Danıştay Kararı 13. Daire 2021/1997 E. 2023/35 K. 10.01.2023 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2021/1997 E.  ,  2023/35 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2021/1997
Karar No:2023/35

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Belediyesi/…
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVACI) : Sınırlı Sorumlu … Kooperatifi
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : …İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Siirt Belediyesi’nce Siirt ili, Merkez ilçesi, … (…) Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmazın üzerinde bulunan tam teşekkülü yüzme havuzu, spor ve kültür merkezinin kiralanmasına ilişkin 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 45. maddesi uyarınca açık teklif usulüyle gerçekleştirilen 25/02/2020 tarihli ihalenin feshine yönelik … tarih ve … sayılı Belediye Encümeni kararının iptaliyle ihale kapsamında yatırılan 7.050,00-TL geçici teminat bedeli, 500,00-TL dosya masrafı ve 43.800,00-TL kesin teminat bedelinin bedellerin yatırıldığı tarihten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi talep edilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Siirt İdare Mahkemesi’nce verilen kararda; davalı idare tarafından, davanın süresinde açılmadığı ileri sürüldüğü ancak dava konusu işlemin davacıya tebliğ edilmediği/edilemediği, davanın süresinde açıldığının kabulünün gerektiği;
Dava konusu işlemle kiralama ihalesinin iptal edilmesine ve davacının yatırdığı teminatın irat kaydedilmesine karar verildiği ancak dava dilekçesinin bütünü göz önünde bulundurulduğunda, iptal talebinin, ihalenin iptal edilmesine ilişkin kısmına yönelik olduğu, incelemenin sadece bu kısım yönünden yapılması gerektiği;
Dava konusu işlemde, ihalenin iptal edilmesi nedeni olarak “ihalenin kesinleşmiş olmasına rağmen sözleşme hükümlerinin yerine getirilmemesinin” gösterildiği, savunma dilekçesinde ve Siirt Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğü’nün … tarih ve … sayılı yazısında ise, fesih sebebi olarak kesin teminatın yatırılması için verilen süreye rağmen kesin teminatın yatırılmamasının gösterildiği, Mahkemelerinin 18/02/2021 tarihli ara kararına istinaden dava dosyasına sunulan Siirt Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğü’nün … tarih ve … sayılı yazısında ise; 43.800,00-TL kesin teminat bedelinin yatırıldığı, ancak kesin teminattan sonra ihale bedeli olan 730.000,00-TL yatırılmadığından fesih kararının alındığının belirtildiği;
Kesin teminatın yatırılmasının istenildiği 06/03/2020 tarihli yazının davacıya tebliğ edilemediği, kesin teminatın yatırılmasının istenildiği ikinci yazının da tebliğine ilişkin bilgi ve belgelerin istenilmesine rağmen sunulmadığı, 17/04/2020 tarihinde kesin teminat miktarının yatırıldığı, ayrıca, davacı ile sözleşme imzalanmadığı, idarî şartname uyarınca, kira bedelinin sözleşme imzalandıktan sonra 30 gün içinde peşinen ödenmesi gerektiğinin belirtildiği;
Bu itibarla, ihale sözleşmesinin imzalanmamış olması nedeniyle davacının henüz hukuk âleminde var olmayan bir sözleşmenin düzenlemelerini ihlâl ettiğinden bahsedilemeyeceği, davacının kesin teminat bedelini ve ihale bedelini yatırmadığı savunulmakta ise de; davacının 17/04/2020 tarihinde kesin teminat miktarını yatırdığı, diğer yandan, düzenlenen şartname uyarınca yıllık kiralama bedelinin sözleşme imzalandıktan sonra 30 gün içinde ödeneceği, davacı ile henüz sözleşme imzalanmadığından davacıdan yıllık kiralama bedelini yatırmasının beklenemeyeceği anlaşıldığından, ihalenin feshedilmesine yönelik tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı;
Öte yandan, ihalenin iptal edilmesine ilişkin dava konusu işlem bütün hüküm ve sonuçlarıyla ortadan kalktığından ihale sürecinin devam edeceği, bu kapsamda, davacı tarafından yatırılan 7.050,00-TL geçici teminat bedeli, 500,00-TL dosya masrafı ve 43.800,00-TL kesin teminat bedelinin yatırıldığı tarihten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi talebi hakkında bu aşamada karar verilmesine yer olmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle, dava konusu işlem hukuka aykırı bulunarak iptaline ve yatırılan 7.050,00-TL geçici teminat bedeli, 500,00-TL dosya masrafı ve 43.800,00-TL kesin teminat bedelinin bedellerin yatırıldığı tarihten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemi yönünden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davalı idare tarafından, davanın süresinde açılmadığı, davacıya usulüne uygun tebligat yapılmasına rağmen davacının sözleşmeyi imzalamadığı, davacının ihale bedelini yatırmamak için sözleşmeyi imzalamadığı, davacının kesin teminatının iade edildiği, uyuşmazlık konusu işlemlerin hukuka uygun olduğu, kooperatif yönetim kurulu başkanı ve yardımcısının davayı takip yetkisinin bulunmadığı ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davacı tarafından savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ : Çözümü adlî yargının görevinde olan ve bu itibarla 2577 sayılı Kanun ve bu Kanunda düzenlenen usûllerin uygulanmasına imkân bulunmayan davada, İdare Mahkemesince ivedi yargılama usûlü uygulanarak karar verilmesinde usûl hükümlerine uygunluk bulunmadığından, kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
İNCELEME VE GEREKÇE:
USUL YÖNÜNDEN:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Kapsam ve nitelik” başlıklı 1. maddesinin ilk fıkrasında, “Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinin görevine giren uyuşmazlıkların çözümü, bu Kanunda gösterilen usûllere tâbidir.” kuralına yer verilmiştir.
2577 sayılı Kanun’a 6545 sayılı Kanun’un 18. maddesiyle eklenen “İvedi yargılama usulü” başlıklı 20/A maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde, ihaleden yasaklama kararları hariç ihale işlemlerinden doğan uyuşmazlıklarda söz konusu yargılama usûlünün uygulanacağı; (g) bendinde ise, verilen nihaî kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde temyiz yoluna başvurulabileceği kurala bağlanmıştır.
2577 sayılı Kanun’un 6545 sayılı Kanun’un 19. maddesiyle değiştirilen “İstinaf” başlıklı 45. maddesinin 1. fıkrasında, idare ve vergi mahkemelerinin kararlarına karşı, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi, mahkemenin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine, kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde istinaf yoluna başvurulabileceği; 6. fıkrasında, bölge idare mahkemelerinin 46. maddeye göre temyize açık olmayan kararlarının kesin olduğu, 8. fıkrasında ise, ivedi yargılama usûlüne tâbi olan davalarda istinaf yoluna başvurulamayacağı kuralları yer almıştır.
6545 sayılı Kanun’un genel gerekçesinin idari yargıda istinaf kanun yolunun getirilmesine ilişkin kısmında, “İdari yargı ilk derece mahkemelerince verilen nihai kararların bir kısmı bölge idare mahkemesince, kalan kısmı ise Danıştay tarafından denetlenmektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45’inci maddesinde itiraz üzerine bölge idare mahkemelerinde kesinleşecek davalar sayılmış olup, bunlar dışındaki tüm davalar temyiz üzerine Danıştay tarafından incelenmektedir. Bu uygulama sebebiyle idare ve vergi mahkemelerinin nihaî karara bağladığı dosya toplamının yaklaşık yüzde yetmişi Danıştay’da, yüzde otuzu ise bölge idare mahkemelerinde denetlenmektedir. Anılan iş yükü sebebiyle Danıştay’a gelen dosyaların kesinleşme süresi uzamaktadır. Bu bağlamda, idari yargıda istinaf kanun yolunun getirilmesi konusu öteden beri yargı paydaşları arasında tartışılmaktadır. … 2577 sayılı Kanun’un 46’ncı maddesinde yapılan değişiklikle, istinaf mahkemelerince karara bağlanacak konulardan hangisinin temyiz yolu ile Danıştay’a gideceği belirlenmekte olup, bu maddede tahdidi olarak sayılan bu konular dışındaki davaların bölge idare mahkemelerinde istinaf incelemesi neticesinde kesinleşmesi öngörülmektedir. Böylece Danıştay’ın temyizen karara bağladığı iş yükünün yaklaşık yüzde seksen oranında azaltılarak Danıştay’ın içtihat mahkemesi rolünün güçlendirilmesi amaçlanmaktadır.” ifadelerine yer verilmiştir.
Anayasa’nın 142. maddesi uyarınca, Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usûlleri kanunla düzenlenir. Kanun yolları da, yargılama usûlleri arasında yer alır. Yargı yerlerince yapılacak incelemeler sonunda verilecek kararlardan hangisinin kesin olduğunun belli edilmesi dahi, anılan madde hükmü ile Anayasa’daki temel ilkelere ve güvence kurallarına aykırı olmamak üzere yasa koyucunun takdirine bırakılmıştır (AYM kararı, E:1985/23, K:1986/2, Karar tarihi: 20/01/1986).
Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usûllerinin kanunla düzenleneceğini belirten Anayasa’nın 142. maddesinin de kanunî hâkim güvencesinin değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır. Kanunî hâkim güvencesi, mahkemelerin kuruluş ve yetkileri ile izleyecekleri yargılama usûlünün kanunla düzenlenmesini ve dava konusu olay ortaya çıkmadan önce belirlenmesini gerektirir. Bu düzenleme Anayasa Mahkemesi kararlarında, kişinin hangi mahkemede yargılanacağını önceden ve kesin olarak bilmesini gerektiren doğal hâkim ilkesini koruyan bir hüküm olarak ele alınmaktadır (AYM kararı, Muhammed Deniz başvurusu, B. No: 2014/10728, Karar tarihi:18/07/2018).
Aktarılan kanunî düzenlemelere göre, 6545 sayılı Kanunla yapılan değişikliklerle birlikte 20/07/2016 tarihinden sonra ilk derece mahkemelerince verilen kararlara karşı genel kanun yolunun istinaf olarak belirlendiği, yalnızca 2577 sayılı Kanun’un 46. maddesinde tahdidî olarak sayılan uyuşmazlıklarla ilgili kararlara karşı istinaf kanun yolundan sonra temyiz kanun yoluna da başvurulabileceği, 2577 sayılı Kanun’da düzenlenen özel ve istisnaî bir yargılama usûlü olan ivedi yargılama usûlüne tâbi olan uyuşmazlıklarla ilgili olarak ise ilk derece mahkemelerince verilen kararlara karşı hangi tarihte verildiğine bakılmaksızın doğrudan temyiz kanun yoluna başvurulabileceği açıktır.
2577 sayılı Kanun’un 1. maddesinin ilk fıkrası uyarınca idarî yargının görevine giren uyuşmazlıkların çözümünün bu Kanun’da gösterilen usûllere tâbi olduğu, anılan Kanun’un 20/A maddesinde yer verilen ivedi yargılama usûlünün ise öncelikle ve süratle sonuçlandırılması önem taşıyan bazı idarî dava türleri için öngörülen özel bir yargılama usûlü olduğu anlaşıldığından; adlî yargının görevinde olduğu değerlendirilen uyuşmazlıklar bakımından, Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinin görevine giren uyuşmazlıkların çözümünde uygulanacak usûlü belirleyen 2577 sayılı İdari Yargılama Usûlü Kanunu’nda düzenlenen özel bir yargılama usûlü olan ivedi yargılama usûlü uygulanarak karar verilmesi mümkün değildir. Ayrıca, istisnaî bir yargılama usûlü olan ivedi yargılama usûlünün bu şekilde geniş bir yorum yoluyla genel yargılama usûlü yerine uygulanması, Anayasal kurallar uyarınca Kanunla belirlenmesi zorunlu olan yargılama usûlüne ilişkin konulardan biri olan mahkeme kararlarına karşı başvurulacak kanun yolunu da etkileyecektir.
İhale işlemlerine ilişkin idari usulü düzenleyen temel kanunlardan olan 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 1. maddesinde, “Genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarelerin, özel idare ve belediyelerin alım, satım, hizmet, yapım, kira, trampa, mülkiyetin gayri ayni hak tesisi ve taşıma işleri bu Kanun’da yazılı hükümlere göre yürütülür.” 4. maddesinde, ihalenin, “Bu Kanun’da yazılı usul ve şartlarla işin istekliler arasından seçilecek birisi üzerine bırakıldığını gösteren ve yetkili mercilerin onayı ile tamamlanan sözleşmeden önceki işlemleri”, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 2. maddesinde “Aşağıda belirtilen idarelerin kullanımında bulunan her türlü kaynaktan karşılanan mal veya hizmet alımları ile yapım işlerinin ihaleleri bu Kanun hükümlerine göre yürütülür: (…)”4. maddesinde ise, “Bu Kanun’da yazılı usul ve şartlarla mal veya hizmet alımları ile yapım işlerinin istekliler arasından seçilecek birisi üzerine bırakıldığını gösteren ve ihale yetkilisinin onayını müteakip sözleşmenin imzalanması ile tamamlanan işlemleri” ifade ettiği belirtilmiş olup, bu kanunî tanımlamalar ve istikrar kazanan içtihatlar dikkate alınarak ihale ilanı ile başlayıp sözleşmenin imzalanması ile tamamlanan süreçte idarece tesis edilen işlemlerin ivedi yargılama usulüne tâbi ihale işlemleri olduğunun kabulü gerekir.
Dosyanın incelenmesinden, Siirt Belediyesi’nce Siirt ili, Merkez ilçesi, … (…) Mahallesi, …ada, …parsel sayılı taşınmazın üzerinde bulunan tam teşekkülü yüzme havuzu, spor ve kültür merkezinin kiralanmasına ilişkin 25/02/2020 tarihli ihalenin gerçekleştirildiği, anılan ihalenin yıllık kira bedeli 730.000,00-TL olarak davacının uhdesinde kaldığı, idare tarafından 06/03/2020 ve 17/04/2020 tarihli yazılarıyla davacının kesin teminatı yatırmaya ve sözleşme akdetmeye davet edildiği, davacı tarafından 17/04/2020 tarihinde kesin teminat bedeli olan 43.800,00-TL’nin davalı idarenin hesabına yatırıldığı ve aynı tarihli dilekçeyle bir yıllık kira bedelinin İçişleri Bakanlığı’nca alınacak faaliyete başlama kararına kadar ötelenmesinin talep edildiği, 28/04/2020 tarihli dava konusu işlemde “ihalesi kesinleşmiş olmasına rağmen sözleşme hükümlerini yerine getirmediğinden, bahse konu kiralama ihalesinin feshedilmesine” karar verildiği, davacının 19/06/2020 tarihli başvurusunda “şifahen sözleşmenin feshedileceğinin söylendiğinin” belirtildiği ve sözleşme için yatırılan teminatın ve diğer masrafların talep edildiği anlaşılmaktadır.
İdari yargı düzeni, kamu idaresinin hukuka uygunluğunun yargısal yoldan denetimi için kurulan yargı yerlerinin oluşturduğu yargı düzenidir. Birden fazla yargı düzenine sahip olan ülkemizde, idarî yargı düzeni idarî işlemler nedeniyle menfaatleri ve idarî eylemler nedeniyle hakları ihlâl edilenler tarafından açılan davaları sonuçlandırmakla görevlidir. Kamu gücü ayrıcalıklarından yararlanmayan irade beyanları nedeniyle doğacak olan uyuşmazlıklar idarî yargının görev alanı dışındadır. İdarenin irade beyanının kamu gücü ayrıcalıklarından yararlanabilmesi için kamu hizmetinin yürütülmesine ilişkin olması gerekmektedir. Zira kamu gücü ayrıcalığı, kamu hizmetinin ve kamusal yararın özel yarara üstünlüğünden kaynaklanmaktadır.
Davacı tarafından, kesin teminat miktarı yatırıldığı ve mücbir sebep iddiasıyla bedelin ifa zamanının ertelenmesi için idareye başvuruda bulunulduğu, davacının 19/06/2020 tarihli başvurusunda sözleşmenin feshedileceğinin kendisine şihafen bildirildiği; dava konusu encümen kararında ise “ihalenin feshinden” söz edilmişse de işlemin sebep unsuru olarak “sözleşme düzenlemelerine uyulmaması” olarak gösterildiği ve davacı tarafından kira bedelinin ödenmemesi olduğu, bu nedenle davacı ile davalı idare arasında bir sözleşme ilişkisinin bulunduğu sonucuna varılmaktadır.
Bu itibarla, sözleşme düzenlemelerine uyulmaması nedeniyle tesis edilen işlemden doğan uyuşmazlığın görüm ve çözümünde adlî yargının görevli olduğu anlaşıldığından, 2577 sayılı Kanun ve bu Kanunda düzenlenen usûllerin uygulanmasına ve öncelikle sonuçlandırılması özel önem taşıyan uyuşmazlık olarak nitelendirilmesine imkân bulunmayan ve ivedi yargılama usûlü kapsamında yer almayan davada, İdare Mahkemesince genel yargılama usûlü yerine ivedi yargılama usûlü uygulanarak karar verilmesinde usûl hükümlerine uygunluk bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı temyiz isteminin kabulüne;
2. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca …İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine, 10/01/2023 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :
Mahkemece, ivedi yargılama usulüne tâbi olduğu değerlendirilerek verilen kararın temyiz edilmesi hâlinde, 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesinin (g) bendi uyarınca temyiz isteminin incelenip incelenemeyeceğine ilişkin olarak öncelikle uyuşmazlığın ivedi yargılama usulü kapsamında olup olmadığına bakılması ve bu konuda bir karar verilmesi gerekmektedir.
İvedi yargılama usulüne tâbi olan işlemlerden doğan uyuşmazlıklarla ilgili olarak ilk derece mahkemelerince verilen kararlara karşı hangi tarihte verildiğine bakılmaksızın temyiz kanun yoluna başvurulabileceği, bunlar dışında kalan uyuşmazlıklarla ilgili olarak 20/07/2016 tarihinden sonra verilen kararlara karşı kural olarak istinaf kanun yoluna başvurulabileceği, ancak 2577 sayılı Kanun’un 46. maddesinde tahdidî olarak sayılan uyuşmazlıklarla ilgili kararlara karşı istinaf kanun yolundan sonra temyiz kanun yoluna da başvurulabileceği açıktır.
Bu durumda, Danıştay tarafından bir kararın istinaf incelemesinden geçmeden doğrudan temyizen incelenerek karar verilebilmesi için öncelikle ortada ivedi yargılama usulü kapsamında bir uyuşmazlık bulunması gerekmektedir.
İvedi yargılama usulü kapsamında yer almayan bir uyuşmazlığa ilişkin kararın istinaf aşaması (uyuşmazlığın Mahkemece ivedi yargılama usulü kapsamında bir uyuşmazlık olarak değerlendirilmesi nedeniyle) atlanmak suretiyle temyiz incelemesinin yapılması İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda düzenlenen iki ve/veya üç aşamalı yargılama sistemine aykırılık oluşturur.
Danıştay tarafından, Mahkemece doğrudan temyiz incelemesine tâbi olduğu değerlendirilen uyuşmazlığın ivedi yargılama usulü kapsamında yer almadığına karar verilmesi hâlinde, Mahkemece yapılan değerlendirmeyle bağlı olunmaksızın, olması gerekenden hareketle istinaf incelemesi yapılmak üzere dosyanın Bölge İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
Dava konusu uyuşmazlığın, ivedi yargılama usulüne tâbi olmadığı açıktır.
Bu itibarla, temyiz isteminin görev yönünden reddine karar verilerek dosyanın …Bölge İdare Mahkemesi’ne gönderilmek üzere kararı veren … İdare Mahkemesi’ne iadesine karar verilmesi gerektiği oyuyla, bozma yönünde verilen karara katılmıyorum.