Danıştay Kararı 13. Daire 2021/3973 E. 2023/1064 K. 08.03.2023 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2021/3973 E.  ,  2023/1064 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2021/3973
Karar No:2023/1064

TEMYİZ EDEN (DAVACI): … TV Hizmetleri A.Ş.
VEKİLLERİ: Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI): … Kurulu
VEKİLİ: Av. …

İSTEMİN KONUSU: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem: Davacı şirkete ait “…” logosuyla yayın yapan televizyon kanalında 30/09/2019 tarihinde yayınlanan “…” adlı programda kullanılan ifadelerle 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendindeki “İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez.” şeklindeki yayın ilkesinin ihlâl edildiğinden bahisle anılan Kanun’un 32. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca 21.114,00-TL idari para cezası uygulanmasına ilişkin … tarih … sayılı Radyo Televizyon Üst Kurulu (Üst Kurul) kararının iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararda; söz konusu program genelinde Türkiye Futbol Federasyonu’na ve Federasyon Başkanı …’e yönelik basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü kapsamında meşru görülebilecek eleştirel ifadelerin yanı sıra, suçlayıcı ve küçük düşürücü ifadelerin de kullanıldığı, özellikle “… Abi bunların hepsi batacak. Hepsi batacak, olacak bak. Şimdi bu devlet büyük hata yapıyor bu adamları kurtararak. Neden? Çünkü baktığın zaman federasyon başkanı diye getirdiğin yaratık aynı düzenin içinden giriyor kardeşim … Abi işte bu kadar basit, abi bu kadar basit, tezgah bu. Bu tezgah. Yani bu federasyon söyleyeyim, bak bu federasyon iğdiş edilmiştir. Bu federasyon hadımdır. Bu federasyon iktidarsızdır. Bu federasyon hiçbir şey yapamaz kardeşim. Bu federasyon, federasyon değildir. Bu federasyonun başkanı, kulüplere verilen transfer bütçeleri ‘Valla benim de haberim yok, bankacılar böyle uygun görmüşler’ diyen birisinden federasyon başkanı falan olmaz. O … abidir, oraya laf olsun diye, süs olsun diye konmuştur. Yani şu bardağı da, bardak abi diye oraya koymakla o … abiyi koymak arasında zerrece fark yoktur. O federasyonu o yönetmiyor. O federasyonda, o orada abi olarak var. Ama ailenin muktedir olan abisi değil o. Ailenin tonton abisi. Abiciğim sen otur orada, sen merak etme, elini sıcak sudan soğuk suya, her şeyi biz yapacağız zaten abisi o.” ifadelerinin kullanıldığı, ifadelerin Türkiye Futbol Federasyonu’nun tüzel kişiliğini ve Federasyon Başkanı …’i eleştiri boyutunu aşan, suçlayıcı ve küçük düşürücü mahiyette olduğu kanaâtine varıldığı, dolayısıyla 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendine aykırı yayın yapıldığı ve bu durumun basın ve ifade özgürlüğünün ulusal ve milletlerarası hukuktan kaynaklanan sınırlarını aştığı anlaşıldığından, idari para cezası uygulanmasına yönelik dava konusu Üst Kurul kararında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle dava konusu işlem hukuka uygun bulunarak davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nce; istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının usul ve hukuka uygun olduğu ve davacı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI: Davacı tarafından, maktu bir gerekçe ile istinaf başvurusunun reddine karar verildiği, herhangi bir gerekçe gösterilmeden verilen karar karşısında savunma hakkının da kısıtlandığı, programda teşbih sanatı şeklindeki anlatım tarzıyla Türkiye Futbol Federasyonu başkanının görevi dolayısıyla eleştiri konusu yapıldığı, ifadelerin bireylerin şeref ve haklarını ihlâl edici nitelikte olduğu kabulünün yanlış olduğu, Kurulca eleştiri (değer yargısı) niteliğindeki beyanlarda geçen kelimelerden sadece birkaç tanesinin cımbızlanarak anlatımın bütününden ayrıldığı, düşüncenin bütünselliği gözetilmeksizin hatalı değerlendirme yapıldığı, TFF yönetimi ve başkanının kişilikleri ile değil, sadece kamusal niteliği bulunan idari görevleri dolayısıyla eleştirilmek istenildiği, konuya dikkat çekmek istenildiğinden yapılan davranışlar için benzetme örnekleri kullanıldığı, ifade özgürlüğü kapsamı içerisinde yer alan haber verme hakkının hukuka uygunluk koşullarının gerçeklik, güncellik, kamu yararı ve toplumsal ilgi, konu ile ifade arasına düşünsel bağlılık olduğu, hukuka uygunluk kriterlerine haiz bir değer yargısının da ifade özgürlüğü çerçevesinde olduğunun tartışmasız olduğu, söz konusu programın da belirtilen şartları sağladığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında kamuoyunun devamlı dikkatini çeken kişiler ile ilgili yapılan eleştirilerin sınırlarının özel şahıslarla kıyaslandığında daha geniş yorumlanması gerektiğinin kabul edildiği, söz konusu ifadelerin tamamen basına tanınan görev gereği kamuoyu oluşmasını sağlamak, tartışma ortamı yaratarak kültür ve eğitimin gelişmesine katkı sağlanması amacıyla söylendiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI: Davalı idare tarafından, AİHM’in de birçok kararında hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünün güvence altına alınamayacağının vurgulandığı, eleştiri sınırlarının aşıldığı durumlarda basın ve ifade özgürlüğünün söz konusu olamayacağı, Basın Meslek İlkelerine göre yayınlarda kişileri ve kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilmemesi gerektiği, haberin verilişinde gerekli, yararlı ve ilgili olmayan açıklamalarla haberin içeriği ile uygun düşmeyen, kamuoyunda tepki oluşturacak dil ve ifade kullanılacak olursa, yayın hürriyetinin üstünlüğünü yitireceği, konunun açıklanışı için gerekli, yararlı ve ilgili olmayan beyanların kullanılmasının kişinin şeref ve haysiyetine saldırı niteliğinde sıfatlama ve değerlendirmelerinin yapılmasının hakkın sınırının objektif yönden aşıldığını gösterdiği, söz konusu yayında kullanılan ifadelerin bir gazetecinin eleştiri hakkı çerçevesinde yaptığı açıklamalar olmayıp ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği, kamu yararı taşıyan bir tartışmaya katkı sunacak nitelikte bulunmayıp, eleştiriden ziyade hakaret kastının taşındığı, ifade özgürlüğü sınırlarını zorlayan, eleştirilen kişi ve kuruluşa yönelik suçlayıcı, aşağılayıcı ve küçük düşürücü ifadelere yer verildiği, toplumu ayrıştırıcı bir üslup kullanıldığı, istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’UN DÜŞÜNCESİ: Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan Bölge İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

HUKUKÎ DEĞERLENDİRME:
Bölge idare mahkemesi kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun reddi yolundaki … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, anılan Bölge İdare Mahkemesi kararının ONANMASINA,
3. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
4. Posta giderleri avansından artan tutarın davacıya iadesine,
5. 2577 sayılı Kanun’un 50. maddesi uyarınca, bu onama kararının taraflara tebliğini ve bir örneğinin de … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’ne gönderilmesini teminen dosyanın … İdare Mahkemesi’ne gönderilmesine, 08/03/2023 tarihinde kesin olarak oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :
Davacı şirkete ait “…” logosuyla yayın yapan televizyon kanalında 30/09/2019 tarihinde yayınlanan “…” adlı programda program sunucusu tarafından, gerek Futbol Federasyonu Başkanına gerekse de Federasyonun tüzel kişiliğine yönelik eleştirilerinde suçlayıcı, küçültücü kaba bir üslup kullanıldığı ve bu nitelendirmelerin tekrarlandığı hususları dikkate alındığında bu durumun basın ve ifade özgürlüğünün ulusal ve uluslararası hukuktan kaynaklanan sınırlarına uygun olmadığı, söz konusu programda, eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanıldığı kanaâtine varıldığından 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 8. maddesinin (ç) bendinin ihlâl edildiğinden bahisle aynı Kanun’un 32. maddesinin 2. fıkrası uyarınca 21.114,00-TL idari para cezası verilmesi üzerine bakılan dava açılmıştır.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda hukuk düzenin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek görsel basın gerekse yazılı medya organları bu işlevini yerine getirirken özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Topluma mâl olmuş kişilerin özel kişilerle karşılaştırıldığında şahıslarına yönelik eleştirilerin, özel hayatlarının sınırlarının daha geniş olduğu ve bu hususta kamu yararı olduğu açıktır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinin 1. fıkrasında, “Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir.” kuralı ile ifadenin üç unsuru güvence altına alınmıştır; bunlar, bilgi ve fikir alma özgürlüğü, kanaat sahibi olma özgürlüğü, bilgi ve fikir açıklama özgürlüğüdür.
Dolayısı ile ifade özgürlüğünden söz edebilmek için, kişinin farklı fikir ve düşüncelere özgür bir şekilde ulaşması, bu fikirler arasında (özgür bir şekilde) tercih yapabilmesi (kanaat sahibi olması) ve tercih ettiği düşünce ve kanaati başkalarıyla paylaşma özgürlüğünün mevcut olması gerekmektedir. Bu üç unsurun bileşimi, düşünce özgürlüğünü meydana getirmektedir.
Sözleşmenin 10. maddesinde ifade özgürlüğünün resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestisini de kapsadığı belirtilerek bu temel şarta işaret edilmiştir. Sözleşmede, haber alma ve vermenin ülke sınırları söz konusu olmaksızın geçerli olacağı öngörülmekte, böylece hakkın kapsamı genişletilerek uluslararası bir boyut kazandırılmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) haber ve bilgi alma hakkının, her şeyden önce duyurulmak istenen bilgi ve düşüncelerin üçüncü kişiler tarafından alınmasını üye devletler tarafından engellenmesini yasakladığını açıkça belirtmiştir. Burada devletin mükellefiyeti negatif bir nitelik taşımakta olup, devletin bu özgürlüğün kullanılmasına müdahale etmemesi esası üzerine kurulmuştur.
AİHM, verdiği pek çok kararında basının önemini üzerinde durmaktadır. Castells/İspanya kararında basının önemini şu şekilde belirtmektedir; “… hukukun üstünlüğü ile yönetilen bir Devlet içinde basının seçkin rolü unutulmamalıdır. Gerçi basının “düzensizliğin önlenmesi” ve “başkaların haysiyetlerinin korunması” için konan sınırları aşmaması gerekir; ancak basın, siyasi sorunlar hakkında ve kamu yararıyla ilgili konularda haber ve düşünceleri yayma görevini üstlenmiştir.
Basın özgürlüğü halkın siyasi liderlerin düşünceleri ve davranışları hakkında fikir sahibi olmalarını sağlamaktadır. Ayrıca siyasetçilere, kamuoyunun zihnini meşgul eden sorunlar hakkında düşünceleri ve yorumlarını belirtme fırsatı vermektedir. İfade özgürlüğü herkesin, demokratik bir toplumun özünde yer alan serbest siyasi tartışmaya katılmasını mümkün kılmaktadır.”
AİHM, Sunday Times/Birleşik Krallık davasında da, yargı aşamasında olan bir konunun bile halk arasında tartışılabilmesi için basında yer almasının Sözleşmeye aykırı olmadığına karar vermiştir. AİHM, Lingens/Avusturya kararında ise, basının politik alanda ve demokrasinin işleyişindeki önemine değinmiştir. İlgili olayda AİHM, basın özgürlüğünün halk içinde, siyasi liderler hakkındaki düşüncenin şekillenmesini sağladığını ve siyasi tartışma ortamının demokrasinin temel taşı olduğunu vurgulamıştır. Buna göre, “bir politikacı hakkında yapılan eleştirinin sınırı sıradan vatandaşlara nazaran daha geniş olmalıdır. Çünkü politikacı, sıradan vatandaşlardan farklı olarak her söz ve davranışını bilerek ve isteyerek basının ve kamuoyunun yakın denetimine açmıştır. Sözleşmenin 10. maddesinin ikinci fıkrası, başkalarının, bu arada politikacıların da itibar ve haklarını korumaktadır. Ancak politikacılar söz konusu olduğunda, bu koruma, siyasi konuların tartışılmasındaki yarar ile dengelenmek zorundadır.”
AİHM, Müslüm Gündüz/Türkiye davasında, ifade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun en önemli temellerinden birini ve bu toplumlardan her birinin ilerlemesi ve gelişmesi için vazgeçilmez şartlardan birini oluşturduğunu, Sözleşmenin 10. maddesinin 2. fıkra hükmü saklı kalmak kaydıyla ifade özgürlüğünün, sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen bilgi ve düşünceler için değil aynı zamanda devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şok eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğu, demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan, çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülüğün bunu gerektirdiğini ifade etmiştir. (Karar tarihi: 4 Aralık 2003, Başvuru no:35071/97)
Bu kapsamda Yargıtay’ın pek çok kararında yaptığı değerlendirme de aynı yöndedir. “Kamuya mal olmuş kişilerle karşılaştırıldığında özel kişilere yönelik eleştirilerin sınırları daha dardır. Diğer yandan davacı bürokrat olarak eleştiri ağır dahi olsa eleştirilere olağandan daha fazla katlanabilmelidir.” (Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 4.12.2014 tarih ve E:2014/1846, K:2014/16594 sayılı kararı)
Kişinin üstlendiği görevin, toplumdaki önemine göre yapılan eleştirilerin sayısı çoğalacağı gibi gerektiğinde içeriği de çok sert olabilir. Çünkü basın, kamu adına, eleştiri yapmaktadır. Demokrasilerde eleştirilmeyecek kurum, kuruluş, fikir ve düşünce yoktur. Siyasal yaşamda görev yapmak, bu görevin gerektirdiği sorumluluk ve sonuçları kabul etmek demektir. Siyasi kişileri, yöneticileri, genel müdürleri eleştirmek ve onlarla ilgili sürekli haber yapmak basın için bir hak değil, ayrıca bir görevdir. Özellikle siyasal yaşamda görev alan kişilerin, basının her yönüyle kendisi ile ilgileneceğini, eleştireceğini, uyaracağını ve hatta bazen çok sert eleştirilere muhatap olacağını önceden bilmesi ve hesaba katması gerekir. Siyasal figürlerin davranışları, yasalara uygun olsa ve yasalara aykırı hiçbir eylem içermese dâhi, basın tarafından değer yargılarına ters düşen davranışlarının sorgulanacağını bilmesi ve bilebilecek durumda olması gerekir. (Kişilik Hakları-Medya Etik Yargı Kararları, Fikret İlkiz ve Barış Günaydın, Küresel İletişim Dergisi, Sayı: 2, Güz-2006)
“Sonuç olarak kabul etmek gerekir ki, hükümet üyelerimiz ve diğer politikacılarımız, üst düzey bürokratlarımız görevleriyle ilgili olarak görsel ve/veya yazılı basında yapılan eleştirileri, yer alan karikatürleri, sade vatandaşlara göre, çok daha geniş bir “hoşgörüyle” karşılamalıdırlar. Politik alandaki bir ölçüde sert ve kırıcı tartışmalar, eleştiriler, demokratik rejimlerde “kamu yararı” kapsamı içinde değerlendirilmesi gereken olgulardır.” (Türk Borçlar Hukuku, Prof. Dr. Safa Reisoğlu, s. 254)
Yargı kararlarında ve doktrindeki yukarıda alıntı yapılan görüşler itibarıyla, devlet adamı, politikacı, yazar, sanatkâr gibi topluma mâl olmuş veya kamuoyunda tanınmış kişilere yönelik eleştiri sınırının, normal bireylerden daha geniş olduğu konusunda bir duraksama bulunmamaktadır.
Bu bakımdan, kişiliklerine yönelik yapılan eleştirilerde suçlayıcı, küçültücü kaba bir üslup kullanıldığı iddia edilen Türkiye Futbol Federasyonu’nun ve Federasyon Başkanı …’in kamuya mal olmuş kişilikleri haiz bulunduğu tartışmasızdır.
Bu itibarla, dava konusu program mevzuat hükümleriyle birlikte bir bütün olarak değerlendirildiğinde; Türkiye Futbol Federasyonu’nun ve Federasyon Başkanı …’in görevleri dolayısıyla eleştirildiği, federasyon tarafından futbol kulüplerine verilen ve aşılmaması gereken transfer bütçesi sınırlarının, kulüplerin bankalarla yaptıkları kredi sözleşmeleri neticesinde değiştirilmesine, federasyonun bu duruma göz yummasına ve kayıtsız kalmasına işaret edilerek sert eleştiriler yapıldığı, yayında Türkiye Futbol Federasyonu’nun ve Federasyon Başkanının pasif kaldığı yönünde yapılan eleştirilerin yayın tarihinden önce de kamuoyunda tartışılan bir konu olduğu, yorum yapılan Türkiye Futbol Federasyonu’nun tüzel kişiliğinin ve Federayon Başkanının kişiliğinin topluma mâl olmuş bir konumda bulunduğu da dikkate alındığında, yapılan sert eleştirilere katlanmaları gerektiği ve bu eleştirilerin ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kaldığı, dolayısıyla söz konusu programda 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 8. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinin ihlâl edilmediği sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, idari para cezası uygulanmasına ilişkin dava konusu Kurul kararında hukuka uygunluk bulunmadığından, davanın reddine yönelik İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği oyu ile karara katılmıyorum.