Danıştay Kararı 13. Daire 2020/444 E. 2020/653 K. 27.02.2020 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2020/444 E.  ,  2020/653 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2020/444
Karar No:2020/653

TEMYİZ EDEN (DAVACI): …
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI): 1- Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
VEKİLİ : Hukuk Müş. …
2- Toplu Konut İdaresi Başkanlığı
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : …. İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem : Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’nca Emlak Yönetim Hizmetleri ve Ticaret A.Ş. aracılığıyla 29/01/2019 tarihinde gerçekleştirilen, … ili, … ilçesi, … Mahallesi, … ada, … no.lu parseldeki taşınmazın açık artırma usulüyle satışına ilişkin ihale üzerinde kalan davacı tarafından, ihalenin %25 peşin, bakiyesi 36 ay vadeli olarak düzenlenmesi ve bu şekilde sözleşme yapılması için 30/01/2019 tarihinde yapılan başvurunun reddine ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Toplu Konut İdaresi Başkanlığı Emlak Dairesi Başkanlığı’nın 04/02/2019 tarih ve E.14639 sayılı işleminin iptali ile 1.000.000,00-TL teminat bedelinin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: …. İdare Mahkemesi’nce verilen kararda; davacının internet yoluyla katıldığı açık artırmada, ihaleye konu taşınmaz için peşin teklif verdiği, kürsü başkanı tarafından aynı lot için vadeli teklif de alınacağının belirtildiği, verilen peşin teklife %10 vade farkı koyularak belirlenen bedel üzerinden vadeli teklif veren olup olmadığının sorulduğu, davacı tarafından vadeli teklif verilmediği, ancak ihale gerçekleştirildikten sonra davacı tarafından 30/01/2019 tarihinde ihalenin %25 peşin, bakiyesi 36 ay vadeli olarak düzenlenmesi talebinde bulunulduğu; açık artırma öncesi taşınmaz için muhammen bedel üzerinden öncelikle peşin teklifin sorulacağı, peşin teklif olmaz ise vadeli teklif alınacağının belirtildiği, peşin teklif olur ise en yüksek bedelin üzerine %10 vade farkı koyularak vadeli teklif de alınabileceğinin hatırlatıldığı, verilen peşin teklife %10 vade farkı koyularak belirlenen bedel üzerinden vadeli teklif veren olup olmadığının sorulduğu ancak vadeli teklif verilmediği için en yüksek ve tek peşin teklif sahibi olarak ihalenin davacının uhdesinde kaldığı, davacı tarafından açık artırma esnasında yalnızca peşin teklif verildiği, vadeli teklifin ihale tamamlandıktan sonraki gün verildiği, internet bağlantısının zayıf olduğu ve bu durumun idarenin kusurundan kaynaklandığı iddiasını destekleyici bilgi ve belgede sunulmadığı görüldüğünden dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Öte yandan teminat bedelinin irat kaydedileceğinin hem satış şartnamesinde belirtilmesi hem de dava konusu işlemle ihtar edilmesine rağmen iki iş günü içerisinde ek teminat bedelinin yatırılmayarak ve sözleşme imzalanmayarak davacının yükümlülüklerini yerine getirmediği anlaşıldığından davacının yatırmış olduğu 1.000.000,00-TL tutarındaki teminat bedelinin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi isteminin de reddi gerekmektedir.
Belirtilen gerekçelerle dava konusu işlem hukuka uygun bulunarak davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, ihale dokümanlarında belirtildiği üzere ihaleye %25 peşin ve bakiyesi 36 ay vadeli olarak teklif verildiği, müzayedeye …’dan canlı yayında teklif verildiği, canlı yayın konuşmalarının internet bağlantısının kötü olması nedeniyle duyulmadığı, iyiniyetli olunduğundan yaşanan uyuşmazlıkta herhangi bir kusur ve sorumluluğunun bulunmadığı, teminatın irat kaydedilmesi koşullarının oluşmadığı, yanıltıcı eylem ve işlemler ile iradesinin fesada uğratıldığı, ihalede, şeffaflık ve açıklık ilkesine aykırı davranıldığı, “Arsa Satış Şartnamesi”nin hiçbir bölümünde ihalede önce peşin teklif, sonra vadeli teklif alınacağının belirtilmediği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından, kararın usul ve yasaya uygun olduğu belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.
Davalı Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından, ihalede taşınmazlar için önce peşin, sonrasında vadeli tekliflerin alındığı, davacının ihaleye peşin olarak teklif verdiği, müzayede sonrasında şartname uyarınca yerine getirmesi gereken yükümlülükleri yerine getirmeyerek kendisine verilen süre içerisinde %4 ek teminat yatırılmadığından şartnamenin 9. 11. ve 12. maddeleri uyarınca teminatın irat kaydedildiği belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’UN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’nca Emlak Yönetim Hizmetleri ve Ticaret A.Ş. aracılığıyla 29/01/2019 tarihinde gerçekleştirilen … ili, … ilçesi, … Mahallesi, … ada, … no.lu parseldeki taşınmazın açık artırma usulüyle satışına ilişkin ihale davacı üzerinde bırakılmıştır.
Davacının 30/01/2019 tarihli başvurusuyla Toplu Konut İdaresi Başkanlığı Emlak Yönetim Hizmetleri ve Ticaret A.Ş.’den, ihalenin %25 peşin, bakiyesi 36 ay vadeli olarak düzenlenmesi ve buna uygun olarak sözleşme yapılması talebinde bulunulmuş; Emlak Konut İdaresi Başkanlığı Emlak Dairesi Başkanlığı’nın 04/02/2019 tarih ve E:14639 sayılı cevabi yazısıyla, talebin karşılanmasının mümkün olmadığı, satış şartnamesinde yer alan hususlar doğrultusunda işlem tesis edileceği, iki iş günü içerisinde ek teminat bedelinin yatırılmaması hâlinde peşin teklifin idarece değerlendirilebileceği, ek teminat bedelinin yatırılmaması hâlinde şartname uyarınca yatırılan katılım bedelinin irat kaydedileceğinin davacıya bildirilmesi üzerine, davacı tarafından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Toplu Konut İdaresi Başkanlığı Emlak Dairesi Başkanlığı’nın 04/02/2019 tarih ve E.14639 sayılı işleminin iptali ile 1.000.000,00-TL teminat bedelinin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılan davada, …. İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 34. maddesinin 1. fıkrası uyarınca, uyuşmazlığın çözümünün taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi olan … İdare Mahkemesi’nin yetkisinde olduğu gerekçesiyle davanın yetki yönünden reddine karar verilerek dava dosyasının … İdare Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verildiği; …. İdare Mahkemesince de yukarıda belirtilen gerekçelerle davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

İLGİLİ MEVZUAT:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14/3. maddesinde, dilekçelerin görev ve yetki, idarî merci tecavüzü, ehliyet, idarî davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı, süre aşımı, husumet ve Kanun’un 3. ve 5. maddelerine uygun olup olmadıkları yönlerinden sırasıyla inceleneceği belirtilmiş; 15/1-a maddesinde de, yetkili olmayan mahkemede açılan davanın yetki yönünden reddine karar verileceği kurala bağlanmıştır.
2577 sayılı Kanun’un “İdarî davalarda genel yetki” başlıklı 32. maddesinde ise, ”1-Göreve ilişkin hükümler saklı kalmak şartıyla bu Kanunda veya özel kanunlarda yetkili idare mahkemesinin gösterilmemiş olması hâlinde, yetkili idare mahkemesi, dava konusu olan idarî işlemi veya idarî sözleşmeyi yapan idarî merciin bulunduğu yerdeki idare mahkemesidir. 2-Bu Kanun’un uygulanmasında yetki kamu düzenindendir.” kuralına yer verilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dava konusu işlemin Toplu Konut İdaresi Başkanlığı Emlak Dairesi Başkanlığı tarafından tesis edilmiş olması nedeniyle uyuşmazlığın çözümünde görevli ve yetkili mahkemenin, 2577 sayılı Kanun’un 32. maddesinin 1. fıkrası uyarınca işlemin tesis edildiği yer mahkemesi olan Ankara İdare Mahkemesi olduğu anlaşıldığından, yetkisiz yargı yerince uyuşmazlığın esası incelenerek davanın reddi yolunda verilen kararda usûl kurallarına uygunluk bulunmamaktadır.
Bu itibarla, “yetkisiz” mahkeme tarafından verilen davanın reddine ilişkin kararın bozularak, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın kararı veren Mahkemeye gönderilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Öte yandan, dava konusu işlemin 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesi ile getirilen “ivedi yargılama usûlüne” tâbi olması nedeniyle, bu hükümlerin İdare Mahkemesi kararının yetki yönünden bozulmasına etkisinin ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.
2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesinin 2. fıkrasında, dava ve temyiz aşamasında uygulanması gereken ivedi yargılama usulü düzenlenmiş olup; fıkranın (i) bendinde, “Danıştay evrak üzerinde yaptığı inceleme sonunda, maddi vakıalar hakkında edinilen bilgiyi yeterli görürse veya temyiz sadece hukuki noktalara ilişkin ise yahut temyiz olunan karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise işin esası hakkında karar verir. Aksi hâlde gerekli inceleme ve tahkikatı kendisi yaparak esas hakkında yeniden karar verir. Ancak, ilk inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan temyizi haklı bulduğu hâllerde kararı bozmakla birlikte dosyayı geri gönderir. Temyiz üzerine verilen kararlar kesindir.” kuralı yer almıştır.
Aktarılan düzenlemeden, ivedi yargılama usulünde, verilen karar kesin olmak üzere, temyiz incelemesini yapan Danıştay’a inceleme ve tahkikat görevinin verildiği; sadece mahkeme tarafından ilk inceleme üzerine verilen kararlar yönünden kararın temyizen bozularak dosyanın geri gönderilme hakkının tanındığı görülmektedir. Bununla birlikte, bu kuralın “görevli ve yetkili” bir mahkeme tarafından verilen kararlar için geçerli olduğu açıktır. Nitekim, 2577 sayılı Kanun’un 49. maddesinde, temyiz incelemesi sonucunda Danıştay’ın görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması sebeplerinden dolayı incelenen kararı bozacağı kurala bağlanmış olup, ivedi yargılama usulüne ilişkin düzenlemelerin bu kuraldan ayrı olarak değerlendirilmesine imkân bulunmamaktadır.
Bu çerçevede, ivedi yargılama usulüne göre ilk derecede verilen kararın temyiz incelemesi sırasında, ilk incelemede tespit edilmesi gereken usule aykırılıkların belirlenmesi hâlinde de kararın bozularak dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesi gerekmektedir. Aksi bir düşüncenin kabulü; 2577 sayılı Kanun’un 32. maddesindeki, yetkinin kamu düzeninden olduğu kuralına ve yine aynı Kanun’un 14. maddesinin altınca fıkrasındaki, ilk inceleme üzerine 15. madde uyarınca verilebilecek kararların, ilk incelemeden sonra tespit edilmesi hâlinde de davanın her safhasında verilebileceği kuralına aykırılık oluşturur.
Bu itibarla, “yetkisiz” mahkeme tarafından verilen esasa yönelik kararın bozularak yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın kararı veren Mahkemeye gönderilmesi gerekeceği açıktır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kabulüne;
2. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca …. İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3.Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak (karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere), 27/02/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’na 18/06/2014 tarih ve 6545 sayılı Kanun’un 18. maddesi ile eklenen 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendinde, “Danıştay evrak üzerinde yaptığı inceleme sonunda, maddi vakıalar hakkında edinilen bilgiyi yeterli görürse veya temyiz sadece hukukî noktalara ilişkin ise yahut temyiz olunan karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise işin esası hakkında karar verir. Aksi hâlde gerekli inceleme ve tahkikatı kendisi yaparak esas hakkında yeniden karar verir. Ancak, ilk inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan temyizi haklı bulduğu hâllerde kararı bozmakla birlikte dosyayı geri gönderir. Temyiz üzerine verilen kararlar kesindir.”; 07/04/2015 tarih ve 29319 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 6637 sayılı Kanun’un 19. maddesiyle eklenen ifadedeki şekliyle Geçici 8. maddesinde ise, “İvedi yargılama usulü hariç olmak üzere bu Kanunla idarî yargıda kanun yollarına ilişkin getirilen hükümler, 2576 sayılı Kanunun, bu Kanunla değişik 3’üncü maddesine göre kurulan bölge idare mahkemelerinin tüm yurtta göreve başlayacakları tarihten sonra verilen kararlar hakkında uygulanır. Bu tarihten önce verilmiş kararlar hakkında, kararın verildiği tarihte yürürlükte bulunan kanun yollarına ilişkin hükümler uygulanır.” kuralına yer verilmiştir.
2577 sayılı Kanun’un 14. maddesinde, ilk inceleme hususları; görev ve yetki, idarî merci tecavüzü, ehliyet, idarî davaya konu olacak kesin ve yürütülebilir bir işlem olup olmadığı, süre aşımı, husumet, Kanun’un 3. ve 5. maddesinde belirtilen hususların bulunup bulunmadığı şeklinde sayılmış; 15. maddesinde ise ilk inceleme üzerine verilecek kararlar belirtilmiştir.
Bu Kanun hükümlerine göre, ivedi yargılama usûlüne tâbi konularda 07/04/2015 tarihinden itibaren kanun yolu aşamasında da ivedi yargılama usûlünün uygulanacağı, Danıştay’ın ivedi yargılama usûlüne tâbi uyuşmazlıklarda işin esası hakkında bir karar vererek uyuşmazlıkları kesin olarak sonuçlandıracağı; ancak ilk inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan temyiz başvurularında, İdare Mahkemesi kararını bozması durumunda, uyuşmazlığın esasını incelemeksizin dosyayı ilgili İdare Mahkemesi’ne göndereceği anlaşılmaktadır. Bu nedenle, ilk inceleme hususlarında sorun görülmeksizin, mahkemece işin esası hakkında bir karar verilmesi hâlinde, Danıştay tarafından yetkisiz yargı yeri tarafından verilen karar bozulmakla birlikte, işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekeceği, zira 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesi uyarınca ilk inceleme üzerine yalnızca 15. maddede sayılan kararlardan birinin alınması durumunda dosyanın geri gönderileceği görülmektedir.
Anılan Kanun’un 20/A maddesinde, kararın bozularak ilgili İdare Mahkemesi’ne gönderilmesi, Danıştay tarafından işin esası hakkında karar verilebilmesi hususunun tek istisnası olarak düzenlenmiştir. Dolayısıyla söz konusu düzenlemenin dar yoruma tâbi tutulması gerekmektedir. Bu nedenle, yetkisiz bir yargı yerinin kendisini yetkili görerek ve uyuşmazlığın esası hakkında verdiği kararların, aktarılan düzenleme kapsamında olmadığı değerlendirilmiştir. Diğer taraftan, ivedi yargılama usûlünü ihdas eden maddede bentler hâlinde belirtilen uyuşmazlıkların ivedi yargılamaya tâbi olduğu ve bu tür uyuşmazlıklarda farklı bir yargılama usûlünün kabul edildiği (dava açma ve temyiz sürelerinin kısaltıldığı, dosyanın tekemmül sürecinin hızlandırıldığı) dikkate alındığında, yetkisiz İdare Mahkemesi kararının yetki yönünden bozulmasıyla birlikte işin esası hakkında Danıştay tarafından bir karar verilerek uyuşmazlığın sonlandırılması ivedi yargılamadan beklenen amaca da uygun düşmektedir.
İvedi yargılama usulünde Danıştay’ın görev ve yetkisi, bölge idare mahkemelerinin idare mahkemesi kararlarını istinafen incelemesine ilişkin görev ve yetkisine benzemektedir. Nitekim 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İvedi yargılama usûlü” başlıklı 20/A maddesinin (i) bendinde, “… Ancak, ilk inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan temyizi haklı bulduğu hâllerde kararı bozmakla birlikte dosyayı geri gönderir…” kuralı bulunmaktadır. Aynı Kanun’un “İstinaf” başlıklı 45. maddesinin 5. bendinde ise, “Bölge idare mahkemesi, ilk inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan istinaf başvurusunu haklı bulduğu, davaya görevsiz veya yetkisiz mahkeme yahut reddedilmiş veya yasaklanmış hâkim tarafından bakılmış olması hâllerinde, istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vererek dosyayı ilgili mahkemeye gönderir. Bölge idare mahkemesinin bu fıkra uyarınca verilen kararları kesindir.” kuralına yer verilmiştir.
Kanun koyucu tarafından, istinaf kanun yolunda yetkisiz mahkemenin esas hakkında bir karar vermesi durumunda ne yapılacağı açık olarak düzenlenmişken, temyize tâbi ivedi yargılama usûlünde bunun düzenlenmemiş olması, kanun koyucunun bu konu hakkında “bilinçli olarak sükût ettiğini” ve yetkili olmayan mahkeme tarafından ivedi yargılama usûlüne tâbi bir konuda uyuşmazlığın esası incelenerek verilen kararlarda adil yargılama ilkesinin bir unsuru olan iki dereceli yargılama gerçekleşeceği işin Danıştayca verilecek nihaî kararla uyuşmazlığın bir an önce kesin hükme bağlanmasının hedeflendiğini göstermektedir.
Öte yandan “İvedi yargılama usûlü” başlıklı 20/A maddesinde temyiz aşamasında uygulanacak kurallar, yapılacak işlemler ve verilecek kararlar ayrıntılı olarak düzenlendiğinden “Temyiz incelemesi üzerine verilecek kararlar” başlıklı 49. maddeye göre özel hüküm niteliğinde olan 20/A maddesinin öncelikle uygulanması gerektiğinden verilecek karar türü ile ilgili genel hüküm niteliğindeki 49. maddenin somut uyuşmazlıkta uygulanma kabiliyeti bulunmamaktadır.
Bakılan davada, …. İdare Mahkemesi’nce davanın esası incelenmek suretiyle davanın reddine karar verildiği, bu kararın davacı tarafından temyiz edildiği görülmektedir.
Temyize konu kararın, davanın esası incelenmek suretiyle verilmiş olması karşısında, yetkili idare mahkemesince karara bağlanmak üzere Mahkeme kararı bozularak dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesinin aktarılan Kanun hükümleri karşısında yerinde olmadığı ve ivedi yargılama usûlünden beklenen amacı da gerçekleştirmeyeceği anlaşıldığından, Dairemiz tarafından, yetkili mahkemenin aslında Ankara İdare Mahkemesi olduğu belirtildikten sonra, davanın esası incelenerek bir karar verilmesi gerektiği görüşüyle, aksi yönde oluşan karara katılmıyorum.