Danıştay Kararı 13. Daire 2020/2469 E. 2020/2472 K. 07.10.2020 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2020/2469 E.  ,  2020/2472 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2020/2469
Karar No:2020/2472

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : …
VEKİLİ : Av….

KARŞI TARAF (DAVACI) : …
Vekili : Av. …

İSTEMİN KONUSU :… İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: … Kurulu’nun … tarih ve … sayılı kararına istinaden kanuni temsilcisi olduğu … A.Ş. tarafından …TL tutarında olan borcun ödenmemesi nedeniyle 6183 sayılı Kanun’un Mükerrer 35. maddesi uyarınca davacı hakkında düzenlenen …-TL tutarlı … tarih ve … sayılı ödeme emrinin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce Dairemizin 20/11/2017 tarih ve E:2017/2156, K:2017/3142 sayılı kararına uyularak verilen kararda; Mahkeme’nin … tarih ve E:… sayılı kararıyla davalı idareden; … A.Ş.’ne (Şirket) … tarih … sayılı Fon Kurulu kararının, ödemeye çağrı mektubunun ve ödeme emrinin tebliğ edilip edilmediği sorularak, edilmişse tebliğ tebellüğ belgelerinin gönderilmesinin istenildiği, dosyaya sunulan bilgi ve belgelerden; davacının kanuni temsilcisi olduğu Şirkete gönderilen …-TL tutarlı … tarih ve … sayılı ödemeye çağrı mektubu ile aynı tutarlı … tarih ve … sayılı ödeme emrinin Av. …’a tebliğ edildiğinin görüldüğü, Mahkeme’de görülmekte olan tarafları aynı bir başka ödeme emrinin iptali istemiyle E:… sayılı dosyaya kayden açılan davada verilen … tarihli ara kararı ile; Av….’ın Şirketi temsil etme yetkisinin bulunup bulunmadığı sorularak, var ise temsil etme yetkisini gösteren belgenin dosyaya sunulması istenilmiş, davalı idarece … havale tarihli verilen cevabi yazıda; şirketin ve Av. …’ın tebligata yönelik herhangi bir itirazlarının olmadığı, ödeme emri ve haciz varakasının iptali talebiyle Şirket tarafından Fon’a tebliğ edilmiş dava bulunmadığı belirtilerek Av….’a ilişkin Şirketi temsil ettiğine dair dava vekaletnamesinin dosyaya sunulduğunun görüldüğü, Av. …’ın Şirketin başkan, müdür veya kanuni temsilcisi olmadığı, Şirket tarafından verilmiş dava vekaletnamesine dayanarak şirket adına düzenlenmiş ödeme emrini tebliğ alma yetkisinin bulunmadığı anlaşıldığından, borcun tahsili için davacının kanuni temsilcisi olduğu Şirket hakkında usulüne uygun olarak takip yapılmadan davacı hakkında takip yapıldığı görüldüğünden davacı adına düzenlenen ödeme emrinde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle dava konusu işlem hukuka aykırı bulunarak işlemin iptaline karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davalı idare tarafından, 6183 sayılı Kanun’un sistematiğinin, kanuni temsilcinin takibi için şirket hakkında cebri icra takibine başlanmasına ve bu kapsamda ödeme emri düzenlenmesine gerek olmadığını gösterdiği, davacının 15/05/1998 – 22/02/2000 tarihleri arasında … A.Ş.’de kanuni temsilcilik yaptığı, yönetim kurulu üyesi olarak şirketi temsil ve ilzama yetkili olduğu, bu şirketin …’ın tüzel kişi hakim ortaklarından olduğu, … Yönetim Kurulu’nun … tarih ve … sayılı kararı kapsamında takip başlatılan şirket hakkında yapılan araştırmada mal varlığının tespit edilemediği, dolayısıyla bu nedenle 6183 sayılı Kanun’un Mükerrer 35. maddesi uyarınca davacının sorumluluğuna gidildiği, kurala göre, amme alacağının şirketten tahsil edilememesi veya edilemeyeceğinin anlaşılması şartının oluşmasının yeterli olduğu, kararın onanması halinde yeniden başlatılacak takip işlemlerinin, şirket gayrıfaal ve adresinden ayrılmış olduğundan, ilanen tebliğ edileceği, sonuç değişmeyeceğinden sadece şekil şartının yerine getirilmiş olacağı, bu durumun usul ekonomisi ilkesine aykırı olduğu, yargılama giderlerinin Fon’a yüklenmesinin bankacılık mevzuatına aykırı olduğu ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davacı tarafından, TMSF’nin, bir borçlar hukuku sözleşmesi ile offshore borcunu üstlendiği, ortada tahsili istenebilecek bir kamu alacağı olmadığı, …A.Ş.’nin …’ın hakim ortağı olmadığı, hisse oranının %10 olduğu, Şirketin ve davacının banka kaynağı kullanmadığı, iyi niyetli olduğu, Şirket hakim ortak olsa bile sorumlu tutulamayacağı, davacının Offshore ile ilgili hiçbir kararda imzası bulunmadığı, bu konuyla ilgili bankalar yeminli murakıp raporlarında kendilerine herhangi bir sorumluluk izafe edilmediği, … veya … tarafından hakkında suç duyurusunda bulunulmadığı, kendilerinin Şirketin kanuni temsilcisi olmadığı, kendisini yönetim kurulu üyesi olarak gösteren belgelerin sahte olduğu, … Kurumu’na gönderilen yönetim kurulu kararlarının tasdikli nüshalarının arka yüzlerinde, evrakın sahte olarak düzenlendiği tarihten yaklaşık 15 yıl sonra bir nüshasının noterden elden teslim alınması için atılan imzaların bulunduğu, … Raporları ile birtakım evrak üzerindeki basit imzaların kendilerine ait olduğunun tespit edilemediği, diğer evrak üzerinde imza bulunmadığı, Yönetim Kurulu kararlarının ön yüzlerinde hiçbir imza bulunmadığı, yönetim kurulu üyelerinin ıslak imzalarını içermesi gereken asıl nüshalarının ne dava dosyasında, ne ilgili noterlerde, ne de TMSF nezdinde bulunamadığı, kendilerinin yurtdışında olduğu … Müdürlüğü kayıtları ile sabit olan tarihlerde noter huzurunda imza atıldığına dair imza beyannamesinin düzenlendiği, Mahkeme’nin, imzalanmamış evrakın tasdikli suretinin arka yüzündeki evrakın bir nüshasını teslim almaya ilişkin imzayı; evrakın aslına, ön yüzüne ve hukuki içeriğine teşmil ederek karar verdiği, TMSF ile sulh ve ibra olunduğu, Mahkeme’nin Sulh ve İbra Sözleşmesi’ni de incelemesi ve bu sözleşmenin sorumluluğu kaldırıp kaldırmadığını tespit etmesi gerektiği, Egebank Offshore alacaklarının “… A.Ş. ile ilgili” olduğu konusunda bir ihtilaf olmadığı, aksi halde TMSF’nin de bu alacaklardan sorumlu olmayacağı, offshore konusunun sözleşmeden istisna tutulmak istenseydi açık bir istisna hükmü konması gerektiği, böyle bir hüküm bulunmadığı, alacağın zamanaşımına uğradığı, ortada bir Hazine/Fon alacağı bulunmadığından 20 yıllık zamanaşımının uygulanamayacağı, Türk Ticaret Kanunu’nun 560. maddesinde kanuni temsilci durumundaki yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu yönünden zamanaşımının “davacının zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren iki ve her hâlde zararı doğuran fiilin meydana geldiği günden itibaren beş yıl” olarak belirlendiği, TMSF’nin, offshore olayının mali boyutlarını en geç Aralık 1999 tarihinden itibaren bildiği, 20 yıl önce Şirkette yönetim kurulu üyesi olunduğu iddiasıyla sorumluluk yöneltilmesinin zamanaşımı yönünden de kabul edilemeyeceği, davalının, kendilerine ait bir borcu ödediği iddiasıyla rücu etmek gibi bir hakkı olmadığı, davaya konu ödeme emrinin usule uygun olarak Şirkete tebliğ edilmediği ve ödemeye çağrı mektubu gönderilmeksizin ödeme emri gönderildiği, ödemeye çağrı mektubunun Şirketin 20 yıl önceki ve huzurdaki konuyla ilgisiz bir davada vekili olmuş olan Av. …’a tebliğ edildiği, kendisinin 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 94. maddesi gereği ödeme emrini tebellüğ etmeye yetkili sayılan kişilerden olmadığı, davalının da bu durumu bildiği için sonradan Şirket aleyhine başlatmış olduğu takiplerde ilanen tebligat yoluna gittiği, Şirketin iflas etmiş veya tasfiye edilmiş olmadığı, davalının yapmış olduğu mal varlığı araştırması neticesinde alacağını Şirketten tahsil edemeyeceği kanaatine ulaşmasının olsa olsa Şirkete gönderilen ödeme emrinin usule uygun olarak tebliğinden en erken 7 gün sonra kanuni temsilciye bir ödemeye çağrı mektubu göndermesini haklı kılabileceği belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’UN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 17. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca davacının duruşma istemi yerinde görülmeyerek ve dosya tekemmül ettiğinden davalının yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin işin gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalının temyiz isteminin reddine,
2. Dava konusu işlemin yukarıda özetlenen gerekçeyle iptali yolundaki … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından anılan Mahkeme kararının ONANMASINA,
3. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
4. Dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine,
5. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 07/10/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.