Danıştay Kararı 13. Daire 2021/3911 E. 2023/1598 K. 03.04.2023 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2021/3911 E.  ,  2023/1598 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No : 2021/3911
Karar No : 2023/1598

DAVACI : … Sendikaları Konfederasyonu
VEKİLİ : Av. …

DAVALILAR : 1. …
2. … Başkanlığı
VEKİLİ : Av. …

DAVANIN KONUSU : Ekli listede yer alan taşınmazların ve üzerlerinde bulunan yapıların (varlıkların) özelleştirme kapsam ve programına alınmasına ilişkin 10/07/2021 tarih ve 31537 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 09/07/2021 tarih ve 4264 sayılı Cumhurbaşkanı kararının iptali istenilmektedir.

DAVACININ İDDİALARI : 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nun 19. maddesinin ikinci fıkrasının (f) bendi uyarınca dava açma yetkisinin bulunduğu, dava konusu işlemin konfederasyon üyelerinin menfaatini etkilediği, dava konusu işlemle kamu kurumlarının eğitim kampları ve sosyal tesislerinin bulunduğu arazi ve kapalı alanların Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na devredilerek kamu emekçilerinin kullanımından alındığı, dava konusu Cumhurbaşkanı kararının Anayasa’nın 2., 5. ve 128. maddelerine aykırı olarak kamu görevlileri için sağlanan sosyal hak ve yardımları ortadan kaldırmaya yönelik olduğu, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 191. maddesinde, memurlar için lüzum ve ihtiyaç görülen yerlerde sosyal tesisler kurulabileceği ve bunların kurulu ve işletme esaslarının genel yönetmelikle belirleneceğinin belirtildiği, Devlet Binaları İşletme, Bakım, Onarım Yönetmeliği’ne göre kamu kurum ve kuruluşlarına ait sosyal tesislerin işletme, bakım ve onarımının kamu kurumlarına ait olduğu, kamu kurumlarına ait alanların özelleştirme kapsamına alınması ile kamu görevlilerinin sosyal tesislerden yararlanmalarının fiilen engellendiği, özelleştirilen tesislere ulaşmanın kamu emekçileri için imkânsızlaşacağı, dava konusu işlemin kamu görevlileri açısından herhangi bir fayda sağlamayacağı ileri sürülmüştür.

DAVALILARIN SAVUNMASI : Öncelikle usûle ilişkin olarak, davanın süresinde açılmadığı, dava dilekçesinin zorunlu kanuni unsurları taşımadığı, davacının bakılan davayı açmakta hukuki menfaatinin bulunmadığı ileri sürülmüştür.
Esasa ilişkin olarak ise, 4706 sayılı Kanun’un 2. maddesinin üçüncü fıkrasında, kamu sosyal tesislerinin Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından değerlerdirilmesine Cumhurbaşkanınca karar verilebileceği kuralına yer verdiği, 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’un Geçici 29. maddesi, 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin Geçici 8. maddesi ve 2018/3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun görev ve yetkilerinin Cumhurbaşkanı tarafından kullanılmasına karar verildiği, dava konusu kararın mevzuat kurallarına uygun olarak tesis edildiği, davacının iddialarının hukukî dayanaktan yoksun olduğu savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ : Davanın ehliyet yönünden reddi gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI …’NIN DÜŞÜNCESİ : Dava; 10/07/2021 tarih ve 31537 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 09/07/2021 tarih ve 4264 sayılı Cumhurbaşkanı kararının iptali istemiyle açılmıştır.
4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu’nun 3. maddesinin (f) bendinde, sendika; kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve mesleki hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşlar, (g) bendinde de; konfederasyon; değişik hizmet kollarında bu Kanuna tabi olarak kurulmuş en az beş sendikanın bir araya gelerek oluşturdukları tüzel kişiliği olan üst kuruluşlar olarak tanımlanmış; Kanun’un 19 maddesinin (f) bendinde ise, üyelerin idare ile ilgili doğacak ihtilaflarında, ortak hak ve menfaatlerinin izlenmesinde veya hukuki yardım gerekliliğinin ortaya çıkması durumunda üyelerini her düzeyde ve derecedeki yönetim ve yargı organları önünde temsil etmek veya ettirmek, dava açmak ve bu nedenle açılan davalarda taraf olmak sendika ve konfederasyonların faaliyetleri arasında sayılmıştır.
Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu’nun 03/03/2006 günlü, E:2005/1, K:2006/1 sayılı kararında da belirtildiği gibi, 4688 sayılı Kanun’un 19. maddesi, sendika ve üst kuruluşlara, bizzat taraf oldukları hukuki ilişkiler dolayısıyla davacı ve davalı oluş sıfatları ile ortak çıkarların korunması için tanınan davacı olabilme sıfatından başka, hukuki yardım gerekliliğinin ortaya çıkması durumunda üyelerini veya onların mirasçılarını her derecedeki yargı organları önünde temsil etme ve dava açma hakkı tanımaktadır. Yasa koyucu, anılan düzenleme ile, sendika ve üst kuruluşları, diğer tüzel kişiliklere genel hükümler uyarınca tanınan taraf olma ve dava açma ehliyetinin dışında, üyelerini ve onların mirasçılarını temsil etme ve ettirme yetkisi ile donatmaktadır. Buna göre, söz konusu maddenin sendikalara ve üst kuruluşlarına tanıdığı yetkinin ehliyet değil temsil bağlamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Başka bir anlatımla yasa koyucu, getirdiği bu düzenleme ile, idare tarafından sendika üyesi kamu görevlisi hakkında tesis edilen bireysel (subjektif) işlemler nedeniyle bu ilişkinin tarafı olmayan sendika ve üst kuruluşa, üyesinin isteğine bağlı olarak uyuşmazlığın çözümünde taraf olarak kendisini temsil etme yetki ve sorumluluğu vermektedir.
Bu bağlamda, kamu görevlileri sendika ve üst kuruluşlarının, sendika üyesi olan kamu görevlisinin isteği üzerine, statüsü ve statüsünden kaynaklanan hak, yükümlülük, görev ve sorumlulukları ile atama, nakil, disiplin ve personel hukukuna ilişkin diğer düzenlemelere dayalı olarak, üyeleri hakkında tesis edilen bireysel (subjektif) işlemlere karşı, üyelerini temsilen avukatları aracılığıyla dava açabilecekleri ve bu nedenle açılan davalarda taraf olabilecekleri sonucuna ulaşılmaktadır.
Uyuşmazlıkta, davacı konfederasyonun; kamu kurumlarına ait alanların özelleştirme kapsamına alınması ile kamu görevlilerinin sosyal tesislerden yararlanmasının fiilen engellendiği, kamu emekçilerinin özelleştirilen alanlara ulaşımının imkansızlaştığı, bu şekilde kamu emekçilerinin sosyal haklarını kullanamayacak duruma gelecekleri iddialarıyla; yani, sendikaların üyeleri olan kamu görevlilerinin menfaat ihlali dolayısıyla bakılan davanın açıldığı anlaşılmakta olup, davacı konfederasyonu oluşturan sendikaların bakılan davayı açmakta ehliyeti bulunmakla beraber, en az beş sendikanın bir araya gelerek oluşturduğu davacı konfederasyonun, doğrudan kendi üyesi sendikalara uygulanma olanağı bulunmayan dava konusu işleme karşı dava açma ehliyeti bulunmamaktadır.
Bu nedenle, davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlığın esas yönünden incelenmesine gelince;
I- Dava konusu 09/07/2021 günlü ve 4264 sayılı Cumhurbaşkanı Kararında; ”Ekli listede yer alan taşınmazların (Maliye Hazinesi, DSİ, SGK ve TCDD’ye ait 18 ayrı taşınmazın) ve üzerilerinde bulunan yapıların (varlıkların);
1) Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından değerlendirilmek üzere özelleştirme kapsam ve programına alınmasına,
2) Varlıkların satış, kiralama, işletme hakkının verilmesi, mülkiyetin gayrı ayni hak arın tesisi, gelir ortaklığı modeli ve işin gereğine uygun sair hukuki tasarruflar veya kat/arsa karşılığı İnşaat yaptırma yöntemlerinden biri veya birkaçının birlikte uygulanarak özelleştirilmesine,
3) Özelleştirme İşlemleri tamamlanıncaya kadar her türlü gelir, gider, bakım onarım, işletim ile diğer yükümlülüklerin, bu varlıkların mülkiyetinde/kullanımında olan kurum veya kuruluşlara bırakılmasına,
4) Özelleştirme işlemlerinin 31/12/2025 tarihine kadar tamamlanmasına,
4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların DeğerIendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 2. maddesi ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanunun 3. ve geçici 29. maddeleri ile 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 8. maddesi gereğince karar verildiği” belirtilmiştir.
Anayasa’nın “Devletleştirme ve Özelleştirme” başlıklı 47. maddesinin 2. fıkrasında, “Devletin, kamu iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzelkişilerinin mülkiyetinde bulunan işletme ve varlıkların özelleştirilmesine ilişkin esas ve usuller kanunla gösterilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
18/05/2018 tarih ve 30425 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 7142 sayılı Kanun’un verdiği yetkiye dayanılarak Bakanlar Kurulunca 02/07/2018 tarihinde kararlaştırılan 703 sayılı KHK’nın 85. maddesi ile, 4046 sayılı Kanun’un “Özelleştirme Yüksek Kurulu ve Görevleri” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “Başbakanın başkanlığında, Başbakanın belirleyeceği dört bakandan oluşan Özelleştirme Yüksek Kurulu (Kurul) kurulmuştur. Kurul, üyelerin tamamının katılımı ile toplanır ve kararları oybirliği ile alır. Kurulun sekretarya hizmetleri Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca yürütülür.” düzenlemesi yürürlükten kaldırılmakla birlikte, 4046 sayılı Kanun’un, Özelleştirme Yüksek Kurulunun görevlerinin sayıldığı 3. maddesinin 2. fıkrasındaki düzenleme yürürlükte bulunmaktadır.
Her ne kadar, 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin “Kurulların Görevleri” başlıklı Geçici 8. maddesinde; bu Kanun Hükmünde Kararname ile yürürlükten kaldırılan kanun ve kanun hükmünde kararnamelerle bakanlıklar ve kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde yapısı ve görevleri düzenlenmiş olan Kurul ve benzeri birimlerin bu maddenin yürürlüğe girdiği 09/07/2018 tarihinde yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesine aktarılmayanlara ait ve politika belirlemeye ilişkin görev ve yetkiler haricindeki diğer görev ve yetkilerin Cumhurbaşkanlığına veya yetkilendirilecek kurum ya da makama devredilmiş sayılacağı belirtilmiş ise de, Özelleştirme Yüksek Kuruluna 4046 sayılı Kanun’la verilmiş görev ve yetkilerin bizzat kimin tarafından kullanılacağı konusunda açık bir kurala yer verilmemiştir.
Bu konuda açık düzenleme, 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin Geçici 8.maddesine dayanılarak hazırlanan 01/08/2018 tarih ve 2018/3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesiyle yapılmış olup, anılan Genelgede 703 sayılı KHK ile yürürlükten kaldırılan 4046 sayılı Kanun’un 3. maddesinin 1. fıkrasında yapısı düzenlenen Özelleştirme Yüksek Kuruluna 4046 sayılı Kanun’la verilmiş görev ve yetkileri kullanacak makamın bizzat “Cumhurbaşkanı” olduğu belirtilmiştir. Görüldüğü üzere, 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname veya yasal bir düzenleme ile yetkili makam tespit edilmediğinden, Genelge’ye ekli 1 sayılı Cetvelin 3. sırasında Özelleştirme Yüksek Kuruluna ait görev ve yetkileri kullanacak makamı gösteren ayrık bir düzenlemeye gerek duyulmuştur.
Bu şekilde, 4046 sayılı Kanun’un 3. maddesinin 1. fıkrasında yapısı düzenlenen Özelleştirme Yüksek Kurulunun görev ve yetkisinin tevdi edildiği makamın Cumhurbaşkanı olduğu, 01/08/2018 tarih ve 2018/3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi’ne ekli 1 sayılı Listenin 3. sırasında tespit edilmiş ise de, Özelleştirme Yüksek Kuruluna ait görev ve yetkiler arasında sayılan özelleştirme kapsam ve programına alma konusunda karar verecek makamın, Genelge hükümleri ile tespit edilmesi, normlar hiyerarşisine açıkca aykırıdır. Yetki kuralları, idari kararların, Anayasa ve kanunların yetkili kıldığı organ, makam ve kamu görevlileri tarafından alınmasını ifade etmektedir. “Görev ve yetki” kamu düzeninden olup, varlıkların özelleştirme kapsam ve programına alınması hususunda karar verecek makamın da alt düzenleyici işlem niteliğindeki Genelge ile değil, ancak üst hukuk normu niteliğindeki ve Anayasa’nın 47/2. maddesinin açık hükmü gereğince, kanun ile düzenlenmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, 4046 sayılı Kanun’un 1. maddesinde sayılan kuruluşların; özelleştirme kapsam ve programına alınmasına karar vermek ve satış, kiralama, işletme hakkı devri, mülkiyetin gayri ayni hakların tesisi ve işin gereğine uygun sair hukuki tasarruflar ile devredilmelerine ilişkin özelleştirme yöntemlerinden hangisi ile özelleştirileceğini belirlemek hususunda görevli olan Özelleştirme Yüksek Kuruluna ait görev ve yetkiler konusunda bizzat karar alacak makamın, üst hukuk normlarında belirlenmediği, 01/08/2018 tarih ve 2018/3 sayılı Genelge’ye ekli 1 sayılı Listenin 3. numarasında, Genelge ile tespit edilmiş yetkiye dayalı şekilde işlem tesis edildiği dikkate alındığında, dava konusu Karar’ın, yetki kuralları yönüyle hukuka aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
Öte yandan, 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 85. maddesinin (f) bendi ile 4046 sayılı Kanun’a eklenen Geçici 29. madde, 09/07/2018 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Dava konusu Cumhurbaşkanlığı kararında kararın dayanağı mevzuat hükümleri arasında 4046 sayılı Kanunun geçici 29. maddesinden de söz edilmiş ise de, Geçici 29. maddede, 703 sayılı KHK’nin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle Özelleştirme Yüksek Kurulunca görülmekte olan işlerin Cumhurbaşkanı veya yetkilendirileceği makam tarafından sonuçlandırılacağı kurala bağlanmıştır. 703 sayılı KHK’nın yürürlüğe girdiği 09/07/2018 tarihinde “görülmekte olan işler”in, bu tarih itibarıyla devam eden özelleştirmeye ilişkin işlemler olduğu ve bu işlemlere yönelik yetkinin de “geçici” nitelikteki yasa hükmü ile eklendiği göz önüne alındığında, 703 sayılı KHK yürürlüğe girdikten sonra verilen özelleştirme kapsam ve programına alma kararının 09/07/2018 tarihi itibarıyla devam eden işler kapsamında olduğundan söz edilemez. Bu itibarla, 09/07/2021 tarih ve 4264 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı, 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’un Geçici 29. maddesi kapsamındaki görülmekte olan işler niteliğinde bulunmadığından, bu maddeye dayanılarak işlem tesis edilmesi de hukuken mümkün değildir.
II- Anayasanın 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir. Bu maddede nitelikleri belirtilen sosyal hukuk devleti, insan haklarına dayanan, kişilerin huzur, refah ve mutluluk içinde yaşamalarını güvence altına alan, kişi hak ve özgürlükleriyle kamu yararı arasında adil bir denge kurabilen, çalışma hayatını geliştirmek ve ekonomik önlemler alarak çalışanlarını koruyan, onların insan onuruna uygun hayat sürdürmelerini sağlayan, milli gelirin adalete uygun biçimde dağıtılması için gereken önlemleri alan, sosyal güvenlik hakkını yaşama geçirebilen, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak sosyal adaleti ve toplumsal dengeleri gözeten devlettir. Çağdaş devlet anlayışı sosyal hukuk devletinin tüm kurum ve kurallarıyla Anayasa’nın özüne ve ruhuna uygun biçimde kurularak işletilmesini, bu yolla bireylerin refah, huzur ve mutluluğunun sağlanmasını gerekli kılar.
Anayasa’nın 5. maddesinde, “İnsanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlamaya çalışmak” devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmış olup, bu kapsam içinde kişileri mutlu kılmak, onların hayat mücadelesini kolaylaştırmak, insan haysiyetine yaraşır onurlu bir hayat sürdürmelerini sağlamak gibi hususların da yer aldığı kuşkusuzdur.
4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’un “Amaç ve Kapsam” başlıklı 1/A maddesinde; bu Kanunun amacının, kapsamda bulunan kuruluş ve varlıkların, ekonomide verimlilik artışı ve kamu giderlerinde azalma sağlamak için özelleştirilmesine ilişkin esasları düzenlemek olduğu belirtilmiştir.
Anılan hükümde, özelleştirmenin amacının, “ekonomide verimlilik artışı ve kamu giderlerinde azalma sağlamak” olduğu vurgulandığına göre, idare tarafından özelleştirme kapsam ve programına almaya ve bu bağlamda satışa ilişkin olarak oluşturulacak işlemlerde, belirtilen amacın gerçekleştirilmesinin gözetilmesi gerekmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinde; iptal davalarında, sebep ve maksat yönünden hukuka uygunluk denetimi yapılması öngörüldüğüne göre, söz konusu işlemlerin, yargısal denetimi sırasında, idare tarafından, yapılacak özelleştirmenin ekonomide verimlilik artışını ve kamu giderlerinde azalmayı sağladığının ortaya konulması, yargı mercii tarafından da yapılacak özelleştirme ile Yasa ile güdülen amacın örtüşüp örtüşmediğinin denetlenmesi gereklidir.
4046 sayılı Kanunun 1. maddesinde yer alan kuruluşların özelleştirme kapsam ve programına alınması konusunda Özelleştirme Yüksek Kurulu’na birtakım görev ve yetkiler tanınmış olmakla birlikte, verilen bu görev ve yetkinin, mutlak ve sınırsız olmadığı, kamu yararı ve hizmet gerekleri (özelleştirmeye konu varlığın niteliği, özelleştirmenin gerekliliği (beklenen yarar)) gözetilerek, hukuka uygun bir şekilde kullanılması gerektiği açıktır.
Dava konusu Cumhurbaşkanlığı kararında özelleştirilmesine karar verilen 12 ayrı kurum ve kuruluşa ait 18 adet taşınmaz üzerinde kamu kurumlarına ait eğitim kampları ve sosyal tesislerin bulunduğu davacı tarafından ileri sürülmüş, davalı idare tarafından da aksi iddia edilmemiştir.
Dava konusu karar ile özelleştirilmesine karar verilen taşınmazlar üzerinde bulunan eğitim ve dinlenme kampları, misafirhane veya diğer sosyal tesislerin, Anayasanın yukarıda belirtilen 2 ve 5. maddelerinde belirtilen hedefleri gerçekleştirmeye yönelik olarak kamu çalışanları yararına tesis edildiği açıktır.
Buna göre davalı idarece, dava konusu özelleştirme işlemiyle elde edilmesi hedeflenen faydanın, özelleştirilen taşınmazlar ile üzerlerinde bulunan tesislerin kamu çalışanlarına sağladığı faydadan daha üstün olduğu, başka bir deyişle dava konusu işlemde üstün kamu yararının bulunduğu açıkca ortaya konularak işlem tesis edilmesi gerekirken, bu yönde herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın (söz konusu tesislerden kimlerin hangi oranda yararlandığı, bu tesislerin ortalama harcamaları ile gelirleri, tesislerin atıl olup olmadıkları, atıl olanlar var ise, bunların yeniden kazandırılması amaçlı çalışma yapılıp yapılmadığı vs…), başka bir deyişle hukuken kabul edilebilir bir neden ortaya konulmaksızın, Maliye Hazinesi, DSİ, SGK ve TCDD’ye ait 18 ayrı taşınmazın özelleştirilmesine ilişkin dava konusu işlemde sebep ve amaç yönlerinden de hukuka ve mevzuata uyarlık görülmemiştir.
Bu durumda, 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun ile idareye tanınan yetkilerin sınırsız olmadığı ve ancak anılan Yasa ile belirlenen amaç ve esaslar çerçevesinde kullanılabileceği açık olduğuna göre, Yasa’da belirlenen “ekonomide verimlilik artışı ve kamu giderlerinde azalma sağlamak” amacı gözetilmeden tesis edildiği anlaşılan işlemde hukuka ve kamu yararına uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle; dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ :
10/07/2021 tarih ve 31537 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 09/07/2021 tarih ve 4264 sayılı Cumhurbaşkanı kararıyla, ekli listede belirtilen taşınmazların ve üzerlerinde bulunan yapıların (varlıkların) Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından değerlendirilmek üzere özelleştirme kapsam ve programına alınmasına karar verilmiştir.
Bakılan dava, söz konusu Cumhurbaşkanı kararının hukuka aykırı olduğu iddialarıyla açılmıştır.

İNCELEME VE GEREKÇE:
USUL YÖNÜNDEN:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinde, iptal davaları, idarî işlemler hakkında menfaatleri ihlâl edilenler tarafından, tam yargı davaları da idarî eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan davalar olarak tanımlanmış; 14. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendinde, dava dilekçelerinin, diğer ilk inceleme konuları yanında ehliyet yönünden de inceleneceği belirtilmiş; 15. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde ise, 14. maddenin 3/c, 3/d ve 3/e bentlerinde yazılı hâllerde davanın reddine karar verileceği kurala bağlanmıştır.
4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nun 19. maddesinin ikinci fıkrasının (f) bendinde, sendika ve konfederasyonların, üyelerinin idare ile ilgili doğacak ihtilâflarında, ortak hak ve menfaatlerinin izlenmesinde veya hukukî yardım gerekliliğinin ortaya çıkması durumunda üyelerini veya mirasçılarını, her düzeyde ve derecedeki yönetim ve yargı organları önünde temsil etme veya ettirme, dava açma hakkı tanınmış ve bu nedenle açılan davalarda taraf olabileceği belirtilmiştir.
İptal davası açılabilmesi için idarî işlem nedeniyle ilgilinin menfaatinin etkilenmiş olması, etkilenen menfaatin somut, güncel ve meşru bir menfaat olması, iptali istenen işlem ile davacı arasında makul ve ciddi bir ilginin bulunması gerekmektedir.
Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu’nun 03/03/2006 tarih ve E:2005/1, K:2006/1 sayılı kararında da belirtildiği üzere, 4688 sayılı Kanun’un 19. maddesinin ikinci fıkrasının (f) bendi, sendika ve üst kuruluşlarına, bizzat taraf oldukları hukukî ilişkiler dolayısıyla davacı ve davalı oluş sıfatları ile ortak çıkarların korunması için tanınan davacı olabilme sıfatından başka, hukukî yardım gerekliliğinin ortaya çıkması durumunda üyelerini veya bunların mirasçılarını her derecedeki yargı organları önünde temsil etme ve dava açma hakkı tanımaktadır. Kanun koyucu bu madde ile sendika ve üst kuruluşlarını, diğer tüzel kişiliklere genel hükümler uyarınca tanınan taraf olma ve dava açma ehliyetinin dışında, üyelerini ve bunların mirasçılarını temsil etme ve ettirme yetkisi ile donatmaktadır. Bu nedenle, söz konusu maddenin sendikalara ve üst kuruluşlarına tanıdığı yetkinin ehliyet değil, temsil bağlamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Yani, bu düzenlemeyle, idare tarafından sendika üyesi kamu görevlisi hakkında tesis edilen bireysel (subjektif) işlemler nedeniyle bu ilişkinin tarafı olmayan sendika ve üst kuruluşuna, üyesinin isteğine bağlı olarak uyuşmazlığın çözümünde taraf olarak kendisini temsil etme yetki ve sorumluluğu verilmektedir.
Dolayısıyla, kamu görevlileri sendika ve üst kuruluşlarının, sendika üyesi olan kamu görevlisinin isteği üzerine, statüsü ve statüsünden kaynaklanan hak, yükümlülük, görev ve sorumlulukları ile atama, nakil, disiplin ve personel hukukuna ilişkin diğer düzenlemelere dayalı olarak, üyeleri hakkında tesis edilen bireysel (subjektif) işlemlere karşı, üyelerini temsilen avukatları aracılığıyla dava açabilecekleri ve bu nedenle açılan davalarda taraf olabilecekleri anlaşılmaktadır.
Konfederasyonun üyelerini, kamu görevlilerinin değil, sendikaların oluşturduğu dikkate alındığında, konfederasyonun, sendika üyesi kamu görevlilerine yönelik veya bunların menfaatini ilgilendiren genel nitelikteki işlemlere karşı dava açamayacağının kabulü gerekmektedir. Zira, konfederasyon, yasayla verilen özel yetki dışında, sadece kendi tüzel kişiliğine yönelen işlemlere karşı dava açmaya ehildir.
Bu itibarla, kamu kurumlarına ait sosyal tesislerin bulunduğu taşınmazların ve üzerlerinde bulunan yapıların (varlıkların) özelleştirme kapsam ve programına alınmasına ilişkin dava konusu Cumhurbaşkanı kararı ile ilgili olarak, hakları veya menfaatleri ihlâl edilmiş kişiler ile bu kişilerin üyesi olduğu sendikalar tarafından dava açılabileceği dikkate alındığında, en az beş sendikanın bir araya gelerek oluşturduğu davacı Konfederasyonun, doğrudan kendi üyesi sendikalara uygulanma olanağı bulunmayan dava konusu Cumhurbaşkanı kararının iptali istemiyle dava açma ehliyeti bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14/3-c ve 15/1-b maddeleri uyarınca DAVANIN EHLİYET YÖNÜNDEN REDDİNE,
2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam …-TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
3. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca …-TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idarelere verilmesine,
4. Posta giderleri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
5. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na temyiz yolu açık olmak üzere, 03/04/2023 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.