Danıştay Kararı 13. Daire 2021/3845 E. 2023/1065 K. 08.03.2023 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2021/3845 E.  ,  2023/1065 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2021/3845
Karar No:2023/1065

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … Radyo ve Televizyon Yayıncılığı A.Ş.
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Kurulu
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nin .. tarih ve E:… , K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı yayın kuruluşuna ait “…” logosu ile yayın yapan televizyon kanalında 19-20/02/2020 tarihlerinde, 13:28:58, 19:28:22, 23:32:31, 00:00:00, 02:58:29, 05:58:49, 11:58:50 saatlerinde yayınlanan “…, …, …, …” isimli haber bülteni yayınlarında 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde yer alan, “Suçlu olduğu yargı kararı ile kesinleşmedikçe hiç kimse suçlu ilan edilemez veya suçluymuş gibi gösterilemez; yargıya intikal eden konularda yargılama süresince, haber niteliği dışında yargılama sürecini ve tarafsızlığını etkiler nitelikte olamaz” yayın ilkesinin ihlâl edildiğinden bahisle anılan Kanun’un 32. maddesinin sekizinci fıkrası gereğince uyarı cezası verilmesine ilişkin … tarih ve … sayılı Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (Üst Kurul) kararının iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararda; söz konusu yayınlarda eski … Valisi … hakkında yer verilen ifadelerin haber niteliği aşılarak kişi hakkında suçlu olduğuna dair kesin yargı cümleleri içerdiği, medyanın taraflı yayınlarla ön yargılı bir kamuoyu oluşturarak hem yargılanma sürecinin tarafsızlığını, hem de bu kişilerin toplum içinde saygınlığına ve insanlarla olan ilişkilerine zarar verdiği, yargılanmakta olan kişilerin suçlu olduğu düşüncesini oluşturacak şekilde teşhir edilmeleri durumunda adil yargılanma hakkı ve suçsuzluk karinesinin zedelenmiş olacağı, dolayısıyla mahkeme kararı ile suçluluğu kesinleşmediği sürece suçsuz sayılması gereken bir kişi hakkında, kamuoyunda suçluymuş gibi bir intiba oluşmasına neden olabilecek nitelikte yayın yapıldığı gerekçesiyle 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendindeki yayın ilkesinin ihlâl edildiğinden bahisle uyarı cezası verilmesi üzerine bakılan davanın açıldığı;
Haberin kesin yargı cümleleriyle aktarıldığı, yalnızca bir yerde “iddiaya göre” ifadesine yer verildiği, “iddiaya göre” ifadesine yer verilen hususun ise eski … Valisi …’ye isnat edilen (sevgilisi ….’yü dağa kaldırma, darp edip ölümle tehdit etme) ve aynı zamanda … Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan yargılamanın da konusu olan fiiller ile ilgili olmayıp …’nün … ile aralarındaki ilişkinin bitmesini kabullenmediği hususu ile ilgili bulunduğu, dolayısıyla yayında tarafsız ve objektif bir üslup kullanılmadığı, … hakkında kesinleşmiş bir yargı kararı olmamasına rağmen toplum nazarında suçluymuş gibi bir intiba oluşmasına neden olabilecek şekilde yayın yapıldığı dikkate alındığında, dava konusu işlemle ifade özgürlüğüne yapılan bu müdahalenin, demokratik bir toplumda gerekli ve uygulanan yaptırımın varılmak istenilen amaçla orantılı düzeyde olduğu, meşru olup ifade özgürlüğünün ihlâli kapsamında değerlendirilemeyeceği, AİHS’ne ve AİHM’nin konuya ilişkin içtihatlarına da uygun olduğu, dolayısıyla 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendini ihlâl edildiği anlaşıldığından, dava konusu Üst Kurul kararında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle dava konusu işlem hukuka uygun bulunarak davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdarî Dava Dairesi’nce; istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının usul ve hukuka uygun olduğu ve davacı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, hukuki dinlenilme hakkının ihlâl edildiği, yerel mahkemenin gerekçesinin benimsenmesinin, buna göre istinaf nedenlerinin yerinde bulunmadığının ifade edilmesinin “gerekçe” sayılamayacağı, idari işleme konu haberin basın özgürlüğü ve haber verme hakkı çerçevesinde kamuoyuna sunulduğu, topluma mâl olmuş kişilerin özel yaşamına ilişkin hususların basında yer almasının, kişilik hakkının ihlâli sayılmayacağı, yapılan haberde, yalnızca ortaya atılan iddialara, açılmış bulunan kamu davası olduğuna ve …’nin bu iddiaları yalanladığına yer verildiği, basının, soruşturma ve kovuşturma evresinin her aşamasında haber verme hakkının bulunduğu, haber metninin başına “iddiaya göre” ibaresi konularak ve haberde ortalama bir izleyici tarafından kolaylıkla anlaşılabilecek bir şekilde, Valinin söz konusu iddiaları reddettiğine yer verilerek suçlu olduğuna ilişkin kesin bir yargı oluşmasının önüne geçildiği, her durumda masumiyet karinesinin üstün tutularak basın özgürlüğünün sınırlanmasının mümkün olmadığı, haberin kamu menfaatine ilişkin ve hukuka uygun olduğu ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, haberin başında anlatılan olayların bir iddia olduğu belirtilse de … ve dış ses tarafından yargı cümleleri ile olayın aktarıldığı, … ile …’nün sevgili olup olmadığı hususunun, aralarında darp ettirme ve ayakkabısının altını öpmesi olayı yaşanıp yaşanmadığının bilinme imkânının bulunmadığı ve son kararın mahkemece verileceği, yargılama sonucunda habere konu kişinin suçlu bulunabileceği gibi masum da bulunabileceği, medyanın bu süreçleri tarafsız bir şekilde aktarması gerektiği, haberin kamuoyunda önyargı oluşturmayacak şekilde verilmesi gerektiği, haber içeriğinde olayı bir tarafı olan …’nün ifadelerine yer verildiği ve olayın karşı tarafına yönelik suçlamaların ekrana getirildiği, yargılanmakta olan kişilerin suçlu olduğu düşüncesini oluşturacak şekilde teşhir edilmeleri durumunda adil yargılanma hakkı ve suçsuzluk karinesinin zedeleneceği, mahkeme kararı ile suçluluğu kesinleşmediği sürece suçsuz sayılması gereken birey hakkında, medyada suçluluktan söz edilmesinin bir çelişki oluşturduğu, basın özgürlüğü ile masumiyet karinesinin çakıştığı, yayın kuruluşlarının halkı bilgilendirme, haber verme ve iletişim özgürlüğünün temel anayasal haklardan olduğu, ancak bu hakların kullanımının sınırsız olmadığı, basın özgürlüğünde de mutlak değil, nispi bir özgürlüğün söz konusu olduğu, söz konusu yayın ile Anayasa’da belirlenen objektif sınırların aşıldığı belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’UN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
ESAS YÖNÜNDEN:
MADDİ OLAY :
… tarih ve … sayılı Üst Kurul kararıyla, davacı yayın kuruluşuna ait … ” logosu ile yayın yapan televizyon kanalında, 19-20/02/2020 tarihlerinde, 13:28:58, 19:28:22, 23:32:31, 00:00:00, 02:58:29, 05:58:49, 11:58:50 saatlerinde yayımlanan “…, …, …, … ” isimli haber bülteni yayınlarında eski … Valisi …’nin eski sevgilisini dört kişi ile birlikte dağa kaldırdığı, darp edip ölümle tehdit ettiği ve ayağının altını öptürüp af dilettirdiğine yönelik haberde kullanılan ifadelerin, haber niteliği aşılarak kişi hakkında suçlu olduğuna dair kesin yargı cümleleri içerdiği, medyanın taraflı yayınlarla ön yargılı bir kamuoyu oluşturarak hem yargılanma sürecinin tarafsızlığına, hem de bu kişilerin toplum içinde saygınlığına ve insanlarla olan ilişkilerine zarar verdiği, yargılanmakta olan kişilerin suçlu olduğu düşüncesini oluşturacak şekilde teşhir edilmeleri durumunda adil yargılanma hakkı ve suçsuzluk karinesinin zedelenmiş olacağı, dolayısıyla mahkeme kararı ile suçluluğu kesinleşmediği sürece suçsuz sayılması gereken bir kişi hakkında, kamuoyunda suçluymuş gibi bir intiba oluşmasına neden olabilecek nitelikte yayın yapıldığı gerekçesiyle 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendindeki yayın ilkesinin ihlâl edildiğinden bahisle davacı şirkete uyarı cezası verilmesine karar verilmiştir.
Bunun üzerine anılan Üst Kurul kararının iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.
Söz konusu haberde, “Sunucu: Sayın seyirciler, tayini çıkınca ilişkisi olduğu kadını terk etti. Sevgilisi bunu kabullenmeyince de dört kişi ile birlikte dağa kaldırdığı …’yü darp edip ölümle tehdit etti, ayağının altını öptürüp af dilettirdi. Eski … Valisi … hakkında 18 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. (…’ye ait, görevi ile ilgili eski görüntüler gösterilir.)
Dış ses: Eski sevgilisini dört adamıyla ormanlık alana götürdü, darp ettirdi.
…: Dört kişiyle neden dağa kaldırıldım? Ben bunun cevabını bekliyorum. Dış Ses: Olay 4 yıl önce …’da meydana geldi. O şahıs da herhangi birisi değil. Eski … Valisi … idi. … … Kaymakamı olduğu sırada belediyede görevli … ile tanıştı, ikili sevgili oldu. … ve … ilişkisi 2016 yılına kadar sürdü.
….: Evet. Aramızda bir ilişki vardı. Ve ben bunu sadece onun makamını ve kendisini korumak için bugüne kadar sustum.
Dış Ses: İstanbul’a … Kaymakamı olarak atanan …, … ile ilişkisini bitirdi. İddiaya göre … bunu kabullenmedi ve kaymakamlığı sık sık telefonla aradı. İkilinin arasındaki diyalog küfürlü kavgalara kadar vardı. Kendisi için bu durumun yarattığı risk nedeniyle … akıl almaz bir yola başvurdu. Görev yaptığı dönemden Sakarya’dan tanıdığı kişilerden yardım istedi. Dört kişi ile birlikte Bursa’ya gitti. (Görev yaptığı dönemlerden eski bir görüntü, bir topluluk önünde konuşması, sesli olarak gösterilmiştir.)
…: Bana göstermiş olduğunuz ilgiye de bir tekrar teşekkür ediyorum. Hepinizi Allah’a emanet ediyorum. (Bir araba ve yanında arabanın kapısını zorlayan bir kadının görüntülerine yer verilmiştir.)
Dış Ses: Beraberindekilerle birlikte … ile buluşan …, kadını Balat ormanlık alanına götürdü ….’yü darp edip ölümle tehdit ettiler. (…’ye ait basın toplantısı görüntüleri gösterilmektedir.)
(Bir önceki görüntülerin devamı olarak aynı arabanın uzaklaştığı ama kadının arabanın peşinden gittiği görülür. Ardından tekrar …’nin arşiv görüntüleri verilir.)
Dış Ses: …, …’yü serbest bırakmak için ayağının altını öpüp af dilemesini istedi. Korku içindeki kadın serbest kalmak için bu isteği de yerine getirdi. (Kadının peşinden gittiği arabaya taş attığı, ardından bir adamın ona doğru koştuğu ve arabanın da dönerek kadının üzerine doğru gittiği görüntüler verilir.)
Dış Ses: Olayın ortaya çıkmasını ardından eski …Valisi … görevinden alınarak merkeze çekildi. Olayla ilgili de iki ayrı soruşturma başlatıldı. (…)
Dış Ses: …. hakkındaki soruşturma İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca, diğer dört maganda hakkındaki soruşturmaysa Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütüldü. Suçlamaları reddeden Vali … hakkında … Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı ve 18 yıla kadar hapsi istendi. Vali ile birlikte ….’yü kaçıranlar hakkında da 2 ila 10 yıl arasında hapis cezası istemiyle … Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı.” şeklinde ifadelere yer verilmiştir.

İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13. maddesinde, “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”; “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlıklı 26. maddesinde, “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. … Bu hürriyetlerin kullanılması, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir. Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz. Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”; “Basın hürriyeti” başlıklı 28. maddesinde, “Basın hürdür, sansür edilemez. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır. Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasa’nın 26 ve 27. maddeleri hükümleri uygulanır. …”; “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” başlıklı 38. maddesinde, “…Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. …”; 90. maddesinin son fıkrasında, “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasa’ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” kurallarına yer verilmiştir.
5187 sayılı Basın Kanunu’nun “Basın özgürlüğü” başlıklı 3. maddesinde, “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir.
” kuralı yer almaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “İfade Özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinde, “1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmasına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngürülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir.” kuralı yer almıştır.
6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un “Yayın hizmet ilkeleri” başlıklı 8. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde, “Suçlu olduğu yargı kararı ile kesinleşmedikçe hiç kimse suçlu ilân edilemez veya suçluymuş gibi gösterilemez; yargıya intikal eden konularda yargılama süresince, haber niteliği dışında yargılama sürecini ve tarafsızlığını etkiler nitelikte olamaz.
” kuralına yer verilmiş; 32. maddesinin sekizinci fıkrasında ise, bu Kanun hükümlerine göre idarî para cezasına veya idarî tedbire karar vermeye Üst Kurul’un yetkili olduğu, Üst Kurul’un; ihlâlin ağırlığı, haksız ekonomik kazancın ve tekrarın varlığı ile son beş yılda uygulanan idarî yaptırımlar gözetilmek suretiyle ikinci fıkrada belirtilen her bir ihlâl için bir defaya mahsus olmak üzere, idarî para cezası uygulamak yerine medya hizmet sağlayıcı kuruluşu uyarabileceği kurala bağlanmıştır.

HUKUKÎ DEĞERLENDİRME:
İfade özgürlüğü, bireylerin serbestçe haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelmekte olup ifade özgürlüğü sadece “düşünce ve kanaate sahip olma” özgürlüğünü değil aynı zamanda sahip olunan “düşünce ve kanaati (görüşü) açıklama ve yayma”, buna bağlı olarak “haber veya görüş alma ve verme” özgürlüklerini de kapsamaktadır.
Bu noktada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yerleşik hâle gelen içtihadında, sadece toplumun ve devletin olumlu, doğru ya da zararsız gördüğü “haber” ve “düşüncelerin” değil, devletin veya toplumun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşüncelerin de serbestçe ifade edilebilmesi ve bireylerin bu ifadeler nedeniyle herhangi bir yaptırıma tabi tutulmayacağından emin olmaları gerektiği; ifade özgürlüğünün, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin temeli olduğu ve bu özgürlük olmaksızın “demokratik toplumdan” bahsedilemeyeceği ifade edilmektedir. (Handyside/Birleşik Krallık, B.No: 5493/72, 07/12/1976)
Başka bir anlatımla, ifade özgürlüğüne müdahalenin, demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığının incelenmesi bakımından, Mahkemeye, bu müdahalenin toplumsal ihtiyaç baskısını karşılayıp karşılamadığı, meşru amaçla orantılı olup olmadığı, müdahaleyi haklı kılmak için ulusal makamlar tarafından gösterilen gerekçelerin Sözleşme’nin 10. maddesinin ikinci fıkrası açısından ilgili ve yeterli olup olmadığını araştırma görevi yüklenmektedir. (Sunday Times/Birleşik Krallık, (no1), B.No:6538/74, 26/05/1979).
AİHM, Sunday Times/Birleşik Krallık davasında da, yargı aşamasında olan bir konunun halk arasında tartışılabilmesi için basında yer almasının Sözleşmeye aykırı olmadığına karar vermiştir. AİHM, Lingens/Avusturya kararında ise, basının politik alanda ve demokrasinin işleyişindeki önemine değinmiştir. İlgili olayda AİHM, basın özgürlüğünün halk içinde, siyasi liderler hakkındaki düşüncenin şekillenmesini sağladığını ve siyasi tartışma ortamının demokrasinin temel taşı olduğunu vurgulamıştır. Buna göre, “bir politikacı hakkında yapılan eleştirinin sınırı sıradan vatandaşlara nazaran daha geniş olmalıdır. Çünkü politikacı, sıradan vatandaşlardan farklı olarak her söz ve davranışını bilerek ve isteyerek basının ve kamuoyunun yakın denetimine açmıştır. Sözleşmenin 10. maddesinin ikinci fıkrası, başkalarının, bu arada politikacıların da itibar ve haklarını korumaktadır. Ancak politikacılar söz konusu olduğunda, bu koruma, siyasi konuların tartışılmasındaki yarar ile dengelenmek zorundadır.”
AİHM, Müslüm Gündüz/Türkiye davasında, ifade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun en önemli temellerinden birini ve bu toplumlardan her birinin ilerlemesi ve gelişmesi için vazgeçilmez şartlardan birini oluşturduğunu, Sözleşmenin 10. maddesinin 2. fıkra hükmü saklı kalmak kaydıyla ifade özgürlüğünün, sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen bilgi ve düşünceler için değil aynı zamanda devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şok eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğu, demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan, çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülüğün bunu gerektirdiğini ifade etmiştir. (Karar tarihi:04/12/2003, Başvuru No:35071/97)
Bu kapsamda Yargıtay’ın pek çok kararında yaptığı değerlendirme de aynı yöndedir. “Kamuya mâl olmuş kişilerle karşılaştırıldığında özel kişilere yönelik eleştirilerin sınırları daha dardır. Diğer yandan davacı bürokrat olarak eleştiri ağır dahi olsa eleştirilere olağandan daha fazla katlanabilmelidir.” (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 04/12/2014 tarih ve E:2014/1846, K:2014/16594 sayılı kararı)
Kişinin üstlendiği görevin, toplumdaki önemine göre yapılan eleştirilerin sayısı çoğalacağı gibi gerektiğinde içeriği de çok sert olabilir. Çünkü basın, kamu adına, eleştiri yapmaktadır. Demokrasilerde eleştirilmeyecek kurum, kuruluş, fikir ve düşünce yoktur. Siyasal yaşamda görev yapmak, bu görevin gerektirdiği sorumluluk ve sonuçları kabul etmek demektir. Siyasi kişileri, yöneticileri, genel müdürleri eleştirmek ve onlarla ilgili sürekli haber yapmak basın için bir hak değil, ayrıca bir görevdir. Özellikle siyasal yaşamda görev alan kişilerin, basının her yönüyle kendisi ile ilgileneceğini, eleştireceğini, uyaracağını ve hatta bazen çok sert eleştirilere muhatap olacağını önceden bilmesi ve hesaba katması gerekir. Siyasal figürlerin davranışları, yasalara uygun olsa ve yasalara aykırı hiçbir eylem içermese dâhi, basın tarafından değer yargılarına ters düşen davranışlarının sorgulanacağını bilmesi ve bilebilecek durumda olması gerekir. (Kişilik Hakları-Medya Etik Yargı Kararları, Fikret İlkiz ve Barış Günaydın, Küresel İletişim Dergisi, Sayı:2, Güz-2006)
“Sonuç olarak kabul etmek gerekir ki, hükümet üyelerimiz ve diğer politikacılarımız, üst düzey bürokratlarımız görevleriyle ilgili olarak görsel ve/veya yazılı basında yapılan eleştirileri, yer alan karikatürleri, sade vatandaşlara göre, çok daha geniş bir ‘hoşgörüyle’ karşılamalıdırlar. Politik alandaki bir ölçüde sert ve kırıcı tartışmalar, eleştiriler, demokratik rejimlerde ‘kamu yararı’ kapsamı içinde değerlendirilmesi gereken olgulardır.” (Türk Borçlar Hukuku, Prof. Dr. Safa Reisoğlu, s.254)
Yargı kararlarında ve doktrindeki görüşler itibarıyla, devlet adamı, politikacı, yazar, sanatkâr gibi topluma mal olmuş veya kamu oyunda tanınmış kişilere yönelik eleştiri sınırının, normal bireylerden daha geniş olduğu konusunda bir duraksama bulunmamaktadır.
Bu kapsamda haberde bahsi geçen ve davalı idareye şikâyet dilekçesi vererek kişilik hakları zedelenmek suretiyle şahsının suçlu olduğuna yönelik kamuoyu yaratılmasına ve yargılamayı yapacak olan mahkemenin etkilenmesine çalışıldığı iddialarını ileri süren eski … Valisi ….’nin üst düzey kamu görevlisi olduğu ve topluma mâl olmuş bir kişi olduğu açıktır.
Söz konusu yayınlar incelendiğinde, eski … Valisi … hakkındaki haberde, spikerin ve dış sesin olaya ilişkin açıklamaları esnasında alt yazı kısmında “Vali’nin 18 yıl hapsi istendi” açıklamasına yer verildiği, haber metninde geçen iddiaya göre ifadesinden sonra, …’nün eski Vali ile aralarındaki ilişkinin bitmesini kabullenmediği hususu ile eski Valiye isnat edilen, …’yü dağa kaldırdığı, darp edip ölümle tehdit ettiği, ayağının altını öptürüp af dilettirdiği yönündeki açıklamalara yer verildiği, haber metninin bütünü göz önünde bulundurulduğunda iddiaya göre ifadesinin dağa kaldırma, darp etme, ölümle tehdit etme ve ayağının altını öptürme gibi isnatları da kapsadığı ve eski Valinin suçlu ilan edilmediği, haberin sonunda eski Valinin suçlamaları reddettiğine, hakkında … Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldığına ve 18 yıla kadar hapsi istendiğine ilişkin açıklamalara yer verildiği, haberin bahse konu olay ile ilgili kovuşturma evresine geçilmesi üzerine yapıldığı, haber içeriğinde dava açılması sonucunu doğuran iddianameye konu olayların aktarıldığı, iddiaların görünür gerçekliğe uygun olduğu ve yargılamaya ilişkin güncel bir gelişmenin habere konu edildiği, haberin konusunun kadına şiddete ilişkin olması nedeniyle habere ilişkin kamu menfaatinin bulunduğu, hakkında haber yapılan kimsenin topluma mâl olmuş kişiliği de dikkate alındığında, olayın aktarılması esnasında öz ile biçim arasındaki dengenin sağlandığı, kullanılan ifade biçiminin haberin gerektirdiği ölçüde olduğu ve yapılan haberin ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kaldığı, dolayısıyla söz konusu yayınlarda 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinin ihlâl edilmediği anlaşıldığından, dava konusu Üst Kurul kararında hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Bu itibarla, dava konusu işlemde hukuka uygunluk, davanın reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddine yönelik temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında ise hukukî isabet bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kabulüne;
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
3. Fazladan yatırılan …-TL yürütmeyi durdurma harcının istemi hâlinde davacıya iadesine,
4. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’ne gönderilmesine, 08/03/2023 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.