Danıştay Kararı 13. Daire 2021/3883 E. 2022/5401 K. 29.12.2022 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2021/3883 E.  ,  2022/5401 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2021/3883
Karar No:2022/5401

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … Ticaret Anonim Şirketi
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : … Başkanlığı
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN_KONUSU : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: … Başkanlığı’nca … Anonim Şirketi aracılığıyla İstanbul ili, Bakırköy ilçesi, … Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmaz üzerine yapılan … Yaşam Merkezindeki 1 adet alışveriş merkezi ile 26 adet rezidans dairenin 22/06/2021 tarihinde açık artırma ile satışına ilişkin işlemin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen kararda; taşınmazın maliki olan … Başkanlığı ile … San. ve Tic. A.Ş. – Metal Yapı Konut A.Ş. – … Maddeleri Tic. A.Ş. – … San. Tic. Ltd. Şti. adi ortaklığı arasında 28/06/2010 tarihinde arsa satışı karşılığı gelir paylaşımı sözleşmesinin imzalandığı, bu sözleşme kapsamında anılan parselde 298 adet rezidans dairesi ile bir alışveriş merkezi olmak üzere “… Yaşam Merkezi” yapılmasının kararlaştırıldığı, söz konusu proje için Bakırköy Belediyesi’nden 28/06/2011 tarihinde yapı ruhsatı alınarak inşaata başlandığı, bahse konu taşınmaz üzerine … Tapu Sicil Müdürlüğü tarafından … tarih ve … yevmiye numaralı kat irtifakı tesis edildiği, sonrasında Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından, 22/06/2021 tarihinde saat 11.00’de … Alışveriş Merkezi ve 26 rezidans dairesinin açık artırma ile satışa çıkarılması üzerine bakılan davanın açıldığı;
Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’nın, alt ve orta gelir grubunun yanı sıra üst gelir grubunun taleplerine yönelik olarak da projeler hazırladığı, özel sektörle işbirliği içinde gerçekleştirilen ve bir tür arsa satışı niteliğinde olan “Arsa Satışı Karşılığı Gelir Paylaşımı Modeli” ile kamunun elindeki arazilerin değerlendirildiği, böylece kamuya kaynak sağlandığı, arsa satışı karşılığı gelir paylaşımı esasına göre yapılan satış modelinde, gayrimenkullerin pazarlama ve satış faaliyetlerinin, sözleşme gereği yüklenici firmalar tarafından yapıldığı, idarenin ise, yapılan satışlardan gelir payı aldığı, alıcılar ile imzalanan satış sözleşmelerinin de yüklenici tarafından düzenlendiği, yüklenicinin satışlar süresince idarenin de onayını almak kaydıyla fiyat ayarlaması yapabildiği, davalı idare ile yüklenici firmalar arasında yapılan 28/06/2010 tarihli arsa satışı karşılığı gelir paylaşımı işine ait Sözleşme’nin 5.3. maddesinde, yüklenicinin, satış yöntemi, satış bedelleri, satış ilanları ve reklamlar konusunda idarenin onayını alacağının belirtildiği, aynı sözleşmeye göre satış yetkisinin adi ortaklığa ait olduğunun belirtildiği; bir sözleşmenin idari sözleşme sayılabilmesi için sürekli bir kamu hizmetinin görülmesi amacını taşımasının, taraflardan birinin idare olmasının ve kamu hukukuna özgü, kamu hukukundan doğan şart ve hükümlerin sözleşmede yer almasının zorunlu olduğu, taraflardan biri idare olmakla birlikte, tarafların özgür iradeleriyle imzalanan ve idari sözleşme niteliği taşımayan bir sözleşmenin uygulanmasından kaynaklanan uyuşmazlıkların, özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerlerince çözümleneceği;
Bakılan davada, inşaatı tamamlanan, yapı kullanma izin belgesi alınan ve kat mülkiyetine geçilen … 5 Katlı Alışveriş Merkezi ve 26 Rezidans Dairenin açık artırma ile satış yetkisinin anılan Sözleşme’nin 5. maddesi uyarınca adi ortaklıkta olduğu, ancak davalı idare tarafından satışa çıkarıldığı iddiaları karşısında, söz konusu uyuşmazlığın sözleşmeden kaynaklandığı, davalı idarece sözleşmede düzenlenen bir usulün yerine getirilmesinden ibaret olduğu, idarenin kamu gücünü kullanarak tek taraflı tesis ettiği bir işlem olmadığı, alışveriş merkezinin özel hukuk kurallarına tâbi olarak satışa çıkartıldığı; bu itibarla uyuşmazlığın sözleşmeden kaynaklı olduğu, idarenin kamu gücünü kullanarak tek taraflı olarak tesis ettiği idari nitelikte bir işlem olmadığı anlaşıldığından, taraflar arasındaki özel hukuk ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlığın çözümünün adli yargı yerlerince karara bağlanması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle, uyuşmazlığın adlî yargı mercilerinin görev alanına girdiğinden 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 15/1-a maddesi uyarınca davanın görev yönünden reddine karar verilmiş, bu karara karşı aynı Kanun’un 20/A maddesi uyarınca 15 (on beş) gün içerisinde Danıştay’a temyiz yoluna başvurulabileceği belirtilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, davalının sözleşmeye ve kanuna aykırı şekilde satış yapılacağını ilan ettiği, dava konusu işlemin adi ortaklık ile idare arasındaki sözleşmeye aykırılık teşkil ettiği, Asliye Ticaret Mahkemesi’nin söz konusu alanın satışına ilişkin ihtiyati tedbir kararı olduğu, satış kararının kamu yararıyla örtüşmediği, hukuki riski gören hiçbir basiretli tacirin taşınmazı almak istemeyeceği, taşınmazların tamamının davalı şerhinin bulunduğu, ilan ile satış tarihi arasında kısa bir zaman dilimi olduğu, bu durumun katılımı olumsuz etkilediği, bedelin rayiç bedelin altında olduğu, şartnamenin temin edilemediği, katılımın engellendiği, dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu, görevli yargı kolunun idari yargı olduğu ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, dava konusu satış işleminin adli yargının görev alanında bulunduğu, idari yargıda çözümlenemeyeceği, bu hususun kesinleşmiş Danıştay kararlarıyla sabit olduğu, açık artırma ile satış yapılmasından vazgeçildiği, bu sebeple kesin ve yürütülebilir bir işlemin de bulunmadığı, ihale değil açık artırma ile satışın söz konusu olduğu, satış yapılmasının sözleşmeye aykırı olmadığı, yüklenici iş ortaklığını oluşturan şirketler arası ihtilafın kamuyu zarara uğratacak şekilde kullanılmasının kabul edilemeyeceği, mülkiyetin idareye ait olduğu, satış işleminin Asliye Ticaret Mahkemesi’nin ihtiyati tedbir kararı gereğince yapılamadığı belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ : Mahkeme’nin, uyuşmazlığın görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu gerekçesiyle davanın görev yönünden reddine ilişkin kararında, bu karara karşı 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesi uyarınca kararın tebliğini izleyen günden itibaren 15 (on beş) gün içinde Danıştay’a temyiz yoluna başvurulabileceğinin belirtildiği, ancak, 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesinin, idari yargının görev alanına giren ve maddede tahdidi olarak sayılan işlem ve kararların iptali için açılan davalarda uygulanabileceği, bu nedenle anılan karara karşı kararın tebliğini izleyen günden itibaren 30 (otuz) gün içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulabileceğinin belirtilmesi gerektiğinden kararda usul hükümlerine uygunluk bulunmadığı açık olmakla birlikte, usul ekonomisi gereğince, Dairemizce davanın görev yönünden reddedilerek, dosyanın istinaf incelemesinde görevli (ve yetkili) ilgili bölge idare mahkemesine gönderilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
USUL YÖNÜNDEN:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Kapsam ve nitelik” başlıklı 1. maddesinin 1. fıkrasında, “Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinin görevine giren uyuşmazlıkların çözümü, bu Kanunda gösterilen usûllere tâbidir.” kuralına yer verilmiştir.
2577 sayılı Kanun’a 6545 sayılı Kanun’un 18. maddesiyle eklenen “İvedi yargılama usulü” başlıklı 20/A maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde, ihaleden yasaklama kararları hariç ihale işlemlerinden doğan uyuşmazlıklarda söz konusu yargılama usulünün uygulanacağı; (g) bendinde ise, verilen nihaî kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde temyiz yoluna başvurulabileceği kurala bağlanmıştır.
2577 sayılı Kanun’un 6545 sayılı Kanun’un 19. maddesiyle değiştirilen “İstinaf” başlıklı 45. maddesinin 1. fıkrasında, idare ve vergi mahkemelerinin kararlarına karşı, başka kanunlarda başka kanunlarda farklı bir kanun yolu öngörülmüş olsa dahi, mahkemenin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine, kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde istinaf yoluna başvurulabileceği; 6. fıkrasında, bölge idare mahkemelerinin 46. maddeye göre temyize açık olmayan kararlarının kesin olduğu, 8. fıkrasında ise, ivedi yargılama usulüne tâbi olan davalarda istinaf yoluna başvurulamayacağı kuralları yer almıştır.
6545 sayılı Kanun’un genel gerekçesinin idari yargıda istinaf kanun yolunun getirilmesine ilişkin kısmında, “İdari yargı ilk derece mahkemelerince verilen nihai kararların bir kısmı bölge idare mahkemesince, kalan kısmı ise Danıştay tarafından denetlenmektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45’inci maddesinde itiraz üzerine bölge idare mahkemelerinde kesinleşecek davalar sayılmış olup, bunlar dışındaki tüm davalar temyiz üzerine Danıştay tarafından incelenmektedir. Bu uygulama sebebiyle idare ve vergi mahkemelerinin nihaî karara bağladığı dosya toplamının yaklaşık yüzde yetmişi Danıştay’da, yüzde otuzu ise bölge idare mahkemelerinde denetlenmektedir. Anılan iş yükü sebebiyle Danıştay’a gelen dosyaların kesinleşme süresi uzamaktadır. Bu bağlamda, idari yargıda istinaf kanun yolunun getirilmesi konusu öteden beri yargı paydaşları arasında tartışılmaktadır. … 2577 sayılı Kanun’un 46’ncı maddesinde yapılan değişiklikle, istinaf mahkemelerince karara bağlanacak konulardan hangisinin temyiz yolu ile Danıştay’a gideceği belirlenmekte olup, bu maddede tahdidi olarak sayılan bu konular dışındaki davaların bölge idare mahkemelerinde istinaf incelemesi neticesinde kesinleşmesi öngörülmektedir. Böylece Danıştay’ın temyizen karara bağladığı iş yükünün yaklaşık yüzde seksen oranında azaltılarak Danıştay’ın içtihat mahkemesi rolünün güçlendirilmesi amaçlanmaktadır.” açıklamalarına yer verilmiştir.
Anayasa’nın 142. maddesi uyarınca, Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir. Kanun yolları da, yargılama usûlleri arasında yer alır. Yargı yerlerince yapılacak incelemeler sonunda verilecek kararlardan hangisinin kesin olduğunun belli edilmesi dahi, anılan madde hükmü ile Anayasa’daki temel ilkelere ve güvence kurallarına aykırı olmamak üzere yasa koyucunun takdirine bırakılmıştır (AYM kararı, E:1985/23, K:1986/2, Karar tarihi: 20/01/1986).
Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceğini belirten Anayasa’nın 142. maddesinin de kanuni hâkim güvencesinin değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır. Kanuni hâkim güvencesi, mahkemelerin kuruluş ve yetkileri ile izleyecekleri yargılama usulünün yasayla düzenlenmesini ve dava konusu olay ortaya çıkmadan önce belirlenmesini gerektirir. Bu düzenleme Anayasa Mahkemesi kararlarında, kişinin hangi mahkemede yargılanacağını önceden ve kesin olarak bilmesini gerektiren doğal hâkim ilkesini koruyan bir hüküm olarak ele alınmaktadır (AYM kararı, Muhammed Deniz başvurusu, B. No: 2014/10728, Karar tarihi:18/07/2018).
Aktarılan kanuni düzenlemelere göre, 6545 sayılı Kanun’la yapılan değişikliklerle birlikte ilk derece mahkemelerince verilen kararlara karşı genel kanun yolunun istinaf olarak belirlendiği, yalnızca 2577 sayılı Kanun’un 46. maddesinde tahdidî olarak sayılan uyuşmazlıklarla ilgili kararlara karşı istinaf kanun yolundan sonra temyiz kanun yoluna da başvurulabileceği, 2577 sayılı Kanun’da düzenlenen özel ve istisnai bir yargılama usûlü olan ivedi yargılama usulüne tâbi olan uyuşmazlıklarla ilgili olarak ise ilk derece mahkemelerince verilen kararlara karşı doğrudan temyiz kanun yoluna başvurulabileceği açıktır.
2577 sayılı Kanun’un 1. maddesinin 1. fıkrası uyarınca, idarî yargının görevine giren uyuşmazlıkların çözümü bu Kanun’da gösterilen usûllere tâbi bulunduğundan ve anılan Kanun’un 20/A maddesinde yer verilen ivedi yargılama usûlü öncelikle ve süratle sonuçlandırılması önem taşıyan bazı idarî dava türleri için öngörülen özel bir yargılama usûlü olduğundan; adlî yargının görevinde olduğu değerlendirilen uyuşmazlıklar bakımından Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinin görevine giren uyuşmazlıkların çözümünde uygulanacak usûlü belirleyen 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda düzenlenen özel bir yargılama usûlü olan ivedi yargılama usûlü uygulanarak karar verilmesi mümkün değildir. Ayrıca, istisnaî bir yargılama usûlü olan ivedi yargılama usûlünün bu şekilde geniş bir yorum yoluyla genel yargılama usûlü yerine uygulanmasının Anayasal kurallar uyarınca kanunla belirlenmesi zorunlu olan yargılama usûlüne ilişkin konulardan biri olan mahkeme kararlarına karşı başvurulacak kanun yolunu etkileyeceği açıktır.
Bakılan davanın Koru Florya 1 adet Alışveriş Merkezi ile 26 Adet Rezidans Dairesi’nin açık artırma ile satış yetkisinin 28/06/2010 tarihinde imzalanan Arsa Satışı Karşılığı Gelir Paylaşımı Sözleşmesi’nin 5. maddesi uyarınca adi ortaklıkta olmasına rağmen davalı idare tarafından satışa çıkarılmasının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla açıldığı dikkate alındığında, idarenin kamu gücünü kullanarak tesis ettiği tek taraflı bir işlemin olmadığı, alışveriş merkezinin özel hukuk kurallarına tâbi olarak satışa çıkarıldığı ve uyuşmazlığın anılan sözleşme ile taraflar arasındaki özel hukuk ilişkisinden kaynaklandığı anlaşıldığından, davanın adli yargı yerlerince karara bağlanması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Bu itibarla, 2577 sayılı Kanun’un ve bu Kanun’da düzenlenen usûllerin uygulanmasına ve öncelikle sonuçlandırılması özel önem taşıyan uyuşmazlık olarak nitelendirilmesine imkân bulunmadığından, ivedi yargılama usûlü kapsamında yer almayan dava konusu uyuşmazlığa ilişkin olarak, Mahkemece genel yargılama usûlü yerine ivedi yargılama usûlü uygulanarak verilen kararda usûl hükümlerine uygunluk bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kabulüne;
2. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak (karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere), 29/12/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.