında haber bültenini sunan spiker tarafından, “Şimdi biraz hafızamızı tazeleyelim, bir zamanlar bir kadın eski sevgilisi hakkında beni ormanlık alana kaldırdı, daıp ettirdi, ayakkabısının altını öptürdü diyerek şikâyetçi olmuştu. Haberin diğer kahramanı sonradan Kırşehir Valisi oldu. …’nün üç buçuk yıllık hukuk mücadelesi sonuç verdi, … hakkında 18 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.” denildikten sonra, görüntüler eşliğinde haberin içeriğine geçilmiş, haberin içeriğinde de;
“….: İçimin kemirdiği tek şey ayakkabılarının altını bana öptürmesiydi.
Dış Ses: Bana ayakkabısının altını öptürdü dediği kişi dönemin kaymakamı, iddiaya göre aşkları nefrete döndü, Sonradan … Valisi olan … hakkında 18 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. (Bu sırada Bir kadının kahverengi bir aracın kapısını tutmaya çalışarak peşinden koştuğu ve daha sonra aynı kadın tarafından bu araca taş atıldığına ilişkin görüntüler ekrana gelmektedir.)
Dış Ses: Bu görüntü de aşklarının nefrete döndüğü o günden … Kahverengi otomobildeki kişi Bağcılar Kaymakamı … taşı atan da haberin kadın kahramanı …
…: Çok ölüm tehditi aldım. ‘Seni öldürürüz, yaşatmayız.’ dediler.
Dış Ses: İddiaya göre evli ve üç çocuk babası … …’da kaymakam iken belediyede çalışan kadınla İki yıl birlikte oldu. Ancak, İstanbul …’a tayini çıkınca aralarına kara kedi girdi. …. aşkının peşinden gitmek İstedi, Kaymakam istemedi. Ve yine iddiaya göre bir plan yaptı, kadını Bursa’ya çağırdı, Dört kişi onu bir otomobile bindirdi.
…: Orada çırpındım arabanın içinde çırpındım beni çıkartın diye.
Dış Ses: Çıkartmadılar.
…: Daha sonra camı açtı tekrar bana tahrik edici yavrum kelimelerini kullanınca ben de bir tane taş attım. (… olduğu iddia edilen kadının taş attıktan sonra orada bulunan bir kadın ve bir erkek tarafından yakalanmaktadır. Arabaya bindikleri görüntüler ekrana gelmiştir.)
Dış Ses: Taş atan kadını yakaladılar, bir araca bindirip ormanlık alanda İki saat boyunca darp ettiler.
…: Uzun boylu bey, hanımefendinin yanındaki, böyle çenemin altından çok güçlü bir yumruk vurdu bana. O bayan saçımdan tuttu beni arabaya kadar götürdü, benim arabama kadar götürdü.
Dış Ses: Devamında … eski sevgilisinin telefonunu aldı.
…: Bir şartla vereceğim telefonunu dedi, iki ayakkabısının altını uzattı bana, öpeceksin bunları dedi.
Dış Ses: Sonra … Valisi olan … merkeze çekildi. Bugün de hakkında 18 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.” şeklinde ifadelere yer verilmiştir.

İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13. maddesinde, “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”; “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlıklı 26. maddesinde, “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. … Bu hürriyetlerin kullanılması, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir. Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz. Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”; “Basın hürriyeti” başlıklı 28. maddesinde, “Basın hürdür, sansür edilemez. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır. Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27. maddeleri hükümleri uygulanır. …”; “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” başlıklı 38. maddesinde, “…Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. …”; 90. maddesinin son fıkrasında, “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasa’ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” kurallarına yer verilmiştir.
5187 sayılı Basın Kanunu’nun “Basın özgürlüğü” başlıklı 3. maddesinde, “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir.
” kuralı yer almaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “İfade Özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinde, “1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmasına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngürülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir.” kuralı yer almaktadır.
6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un “Yayın hizmet ilkeleri” başlıklı 8. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde, “Suçlu olduğu yargı kararı ile kesinleşmedikçe hiç kimse suçlu ilân edilemez veya suçluymuş gibi gösterilemez; yargıya intikal eden konularda yargılama süresince, haber niteliği dışında yargılama sürecini ve tarafsızlığını etkiler nitelikte olamaz.
” kuralına yer verilmiş; 32. maddesinin sekizinci fıkrasında ise, bu Kanun hükümlerine göre idarî para cezasına veya idarî tedbire karar vermeye Üst Kurul’un yetkili olduğu, Üst Kurul’un; ihlâlin ağırlığı, haksız ekonomik kazancın ve tekrarın varlığı ile son beş yılda uygulanan idarî yaptırımlar gözetilmek suretiyle ikinci fıkrada belirtilen her bir ihlâl için bir defaya mahsus olmak üzere, idarî para cezası uygulamak yerine medya hizmet sağlayıcı kuruluşu uyarabileceği kurala bağlanmıştır.

HUKUKÎ DEĞERLENDİRME:
İfade özgürlüğü, bireylerin serbestçe haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelmekte olup ifade özgürlüğü sadece “düşünce ve kanaate sahip olma” özgürlüğünü değil aynı zamanda sahip olunan “düşünce ve kanaati (görüşü) açıklama ve yayma”, buna bağlı olarak “haber veya görüş alma ve verme” özgürlüklerini de kapsamaktadır.
Bu noktada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yerleşik hâle gelen içtihadında, sadece toplumun ve devletin olumlu, doğru ya da zararsız gördüğü “haber” ve “düşüncelerin” değil, devletin veya toplumun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşüncelerin de serbestçe ifade edilebilmesi ve bireylerin bu ifadeler nedeniyle herhangi bir yaptırıma tabi tutulmayacağından emin olmaları gerektiği; ifade özgürlüğünün, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin temeli olduğu ve bu özgürlük olmaksızın “demokratik toplumdan” bahsedilemeyeceği ifade edilmektedir. (Handyside/Birleşik Krallık, B.No: 5493/72, 07/12/1976)
Başka bir anlatımla, ifade özgürlüğüne müdahalenin, demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığının incelenmesi bakımından, Mahkemeye, bu müdahalenin toplumsal ihtiyaç baskısını karşılayıp karşılamadığı, meşru amaçla orantılı olup olmadığı, müdahaleyi haklı kılmak için ulusal makamlar tarafından gösterilen gerekçelerin Sözleşme’nin 10. maddesinin ikinci fıkrası açısından ilgili ve yeterli olup olmadığını araştırma görevi yüklenmektedir. (Sunday Times/Birleşik Krallık, (no1), B.No:6538/74, 26/05/1979).
AİHM, Sunday Times/Birleşik Krallık davasında da, yargı aşamasında olan bir konunun halk arasında tartışılabilmesi için basında yer almasının Sözleşmeye aykırı olmadığına karar vermiştir. AİHM, Lingens/Avusturya kararında ise, basının politik alanda ve demokrasinin işleyişindeki önemine değinmiştir. İlgili olayda AİHM, basın özgürlüğünün halk içinde, siyasi liderler hakkındaki düşüncenin şekillenmesini sağladığını ve siyasi tartışma ortamının demokrasinin temel taşı olduğunu vurgulamıştır. Buna göre, “bir politikacı hakkında yapılan eleştirinin sınırı sıradan vatandaşlara nazaran daha geniş olmalıdır. Çünkü politikacı, sıradan vatandaşlardan farklı olarak her söz ve davranışını bilerek ve isteyerek basının ve kamuoyunun yakın denetimine açmıştır. Sözleşmenin 10. maddesinin ikinci fıkrası, başkalarının, bu arada politikacıların da itibar ve haklarını korumaktadır. Ancak politikacılar söz konusu olduğunda, bu koruma, siyasi konuların tartışılmasındaki yarar ile dengelenmek zorundadır.”
AİHM, Müslüm Gündüz/Türkiye davasında, ifade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun en önemli temellerinden birini ve bu toplumlardan her birinin ilerlemesi ve gelişmesi için vazgeçilmez şartlardan birini oluşturduğunu, Sözleşmenin 10. maddesinin 2. fıkra hükmü saklı kalmak kaydıyla ifade özgürlüğünün, sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen bilgi ve düşünceler için değil aynı zamanda devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şok eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğu, demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan, çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülüğün bunu gerektirdiğini ifade etmiştir. (Karar tarihi:04/12/2003, Başvuru No:35071/97)
Bu kapsamda Yargıtay’ın pek çok kararında yaptığı değerlendirme de aynı yöndedir. “Kamuya mâl olmuş kişilerle karşılaştırıldığında özel kişilere yönelik eleştirilerin sınırları daha dardır. Diğer yandan davacı bürokrat olarak eleştiri ağır dahi olsa eleştirilere olağandan daha fazla katlanabilmelidir.” (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 04/12/2014 tarih ve E:2014/1846, K:2014/16594 sayılı kararı)
Kişinin üstlendiği görevin, toplumdaki önemine göre yapılan eleştirilerin sayısı çoğalacağı gibi gerektiğinde içeriği de çok sert olabilir. Çünkü basın, kamu adına, eleştiri yapmaktadır. Demokrasilerde eleştirilmeyecek kurum, kuruluş, fikir ve düşünce yoktur. Siyasal yaşamda görev yapmak, bu görevin gerektirdiği sorumluluk ve sonuçları kabul etmek demektir. Siyasi kişileri, yöneticileri, genel müdürleri eleştirmek ve onlarla ilgili sürekli haber yapmak basın için bir hak değil, ayrıca bir görevdir. Özellikle siyasal yaşamda görev alan kişilerin, basının her yönüyle kendisi ile ilgileneceğini, eleştireceğini, uyaracağını ve hatta bazen çok sert eleştirilere muhatap olacağını önceden bilmesi ve hesaba katması gerekir. Siyasal figürlerin davranışları, yasalara uygun olsa ve yasalara aykırı hiçbir eylem içermese dâhi, basın tarafından değer yargılarına ters düşen davranışlarının sorgulanacağını bilmesi ve bilebilecek durumda olması gerekir. (Kişilik Hakları-Medya Etik Yargı Kararları, Fikret İlkiz ve Barış Günaydın, Küresel İletişim Dergisi, Sayı:2, Güz-2006)
“Sonuç olarak kabul etmek gerekir ki, hükümet üyelerimiz ve diğer politikacılarımız, üst düzey bürokratlarımız görevleriyle ilgili olarak görsel ve/veya yazılı basında yapılan eleştirileri, yer alan karikatürleri, sade vatandaşlara göre, çok daha geniş bir ‘hoşgörüyle’ karşılamalıdırlar. Politik alandaki bir ölçüde sert ve kırıcı tartışmalar, eleştiriler, demokratik rejimlerde ‘kamu yararı’ kapsamı içinde değerlendirilmesi gereken olgulardır.” (Türk Borçlar Hukuku, Prof. Dr. Safa Reisoğlu, s.254)
Yargı kararlarında ve doktrindeki görüşler itibarıyla, devlet adamı, politikacı, yazar, sanatkâr gibi topluma mal olmuş veya kamu oyunda tanınmış kişilere yönelik eleştiri sınırının, normal bireylerden daha geniş olduğu konusunda bir duraksama bulunmamaktadır.
Bu kapsamda haberde bahsi geçen ve davalı idareye şikâyet dilekçesi vererek kişilik hakları zedelenmek suretiyle şahsının suçlu olduğuna yönelik kamuoyu yaratılmasına ve yargılamayı yapacak olan mahkemenin etkilenmesine çalışıldığı iddialarını ileri süren eski … Valisi …’nin üst düzey kamu görevlisi olduğu ve topluma mâl olmuş bir kişi olduğu açıktır.
Söz konusu haber programı incelendiğinde, eski … Valisi …’nın eski sevgilisini dört kişi ile birlikte dağa kaldırdığı, darp ettiği ve ayağının altını öptürüp af dilettirdiği ile ilgili haberde, eski Vali hakkında 18 yıl hapis istemiyle dava açıldığının belirtildiği, haberde yer verilen alt yazıda da “18 yıla kadar hapsi isteniyor” ifadesine yer verildiği, olaya ilişkin açıklamaların üç defa “iddiaya göre” ifadesi kullanılmak suretiyle ile kesin olmayan bir dille aktarıldığı, haberin bahse konu olay ile ilgili kovuşturma evresine geçilmesi üzerine yapıldığı, haber içeriğinde dava açılması sonucunu doğuran iddianameye konu olayların aktarıldığı, iddiaların görünür gerçekliğe uygun olduğu ve yargılamaya ilişkin güncel bir gelişmenin habere konu edildiği, haberin konusunun kadına şiddete ilişkin olması nedeniyle habere ilişkin kamu menfaatinin bulunduğu, hakkında haber yapılan kimsenin topluma mâl olmuş kişiliği de dikkate alındığında, olayın aktarılması esnasında öz ile biçim arasındaki dengenin sağlandığı, …’nin suçlu ilan edilmediği, kullanılan ifade biçiminin haberin gerektirdiği ölçüde olduğu, yapılan haberin ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kaldığı, dolayısıyla söz konusu programda 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinin ihlâl edilmediği anlaşıldığından, dava konusu Üst Kurul kararında hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Bu itibarla, dava konusu işlemde hukuka uygunluk, davanın reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddine yönelik temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında ise hukukî isabet bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kabulüne;
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’ne gönderilmesine, 08/03/2023 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.