Danıştay Kararı 13. Daire 2020/2444 E. 2020/2471 K. 07.10.2020 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2020/2444 E.  ,  2020/2471 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2020/2444
Karar No:2020/2471

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : …
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN_KONUSU :… İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı tarafından,… Ltd. mudileri tarafından açılarak aleyhine hüküm kurulan davalar kapsamında … tarihi itibarıyla Fon tarafından yapılan ödemeler ve bu tarihten sonra yapılan/yapılacak ödemeler nedeniyle …A.Ş.’nin (Şirket) kanuni temsilcisi olduğu gerekçesiyle sorumlu tutulmasına ilişkin … Kurulu’nun … tarih ve … sayılı kararının iptali istenilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce Dairemizin … tarih ve E:…, K:… sayılı bozma kararına uyularak verilen kararda; davacı tarafından yönetim kurulu üyesi yapılması amacıyla sahte vekâletnamelerin kullanıldığının iddia edildiği, davalı idare tarafından ise davacının imzasının bulunduğu yönetim kurulu kararlarının sunulduğu, buna karşın davacı tarafından, anılan yönetim kurulu kararlarının alındığı tarihte yurt dışında olduğunu gösterir resmî belgelerin dosyaya eklendiği, davalı idare tarafından davacının kanuni temsilci olduğunu ispatlamak için sunulan yönetim kurulu kararlarının gerçekliğinin tespit edilmesi amacıyla Mahkeme’nin …tarih ve E:… sayılı kararıyla, davalı idare tarafından davacıya ait olduğu iddia edilen imza/parafın anılan kişinin el ürünü olup olmadığının tespiti için dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verildiği, … Şubesi’nin … tarih ve … sayılı raporunda özetle ve sonuç olarak; “inceleme konusu iki adet vekâletnamede, imza beyannamesinde ve olağan genel kurulu hazirun cetvelinde …’e atfen atılı imzaların teşhise götürecek önemli karakteristik materyal ve yazı unsuru içermeyen, tersimi basit, taklidi kolay imzalar olması nedeniyle söz konusu imzaların aidiyetinin, bu meyanda sorulduğu üzere …in eli ürünü olup olmadığının tespit edilemediği, inceleme konusu … tarihli toplantı tutanağında …’e atfen atılı imza bulunmadığı, inceleme konusu diğer belgelerdeki …’e atfen atılı imzalar ile …in mukayese imzaları arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından uygunluk ve benzerlikler saptandığından söz konusu imzaların …’in eli ürünü olduğu hususlarının değerlendirildiği” sonuç ve kanaatine varıldığı, anılan bilirkişi raporunun taraflara tebliğ edilmesi üzerine davacı tarafından; imza incelemesinin fotokopi evraklar üzerinden yapılamayacağı ve ıslak imza içeren evraklar üzerinde yapılabileceği, imza içermeyen evraka ilişkin imza karşılaştırmasının yapılamayacağı, … Kurumu tarafından davacının ve diğer yönetim kurulu üyelerinin imzasının bulunmadığı evraklar üzerinde imza incelemesi yapıldığı yönünde iddiaları olduğu dikkate alınarak, Mahkeme’ce davacıya ait imza içeren evrakların asılları temin edilerek, dosyanın ek bilirkişi raporu alınmak üzere Mahkeme’nin … tarih ve E:… sayılı ara kararıyla… Kurumu’na gönderilmesine karar verildiği, anılan ara kararıyla dava dosyasında mübrez davacı tarafın ıslak imzasının olduğu belge asılları üzerinde ve özellikle Mahkeme’nin … tarihli müzekkeresi ile … Noterliği’nden istenilen; … tarih, … yevmiye numaralı … İmza Sirkülerinin aslı, … tarih, … yevmiye numaralı… İmza Sirkülerinin aslı, … tarih, … yevmiye numaralı … Yönetim Kurulu kararlarının aslı, … tarih, … yevmiye numaralı … İmza Sirkülerinin aslı, … tarih, … yevmiye numaralı Vekâletname aslı, … tarih,… yevmiye numaralı Vekâletname aslı ile dosyadaki diğer belgeler (evrak asılları) üzerinde yer alan ve …’e ait olduğu ileri sürülen imzaların birbiriyle uyuşup uyuşmadığının tespit edilmesinin istenildiği, … Kurumu tarafından sunulan … tarih ve … sayılı raporda özetle ve sonuç olarak; “20/12/2018 tarih ve 2018/110569 sayılı raporun 6.3. maddesinde diğer belgeler olarak nitelendirilen arkalarında ıslak yazı ve imza bulunan …. A.Ş’ye ait 15/05/1998 , 20/05/1998, 13/10/1999, 01/10/1999, 21/02/2000 ve 22/02/2000 karar tarihli Yönetim Kurulu Kararları fotokopilerinin ön yüzlerinde …’e ait atfen atılı imza bulunmadığı, 20/12/2018 tarih ve … sayılı raporda yukarıda belirtilen belgelerin arka yüzlerinde ….’e atfen atılı ıslak imzalar hususunda kanaat bildirilmiş olduğu” hususlarını bildirir kanaat raporu sunulduğu, yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde dosyasına sunulan 20/12/2018 tarih ve … sayılı … Raporu ile davacı tarafın itirazları doğrultusunda alınan 09/10/2019 tarih ve 2019/35766 sayılı ek bilirkişi raporunun taraflara tebliğ edilmesi sonrasında davacı tarafından yapılan itirazlar yerinde görülmeyerek, içerdiği tespit ve değerlendirmeler itibarıyla … Raporu’nun hükme esas alınabilecek nitelikte bulunduğu, davalı idare tarafından davacının kanuni temsilci olduğunu ispatlamak için sunulan yönetim kurulu kararlarında davacıya ait olduğu iddia edilen imzalar üzerinde imza incelemesi yaptırılması neticesinde davacının el ürünü olan ıslak imzanın tespit edilmesi nedeniyle idarece sunulan yönetim kurulu kararlarının gerçek olduğu sonucuna varıldığı, Mahkeme’nin E:… sayılı dosyasında … tarihli ara kararıyla; davacıdan; …A.Ş.’ye yönetim kurulu üyesi olarak atanmasına ilişkin … tarih ve … sayılı yönetim kurulu kararı ile … tarihli genel kurul kararının iptali istemiyle dava açıp açmadığı, açmışsa nasıl sonuçlandığı, davalı idareden ise; açılan davalar nedeniyle ödendiği belirtilen…-TL’nin hangi mahkeme kararlarına istinaden ödendiği sorularak mahkeme kararlarının birer örneğinin gönderilmesinin istenilmesine, … Ltd. mudileri tarafından açılan davalar nedeniyle ödenen …-TL’nin … A.Ş.’ne nasıl kullandırıldığı ve hangi döneme ilişkin olduğu ile davacının bu dönemde kanuni temsilci olup olmadığının sorulmasına ve ilgili belgelerin gönderilmesinin istenilmesine karar verilmiş olup, davacı tarafından Mahkemelerine sunulan 11/01/2016 havale tarihli dilekçede; söz konusu yönetim kurulu ve genel kurul kararlarına karşı dava açılmadığı, bu kararların iptalini talep edebilmesi için … hakkında “sahtecilik” fiilinden dolayı suç duyurusunda bulunulması gerektiği, …’in kardeşi olması nedeniyle duygusal davranılarak sadece istifa etmekle yetinildiğinin belirtildiği, davalı idarece sunulan 08/01/2016 havale tarihli dilekçede; davacının, sorumlu tutulduğu Fon alacağının, … A.Ş.’ne kredi kullandırımından kaynaklanmadığı, … Ltd. Şti. mudileri tarafından, … A.Ş., … A.Ş. ve/veya Fon aleyhine açılarak Fon aleyhine hüküm kurulan davalar kapsamında, 20/03/2014 tarihi itibarıyla Fon tarafından gerçekleştirilen 81 adette toplam …-TL tutarındaki ödemeden kaynaklandığı, bu ödemelerin yapılmasına sebebiyet veren işlemlerin davacının kanuni temsilci olarak … A.Ş.’de görev yaptığı 15/05/1998-22/02/2000 tarihleri arasında gerçekleştirildiği, ayrıca davacı tarafından her ne kadar … A.Ş.’nin, … A.Ş.’de %10 oranında hissedar olduğu ve bu nedenle hakim ortak gibi sorumlu tutulamayacağı iddia edilmişse de; …’in, … A.Ş.’de %90 oranında, … A.Ş.’de ise dolaylı olarak %90,31 oranında hissedar olduğu anlaşıldığından bu iddiasına itibar edilmediği, dosyada bulunan bilgi ve belgeler ile … Kurulu raporları bir bütün olarak incelenip değerlendirildiğinde; … A.Ş. hakim ortak olarak sorumlu tutulacağından ve… Ltd. mudileri tarafından açılarak Fon aleyhine hüküm kurulan davalar kapsamında Fon tarafından 81 adette toplam …-TL tutarında ödeme gerçekleştirildiğinden ve … Ltd.’de off-shore hesabına kaynak aktarma işlemlerinin, davacının … A.Ş.’de kanuni temsilci olarak görev yaptığı dönemde gerçekleştirildiği anlaşıldığından, davacının … Ltd. mudileri tarafından açılarak Fon aleyhine hüküm kurulan davalar kapsamında yapılan ödemeler ile ilgili olarak sorumlu tutulmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı; öte yandan, davacı, TMSF ile imzalanan sulh ve ibra sözleşmesi gereği Fon’un, …ve arkadaşlarından herhangi bir alacak talebinde bulunmayacağını kabul ve taahhüt ettiğini iddia etmişse de, … A.Ş.’nin, sulh ve ibra sözleşmesinde adı geçen şirketlerden biri olmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle dava konusu işlem hukuka uygun bulunarak davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, TMSF’nin, bir borçlar hukuku sözleşmesi ile offshore borcunu üstlendiği, ortada tahsili istenebilecek bir kamu alacağı olmadığı,… A.Ş.’nin …’ın hakim ortağı olmadığı, hisse oranının %10 olduğu, Şirket’in ve davacının banka kaynağı kullanmadığı, iyi niyetli olduğu ve bu nedenle Şirket hakim ortak olsa bile sorumlu tutulamayacağı, davacının Offshore ile ilgili hiçbir kararda imzasının bulunmadığı, bu konuyla ilgili bankalar yeminli murakıp raporlarında kendilerine herhangi bir sorumluluk izafe edilmediği, … veya TMSF tarafından hakkında suç duyurusunda bulunulmadığı, kendilerinin Şirket’in kanuni temsilcisi olmadığı, kendisini yönetim kurulu üyesi olarak gösteren belgelerin sahte olduğu, … Kurumu’na gönderilen yönetim kurulu kararlarının tasdikli nüshalarının arka yüzlerinde evrakın sahte olarak düzenlendiği tarihten yaklaşık 15 yıl sonra bir nüshasının noterden elden teslim alınması için atılan imzaların bulunduğu,… Raporları ile birtakım evrak üzerindeki basit imzaların kendilerine ait olduğunun tespit edilemediği, diğer evrak üzerinde imza bulunmadığı, Yönetim Kurulu kararlarının ön yüzlerinde hiçbir imza bulunmadığı, yönetim kurulu üyelerinin ıslak imzalarını içermesi gereken asıl nüshalarının ne dava dosyasında, ne ilgili noterlerde, ne de TMSF nezdinde bulunamadığı, kendisinin yurt dışında olduğu … Müdürlüğü kayıtları ile sabit olan tarihlerde noter huzurunda imza atıldığına dair imza beyannamesinin düzenlendiği, Mahkeme’nin imzalanmamış evrakın tasdikli suretinin arka yüzündeki evrakın bir nüshasını teslim almaya ilişkin imzayı evrakın aslına, ön yüzüne ve hukuki içeriğine teşmil ederek karar verdiği, TMSF ile sulh olunduğu ve kendilerinin ibra edildiği, Mahkeme’nin Sulh ve İbra Sözleşmesi’ni de incelemesi ve bu sözleşmenin sorumluluğu kaldırıp kaldırmadığını tespit etmesi gerektiği, … alacaklarının “… A.Ş. ile ilgili” olduğu konusunda bir ihtilaf olmadığı, aksi hâlde TMSF’nin de bu alacaklardan sorumlu olmayacağı, offshore konusu sözleşmeden istisna tutulmak istenmiş olsaydı açık bir hüküm konması gerektiği, sözleşmede böyle bir hüküm bulunmadığı, alacağın zamanaşımına uğradığı, ortada bir Hazine/Fon alacağı bulunmadığından 20 yıllık zamanaşımının uygulanamayacağı, Türk Ticaret Kanunu’nun 560. maddesinde kanuni temsilci durumundaki yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu yönünden zamanaşımının “davacının zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren iki ve her hâlde zararı doğuran fiilin meydana geldiği günden itibaren beş yıl” olarak belirlendiği, TMSF’nin, offshore olayının mali boyutlarını en geç Aralık 1999 tarihinden itibaren bildiği, 20 yıl önce … A.Ş.’de yönetim kurulu üyesi olunduğu iddiasıyla sorumluluk yöneltilmesinin zamanaşımı yönünden de kabul edilemeyeceği, davalının kendilerine ait bir borcu ödediği iddiasıyla rücu etmek gibi bir hakkı olmadığı, ödeme emrinin usule uygun olarak Şirket’e tebliğ edilmediği ve ödemeye çağrı mektubu gönderilmeksizin ödeme emri gönderildiği, ödemeye çağrı mektubunun Şirket’in 20 yıl önceki ve huzurdaki konuyla ilgisiz bir davada vekili olmuş olan Av. …’a tebliğ edildiği, kendisinin 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 94. maddesi gereği ödeme emrini tebellüğ etmeye yetkili sayılan kişilerden olmadığı, davalının da bu durumu bildiği için sonradan Şirket aleyhine başlatmış olduğu takiplerde ilanen tebligat yoluna gittiği, Şirket’in iflas etmiş veya tasfiye edilmiş olmadığı, davalının yapmış olduğu mal varlığı araştırması neticesinde alacağını Şirket’ten tahsil edemeyeceği kanaatine ulaşmasının, ancak Şirket’e gönderilen ödeme emrinin usule uygun olarak tebliğinden en erken 7 gün sonra kanuni temsilciye bir ödemeye çağrı mektubu göndermesini haklı kılabileceği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, … A.Ş.’ye ait ticaret sicilindeki kayıtların resmi bir kurumca tutulan ve herkes için hüküm ifade eden kayıt ve belgeler olduğu, yönetim kurulu kararlarının da bu kayıtlar arasında olduğu, Fon tarafından Şirket’in kayıtlı olduğu İstanbul Ticaret Sicili’nden yetkililerinin sorulduğu ve buradan gelen bilgi ve belgelere göre işlemlerin tesis edildiği, resmi sicillerden olan Ticaret Sicili kayıtlarının Türk Ticaret Kanunu uyarınca herkes tarafından bilindiğinin varsayıldığı, ayrıca buraya kaydedilen bilgilerin, ilanı takip eden ilk günden itibaren herkes için bağlayıcı nitelikte olduğu, Ticaret Sicilindeki bilgilerin doğru olduğunun kabul edildiği, davacının da buradaki bilgileri bilebilecek durumda olduğu ve bildiğinin varsayılması gerektiği, Fon’un bu bilgilerin doğruluğunu araştırma ya da ispat yükümlülüğü bulunmadığı, davacının en azından istifa tarihinde durumu öğrenmiş olduğu ve bilmediğini ileri sürdüğü bir sahtecilik söz konusu ise geriye dönük olarak şirkette alınan kararları iptal ettirmesinin gerektiği, her ne kadar davacı duygusal nedenlerle dava açmadığını ileri sürse de, ticaret sicil kayıtlarının iptalini talep edebilmek için cezai süreç başlatılmasının önkoşul olmadığı, davacının Şirket’te 15/05/1998-22/02/2000 tarihleri arasında 2 yıla yakın yönetim kurulu üyesi olarak bulunduğu, yurt dışında bulunduğunu iddia ettiği dönemin ise 07/08/1999-04/09/1999 tarihleri arasında bir aya yakın bir süreç olduğu, aynı süreçte … A.Ş.’de oybirliği ile alınan yönetim kurulu kararlarında imzasının bulunduğu, davacının ilgili dönemde aktif olarak … A.Ş.’de yönetim kurulu üyesi/başkanı olarak görev yaptığı, ayrıca … A.Ş.’nin tüzel kişi ortaklarında ve birçok sektörde isim yapmış çeşitli şirketlerde yönetici/hissedar pozisyonunda olduğu, özellikle 08/10/1999 tarihli genel kurul kararı ve 15/05/1998 tarih ve 5 sayılı yönetim kurulu kararının iptali için dava açılmamasının önemli olduğu, zira yönetim kurulu kararının davacının Şirket’e yönetim kurulu üyesi atanmasına ilişkin olduğu, davacının asaleten katıldığı genel kurul kararının ise daha önce yapılan atamanın onaylanmasına ve davacının tekrar yönetim kurulu üyesi seçilmesine ilişkin olduğu, davacının yönetim kurulu üyeliğini ortaya koyan noter tasdikli evrakın noterde imzalı nüshalarının olup olmamasının kendilerini ilgilendirmediği, ayrıca … A.Ş.’nin yönetim ve denetimi Fon tarafından devralınmadığından yönetim kurulu karar defterinin kendilerinde bulunmasının beklenemeyeceği, Şirket’in … A.Ş.’nin hakim ortağı olduğunun Danıştay tarafından onanarak kesinleşen Mahkeme kararı ile sabit olduğu,… Kurumu’ndan imza incelemesi talebi sürecinin tamamen davacının iddiaları ve dilekçeleri doğrultusunda gerçekleştiği, sonuç olarak davacıya atfen atılı ıslak imzalar üzerinde yapılan incelemede imzaların davacının eli ürünü olduğu sonucuna varıldığı, ilk rapor ile ek raporun birbiriyle uyumlu, açıklayıcı ve birbirini teyit eder nitelikte olduğu, davacının … A.Ş.’de 04/05/1998-07/01/1999 tarihleri arasında yönetim kurulu üyesi, 08/01/1999-22/12/1999 tarihleri arasında ise yönetim kurulu başkan vekili olarak görev yaptığı, davacının bu görevinin bankanın … ailesine geçmesinden Fon’a devrine kadar sürdüğü, bir bankada yöneticilik yaptığı açık olan davacının, bu bankanın hakim ortaklarından biri olan tüzel kişinin yönetim kurulu üyelerinin ya da hissedarlarının kim olduğunu bilmeme gibi bir durumunun söz konusu olamayacağı, davacının bankadaki görevini bizzat ve fiilen gerçekleştirdiği, Şirket hisseleri devralınırken … Müsteşarlığı’na hitaben yazılan 27/05/1998 tarihli yazı ekinde “Devredilen Paylar Listesi”nde …’a ait hissenin davacıya devredilmiş olduğunun belirtildiği, 27/08/1999 tarihli imza beyannamesinin noterde düzenlendiği ve davacının da imzasının bulunduğu, aynı tarihlerde alınan birçok … A.Ş. yönetim kurulu kararındaki imzaların davacı tarafından sonradan atıldığının belirtildiği, Şirket’in 08/10/1999 tarihli olağan genel kurul toplantısında davacının bizzat iştirak ettiğinin hazirun cetvelinde imzası bulunmasından anlaşıldığı, mezkur toplantının… Bakanlığı komiserinin katılımıyla ve onun nezaretinde gerçekleştirildiği, yönetim kurulu üyesi olmadığını iddia eden bir şahsın bu sıfattan istifa ettiğinin kabul edilmesinin mümkün olmadığı, davacının sorumluluğuna Şirket’in kanuni temsilcisi olması nedeniyle gidildiği, Şirket’te hissedar olmasının konuyla ilgisi olmadığı, … A.Ş.’nin devralınması sürecinde kendisinin … A.Ş. ile ortaklık bağlamında da ilişkilendirildiği, davacının bankanın yönetim kurulu üyesi iken … Genel Müdürlüğü’ne yazdığı 03/11/1998 tarihli yazıda hisse devirlerinin uygun görüldüğünün belirtildiği, bu yazıda davacının … A.Ş.’nin hisselerini devralanlar arasında gösterildiği, …A.Ş.’nin … A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanlığı’na hitaben yazdığı 07/05/1998 tarihli yazıda da davacının hisseleri devralanlar arasında zikredildiği, davacının da davacıları arasında yer aldığı … Ticaret Mahkemesi’nin E…. sayılı dava dosyasında, 1998 tarihli pay devir sözleşmelerinin içeriği ve mahiyetlerinden bahsedildiği, satış sözleşmelerinin dosyaya sunulduğu ve davacının hisse alıcısı olduğunun ikrar edildiği, ayrıca aynı Mahkeme’nin E…. sayılı dosyasında davacının dava dosyasına verdiği dilekçesinde bankanın devri sürecine ilişkin beyanlarından, bu süreçteki işlemlerde Yahya Murat Demirel’in vekâletle ve kendisini temsilen hareket ettiği bilgisine tam vakıf olduğunun ortaya çıktığı, 2000 yılında Fon tarafından açılan davalar da dâhil olmak üzere hiçbir aşamada davacı tarafından sahte evrak iddiasının ileri sürülmediği, davacının aksi yöndeki iddialarından Noterlik yetkililerinin ve Sanayi Bakanlığı komiserinin de kendisi aleyhine bu usulsüzlüklere iştirak ettiği anlamı çıkacağı, bu durumun hayatın olağan akışına aykırı olduğu, davacının Fon tarafından 15/02/2000 tarihli iade tazmin talepli ihtarların hakim ortaklara tebliğini müteakip Şirket’teki yönetim kurulu üyeliğinden istifa ettiği, sulh ve ibra sözleşmesinin Offshore ödemelerini kapsamadığı, yalnızca sözleşme konusu işlemlerle ilgili yürütülen takip ve tahsil işlemlerine son verilmesinin kabul edildiği, sözleşmenin 7.2. maddesinde açıkça sözleşmede belirtilen koşulların yerine getirilmesi hâlinde ve sözleşme konusu işlemlerle sınırlı olarak ibra edildiğinin belirtildiği, ibra edilen şirketlerin sayma yoluyla belirlendiği, Offshore ödemelerinin ne miktar ne de konu olarak davacıya daha önce Fon tarafından açılan davalara veya takiplere konu olmadığı, Danıştay kararlarında Offshore ödemelerinin Hazine alacağı olduğunun kabul edildiği, Hazine alacaklarında zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğu belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’UN’ DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile Mahkeme kararının Dairemiz kararındaki gerekçeyle onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 17. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca davacının duruşma istemi yerinde görülmeyerek işin gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
… Ltd. adına toplanan mevduat …’e ait firmalara usulsüz olarak aktarılmış olup, Bakanlar Kurulu’nun … tarih ve … sayılı kararı ile … A.Ş. 4389 sayılı (Mülga) Bankalar Kanunu’nun 14. maddesine istinaden Fon’a devredilmiştir.
… A.Ş.’nin Fon’a devri üzerine … Ltd. mudilerinin bankaya yatırmış oldukları mevduatları çekmek üzere … A.Ş. şubelerine başvurmaları sonrasında … A.Ş. Merkez Şube nezdinde … Ltd. adına açılmış olan hesapta yeterli miktarda bakiye bulunmadığından … mudilerine yeterli miktarda ödeme yapılamamış olup, Off-Shore hesapları Tasarruf Mevduatı Sigortası kapsamında da bulunmadığından mudilerin alacakları Fon tarafından da karşılanamamıştır…. Ltd.’den mevduatlarını alamayan mudiler tarafından açılan alacak davaları sonrasında Mahkemeler tarafından mudilere ödeme yapılmasına hükmedilmiştir.
… Ltd. mudileri tarafından … A.Ş.,… A.Ş. ve/veya Fon aleyhine açılarak Fon aleyhine hüküm kurulan davalar kapsamında, 20/03/2014 tarihi itibarıyla Fon tarafından 81 adet toplam …-TL tutarında ödeme gerçekleştirilmiştir.
Dava konusu … Kurulu’nun … tarih ve … sayılı kararı ile; … Ltd. mudilerinden …’a yargı kararı gereği Fon tarafından yapılan 61.239-TL tutarındaki ödeme … Kurulu’nun … tarih ve … sayılı kararı ile Fon alacağı sayılmış, bu ödeme haricinde Fon tarafından gerçekleştirilen 80 adet toplam …-TL’lik ödeme tutarının Fon alacağı sayılmasına karar verilmiştir.
Aynı kararda, tahsilde tekerrüre yer vermemek kaydıyla, aralarında … A.Ş.’nin de olduğu … A.Ş.’nin hâkim ortak gerçek ve tüzel kişilerinin müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmalarına, …ve … A.Ş. haricindeki sorumlular hakkında toplam …-TL’lik Fon alacağı ile ilgili olarak 6183 sayılı Kanun uyarınca takip ve tahsil işlemlerine başlanmasına karar verilmiştir.
Fon alacağı sayılan mezkur tutar için … A.Ş. dışındaki diğer … A.Ş. tüzel kişi hâkim ortaklarına karşı yapılacak takiplerde alacağın tahsil edilememesi veya tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması durumunda, tüzel kişi hâkim ortakların kanuni temsilcileri hakkında, 6183 sayılı Kanun’un mükerrer 35. maddesi kapsamında takip ve tahsil işlemlerinin başlatılmasına karar verilmiştir.
Aynı kararda, 20/03/2014 tarihinden sonraki süreçte … Ltd. mudileri tarafından açılan davalar nedeniyle yargı kararı gereği yapılan/yapılacak ödemelerin de Fon alacağı sayılmasına, işbu Fon alacaklarının tahsilde tekerrüre yer vermemek kaydıyla tahsil ve tasfiyesini teminen 30 Haziran ve 31 Aralık tarihlerine tekâbül eden altışar aylık dönemler itibarıyla 6183 sayılı Kanun hükümleri kapsamında takip ve tahsil işlemlerine başlanılmasına karar verilmiştir.
Davacının … A.Ş.’de kanuni temsilci olarak görev yaptığından bahisle söz konusu alacaktan sorumlu tutulduğu ve kendisine ödeme emri gönderildiği, bunun üzerine anılan Fon Kurulu kararının iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

İLGİLİ MEVZUAT:
Fon’a devredilen veya yönetim ve denetimine el konulan bankalar nedeniyle oluşan Fon alacaklarından, bankaların hâkim ortaklarının kanunî temsilcilerinin sorumlu tutulabilmesi için 6183 sayılı Kanun, 4389 sayılı (Mülga) Bankalar Kanunu ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda yer alan düzenlemelerin birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
5411 sayılı Kanun’un Geçici 11. maddesinin birinci fıkrasında, bu Kanun’un yayımı tarihinden önce, 26/12/2003 tarihine kadar temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi Fon’a intikal eden ve/veya bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izin ve yetkileri ilişkili Bakan, Bakanlar Kurulu veya Kurul tarafından kaldırılarak tasfiyeleri Fon eliyle yürütülen veya Fon tarafından tasfiye işlemleri başlatılan bankalar hakkında başlatılan işlemler sonuçlanıncaya ve her türlü Fon alacakları tahsil edilinceye kadar bu Kanun’la yürürlükten kaldırılan 4389 sayılı Kanun’un 14, 15, 15/a, 16, 17, 17/a ve 18. maddeleri, Ek 1, 2, 3, 4, 5 ve 6. maddeleri ile Geçici 4. maddesinde yer alan düzenlemelerin uygulanmasına devam edileceği kurala bağlanmıştır.
4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 15/3. maddesinde, “Fon, her türlü vergi, resîm ve harçtan muaftır. 14. maddesinin (6) numaralı fıkrasının (b) bendi ile verilen yetkiler saklı kalmak kaydıyla, Fon kaynakları ile her türlü alacaklarının ve hisseleri kısmen veya tamamen Fon’a intikal eden bankaların; yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarından, bu ortakların yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya başkalarıyla birlikte elinde bulundurdukları şirketlerden ve iştiraklerinden, yönetim ve denetim kurulu üyeleri, genel müdür ve yardımcıları, kredi komitesi başkan ve üyeleri ile imzaları bankayı ilzam eden memurları ve bunların eş ve çocuklarından olan alacakları ile hisseleri Fon’a intikal eden diğer bankaların bunlardan olan alacaklarından Fon tarafından devralınanlar ile (7) numaralı fıkranın (b) bendinde belirtilen kişilere ait olup Fon tarafından devralınan alacakların takip ve tahsilinde 6183 sayılı Kanun hükümleri uygulanır. Fon devraldığı alacağın takibine, alacağın devralındığı gün itibarıyla banka defter, kayıt ve belgelerine göre anapara, her türlü faiz, komisyon ve sair giderlerin toplamından oluşan birikmiş alacak tutarı üzerinden başlar. Bu alacaklar, Fon tarafından devralındığı tarihten itibaren amme alacağı niteliğini kazanır ve birikmiş alacak tutarına, 6183 sayılı Kanun’un 51. maddesinde belirtilen oranda gecikme zammı uygulanır. Ancak Fon, her türlü alacakları ve devraldığı alacaklarla ilgili olarak borçlu aleyhine 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu hükümlerine göre başlatılmış bulunan takipler ile alacağın tahsiline yönelik davalara kaldığı yerden devam edebileceği gibi, takibi devam ettirmekten ve/veya davanın takibinden sarfınazar ederek devraldığı alacağın kaldığı yerden 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsiline de karar verebilir. ” kuralına yer verilmiştir.
4389 sayılı Kanun’un 15. maddesinin yedinci fıkrasının (b) bendinde, hisseleri kısmen veya tamamen Fon’a intikal eden bir bankanın yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarının veya yöneticilerinin, yönetim kurulu, kredi komiteleri, şubeler, diğer yetkili ve görevliler aracılığıyla veya sair suretlerle banka kaynaklarını ve varlıklarını doğrudan veya üçüncü kişilere rehnetmek, teminat göstermek, ekonomik gücü olmayan kişilere kredi vermek, karşılığında kredi temin etmek amacıyla kredi kullandırmak, yurt içi veya yurt dışı banka ve malî kuruluşlar nezdinde depo veya sair adlarla hesap açtırmak veya bu hesapları teminat göstermek ve sair şekillerde kullanmak suretiyle veya başkaca dolanlı işlemlerle edindikleri veya bu suretle üçüncü kişilere edindirdikleri para, mal, her türlü hak ve alacakların temininde kullanılan banka kaynakları ve varlıkları nedeniyle doğan alacakların Fon alacağı sayılacağı ve bu alacaklar hakkında 6183 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı kuralı yer almış; bu fıkraya 5020 sayılı Kanunla eklenen paragrafta, Fon alacaklarından; yönetim ve denetimi Fon’a geçen ve/veya bankacılık yapma ve mevduat kabul etme izin ve yetkileri ilgili Bakan, Bakanlar Kurulu veya Kurul tarafından kaldırılan bankalar ile tasfiyeye tâbi tutulan veya tasfiye işlemi başlatılan bankaların kaynağını kullanmış olmasından dolayı Fon’a borçlu olması kaydıyla Fon’a intikal eden bir bankadan ilk kredinin ve/veya banka kaynağının kullanılmasından sonra, bu bendin birinci cümlesinde belirtilen gerçek ve tüzel kişilerin, edindikleri ve/veya bu suretle üçüncü kişilere edindirdikleri para, her türlü mal, hak ve alacaklarının banka kaynağı kullanılmak suretiyle edinildiği ve/veya edindirildiğinin kabul edileceği ve bu gerçek kişiler ile tüzel kişiler tarafından edinilen para, her türlü mal, hak ve alacaklar hakkında bu fıkrada yer alan kuralları uygulamaya Fon’un yetkili olduğu belirtilmiştir.
Yine bu fıkraya 5020 sayılı Kanun’la eklenen son paragrafta da, bu fıkranın (a) bendinin birinci cümlesinde ve bu bendin birinci cümlesinde sayılan gerçek ve tüzel kişilerin yönetim ve/veya denetimindeki şirketlerde ve/veya işletmelerinde iş akdine bağlı ve/veya bağlı olmaksızın geçici ve/veya sürekli olarak istihdam edilen şahısların kurucusu, ortağı, yöneticisi veya denetçisi olduğu şirketlerin; bir iş akdine bağlı olmaksızın, yukarıda sayılan şahısların vekâleten ve/veya ticarî mümessil ve/veya ticarî vekil sıfatıyla ve/veya vekâletsiz iş görme hükümleri gibi herhangi bir hukukî ilişkiye dayanarak geçici ve/veya sürekli olarak temsil eden şahıslar ile temsil ettikleri gerçek ve/veya tüzel kişilerin; bu bentte belirtilen şahıslar dışındaki ve/veya bunlar tarafından kurulan şirketlere bankacılık mevzuatına ve/veya teamüllerine uyulmadan ve/veya teminatsız ve/veya yetersiz teminat ile kredi kullandırılan ve/veya genellikle faaliyet yeri olarak aynı adresi kullanan ve/veya yapılan sözleşmelere cayma hakkı ve/veya borcun nakli gibi hükümler koymak suretiyle kullandıkları kredileri ve/veya banka kaynaklarını bankanın yönetim ve denetimini doğrudan ve/veya dolaylı olarak tek başına ve/veya birlikte elinde bulunduran gerçek ve tüzel kişilere ve/veya bunların ve/veya bankanın iştiraklerine ve/veya doğrudan veyahut dolaylı bağı bulunan şahıs ve şirketlere yukarıdaki bentlerde sayılan gerçek veya tüzel kişilere aktarılmasını sağlayan gerçek veya tüzel kişilerin kullanmış oldukları krediler ve/veya banka kaynaklarının bankanın yönetim ve denetimini doğrudan ve/veya dolaylı olarak, tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklar tarafından kullanılmış banka kaynağı sayılacağı ve bu şahıslar ile edindikleri ve/veya üçüncü kişilerce edindirdikleri para, her türlü mal, alacak ve haklar hakkında bu fıkrada yer alan düzenlemelerin uygulanacağı kurala bağlanmıştır.
5411 sayılı Kanun’a 5766 sayılı Kanun’la eklenen Geçici 26. maddenin ikinci fıkrasıyla, ”Temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi Fon’a intikal eden ve/veya bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izin ve yetkileri ilişkili Bakan, Bakanlar Kurulu veya Kurul tarafından kaldırılarak tasfiyeleri Fon eliyle yürütülen veya Fon tarafından tasfiye işlemleri başlatılan bankalar hakkında başlatılan işlemler sonuçlanıncaya ve her türlü Fon alacakları tahsil edilinceye kadar, yönetim ve denetimi Fon tarafından devralınan banka ve şirketlerin eski yöneticileri hakkında 6183 sayılı Kanun’un 35. maddesi ile mükerrer 35. maddesinin uygulanmasında, ilgili kanun ve mevzuat veya ana sözleşmeleri uyarınca temsile yetkilendirilmiş veya tüzel kişilerin yetkili organlarınca temsil yetkisi verilmiş kişi veya kişiler ile tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerden,
a) Fon bankalarının; yönetim ve denetimine sahip olduğu iştiraklerinden, hâkim ortağı olan tüzel kişilerden, gerçek ve tüzel kişi hâkim ortaklarının hâkim ortak olduğu şirketlerden, bu kişiler adına hareket eden veya onlar hesabına kendi adına para, mal veya hak edinen şirketlerden olan Fon alacaklarında, banka kaynağının kullanıldığı/kullandırıldığı tarihten itibaren borcun devam ettiği dönem boyunca,… kanunî temsilci sıfatını haiz kişiler kanunî temsilci olarak addedilir.” kuralı eklenmiştir.
6183 sayılı Kanun’un Mükerrer 35. maddesinde, “Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacakları, kanunî temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerin şahsî mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.” kuralı yer almaktadır. Bu madde gereğince bir tüzel kişiden tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tamamen veya kısmen tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından bu tüzel kişinin kanunî temsilcisi sorumlu tutulabilecektir.
5411 sayılı Kanun’un Geçici 26. maddesindeki düzenlemeye göre, bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izin ve yetkileri ilgili Bakan, Bakanlar Kurulu veya Kurul tarafından kaldırılan bankalar ile tasfiyeye tâbi tutulan veya tasfiye işlemi başlatılan bankaların ortaklarının veya yöneticilerinin, yönetim kurulu, kredi komiteleri, şubeler, diğer yetkili ve görevlileri aracılığıyla banka kaynaklarını veya varlıklarını dolanlı şekilde edinmeleri veya edindirmeleri hâlinde, dolanlı şekilde edindirdikleri ve/veya edindikleri para, mal, her türlü hak ve alacakların temininde kullanılan banka kaynakları ve varlıkları nedeniyle doğan alacaklar Fon alacağı sayılmakta, Fon alacaklarında da, banka kaynağının kullanıldığı veya kullandırıldığı tarihten itibaren borcun devam ettiği dönem boyunca kanunî temsilci sıfatını haiz kişiler kanunî temsilci kabul edilerek Fon alacağından sorumlu tutulmaktadır. Bu şekilde Fon alacağından sorumlu tutulan kanunî temsilci, 6183 sayılı Kanun’un Mükerrer 35. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, temsilcisi olduğu tüzel kişiliğin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından şahsî mal varlığıyla sorumlu olacaktır. Amme alacağının ödenmemesinden sorumlu tutulan kanunî temsilci, bu sorumluluktan ancak kendi döneminde yükümlülüklerini eksiksiz olarak yerine getirdiğini ispatlayarak kurtulabilecektir.
4389 sayılı Kanun’un 15/a maddesinde, “Fon alacaklarından; yönetim ve denetimi Fona intikal eden ve/veya bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izin ve yetkileri ilgili Bakan, Bakanlar Kurulu veya Kurul tarafından kaldırılan bankalar ile tasfiyeleri Fon eliyle yürütülen veya Fon tarafından tasfiye işlemleri başlatılan bankaların yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak elinde bulunduran ortaklarının kendi lehine kullandıkları her türlü banka kaynakları ve her ne ad altında olursa olsun kendilerine ait yurt içi ve yurt dışı şirket, finans kuruluşu, off-shore bankalara aktardıkları banka kaynakları ile eşleri, çocukları ve evlatlıkları ve bunların diğer kan ve kayın hısımları adına açılmış krediler ile bunlara aktarılan her türlü kaynak aktarımları veya bankaların hakim ortaklarının kendilerine veya şirketleri ile iştiraklerine rayiç bedelin altında ve muvazaalı yapılmış tüm devir ve temlikler, üçüncü kişilere yapılmış her türlü taşınır ve taşınmaz rehni ve ipotek gibi sınırlı ayni haklar ve bunlardan elde edilen nemalar, iştiraklerine ve bağlı şirketlerine ayni bankanın el değiştiren ortaklarının birbirlerine verdiği krediler ile aynı şekildeki bankaların karşılıklı birbirlerine verdikleri krediler, bankaya ve grup şirketlerine yüksek bedelle satılmış tüm mal, hisse ve hizmetlerden veya bunlardan ve benzerlerinden elde edilen nemalar, uzun süreli kiralama veya finansal kiralama yolu ile kendisine aktarılan kaynak ve hizmetler, bankanın yönetim ve denetim döneminde yeterli ticari faaliyeti olmaksızın kaynak aktarımı amacıyla kurulmuş şirketlere verilen krediler ile bunlara aktarılan kira ve hizmet bedellerindeki nemalar, yurt dışı banka ve finans kuruluşları ile yapılan inançlı işlemler yolu ile aktarılan her türlü kaynaklar, bankalarının off-shore bankalarındaki yargı kararları nedeniyle ödedikleri mevduatları ve off-shore bankaların bankaya izinli veya izinsiz aktardığı off-shore mevduatlar, bankanın yönetim kurulu ve kredi komitesi başkan ve üyeleri ile genel müdür, genel müdür yardımcıları, imzaları bankayı ilzam eden memurları, müdürlerinin kendileri, eşleri ve çocukları, evlatlıkları ile bunların diğer kan ve kayın hısımlarına aktarılan her türlü kaynakların tümü başkaca bir işleme gerek olmaksızın Hazine alacağı hâline gelmiş sayılır. Fon Kurulunun talebi üzerine görevlendirilen Hazine avukatlarınca da takip edilebilir.
Yukarıdaki fıkra hükümleri borsadan hisse alan küçük pay sahibi ortakları ile Türk Ticaret Kanunu ve özel Kanun hükümleri gereğince yüzde birin altında zorunlu hisse alarak yönetimde ve denetimde görev alanlardan iyiniyetli olanlar hakkında uygulanmaz.” hükmüne yer verilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
Aktarılan mevzuat hükümleri uyarınca, bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izin ve yetkileri ilgili Bakan, Bakanlar Kurulu veya Kurul tarafından kaldırılan bankalar ile tasfiyeye tâbi tutulan veya tasfiye işlemi başlatılan bankaların kaynak ve varlıklarının doğrudan veya dolaylı olarak bankanın hâkim ortaklarına ya da bu kişilerle ilişkili firma ve şahıslara aktarılmak suretiyle edinilmesi ya da edindirilmesi durumunda doğrudan ya da dolanlı bir şekilde edinilen ve/veya edindirilen banka kaynakları ve varlıkları nedeniyle doğan alacaklar Fon alacağı sayılmakta ve ilgili gerçek/tüzel kişiler bu alacaktan sorumlu tutulabilmekte ve haklarında 6183 sayılı Kanun hükümleri uyarınca takibe geçilebilmektedir.
… Ltd. mudilerine yargı kararları nedeniyle Fon tarafından yapılan ödemelerden dolayı, davacının 15/05/1998-22/02/2000 tarihleri arasında … A.Ş. hâkim ortağı … A.Ş.’de yönetim kurulu üyesi olduğundan bahisle, kanuni temsilci sıfatıyla dolaylı sorumluluğuna gidildiği anlaşılmaktadır.
… A.Ş.’nin Fon’a devri sonrasında … A.Ş. … Başkanlığı tarafından düzenlenen 10/07/2000 tarih ve 38 sayılı raporda, …’in … Ltd. isimli bir Off-Shore bankasına sahip olduğu hâlde, … Ltd.’i kurmak suretiyle … A.Ş.’nin ismini kullanarak ve … Ltd.’i … A.Ş.’nin iştiraki olmadığı hâlde iştirakiymiş gibi göstererek, mevduat sahiplerinin ve başta banka üst düzey yöneticileri olmak üzere, … A.Ş. çalışanlarının güvenini kötüye kullanarak Off-Shore mevduatı topladığı ve bu mevduatların kredi kullandırılmak suretiyle, usulsüz ve suiniyetli bir şekilde, doğrudan ya da dolaylı olarak sahip olduğu şirketlere aktardığı belirtilerek, bu kredilerin kullandırma aşamasında karar ve/veya görev almış olan ve … ile yakın ilişki içinde bulunan kişilere ilişkin tespitlere yer verilmiştir.
…. Kurulu’nun 24/02/2003 tarih ve 1107/98-2 sayılı müteferrik inceleme raporunda, … adı altında …’nde kâğıt üzerinde kurulan … Ltd. şirketinin tabela şirketi olduğu, tabela şirketi … Ltd. şirketinin “…” şemsiyesi altında Türkiye’de gerçekleştirdiği para toplama faaliyetine esas teşkil eden işlemlerin gerçekleri gizlemeye yönelik muvazaalı işlemler olduğu, … Ltd. şirketinin faaliyetlerinin tamamının Türkiye’de gerçekleştirildiği, kredi aktarılan şirketlerin birçoğunun hiçbir faaliyeti olmayan ve grup şirketleri arasında da sadece adı bulunan içi boş şirketler olduğu ve bu şirketlere kredi aktarılırken bu hususun araştırılmasına ilişkin hiçbir işlem yapılmadığı tespitleri yapılmıştır.
… Ağır Ceza Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile, haksız çıkar sağlanmasına yönelik olan bu organize çalışmaların 765 sayılı TCK 504/3. madde kapsamında kalan suç tipine uygun olduğu, banka aracı kılınmak sureti ile kişilerin dolandırılması niteliğinde olduğu, …’taki kurulu bankaya kâğıt üzerinde aktarılmış gibi gösterildiği, gerçekte … Grubuna ait firmalara mevduatların aktarıldığı, bu yüzden eylemin dolandırıcılık sayılması gerektiği kabul edilmiş, yükletilen suçun cezasının üst sınırı göz önüne alındığında tabi olduğu zaman aşımı süresinin 765 sayılı TCK 102/4 ve 104/2. maddelere uygun olduğu, bu maddelerde belirtilen uzamış zaman aşımı süresi olan 7 yıl 6 ayın geçtiği göz önüne alınarak 5237 sayılı Kanun’un 7/2. maddesi dikkate alınarak 765 sayılı TCK 102/4 ve 104/2. maddelere göre açılan kamu davasının zaman aşımı sebebi ile ortadan kaldırılmasına karar verilmiş, bu karar … Ceza Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile onanarak kesinleşmiştir. Yargıtay tarafından onanarak kesinleşen bu karar ile söz konusu eylemlerin dolandırıcılık suçunu oluşturduğu yönünde tespit yapılmıştır.
Öte yandan, … Ltd. mudileri tarafından, bankaya yatırmış oldukları mevduatların iadesi amaçlı adli yargıda çeşitli alacak davaları açılmış, açılan bir alacak davasında … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararında, yukarıda aktarılan … Ağır Ceza Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararına atıf yapılarak, mudinin mevduatının …. Ltd. Şti. hesabına havale edilmiş gösterilmesine rağmen davalı … Bank’ın külli halefi olduğu … A.Ş. bünyesinde kaldığı, bu nedenle … A.Ş.’nin davacı mudinin mevduatından sorumlu olduğunun kabul edildiği belirtilerek davanın kabulüne karar verilmiş, söz konusu karar … Hukuk Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile onanarak kesinleşmiştir.
Bu doğrultuda, … A.Ş. hakim ortağının …’de kurulu başka bir … bankası mevcut iken söz konusu bankanın yeterli mevduat toplayamaması nedeniyle Egebank ismiyle yeni bir … bankası kurmak amacıyla gösterilen yoğun çaba, … Ltd.’in … A.Ş.’nin iştiraki olmadığı hâlde iştirakiymiş gibi gösterilmeye çalışılması suretiyle … Hükümetine gönderilen yazılar, … Ltd.’in adına toplanan mevduatların … A.Ş. Merkez Şubesinde açılan bir hesapta toplanması, mevduatın toplanması sürecinde … A.Ş. şubelerinin ve çalışanlarının seferber edilmesi, çeşitli toplantılar düzenlenerek Off-Shore mevduatı toplayanlara teşvik verileceği, toplayamayanlar ile yolların ayrılacağı belirtilerek çalışanlara yönelik baskılar uygulanması, Off-Shore mevduatı yatıranlara verilen hesap cüzdanları ile … A.Ş.’nin hesap cüzdanlarının benzer olması, söz konusu faaliyetlerin dolandırıcılık faaliyeti olduğunu tespit eden … Ağır Ceza Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı, …. Ltd.’in bir tabela şirketi olduğu yönünde düzenlenen raporlar ve faaliyetlerinin tamamının Türkiye’de ve … A.Ş. şubeleri ve olanakları kullanılarak gerçekleştirildiği hususları birlikte değerlendirildiğinde, söz konusu faaliyetlerin bir off-shore faaliyeti olmadığı, Türk bankacılık sisteminin denetimi dışına çıkılmak amacıyla planlanmış bir dolandırıcılık faaliyeti olduğu sonucuna varılmaktadır.
Somut uyuşmazlığa gelince;
Mahkeme tarafından, Dairemizin bozma kararına uyularak çeşitli belgeler üzerinde imza incelemesi için … Kurumu’ndan alınan 20/12/2018 tarih ve 7875 sayılı bilirkişi raporu ile 09/10/2019 tarih ve 2813-2894 sayılı ek bilirkişi raporunda, … Noterliği’nce düzenlenen … tarih ve … yevmiye numaralı, 26/06/1998 tarih ve 37201 yevmiye numaralı vekâletnameler, … Noterliği’nce düzenlenen 27/08/1999 tarih ve 41980 yevmiye numaralı imza beyannamesi, 08/10/1999 tarihli … A.Ş. Genel Kurul Toplantı Tutanağı ve hazirun cetveli asılları ile 15/05/1998, 20/05/1998, 01/10/1999, 13/10/1999, 21/02/2000, 22/02/2000 tarihli … A.Ş. yönetim kurulu kararları fotokopileri incelenmiştir.
20/12/2018 tarihli raporda sonuç olarak; inceleme konusu 2 adet vekaletnamede, imza beyannamesinde ve olağan genel kurul hazirun cetvelinde davacıya atfen atılı imzaların teşhise götürecek önemli karakteristik materyal ve yazı unsuru içermeyen, tersimi basit, taklidi kolay imzalar olması nedeniyle söz konusu imzaların aidiyetinin davacının eli ürünü olup olmadığının tespit edilemediği, genel kurul toplantı tutanağında ise davacıya atfen atılı imza bulunmadığı, inceleme konusu diğer belgelerdeki davacıya atfen atılı imzalar ile mukayese imzaları arasında, tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından uygunluk ve benzerlikler saptandığından söz konusu imzaların davacının eli ürünü olduğu belirtilmiştir.
Davacının inceleme konusu diğer belgeler (yönetim kurulu kararları fotokopileri) yönünden itirazları üzerine hazırlanan 09/10/2019 tarihli ek raporda sonuç olarak; yönetim kurulu kararları fotokopilerinin ön yüzlerinde davacıya atfen atılı imza bulunmadığı, arka yüzlerinde davacıya atfen atılı ıslak imzalar hususunda önceki raporda kanaat bildirilmiş olduğu ifade edilmiştir.
Mahkeme tarafından, bu raporların hükme esas alınabilecek nitelikte olduğu, raporlar doğrultusunda incelemeye konu belgelerin ve davacıya atfen atılı imzaların gerçek olduğu sonucuna varılmıştır. Ancak raporlar incelendiğinde, … Kurumu tarafından ıslak imzalı belgelerdeki davacıya atfen atılı imzalar için kesin kanaat bildirilmediği, yönetim kurulu kararları fotokopileri için ise arka yüzlerindeki imzalar esas alınarak kanaat bildirildiği görülmektedir. Belge asılları incelendiğinde; yönetim kurulu kararlarının arka yüzlerindeki imzaların, davacının 2015 yılında noterden bunların birer örneğini teslim almasına ilişkin beyanına dair imzalar olduğu, yönetim kurulu kararlarının ön yüzlerinde herhangi bir imza bulunmadığı görülmüştür. Dolayısıyla evrak asıllarına atılı ıslak imzalara ilişkin kesin bir kanaat belirtmeyen raporların hükme esas alınamayacağı sonucuna varılmıştır.
Bununla birlikte, incelenen evrak asılları arasında … A.Ş.’nin 08/10/1999 tarihli Genel Kurul Toplantı Tutanağı ve bu toplantıya dair Hazirun Cetveli’nin yer aldığı görülmüştür. Toplantı tutanağında, toplantının … İl ….Müdürlüğü’nün … tarih ve … sayılı yazılarıyla görevlendirilen Bakanlık Komiseri gözetiminde yapıldığı, Bakanlık Komiseri tarafından hazirun cetvelinin tetkikinden bütün hissedarlar ve temsilcilerinin toplantıda temsil edildiği, toplantı gündeminde ise, yıl içerisinde istifa nedeniyle boşalan yönetim kurulu üyeliği için TTK m.315 hükmüne göre yapılan atamanın onaylanmasının da bulunduğu, toplantıda yönetim kurulu üyesi …’in istifası nedeniyle yönetim kurulu üyeliğine davacının atanması işleminin onaylandığı, aynı kararda 2 yıl süreyle görev yapmak üzere davacının da aralarında olduğu kişilerin yönetim kurulu üyeliklerine seçilmelerine karar verildiği, hazirun cetvelinde davacının asaleten imzasının yer aldığının görüldüğü, burada aynı zamanda Bakanlık Komiseri’nin imzasının da bulunduğu ve genel kurulun Bakanlık Komiserinin huzurunda ve nezaretinde gerçekleştiği anlaşılmıştır.
Her ne kadar davacı tarafından kendisini … A.Ş. ile ilişkilendiren belgelerin tamamının sahte olduğu iddiası ileri sürülse de, Şirket’e yönetim kurulu üyesi atanmasına ilişkin 15/05/1998 tarih ve 5 sayılı Yönetim Kurulu Kararı ile yönetim kurulu üyesi atanmasına ilişkin mezkur kararın onaylanması ile yeniden yönetim kurulu üyesi seçilmesine ilişkin 08/10/1999 tarihli Genel Kurul Kararı’nın iptali veya yokluğunun tespiti için … Ticaret Mahkemeleri nezdinde herhangi bir dava açılmadığı, 22/02/2000 tarihinde yönetim kurulu üyeliğinden istifa etmekle de ve bu hususun davacı tarafından ikrar edildiği görülmektedir. Ayrıca, … A.Ş.’nin devralınması sürecinde, örneğin … A.Ş. tarafından 07/05/1998 tarihinde … A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanlığı’na hitaben yazılan yazıda ve … Genel Müdürlüğü tarafından 03/11/1998 tarihinde … A.Ş. Genel Müdürlüğü’ne hitaben yazılan, bankanın tüzel kişi ortaklarının hisselerinin devrinin uygun bulunmasına ilişkin yazıda, … A.Ş.’nin hisselerini devralanlar arasında davacının ismi de yer almakta olup, bu yazıların bankaya gönderildiği tarihlerde davacının bankanın yönetim kurulu üyesi olduğu sabittir. Aynı şekilde, … A.Ş. tarafından 21/05/1998 tarihinde … Müdürlüğü’ne hitaben yazılan yazıda da bu hususa yer verilmiştir.
Sonuç olarak, her ne kadar … Kurumu’ndan alınan bilirkişi raporlarında, incelemeye konu belgelerde davacıya atfen atılı imzaların davacının eli ürünü olup olmadığının tespit edilemediği belirtilmiş ise de, davacının asaleten katıldığı anlaşılan Şirket’in 08/10/1999 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararlarda; daha önce (15/05/1998 tarihinde) yönetim kurulu üyesi atanmasına ilişkin yönetim kurulu kararının onaylandığı ve iki yıl için yeniden yönetim kurulu üyesi seçilmesine karar verildiği, genel kurulun Bakanlık Komiseri’nin gözetiminde gerçekleştiği ve bu görevlinin hem toplantı tutanağında hem de toplantı hazirun cetvelinde imzalarının bulunduğu, tüm yönetim kurulu kararlarının noter onaylı olduğu ve mezkur genel kurul kararı da dâhil olmak üzere hepsinin süresinde Ticaret Sicili Gazetesi’nde ilan edildiği, davacının yönetim kurulu üyesi atanmasına ilişkin yönetim kurulu kararı ile bu kararın onaylanmasına ve yeniden yönetim kurulu üyesi seçilmesine ilişkin genel kurul kararına karşı dava açmak yerine yalnızca Şirket’ten istifa etmekle yetindiği hususları birlikte değerlendirildiğinde, davacının 15/05/1998 – 22/02/2000 tarihleri arasında … A.Ş.’yi birinci derecede temsil ve imzaya yetkili yönetim kurulu üyesi ve dolayısıyla Şirket’in kanuni temsilcisi olduğunun kabulü gerekir.
Bu itibarla, davacının … Ltd. mudileri tarafından açılan davalarda Fon aleyhine hüküm kurulan yargı kararları nedeniyle Fon tarafından gerçekleştirilen ödemelerden, … A.Ş.’nin tüzel kişi hâkim ortaklarından … A.Ş.’nin kanunî temsilcisi olması sebebiyle sorumlu tutulmasına ilişkin olarak; Fon alacağının doğmasına sebep olan usulsüz eylemlerin (… A.Ş. aracılığıyla … Ltd. tarafından toplanmış olan mevduatların usulsüz olarak …’e ait firmalara aktarılması) gerçekleştiği dönemde … A.Ş.’nin kanuni temsilcisi olması nedeniyle, Fon alacağı sayılan tutarların Şirket’ten tahsilini teminen yapılacak takiplerde alacağın tahsil edilememesi veya tahsil edilemeyeceğinin anlaşılmasına bağlı olarak 6183 sayılı Kanun’un Mükerrer 35. maddesi uyarınca sorumluluğuna gidilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık, davanın reddi yönündeki İdare Mahkemesi kararında sonucu itibarıyla hukukî isabetsizlik görülmemiştir.
Öte yandan, davacı tarafından, Fon ile … ve Arkadaşları arasında 25/04/2008 tarihinde akdedilen Sulh ve İbra Sözleşmesi nedeniyle … A.Ş. ile ilgili olarak sorumluluğuna gidilemeyeceği iddia edilmektedir. Davacının bu sözleşmeye taraf olarak … ve Arkadaşları arasında yer aldığı açıktır. Ancak, dava konusu Fon kurulu kararı uyarınca … A.Ş. tüzel kişi hâkim ortağı … A.Ş.’nin sorumluluğuna gidilmekte olup, davacının kanuni temsilci olması nedeniyle dolaylı olarak sorumluluğuna gidilmektedir. Ayrıca sözleşmenin konusu ve ibranın kapsamı sözleşmede açıkça belirlenmiş olup, … Ltd. mudilerine Mahkeme kararları dolayısıyla yapılmak durumunda kalınan ve Hazine alacağı sayılan ödemelerin bu kapsamda olmadığı görülmektedir. Kaldı ki, sözleşmenin 7.2. maddesinde, sözleşmeye taraf olan kişiler dışındaki kişiler hakkında her türlü dava ve talep haklarının devam edeceği hususuna yer verilmiş olup, … A.Ş.’nin sözleşmenin tarafı olmadığı da açıktır. Dolayısıyla hem borcun kapsamı, hem de sözleşmenin tarafları yönünden değerlendirme yapıldığında, davacının bu iddiasına itibar edilmemiştir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddi yolundaki … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından anılan Mahkeme kararının yukarıda belirtilen GEREKÇEYLE ONANMASINA,
3. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
4. Dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine,
5. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 07/10/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.