Danıştay Kararı 13. Daire 2019/806 E. 2020/253 K. 29.01.2020 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2019/806 E.  ,  2020/253 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2019/806
Karar No:2020/253

TEMYİZ EDEN (DAVACI): …
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI): Ticaret Bakanlığı … Tasfiye İşletme Müdürlüğü
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem : Ticaret Bakanlığı … Tasfiye İşletme Müdürlüğü’nce 04/09/2018 tarihinde gerçekleştirilen … sıra nolu 2004 model … marka … aracın satışına ilişkin e-ihalenin iptali ve 2.700,00-TL teminatın iadesi istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin davalı idare işleminin iptali ile teminatın yasal faiziyle birlikte iadesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen kararda; … sıra nolu 2004 model … marka … aracın satışına ilişkin e-ihale üzerinde kalan davacı tarafından 10/09/2018 tarihli dilekçeyle davalı idareye başvurulduğu, başvuruda aracın e-ihale sitesinde konulan fotoğraflardan ve ekspertiz raporunda belirtilenden daha kötü durumda olduğundan dolayı ihalenin iptali ile yatırılan teminatın iadesinin talep edildiği, söz konusu başvurunun davalı idarenin 11/09/2018 tarih ve E… sayılı işlemi ile reddi üzerine, davacı tarafından 11/09/2018 tarihli dilekçeyle yeniden ihalenin iptali ile yatırılan teminatın iadesinin talep edildiği, davalı idarenin 13/09/2018 tarih ve E…. sayılı işlemi ile davacının başvurusunun tekrar reddedilmesi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı; davacının 10/09/2018 tarihli başvurusunun reddine ilişkin işlemin 13/09/2018 tarihinde davacıya tebliğ edildiği, ivedi yargılama kapsamında olan ihale işlemine ilişkin olarak ihale tarihinden itibaren 30 gün içerisinde dava açılması gerekirken bu süre geçirildikten sonra 08/11/2018 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenmesinin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, davanın davalı idarenin 11/09/2018 tarihli ret cevabının iptali istemiyle açıldığı, dava konusunun teminatın iadesine ilişkin olduğu, işlemde başvuru yolları ve mercinin belirtilmediği, bu unsurları barındırmayan işlemlerin dava açma süresini başlatmayacağı, aracın e-ihale sisteminde belirtilenden farklı olduğundan ihalenin iptali ile teminat bedelinin iadesinin istenildiği, esasa yönelik inceleme yapılmaksızın davanın reddedildiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, davanın süre aşımı nedeniyle reddi kararının usul ve yasaya uygun olduğu, Tasfiye Genel Tebliği’nin 11. maddesinin 8. fıkrası uyarınca, ihalenin tamamlanmasını izleyen yedi gün içinde ihale bedeli, damga vergisi ve benzeri tutarların ödenmesinin zorunlu olduğu, ödenmemesi durumunda satışın iptal edilerek teminatın döner sermayeye gelir kaydedileceği belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’UN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kısmen reddi ile, dava konusu işlemin ihalenin iptali talebinin reddine ilişkin kısmı yönünden temyize konu Mahkeme kararının onanması; temyiz isteminin kısmen kabulü ile, dava konusu işlemin 2.700,00-TL teminatın iadesi isteminin reddine ilişkin kısmı ile bu teminatın yasal faiziyle birlikte iadesi istemi yönünden temyize konu Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
ESAS YÖNÜNDEN:
MADDİ OLAY :
… Tasfiye İşletme Müdürlüğü’nce 04/09/2018 tarihinde gerçekleştirilen … sıra nolu 2004 model … marka … aracın satışına ilişkin e-ihale davacı üzerinde kalmıştır.
Anılan ihale üzerinde kalan davacı tarafından 10/09/2018 tarihli dilekçeyle davalı idareye başvurularak, aracın bir kısım koltuklarının olmadığı, motor bağlantılarının kopuk olduğu, ihaleye teklif verirken bu hususların bilinmediği, iradesinin sakatlandığı belirtilerek ihalenin iptali ile 2.700,00-TL teminatın iadesi istenilmiş; davalı idarenin 11/09/2018 tarih ve E…. sayılı cevabi yazısında, Tasfiye Genel Tebliği’nin 11. maddesinin 8. fıkrası uyarınca ihalenin tamamlanmasını izleyen yedi gün içinde ihale bedeli, damga vergisi ve diğer mali yüklerin ödenmesinin zorunlu olduğu, bu süre içinde ödeme yapılmaması hâlinde satışın iptal edilerek teminatın döner sermayeye gelir kaydedileceği bildirilmiştir.
Bunun üzerine davacı tarafından 11/09/2018 tarihli ikinci başvuruda, Gümrük Mevzuatına Göre Tasfiyesi Öngörülen Eşyanın Elektronik İhale Yoluyla Satışına Esas Şartname/Sözleşme uyarınca taleplerinin yeniden değerlendirilerek ihalenin iptali ile teminatın iadesi istenilmiş; davalı idarenin 13/09/2018 tarih ve E…. sayılı cevabi yazısında, Tasfiye Genel Tebliği’nin 10. maddesinin 7. fıkrası uyarınca, ihalenin iptali talebinin belirlenen süreler içinde belirtilen tutarlar yatırılmadığı için uygun görülmediğinin, teminat bedelinin döner sermayeye gelir kaydedileceğinin bildirilmesi üzerine bu işlemin iptali ile teminatın yasal faiziyle birlikte iadesine karar verilmesi istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasa’nın “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11. maddesinde, Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu; “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu; “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesine, 03/10/2001 tarih ve 4709 sayılı Kanun’un 16. maddesiyle eklenen 2. fıkrasında, Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu; 125. maddesinin üçüncü fıkrasında ise, idarî işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı kurala bağlanmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
1. Temyize konu Mahkeme kararının, dava konusu işlemin, ihalenin iptali talebinin reddine ilişkin kısmı yönünden davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesinde hukukî isabetsizlik bulunmamaktadır.
2. Temyize konu Mahkeme kararının, dava konusu işlemin, 2.700,00-TL teminatın iadesi talebinin reddine ilişkin kısmı ile bu teminatın yasal faiziyle birlikte iadesine karar verilmesi istemi yönünden incelendiğinde;
Anayasa’nın 40. maddesine eklenen 2. fıkranın gerekçesinde, bu değişikliğin, bireylerin yargı ya da idarî makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanması amacıyla ve son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline gelmesi nedeniyle yapıldığına değinilmiştir.
Anayasal düzenlemeler ve değinilen gerekçeden; Devletin, kurumları vasıtasıyla tesis edilen her türlü işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak yargı yeri veya idarî makamlar ile başvuru süresinin gösterilmesinin bir anayasal zorunluluk hâline getirildiği anlaşılmaktadır. Anayasa’nın bağlayıcılığı karşısında, bu zorunluluğa; yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının uymakla yükümlü oldukları sonucuna ulaşılmaktadır.
Anayasal düzenlemeler, kural olarak doğrudan uygulanacak hükümlerden olmayıp, kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılarak yaşama geçirilirler. Ancak, öğretide ve Anayasa Mahkemesi’nin kimi kararlarında, yürürlüğe konulması gereken yasal düzenlemede yer verilmesi gereken konuların Anayasa metninde açıkça kurala bağlandığı durumlarda, bir özel kanun ya da yürürlükteki kanunlarda uygun değişiklik yapılması gerekmeksizin Anayasa hükümlerinin doğrudan uygulanacağı kabul edilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 40. maddesinin 2. fıkrasının doğrudan uygulanması gerektiğini, 08/12/2004 tarih ve E:2004/84, K:2004/124 sayılı kararında; 5225 sayılı Kanun’da, başvurulacak kanun yolu ve süresinin özel olarak düzenlenmemiş olmasının, Anayasa’nın 40. maddesine aykırılık oluşturmadığını belirterek benimsemiş ve kararında; bireyler hakkında kurulan işlemlere karşı kanun yolları, başvurulacak merciler ile sürelerin belirtilmesi yönünden Devlete verilen görevin bir zorunluluk içerdiğine, bu zorunluluk nedeniyle her kanunda özel bir düzenleme yapılması gerekmediğine değinerek, Anayasa’nın 40. maddesinin 2. fıkrasının doğrudan uygulanır nitelik taşıdığını kabul etmiştir.
Devletin, işlemlerinde, bireylerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu düzenleyen Anayasa’nın 40. maddesinin 2. fıkrasının, ayrı bir yasal düzenlemenin varlığını gerektirmeyen, doğrudan uygulanabilir nitelik taşımasından dolayı, yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak idarî mercileri ve kanun yolları ile sürelerini belirtmeleri zorunludur.
Bu kapsamda, Anayasa’nın 125. maddesinin 3. fıkrası ile 40. maddesinin 2. fıkrasının birbirleriyle olan ilişkisine de değinmek gerekmektedir.
Anayasa’da yer alan düzenlemeler, normlar hiyerarşisinde aynı düzeyde yer aldığından bu kuralların birbirine üstünlüklerinden söz etmek mümkün olmamakla birlikte, Anayasal normlar değerlendirilirken normun kabul edildiği tarihe bakılarak yorum yapılabilmesi mümkündür. Bu kapsamda, her ne kadar Anayasa’nın 125. maddesinde, idarî işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı belirtilmiş ise de; 40. maddeye eklenen fıkrayla, idarî işlemlerde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağının ve sürelerinin belirtilmesi zorunluluğu getirildiğinden, kişilere bildirilen idarî işlemlerde başvuru süresi ve başvuru yerinin de gösterilmesi gerekmektedir. Dava açma süresini başlatacak olan yazılı bildirim, Anayasa’nın amir hükmü gereğince başvuru merci ve süresini de gösteren yazılı bildirimdir. Bunun dışındaki yazılı bildirimler, Anayasa’nın 40. maddesinin amir hükmüne uygun olmadığından, dava açma süresini başlatmayacaktır.
Bu itibarla, davacı tarafından yatırılan teminatın irat kaydedileceğine ilişkin olarak davalı idarenin 11/09/2018 tarih ve E… sayılı ile 13/09/2018 tarih ve E…. sayılı işlemlerinde, davacının hangi kanun yolları ve mercilere başvurabileceği ve dava açma süresi belirtilmediğinden, idarenin doğru bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve hak arama özgürlüğünün ihlâl edilmiş olması karşısında, söz konusu işlemlerin tebliğ edildiği tarihte teminatın irat kaydedilmesine karşı dava açma süresinin işlemeye başlamadığı anlaşıldığından, dava konusu işlemin, 2.700,00-TL teminatın iadesi talebinin reddine ilişkin kısmı ile bu teminatın yasal faiziyle birlikte iadesine karar verilmesi istemi yönünden davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesinde usûl kurallarına uygunluk bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kısmen reddine,
2. … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının, dava konusu işlemin, ihalenin iptali talebinin reddine ilişkin kısmı yönünden davanın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin kısmında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, anılan Mahkeme kararının bu kısmı ile davalı idare lehine vekâlet ücreti hükmedilmesine ilişkin kısmının ONANMASINA,
3. Davacının temyiz isteminin kısmen kabulüne,
4. … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının, dava konusu işlemin,…-TL teminatın iadesi talebinin reddine ilişkin kısmı ile bu teminatın yasal faiziyle birlikte iadesine karar verilmesi istemi yönünden davanın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin kısmı ile yargılama giderlerine ilişkin kısmının BOZULMASINA,
5. Ayrıntısı aşağıda gösterilen, davacı tarafından yapılan toplam …-TL yargılama giderinin yarısı olan …-TL’nin davacı üzerinde bırakılmasına, kalan kısmı yönünden bu aşamada karar verilmesine yer bulunmadığına,
6. Bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine,
7. 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak (karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere), 29/01/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.