Danıştay Kararı 13. Daire 2020/591 E. 2023/1409 K. 27.03.2023 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2020/591 E.  ,  2023/1409 K.
– T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2020/591
Karar No:2023/1409

TEMYİZ EDENLER : 1- (DAVACI) …Çevre ve Doğa Derneği
VEKİLİ : Av. …

2- (DAVACI YANINDA MÜDAHİL)
…Odaları Birliği
VEKİLİ : Av. …

DAVACI YANINDA
DİĞER MÜDAHİL : …Barosu – …

KARŞI TARAF (DAVALI) : …Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : …İdare Mahkemesi’nin …tarih ve E:…, K:…sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Aydın ili sınırları dahilinde 5686 sayılı Kanun’un 10/c maddesi ve Uygulama Yönetmeliğinin 17/1. maddesi uyarınca 7 adet Jeotermal Kaynak İşletme Ruhsat Sahası, 64 adet Jeotermal Kaynak Arama Ruhsat Sahası ile 39 adet Doğal Mineralli Su Ruhsat Sahasına ihale yolu ile arama izni verilmesine ilişkin 23/07/2019 tarih ve 30840 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Aydın Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı’nın ihaleye çıkılmasına dair ilanın iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: …İdare Mahkemesi’nce verilen kararda; 05-08/08/2019 tarihlerinde yapılan ihalelerden …tarihinde yapılan … sayılı ve …tarihinde yapılan …sayılı ihalelere istekli çıktığı, bu ihalelerin Aydın Valiliğine ait … Termal Turizm ve Jeotermal Sistemleri A.Ş.’nin uhdesinde kaldığı, bu iki ihale dışında yapılan diğer ihalelere istekli çıkmadığından ihalelerin yapılamadığı;
Jeotermal kaynaklarla ilgili kanunun emredici hükmü sebebiyle çeşitli sebeplerle hükümden düşmüş ruhsat sahaları ile ilgili olarak ihale yapılmasının zorunlu olduğu, bu zorunluluk sebebiyle 2886 sayılı Kanun’a göre ihale yapılmasına karar verildiği, ihale ile ilgili işlemlerin, ilanların, ihale usullerinin yine 2886 sayılı Kanun’a uygun olduğu anlaşıldığından dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Davacı tarafın Çevresel Etki Değerlendirmesi süreci işletilmeden ihale yapılamayacağına yönelik iddiasına ilişkin olarak, Çevre Kanunu’nun 10. maddesi ile bu madde kapsamında çıkarılan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nde, Yönetmeliğe tâbi projeler için Çevresel Etki Değerlendirmesi ile ilgili karar alınmadıkça ihale işleminin yapılamayacağının hüküm altına alındığı, ayrıca projesi belli olmayan ve sadece belli alanlarda jeotermal kaynak aranmasıyla ilgili olarak yapılacak ihale sürecine ilişkin herhangi bir ÇED kararının öngörülmediği ve bakılan uyuşmazlığın jeotermal kaynak arama ve işleme ihalelerine ilişkin olduğu, dolayısıyla kaynağın bulunup bulunamayacağı, bulunması hâlinde ise bu jeotermal alanla ilgili yapılacak projenin belli olmaması sebebiyle ÇED olumlu kararı mı gerektiğinin ya da Seçme Eleme Kriteri gereğince proje tanıtım dosyası mı gerektiğinin tespit edilmesinin ihale sürecinde belirlenmesinin fiziken mümkün olmadığı anlaşıldığından, bu iddiaya itibar edilmemiştir.
Belirtilen gerekçelerle dava konusu işlem hukuka uygun bulunarak davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : Davacı ve müdahil TMMOB tarafından, ihale konusu jeotermal kaynak arama faaliyetlerinin doğaya ve tarım alanlarına önemli ölçüde zarar vereceği, ÇED olumlu kararı alınmaksızın ihale kararı alınamayacağı ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, ihaleye çıkılan 110 sahadan sadece 2 adedinde istekli çıktığı ve işin ihale edildiği, diğer 108 saha ile ilgili istekli çıkmadığından ihale yapılamadığı, jeotermal kaynaklarının ekonomiye büyük katkılar sağladığı, tarımsal verimi olumlu etkilediği, henüz mevcut olup olmadığı belli olmayan kaynak ve projeler için ÇED talep edilmesinin mümkün olmadığı belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’NİN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının ve müdahilin temyiz isteminin reddine,
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddi yolundaki … İdare Mahkemesi’nin …tarih ve E:…, K:…sayılı temyize konu kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından anılan Mahkeme kararının ONANMASINA,
3. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
4. Posta giderleri avansından artan tutarın davacıya ve müdahile iadesine,
5. Dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine,
6. 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak (karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere), 27/03/2023 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(X) GEREKÇEDE KARŞI OY :
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin 1/a fıkrasında, idarî davaların idarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılacağı; 14. maddesinin 3/c bendinde, dava dilekçesinin ehliyet yönünden de inceleneceği; 15. maddesinin 1/b bendinde ise, bu hususta kanuna aykırılık görülmesi hâlinde davanın reddedileceği kurala bağlanmıştır.
İptal davasının subjektif ehliyet şartı olan “menfaat ihlâli”, öğretide ve içtihatta dava konusu işlemle davacı arasında kurulan kişisel, meşru ve güncel bir menfaat alâkası olarak tanımlanmaktadır. Menfaatin kişisel olması, idarî işlemin mutlaka davacı hakkında tesis edilmiş olmasını gerektirmemektedir. Sözü edilen menfaat alâkasının varlığı ve sınırlarının her olayda yargı yerince uyuşmazlığın niteliğine göre belirlenmesi gerekmektedir.
Dava konusu ihaleye çıkma kararının iptali isteminde bulunan davacı, bir dernektir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 56. maddesinde, derneklerin, gerçek veya tüzel en az yedi kişinin kazanç paylaşma dışında belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları, tüzel kişiliğe sahip kişi toplulukları olduğu; 90. maddesinde, derneklerin, amaçlarını gerçekleştirmek üzere, tüzüklerinde belirtilen çalışma konuları ve biçimleri doğrultusunda faaliyette bulunacakları kurala bağlanmıştır.
Öte yandan, 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun 4. maddesinin (b) fıkrasında, derneğin amacı ve bu amacı gerçekleştirmek için dernekçe sürdürülecek çalışma konuları ve çalışma biçimleri ile faaliyet alanının dernek tüzüğünde yer alacağı belirtildikten sonra, 30. maddesinin (a) fıkrasında, tüzüklerinde gösterilen amaç ve bu amacı gerçekleştirmek üzere sürdürüleceği belirtilen çalışma konuları dışında faaliyette bulunamayacakları kurala bağlanmıştır.
Derneklerin, doğrudan dernek tüzel kişiliğinin hak ve çıkarlarını ilgilendiren konularda iptal davası açabilecekleri açık olmakla birlikte, bu kapsamı aşan konularda salt tüzüğünde hüküm bulunduğundan bahisle dava ehliyetinin mevcut olduğunun kabulüne hukuken olanak bulunmamaktadır.
Davacı derneğin tüzüğünde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 113. maddesi çerçevesinde topluluk davası açmak, İdari Yargılama Usulü Kanunu çerçevesinde dernek yetkili organları tarafından belirlenen/tanımlanan çevre sorunları ile ilgili her türlü idarî dava açmak konusunda yetkisinin bulunduğu belirtilmiş ise de, çevre konusunda her türlü davayı açabilmeye yönelik böylesine geniş ve kapsayıcı bir yetkinin 2577 sayılı Kanun’un 2. maddesinin 1/a fıkrasına aykırılık oluşturacağı ve davacı derneğe dava açma ehliyeti kazandırmayacağı açıktır.
Bu itibarla, dava konusu işlemlerin doğrudan doğruya dernek tüzel kişiliğinin hak ve çıkarlarını etkilemediği ve davacı dernek tarafından hazırlanmış dernek tüzüğünün de davacıya hukuken böyle bir hak tanıyamayacağı dikkate alındığında, davacı derneğin dava konusu ihaleye çıkma kararının iptalini istemekte hukuken korunması gereken bir menfaat ilgisi bulunmadığından davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmesi gerektiğinden, Mahkeme kararının bu gerekçeyle onanması gerektiği oyuyla kararın gerekçesine katılmıyoruz.