Danıştay Kararı 13. Daire 2021/4999 E. 2023/2057 K. 26.04.2023 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2021/4999 E.  ,  2023/2057 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No : 2021/4999
Karar No : 2023/2057

DAVACI : …Döviz Ticaret Yetkili Müessese A.Ş.
VEKİLİ : Av. …

DAVALI :… Bakanlığı
VEKİLİ : Hukuk Müşaviri …

DAVANIN KONUSU :
1. 18/11/2021 tarih ve 31663 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar’a İlişkin Tebliğ (Tebliğ No:2018-32/45)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Tebliğ No:2021-32/64)’in 1. maddesiyle 2018-32/45 sayılı Tebliğ’in 18. maddesinin yedinci fıkrasında yer alan “mevcut ortaklar dışında kişilere” ibaresinin yürürlükten kaldırılmasına ilişkin değişikliğin,
2. 2021-32/64 sayılı Tebliğ’in 2. maddesiyle 2018-32/45 sayılı Tebliğ’in 20. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan “tüm işlemlerde” ibaresinin “100 ABD Doları ve/veya karşılığı Türk Lirası tutarını aşan işlemler için” olarak değiştirilmesinin iptali istenilmektedir.
Ayrıca, 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’un 4. maddesinin Anayasa’nın 2. ve 7. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülerek iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması istenilmektedir.

DAVACININ İDDİALARI :
1567 sayılı Kanun’un 4. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu, dava konusu düzenlemelerle kanunî dayanak olmaksızın mülkiyet hakkına müdahalede bulunulduğu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda yer alan düzenlemelerin dikkate alınmadığı, 1567 sayılı Kanun’un 4. maddesinde, halîhazırda faaliyette bulunan yetkili müesseselerin hisse devir işlemlerine yönelik ücret alınacağına ilişkin herhangi bir düzenlenmeye yer verilmediği hâlde dava konusu düzenlemelerle bu yönde kural ihdas edilmesinin hukuka aykırı olduğu, dava konusu değişiklik ile yetkili müesseselerin mevcut ortakları arasında gerçekleşen hisse devir işlemlerinden ücret alınmamasına yönelik getirilen istisnanın kaldırıldığı, dava konusu değişiklik ile tüm işler yerine 100 ABD Doları ve/veya karşılığı Türk Lirası tutarını aşan işlemler için kimlik tespiti yapılmasının zorunlu hâle getirildiği, kimlik bildirimi ve kişisel verilerin kayda alınmasına yönelik düzenlemelerin kanunî dayanağının bulunmadığı ileri sürülmektedir.

DAVALININ SAVUNMASI :
Dava konusu düzenlemelerle kayıt dışılığın önlenmesinin ve sektörün uluslararası uygulamalar ile uyumlu hâle getirilmesinin amaçlandığı, yetkili müesseselerin 1567 sayılı Kanun’un 5. maddesi uyarınca, 6102 sayılı Kanun’un 330. maddesi kapsamında özel kanuna tabî anonim şirket olarak değerlendirilmesi gerektiği, bu şirketlerin mevzuatta belirtilen ekonomik amaç ve konular kapsamında kurulabileceği ve faaliyet gösterebileceği, 1567 sayılı Kanun’un çerçeve nitelikte bir Kanun olduğu, kambiyo mevzuatının sistematiğinin 32 sayılı Karar ve 2018-32/45 sayılı Tebliğ ile belirlendiği, döviz alım ve satım faaliyetlerinde kayıt dışılığının önlenmesi, kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanının önüne geçilmesi için belli tutardaki işlemlerde müşterilerin kimlik bilgilerinin tespit edilmesine yönelik düzenlemenin ihdas edildiği, belirlenen tutarın makûl olduğu, 2021-32/64 sayılı Tebliğ ile 2018-32/45 sayılı Tebliğ’in 18. maddesinin yedinci fıkrasında değişiklik yapılmadan önceki durumda, yetkili müesseselerin küçük miktarda hisselerinin satın alınması suretiyle yetkili müesseselerin hissedarı olan kişilerin, bu işlem sonrasında tekrar hisse devir işlemleri ile daha fazla miktarda hisseleri devralmak istemesi hâlinde kamuya ödenmesi gereken ücretlerin ödenmemesi durumunun ortaya çıkabileceğinin değerlendirildiği, dava konusu değişiklik ile söz konusu istisnanın kötüye kullanılmasının engellenerek muhtemel kamu zararının önüne geçilmesinin amaçlandığı savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’İN DÜŞÜNCESİ:
2021-32/64 sayılı Tebliğ’in 2. maddesiyle 2018-32/45 sayılı Tebliğ’in 20. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan “tüm işlemlerde” ibaresinin “100 ABD Doları ve/veya karşılığı Türk Lirası tutarını aşan işlemler için” olarak değiştirilmesinin iptali istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığına, diğer istem yönünden ise davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI …’IN DÜŞÜNCESİ:
Dava, 18/11/2021 tarih ve 31663 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar’a İlişkin Tebliğ (Tebliğ No:2018-32/45)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Tebliğ No:2021-32/64)’in 1. maddesiyle 2018-32/45 sayılı Tebliğ’in 18. maddesinin yedinci fıkrasında yer alan “mevcut ortaklar dışında kişilere” ibaresinin yürürlükten kaldırılmasına ilişkin değişiklik ile 2. maddesiyle aynı Tebliğ’in 20. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan “tüm işlemlerde” ibaresinin “100 ABD Doları ve/veya karşılığı Türk Lirası tutarını aşan işlemler için” şeklinde değiştirilmek suretiyle bu işlemler bakımından kişisel verilerin kayıt altına alınması sonucunu doğuran hükümlerin iptali istemiyle açılmıştır.
1567 sayılı “Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun”un 1. maddesinde, “Kambiyo, nukut, esham ve tahvilat alım ve satımının ve bunlar ile kıymetli madenler ve kıymetli taşlarla bunlardan mamul veya bunları muhtevi her nevi eşya ve kıymetlerin ve ticari senetlerle tediyeyi temine yarıyan her türlü vasıta ve vesikaların memleketten ihracı veya memlekete ithalinin tanzim ve tahdidine ve Türk parasının kıymetinin korunması zımnında kararlar ittihazına Cumhurbaşkanı salahiyetlidir.” kuralına; 4. maddesinde, “Hazine ve Maliye Bakanlığı; bu Kanun’a dayanılarak çıkarılan karar, yönetmelik, tebliğ ve diğer genel ve düzenleyici işlemler uyarınca başvurusu alınacak, düzenlenecek veya onaylanacak her türlü izin veya belge ile Bakanlık tarafından geliştirilen bilgi sistemlerinin sistem kullanıcılarına sunumu kapsamında, her bir başvuru, izin, belge veya sistem sunumu için bir mali yıl içerisinde altı milyon Türk lirasını geçmemek üzere yönetmelikte belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde ücret almaya yetkilidir. Bu tutar, her yıl bir önceki yıla ilişkin olarak 04/01/1961 tarih ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na göre tespit ve ilân edilen yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanır.” hükmüne; 5. maddesinde ise, “Bu Kanun ve bu Kanun’a dayanılarak çıkarılan mevzuat kapsamında faaliyet izni ve/veya yetki verilen anonim şirketler, 13/01/2011 tarih ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 330. maddesi kapsamında özel kanuna tabî anonim şirket olarak değerlendirilir. Bu kapsamda, söz konusu anonim şirketler, sadece bu Kanun ve bu Kanun’a dayanılarak çıkarılan karar, yönetmelik ve tebliğlerde belirtilen ekonomik amaç ve konular kapsamında kurulabilir ve faaliyet gösterebilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Anılan 5. maddede atıf yapılan 6102 sayılı “Türk Ticaret Kanunu”nun ticaret şirketlerine ilişkin düzenlemeler içeren “İkinci Kitap”ının “Anonim Şirketler”e ilişkin dördüncü kısmının birinci bölümünde yer alan 330. maddesinde, “Özel kanunlara tabî anonim şirketlere, özel hükümler dışında bu kısım hükümleri uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir.
Davacı tarafça hukuka aykırılık iddialarına dayanak gösterilen 6698 sayılı “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu”nun 3. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinde, “Kişisel veri: Kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgi”; (e) bendinde, “Kişisel verilerin işlenmesi: Kişisel verilerin tamamen veya kısmen otomatik olan ya da herhangi bir veri kayıt sisteminin parçası olmak kaydıyla otomatik olmayan yollarla elde edilmesi, kaydedilmesi, depolanması, muhafaza edilmesi, değiştirilmesi, yeniden düzenlenmesi, açıklanması, aktarılması, devralınması, elde edilebilir hâle getirilmesi, sınıflandırılması ya da kullanılmasının engellenmesi gibi veriler üzerinde gerçekleştirilen her türlü işlem” şeklinde tanımlanmış; “Kişisel verilerin işlenme şartları” başlıklı 5. maddesinin 1. fıkrasında, kişisel verilerin ilgili kişinin açık rızası olmaksızın işlenemeyeceği kuralına yer verilirken, 2. fıkrasında bentler hâlinde sayılan şartlardan birinin varlığı hâlinde, ilgili kişinin açık rızası aranmaksızın kişisel verilerinin işlenmesinin mümkün olduğu belirtilmiş, fıkranın (ç) bendinde bu şartlar arasında, “Veri sorumlusunun hukuki yükümlülüğünü yerine getirebilmesi için zorunlu olması.” şartına yer verilmiş, aynı Kanun’un “İstisnalar” başlıklı 28. maddesinin 1. fıkrasında, bu Kanun hükümlerinin uygulanamayacağı hâller bentler halinde sayılmış, 2. fıkrasında ise, bu Kanun’un amacına ve temel ilkelerine uygun ve orantılı olmak kaydıyla veri sorumlusunun aydınlatma yükümlülüğünü düzenleyen 10., zararın giderilmesini talep etme hakkı hariç, ilgili kişinin haklarını düzenleyen 11. ve veri sorumluları siciline kayıt yükümlülüğünü düzenleyen 16. maddelerinin uygulanmayacağı hâllere yer verilmiş, fıkranın (ç) bendinde bu hâller arasında, “Kişisel veri işlemenin bütçe, vergi ve mali konulara ilişkin olarak Devletin ekonomik ve mali çıkarlarının korunması için gerekli olması.” durumuna yer verilmiştir.
Konuya ilişkin mevzuat bakımından önem taşıyan ve 12/10/2021 tarih ve 31626 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren, “1567 Sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun Kapsamında Alınacak Ücretlere İlişkin Yönetmelik”in “Yetkili müesseselere ilişkin ücretler” başlıklı 4. maddesinin 4. fıkrasında, “Yetkili müessese hisselerinin devrine yönelik izin başvurularında ilgili faaliyet bölgesi itibarıyla Ek-1’de yer alan ücretler devralınacak hisse oranı nispetinde alınır. Ancak söz konusu hisselerin veraset yoluyla intikal etmesi veya hisseleri devralacak kişinin mevcut hisse sahibi kişinin alt soy veya üst soyu olması durumunda ücret alınmaz.” hükmüne yer verilmiştir.
Öte yandan yine 1567 sayılı Kanun uyarınca hazırlanan Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar’ın 20. maddesinin 1. fıkrasında, “Bakanlık bu Karar’ın tatbikatını temin etmek ve Türk parasının kıymetini korumak maksadıyla lüzumlu göreceği her türlü tedbiri almaya, Karar’da öngörülen hâller dışında kalan özel durumları inceleyip sonuçlandırmaya, haklı ve mücbir sebeplerin varlığı hâlinde döviz getirme sürelerini uzatmaya ve döviz getirme zorunluluğunu kısmen veya tamamen kaldırmaya, bu Karar’da öngörülen miktarları değiştirmeye ve miktar belirlemeye yetkilidir.” düzenlemesi yer almıştır.
1567 sayılı Kanun’un verdiği yetkiye dayanılarak çıkartılan Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar’da yer alan hususların uygulanmasına ilişkin olarak düzenlenen ve 30/01/2018 tarih ve 30317 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar’a İlişkin Tebliğ’in (Tebliğ No:2018-32/45) 1. maddesinde, bu Tebliğin amacı, “Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar’da tanımlanan yetkili müesseselerin kuruluş, faaliyet, şube açma, yükümlülük ve denetimlerine dair usul ve esasları düzenlemek” olarak belirtilmiştir.
Görüldüğü üzere, 2018-32/45 sayılı Tebliğ ile, mali sistemin unsurlarından biri olan yetkili müesseselerin kuruluş, faaliyet, şube açma, yükümlülük ve denetimlerine dair usûl ve esaslar düzenlenmiş, böylece yetkili müesseselerin kurumsal bir yapıya dönüştürülmesi, mali alt yapı ve güvenilirliklerinin artırılması, faaliyetlerini belli bir disiplin altında sürdürebilmeleri, denetlenebilir bir sistemin kurulması amaçlanmıştır.
Anılan 2018-32/45 sayılı Tebliğ’in “Hisse devirleri” başlıklı 18. maddesinin 7. fıkrasında, “Yetkili müesseselerin hisselerinin mevcut ortaklar dışında kişilere devrine yönelik izin başvurularında; Yönetmelik’te bu kapsamda belirlenen ücretin yatırıldığını tevsik eden belgenin eklenmesi zorunludur. Ancak söz konusu hisselerin veraset yoluyla intikal etmesi veya hisseleri devralacak kişinin mevcut hisse sahibi kişinin alt soy veya üst soyu olması durumunda ücret alınmaz.” şeklindeki düzenlemeye yer verilirken, “Hesap ve belge düzeni” başlıklı 20. maddesinin 6. fıkrasında, “Yetkili müesseseler gerçekleştirdikleri tüm işlemlerde müşterinin T.C. Kimlik Numarasını/Pasaport Numarasını ve/veya Vergi Kimlik Numarasını müşteriden temin ederek her bir işlem itibarıyla kayıt altına almak zorundadır. Müşteri tarafından beyan edilen T.C. Kimlik Numaraları/Pasaport Numaraları vezne görevlileri tarafından kişinin fotoğrafının yer aldığı Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Kartı veya Pasaport üzerinden, Vergi Kimlik Numarası ise bunlara ek olarak kişinin söz konusu şirket adına işlem yapmaya yetkili olduğunu belirten belgeler üzerinden kontrol edilerek kayıt altına alınır. Söz konusu bilgiler, ilgisine göre düzenlenen belgeler üzerine kayıt edilir.” düzenlemesine yer verilmiş, dava konusu edilen 2021-32/64 sayılı Tebliğ’in 1. maddesiyle 2018-32/45 sayılı Tebliğ’in 18. maddesinin yedinci fıkrasında yer alan “mevcut ortaklar dışında kişilere” ibaresi yürürlükten kaldırılmış; 2. maddesiyle ise aynı Tebliğ’in 20. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan “tüm işlemlerde” ibaresi “100 ABD Doları ve/veya karşılığı Türk Lirası tutarını aşan işlemler için” şeklinde değiştirilmiştir.
Tebliğ’in 18. maddesinin yedinci fıkrasında yer alan “mevcut ortaklar dışında kişilere” ibaresinin iptali isteminin incelenmesi;
Davacı tarafça, bu düzenlemenin dayanağı olan 1567 sayılı Kanun’un 4. maddesinde mevcut düzenleme ile, istenecek ücretin üst sınırı açıkça belirlenmiş olsa da, hangi durumlarda ücret isteneceğine ilişkin hususların madde metninde genel hatlarıyla sayılmak suretiyle belirlendiği, kanunla düzenlenmesi gereken hususlarda idareye keyfi uygulamalara yol açabilecek nitelikte sınırları muğlak bir yetki tanındığından bahisle 1567 sayılı Kanun’un 4. maddesinin Anayasa’nın 2. ve 7. maddelerine aykırı olduğu; yine dava konusu edilen düzenlemenin Anayasa’nın 35. maddesinde yer verilen mülkiyet hakkının ihlâline yol açtığı, düzenlemenin dayanağı olan 1567 sayılı Kanun’un 4. maddesinde hisse devrinde ücret alınacağına ilişkin bir düzenlemenin bulunmadığı dikkate alındığında üst hukuk normuna da aykırılık taşıdığı, anonim şirket olarak kurulmuş olan yetkili müessese faaliyeti yürüten şirketlerin, mevcut ortaklarına hisse devri hususunda, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabî olduğu, anılan Kanun ile getirilmeyen bir yükümlülüğün Yönetmelik ya da Tebliğ ile getirilmesinin bu Kanun hükümlerine de aykırılık taşıdığı, serbest piyasa ekonomisi ilkelerine müdahale niteliği nedeniyle de Anayasa’nın ilgili hükümlerine aykırı olduğu, keyfilik içerdiği belirtilerek iptali istenmiştir.
Öncelikle iktisadi hayatın dinamik yapısı ve yeni gelişmelere açık olması gerekliliği, kanun hükümlerinin ise esas itibarıyla durağan ve genel mahiyette olduğu dikkate alındığında, yetkili müesseselerin kurumsal bir yapıya dönüştürülmesi, mali alt yapı ve güvenilirliklerinin artırılması, faaliyetlerinin belli bir disiplin altında sürdürülebilmesi amacıyla dinamik bir mevzuatla yönetilmesi gerektiğinden bu alana ilişkin ayrıntılı düzenlemelerin idareye bırakılmasında Anayasa’ya aykırılık bulunmadığından, davacının 1567 sayılı Kanun’un 4. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna yönelik iddiasında hukukî isabet görülmemiştir.
Bu nedenle, genel çerçeveyi ve üst sınırı belirleyen 1567 sayılı Kanun’un 4. maddesinde, hisse devrinde ücret alınacağına ilişkin ayrıntılı bir düzenlemeye yer verilmemiş olması, bu Kanun hükmü ile verilen yetki doğrultusunda alt hukuk normu vasfındaki Yönetmelik ve Tebliğ ile bu yönde düzenleme yapılmasına engel teşkil etmemektedir.
Davacının, konunun 6102 sayılı Kanun kapsamında olduğu, düzenlemenin bu Kanun’a da aykırılık taşıdığı yönündeki iddiası, 6102 sayılı Kanun’un yukarıda yer verilen 330. maddesinin, “Özel kanunlara tabî anonim şirketlere, özel hükümler dışında bu kısım hükümleri uygulanır.” hükmü ve 1567 sayılı Kanun’un 5. maddesinde yer verilen, “bu Kanun ve bu Kanun’a dayanılarak çıkarılan mevzuat kapsamında faaliyet izni ve/veya yetki verilen anonim şirketler, 13/01/2011 tarih ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 330. maddesi kapsamında özel kanuna tabî anonim şirket olarak değerlendirilir. Bu kapsamda, söz konusu anonim şirketler, sadece bu Kanun ve bu Kanun’a dayanılarak çıkarılan karar, yönetmelik ve tebliğlerde belirtilen ekonomik amaç ve konular kapsamında kurulabilir ve faaliyet gösterebilir.” hükmü karşısında yerinde görülmemiştir.
Öte yandan, yetkili müesseselerin faaliyet alanı dikkate alındığında, söz konusu alanın idare tarafından regüle edilmesi gerekliliği karşısında, dava konusu düzenlemenin mülkiyet hakkına ve serbest piyasa ekonomisi ilkelerine müdahale niteliği taşıdığından bahsedilemeyeceği de açıktır.
Bütün bu açıklamalar ışığında, yukarıda yer verilen ve dava konusu düzenleme bakımından üst hukuk normu niteliğinde olan Yönetmelik’in “Yetkili müesseselere ilişkin ücretler” başlıklı 4. maddesinin 4. fıkrasında, yetkili müessese hisselerinin devrine yönelik izin başvurularında şirket ortaklarına ilişkin ayrıksı bir hükme yer verilmediği de dikkate alındığında dava konusu edilen hükmün üst hukuk normlarıyla uyumlu olduğu, hukuka ve mevzuata aykırılık taşımadığı sonucuna varılmıştır.
Tebliğ’in 20. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan “tüm işlemlerde” ibaresinin “100 ABD Doları ve/veya karşılığı Türk Lirası tutarını aşan işlemler için” şeklinde değiştirilmesine ilişkin hükmün iptali isteminin incelenmesi;
Davacı tarafça, düzenlemenin sadece ABD Doları için getirilmiş olmasının hukuka aykırılık kanısını güçlendirdiği, Anayasa’nın “Özel hayatın gizliliği” başlıklı 20. maddesinin 3. fıkrasında yer alan, “Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hâllerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.” açık hükmüne ve uluslararası sözleşmelere aykırı olarak yasal bir dayanağı olmaksızın kişisel verilerin kayda alınmasına yol açtığı, bunun yetkili müesseselerin hukukî ve cezaî yaptırımlara uğramasına da yol açacağı belirtilerek iptali gerektiği belirtilmektedir.
Tebliğ hükmünün önceki hâlinde herhangi bir parasal sınır belirlenmeksizin tüm işlemler için müşterilerin kimlik bilgilerinin kayıt altına alınması zorunluluğu getirilmiş iken, dava konusu değişiklik ile düşük meblağlar için gereksiz bir yoğunluğun önlenmesi amacıyla 100 ABD Doları şeklinde bir alt sınır getirildiği, davacının iddiasının aksine kuralın sadece ABD Doları ile yapılan işlemler için değil, davalı idarece de savunma dilekçesinde belirtildiği gibi 100 ABD Dolarının işlem tarihi itibarıyla Türk lirası karşılığı belirlenerek bu tutarı aşan tüm işlemler için geçerli olduğu açık olup, aksi yöndeki iddia geçerli görülmemiştir.
Kişisel verilerin işlenmesi yükümlüğü getiren düzenlemenin yasal dayanağının olmadığı, bu yönüyle Anayasa, ilgili kanun ve uluslararası sözleşmelere aykırılık taşıdığı yolundaki iddia bakımından ise, yukarıda yer verilen 6698 sayılı Kanun’un “Kişisel verilerin işlenme şartları” başlıklı 5. maddesinin 2. fıkrasının (ç) bendinde, “Veri sorumlusunun hukuki yükümlülüğünü yerine getirebilmesi için zorunlu olması.” şartının varlığı hâlinde, ilgili kişinin açık rızası aranmaksızın, kişisel verilerinin işlenmesinin mümkün olduğu yönünde yer verilen hüküm yanında, “İstisnalar” başlıklı 28. maddesinin 2. fıkrasında, bu Kanun’un amacına ve temel ilkelerine uygun ve orantılı olmak kaydıyla veri sorumlusunun aydınlatma yükümlülüğünü düzenleyen 10., zararın giderilmesini talep etme hakkı hariç, ilgili kişinin haklarını düzenleyen 11. ve veri sorumluları siciline kayıt yükümlülüğünü düzenleyen 16. maddelerinin uygulanmayacağı hâller arasında fıkranın (ç) bendinde, “Kişisel veri işlemenin bütçe, vergi ve mali konulara ilişkin olarak Devletin ekonomik ve mali çıkarlarının korunması için gerekli olması.” durumuna yer verilmiş olması karşısında dava konusu edilen düzenlemenin yasal dayanağının bulunduğu açıktır.
Buradan hareketle, bütçe, vergi ve mali konularda Devlet’in ekonomik ve mali çıkarlarının korunması bakımından, kara paranın aklanması, terörizmin finansmanı gibi riskleri de bünyesinde barındıran ve finansal sektörün önemli bir parçası olan yetkili müesseselerin faaliyetlerinin disipline edilmesinde ve mali açıdan güvenilirliklerinin sağlanmasında kamu yararı bulunduğundan, bu alanda faaliyet gösterecek olan yetkili müesseselerin işlemlerinin belirlenen tutarı aşan kısmı bakımından kimlik bilgilerini kayıt zorunluluğu getirilmesine ilişkin düzenlemede hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, davanın reddine karar verilmesi gerektiği, düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
ANAYASA’YA AYKIRILIK İDDİASININ İNCELENMESİ:
Davacı tarafından, 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’un 4. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de, Anayasa’ya aykırılık iddiası ciddi görülmemiştir.

MADDİ OLAY VE HUKUKÎ SÜREÇ:
18/11/2021 tarih ve 31663 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar’a İlişkin Tebliğ (Tebliğ No:2018-32/45)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Tebliğ No:2021-32/64)’in 1. maddesiyle 2018-32/45 sayılı Tebliğ’in 18. maddesinin yedinci fıkrasında ve 2021-32/64 sayılı Tebliğ’in 2. maddesiyle 2018-32/45 sayılı Tebliğ’in 20. maddesinin altıncı fıkrasında değişiklik yapılması üzerine, davacı tarafından, dava konusu düzenlemelerin iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13. maddesinde, “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”; “Mülkiyet hakkı” başlıklı 35. maddesinin ilk iki fıkrasında, “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.” kurallarına yer verilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol’ün “Mülkiyetin korunması” başlıklı 1. maddesinde, “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” kuralı yer almaktadır.
1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’un 1. maddesinde, “Kambiyo, nukut, esham ve tahvilat alım ve satımının ve bunlar ile kıymetli madenler ve kıymetli taşlarla bunlardan mamul veya bunları muhtevi her nev’i eşya ve kıymetlerin ve ticarî senetlerle tediyeyi temine yarıyan her türlü vasıta ve vesikaların memleketten ihracı veya memlekete ithâlinin tanzim ve tahdidine ve Türk parasının kıymetinin korunması zımnında kararlar ittihazına Cumhurbaşkanı salahiyetlidir.”; 3. maddesinin birinci fıkrasında, “Cumhurbaşkanının bu Kanun hükümlerine göre yapmış bulunduğu genel ve düzenleyici işlemlerdeki yükümlülüklere aykırı hareket eden kişi, üçbin Türk lirasından yirmibeşbin Türk lirasına kadar idarî para cezası ile cezalandırılır.”; beşinci fıkrasında, “Bu Kanun’a dayanılarak çıkarılan karar, yönetmelik ve tebliğler ile diğer genel ve düzenleyici işlemler uyarınca faaliyet izni veya yetki belgesi alınması zorunlu olan konularda, gerekli izin veya belgeyi almaksızın ticarî faaliyette bulunanlar, ellibin Türk lirasından ikiyüzellibin Türk lirasına kadar idarî para cezası ile cezalandırılır ve yetkisiz faaliyetin gerçekleştirildiği iş yerindeki tüm faaliyetler bir aydan altı aya kadar, tekrarı hâlinde ise sürekli olarak durdurulur. Ancak, yetkisiz olarak faaliyette bulunanların ilân ve reklamlarından veya yaptıkları işin mahiyetinden söz konusu iş yerini, sadece faaliyet izni veya yetki verilmesi gereken faaliyet konularında iştigal etmek maksadıyla açtıkları veya işlettikleri anlaşılıyorsa söz konusu iş yerindeki faaliyet sürekli olarak durdurulur. Durdurma işlemleri Hazine Müsteşarlığı’nın talebi üzerine valiliklerce yerine getirilir.”; 4. maddesinde, “Hazine ve Maliye Bakanlığı; bu Kanun’a dayanılarak çıkarılan karar, yönetmelik, tebliğ ve diğer genel ve düzenleyici işlemler uyarınca başvurusu alınacak, düzenlenecek veya onaylanacak her türlü izin veya belge ile Bakanlık tarafından geliştirilen bilgi sistemlerinin sistem kullanıcılarına sunumu kapsamında, her bir başvuru, izin, belge veya sistem sunumu için bir mali yıl içerisinde altı milyon Türk lirasını geçmemek üzere yönetmelikte belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde ücret almaya yetkilidir. Bu tutar, her yıl bir önceki yıla ilişkin olarak 04/01/1961 tarih ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na göre tespit ve ilân edilen yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanır.”; Ek 1. maddesinde ise, “Vergi Müfettişleri ve Vergi Müfettiş Yardımcıları, Hazine kontrolörleri ve stajyer Hazine kontrolörleri ve kambiyo murakabe mercileri bu Kanun hükümlerine aykırı hareket edenler hakkında tetkikat ve tahkikat yapmak ve tahkikat sırasında suç emareleri bulunursa maznunlar ve suçla ilgisi görülenler nezdinde Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun zabıt ve arama hakkındaki hükümleri gereğince muamele ifa etmek salahiyetini haizdirler.” kurallarına yer verilmiştir.
1567 sayılı Kanun’un 1. maddesi uyarınca Bakanlar Kurulu’nca alınan Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar’ın 1. maddesinde, “(1) Türk parasının kıymetini korumak amacıyla, Türk parasının yabancı paralar karşısındaki değerinin belirlenmesine, döviz ve dövizi temsil eden belgelere (menkul değerler ve diğer sermaye piyasası araçları dâhil) ilişkin tüm işlemler ile dövizlerin tasarruf ve idaresine, Türk parası ve Türk parasını temsil eden belgelerin (menkul değerler ve diğer sermaye piyasası araçları dahil) ithâl ve ihracına, kıymetli maden, taş ve eşyalara ilişkin işlemlere, ihracata, ithâlata, özelliği olan ihracat ve ithâlata, görünmeyen işlemlere, sermaye hareketlerine ilişkin kambiyo işlemlerine ait düzenleyici, sınırlayıcı esaslar bu Karar ile tayin ve tespit edilmiştir.
(2) Bu Karar’a ve bu Karar’ın uygulanması amacıyla Bakanlıkça yayımlanacak tebliğlere muhalefet 1567 sayılı Kanun’la ek ve tadillerine muhalefet sayılır.
(3) Çeşitli kanunlar ve uluslararası anlaşmalarda yer alan özel hükümler saklıdır.”; “Yetki” başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasında, “Bakanlık bu Karar’ın tatbikatını temin etmek ve Türk parasının kıymetini korumak maksadıyla lüzumlu göreceği her türlü tedbiri almaya, Karar’da öngörülen hâller dışında kalan özel durumları inceleyip sonuçlandırmaya, haklı ve mücbir sebeplerin varlığı hâlinde döviz getirme sürelerini uzatmaya ve döviz getirme zorunluluğunu kısmen veya tamamen kaldırmaya, bu Karar’da öngörülen miktarları değiştirmeye ve miktar belirlemeye yetkilidir.”; “Denetim” başlıklı 21. maddesinde ise, “(1) Kambiyo denetimine yetkili elemanlar ile kambiyo müdürlükleri (kambiyo murakabe mercileri) tarafından yapılan denetlemelerde bu Karar’da öngörülen işlemleri ifa eden kişilerden, işlemlerinde Karar’a aykırılıklar tesbit edilenler hakkında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun zabıt ve aramaya dair hükümleri uygulanır.
(…)
(4) Kambiyo mevzuatına olan aykırılıkları ya da bu Karar’da belirtilen yükümlülükleri yerine getirmediği tespit edilen bankalar, yetkili müesseseler, PTT, kıymetli maden aracı kuruluşları ve aracı kurumların dövize ilişkin işlemlere aracılık etme yetkisi Bakanlıkça kısmen veya tamamen kaldırılabilir.” kuralları yer almıştır.
10/07/2018 tarih ve 30474 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 225/A maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde, yetkili müesseselerin kuruluş, faaliyet, şube açma, yükümlülük ve denetimlerine dair usûl ve esasları düzenlemek, bunların gözetim ve koordinasyonunu sağlamak ve diğer çalışmaları yapmak, Hazine ve Maliye Bakanlığı Finansal Piyasalar ve Kambiyo Genel Müdürlüğü’nün görev ve yetkileri arasında sayılmıştır.

HUKUKÎ DEĞERLENDİRME:
Sözlük anlamı ile “düzenli hâle koymak, düzen vermek, tanzim ve tertip etmek” olarak tanımlanan “düzenleme”, kamu hukukunda kural koyma ile eş anlamlıdır. Kural ise, sürekli, soyut, nesnel, genel (kişilik dışı) durumları belirleyen ve gösteren bir içeriğe sahiptir.
İdare, Anayasa ve kanunlardan aldığı yetki ile kural koyma (düzenleme yapma) yetkisine sahiptir. “Kural işlemler” (ya da diğer adıyla genel düzenleyici işlemler), üst hukuk kurallarına uygun olarak hukuk düzenine yeni kural getiren ya da mevcut bir kuralı değiştiren veya kaldıran tek yanlı idarî işlemlerdir. Düzenleme yetkisini kullanarak yönetmelik, tebliğ, genelge gibi genel düzenleyici işlemleri yapan idarenin bir işleminin düzenleyici nitelik taşıdığının kabul edilebilmesi için, söz konusu işlemin sürekli, soyut, nesnel, genel durumları belirleyen ve gösteren hükümler içermesi, başka bir anlatımla, belirtilen nitelikte kurallar getirmiş olması gerekmekte olup, bu genel düzenlemelerin üst hukuk kurallarına aykırı hükümler içermemesi zorunludur.
Adsız düzenleyici işlemler ile kural koyma yetkisi, idarenin kural koyma yetkisinin genel nitelikte olmasından kaynaklanmaktadır ve bu nedenle idarenin sahip olduğu hukukî araçlar Anayasa’da belirtilmiş işlemlerle sınırlı değildir. Nitekim, Ragıp SARICA, Anayasa’da belirtilmiş tek düzenleyici işlemin nizamnâme olduğu, 1924 Anayasası döneminde, tanzim salâhiyetini, “münhasıran icra uzvunun ve idarî makamların hukuk kaideleri vazetmek salâhiyetine tekâbül etmektedir” şeklinde tanımlamış ve idarenin düzenleme yetkisinin kaynağını yürütme fonksiyonunda görmüştür. Zira yürütme fonksiyonu, kanunları icra etme işlevi olarak, gerektiğinde boşlukları doldurma ve yeni kurallar koyma yetkilerini içinde barındırmaktadır. Bu nedenle, SARICA’ya göre idarenin kural koyma yetkisinin kaynağı, salt yürütme organı olmasından kaynaklı olarak sahip olduğu genel düzenleme yetkisidir. Sıddık Sami ONAR da, aynı sonuca yürütmenin kanunu uygulama fonksiyonu yerine icra fonksiyonu gerekçesiyle ulaşmakta; idarenin düzenleme yetkisinin, 1961 Anayasası’nın tüzük ve yönetmelik hükümlerini düzenleyen maddelerine konu edilmekle birlikte, bu maddelerde yer alan yetkiden daha geniş olduğunu, zira düzenleme yetkisinin, icra ve idare fonksiyonundan ve niteliğinden doğduğunu ifade etmektedir. Bu itibarla, icraî karar almaya yetkili tüm idarî makamların, düzenleyici işlem yapma yetkisine sahip oldukları kabul edilmelidir (ŞANLI ATAY Yeliz, Türk İdare Hukukunda Adsız Düzenleyici İşlemler, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, 2011, Ankara, s.73-74).
1567 sayılı Kanun’un verdiği yetkiye dayanılarak çıkartılan Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar’da yer alan hususların uygulanmasına ilişkin olarak düzenlenen 2018-32/45 sayılı Tebliğ ile, mali sistemin unsurlarından biri olan yetkili müesseselerin kuruluş, faaliyet, şube açma, yükümlülük ve denetimlerine dair usûl ve esaslar düzenlenmiş, böylece yetkili müesseselerin kurumsal bir yapıya dönüştürülmesi, mali alt yapı ve güvenilirliklerinin artırılması, faaliyetlerini belli bir disiplin altında sürdürebilmeleri, denetlenebilir bir sistemin kurulması amaçlanmıştır.
2021-32/64 sayılı Tebliğ’in 1. maddesi ile 2018-32/45 sayılı Tebliğ’in 18. maddesinin yedinci fıkrasında yer alan “mevcut ortaklar dışında kişilere” ibaresinin yürürlükten kaldırılmasına ilişkin değişiklik yönünden;
2021-32/62 sayılı Tebliğ’in 17. maddesi ile değiştirilen 2018-32/45 sayılı Tebliğ’in 18. maddesinde, “(1) Yetkili müesseselerin hisse devirleri Bakanlığın iznine tabîdir.
(2) Bakanlığa yapılacak izin başvurularında, hisseleri devralacak gerçek kişiler ile hisseleri devralacak tüzel kişilerde yüzde on veya daha fazla ortaklık payı bulunan ortakların kurucu ortaklarda aranılan şartları haiz olması ve bu durumun 7. maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen belgeler ile tevsiki gereklidir.
(3) Bu madde kapsamında yapılan hisse devirlerine ilişkin noter onaylı yönetim kurulu kararı ile değişikliğin tescil edildiği Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nin bir örneğinin veya hisse devirlerine ilişkin pay defterinin ilgili sayfalarının noter onaylı örneğinin hisse devir tarihinden itibaren 30 gün içerisinde Bakanlığa gönderilmesi zorunludur.
(4) Yetkili müessese hakkında kambiyo mevzuatı ve diğer ilgili mevzuat kapsamında devam eden bir inceleme olması durumunda, inceleme sonuçlanana kadar hisse devri izni verilmez.
(5) Yetkili müessese hakkında haciz, icra takibi veya ihtiyatî tedbirin söz konusu olması halinde haciz işlemi, icra takibi veya ihtiyatî tedbir kaldırılana kadar hisse devri izni verilmez.
(6) Hisseleri devralanların, hisse devri öncesinde şirketin tüm mal varlığı ile her türlü arşivini, defterlerini, muhasebe kayıtlarını ve belgelerini de devralmak üzere devredenle bir protokol yapması zorunludur.
(7) Yetkili müesseselerin hisselerinin mevcut ortaklar dışında kişilere devrine yönelik izin başvurularında; Yönetmelik’te bu kapsamda belirlenen ücretin yatırıldığını tevsik eden belgenin eklenmesi zorunludur. Ancak söz konusu hisselerin veraset yoluyla intikal etmesi veya hisseleri devralacak kişinin mevcut hisse sahibi kişinin alt soy veya üst soyu olması durumunda ücret alınmaz.” kuralına yer verilmiştir.
1567 sayılı Kanun’un 5. maddesinde, yetkili müesseselerin 6102 sayılı Kanun’un 330. maddesi kapsamında özel kanuna tabî anonim şirket olarak değerlendirileceği kuralına yer verilmiştir.
Yetkili müesseselerin kurucu ve ortaklarında aranan şartları haiz olmayan kişilere devrinin engellenmesi ve yetkili müesseselerin faaliyet alanlarının gözetim ve denetiminin sağlanması amacıyla ihdas edilen 2018-32/45 sayılı Tebliğ’in 18. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, yetkili müesseselerin hisselerinin devri öncesinde Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan izin alınması gerekmektedir.
1567 sayılı Kanun ile davalı idareye, bu Kanun’a dayanılarak çıkarılan karar, yönetmelik, tebliğ ve diğer genel ve düzenleyici işlemler uyarınca başvurusu alınacak, düzenlenecek veya onaylanacak her türlü izin veya belge ile Bakanlık tarafından geliştirilen bilgi sistemlerinin sistem kullanıcılarına sunumu kapsamında, her bir başvuru, izin, belge veya sistem sunumu için yönetmelikle belirlenecek usûl ve esaslar çerçevesinde ücret almaya yetki verilmiştir.
2018-32/45 sayılı Tebliğ’in 18. maddesinin yedinci fıkrası uyarınca, yetkili müesseselerin hisselerinin devrine yönelik izin başvurularında, Yönetmelik’te belirlenen ücretin yatırıldığını tevsik eden belgenin eklenmesi gerekmektedir. Öte yandan, anılan düzenlemede, yetkili müesseselerin hisselerinin veraset yoluyla intikal etmesi veya hisseleri devralacak kişinin mevcut hisse sahibinin alt soyu veya üst soyu olması durumunda ücret alınmayacağı kuralına yer verilmiştir.
Dava konusu değişiklik öncesinde, yetkili müesseselerin mevcut ortakları arasındaki hisse devir işlemlerine yönelik 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun Kapsamında Alınacak Ücretlere İlişkin Yönetmelik’te (Yönetmelik) belirlenen ücretin yatırılması zorunlu değil iken, dava konusu değişiklik ile söz konusu istisnaya son verilerek, mevcut ortaklar arasındaki hisse devir işlemlerinde de Yönetmelik’te belirlenen ücretlerin devralınacak hisse oranı nispetinde yatırıldığını tevsik eden belgelerin devir izni başvurularına eklenmesi gerekmektedir.
Davalı idare tarafından, dava konusu değişiklik öncesinde yetkili müesseselerin ortağı olmayan, ancak çok küçük miktarlarda yetkili müesseselerin hisselerini satın alınmak suretiyle 2018-32/45 sayılı Tebliğ’in 18. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında “yetkili müesseselerin mevcut ortağı” hâline gelen kişilerin, bu devir işlemleri sonrasında diğer ortakların sahip olduğu hisseleri devralmak istemesi durumunda, bu kişilerin söz konusu istisna kapsamında yer alacağı ve mevcut ortak konumunda olan bu hissedarların hisse devir işlemlerine yönelik başvuru ücretlerini ödemekten kurtulacakları, bu nedenle, söz konusu düzenlemenin kötüye kullanılmasının engellenmesi amacıyla, 18. maddenin yedinci fıkrasında yer alan “mevcut ortaklar dışındaki kişilere” ibaresinin madde metninden çıkarıldığı belirtilmiştir.
Bu durumda, 1567 sayılı Kanun ve 32 sayılı Karar ile davalı idareye verilen yetkili müesseselerin hisse devir işlemlerine yönelik usûl ve esasları belirleme yetkisi çerçevesinde, yetkili müesseselerin mevcut ortakları arasında gerçekleşen hisse devir işlemlerinden, Yönetmelik’te belirlenen ücretin alınmaması yönündeki uygulamanın sona erdirilmesine ilişkin dava konusu düzenlemede hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
2021-32/64 sayılı Tebliğ’in 2. maddesiyle 2018-32/45 sayılı Tebliğ’in 20. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan “tüm işlemlerde” ibaresinin “100 ABD Doları ve/veya karşılığı Türk Lirası tutarını aşan işlemler için” olarak değiştirilmesi yönünden;
2021-32/62 sayılı Tebliğ’in 19. maddesi ile 2018-32/45 sayılı Tebliğ’in 20. maddesine eklenen altıncı fıkrada, “Yetkili müesseseler gerçekleştirdikleri tüm işlemlerde müşterinin T.C. Kimlik Numarasını/Pasaport Numarasını ve/veya Vergi Kimlik Numarasını müşteriden temin ederek her bir işlem itibarıyla kayıt altına almak zorundadır. Müşteri tarafından beyan edilen T.C. Kimlik Numaraları/Pasaport Numaraları vezne görevlileri tarafından kişinin fotoğrafının yer aldığı Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Kartı veya Pasaport üzerinden, Vergi Kimlik Numarası ise bunlara ek olarak kişinin söz konusu şirket adına işlem yapmaya yetkili olduğunu belirten belgeler üzerinden kontrol edilerek kayıt altına alınır. Söz konusu bilgiler, ilgisine göre düzenlenen belgeler üzerine kayıt edilir.” kuralı yer almakta iken, 18/11/2021 tarih ve 31663 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 2021-32/64 sayılı Tebliğ’in dava konusu 2. maddesiyle, anılan fıkrada yer alan “tüm işlemlerde” ibaresi “100 ABD Doları ve/veya karşılığı Türk Lirası tutarını aşan işlemler için” şeklinde değiştirilmiştir.
Söz konusu değişiklik sonrası 2018-32/45 sayılı Tebliğ’in 20. maddesinin altıncı fıkrasında, “Yetkili müesseseler gerçekleştirdikleri 100 ABD Doları ve/veya karşılığı Türk Lirası tutarını aşan işlemler için müşterinin T.C. Kimlik Numarasını/Pasaport Numarasını ve/veya Vergi Kimlik Numarasını müşteriden temin ederek her bir işlem itibarıyla kayıt altına almak zorundadır. Müşteri tarafından beyan edilen T.C. Kimlik Numaraları/Pasaport Numaraları vezne görevlileri tarafından kişinin fotoğrafının yer aldığı Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Kartı veya Pasaport üzerinden, Vergi Kimlik Numarası ise bunlara ek olarak kişinin söz konusu şirket adına işlem yapmaya yetkili olduğunu belirten belgeler üzerinden kontrol edilerek kayıt altına alınır. Söz konusu bilgiler, ilgisine göre düzenlenen belgeler üzerine kayıt edilir.” kuralı yer almıştır.
2018-32/45 sayılı Tebliğ’in 30. maddesinin birinci fıkrasında, “Bakanlık bu Tebliğ’in tatbikatını temin etmek amacıyla gerekli göreceği her türlü tedbiri almaya, mücbir sebep hâllerini veya zorunlu hâlleri değerlendirmeye, kimlik ibrazına yönelik işlem limitlerini belirlemeye, tereddütlü hususları gidermeye ve Tebliğ’de öngörülen hâller dışında kalan özel durumları inceleyip sonuçlandırmaya yetkilidir.” kuralına yer verilmiştir.
Dava dosyası ile Dairemizin E:2021/4910 ve E:2022/3231 sayılı esasına kayıtlı dosyalarının birlikte incelenmesinden, davalı idare tarafından sunulan savunma ve ikinci savunma dilekçelerinde, 2018-32/45 sayılı Tebliğ’in 30. maddesinin birinci fıkrasının vermiş olduğu yetkiye dayanılarak Bakanlık Makamı’nın … tarih ve …sayılı işlemiyle kimlik ibrazına yönelik işlem limitleri yeniden belirlenerek 5.000 ABD Doları ve/veya karşılığı Türk Lirası tutarını aşan işlemler için yetkili müesseseler tarafından müşterilerin kimlik tespitinin yapılması gerektiği yönünde yeni bir kararın alındığı belirtilmiştir.
Bu itibarla, bakılan davada, davacı tarafından dava konusu edilen Tebliğ düzenlemesi dışında herhangi bir uygulama işleminin iptalinin istenilmediği, bu hâliyle davanın konusunun kalmadığı anlaşıldığından, 2018-32/45 sayılı Tebliğ’in 20. maddesinin altıncı fıkrası yönünden konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine gerek bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. 2021-32/64 sayılı Tebliğ’in 1. maddesi ile 2018-32/45 sayılı Tebliğ’in 18. maddesinin yedinci fıkrasında yer alan “mevcut ortaklar dışında kişilere” ibaresinin yürürlükten kaldırılmasına ilişkin değişikliğin iptali istemi yönünden DAVANIN REDDİNE,
2. 2021-32/64 sayılı Tebliğ’in 2. maddesiyle 2018-32/45 sayılı Tebliğ’in 20. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan “tüm işlemlerde” ibaresinin “100 ABD Doları ve/veya karşılığı Türk Lirası tutarını aşan işlemler için” olarak değiştirilmesinin iptali istemi hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
3. Dava kısmen ret, kısmen karar verilmesine yer olmadığı kararıyla sonuçlandığından, ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam …-TL yargılama giderinin yarısı olan …-TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kalan …-TL’nin davacı üzerinde bırakılmasına,
4. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca …-TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya, …-TL vekâlet ücretinin ise davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5. Posta giderleri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
6. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na temyiz yolu açık olmak üzere, 26/04/2023 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.