Danıştay Kararı 13. Daire 2019/3010 E. 2019/2900 K. 02.10.2019 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2019/3010 E.  ,  2019/2900 K.

T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2019/3010

MÜDAHALE İSTEMİ HAKKINDA KARAR
… Proje Müşavirlik A.Ş. vekili Av. … tarafından, … ihale kayıt numaralı ” … Yeni Müze Kompleksi II. Etap (Tarım, Sanayi Müzesi) Onarımı, Teşhir Tanzim ve Çevre Düzenlemesi İşi” ihale kararının iptali istemiyle Kültür ve Turizm Bakanlığı’na karşı açılan davanın süre aşımı yönünden reddine ilişkin … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararına karşı davacı şirket tarafından temyiz isteminde bulunulması üzerine, … İnşaat Taahhüt Ticaret Ltd. Şti. vekili Av. … tarafından verilen davalı idare yanında davaya müdahale istemini içeren dilekçe incelenerek gereği görüşüldü:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinde, üçüncü kişilerin davaya katılması konusunda Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 66. maddesinde ise üçüncü kişinin, davayı kazanmasında hukukî yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla, fer’î müdahil olarak davada yer alabileceği kurala bağlanmıştır.
Dosyanın incelenmesinden, müdahale isteminde bulunan … İnşaat Taahhüt Ticaret Ltd. Şti.’nin davaya müdahalede hukukî yararının bulunduğu anlaşıldığından, davalı idare yanında MÜDAHALE İSTEMİNİN KABULÜNE, 02/10/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
D A N I Ş T A Y
Esas No:2019/3010
Karar No:2019/2900

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … Proje Müşavirlik A.Ş.
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : Kültür ve Turizm Bakanlığı
VEKİLİ : Hukuk Müşaviri …
MÜDAHİL (DAVALI YANINDA): … İnşaat Taahhüt Ticaret Ltd. Şti.
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem : … ihale kayıt numaralı “… Yeni Müze Kompleksi II. Etap (Tarım, Sanayi Müzesi) Onarımı, Teşhir Tanzim ve Çevre Düzenlemesi İşi” ihale kararının iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen kararda; dava konusu ihaleye ilişkin kararın … sayılı yazı ile davacıya 07/12/2017 günü tebliğ edildiği, davacının bu tarihte ihaleden haberdar olduğu, ivedi yargılama usulüne tâbi olan uyuşmazlıkta 07/12/2017 gününden itibaren otuz günlük dava açma süresi içinde dava açılması gerekirken, bu süre geçirildikten sonra 21/05/2019 tarihinde açılan davanın süreaşımı nedeniyle esasının incelenme olanağı bulunmadığı, Anayasa’nın 40. maddesindeki düzenleme ile son derece dağınık mevzuat karşısında idarelere, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğü getirildiği ve bu durumun hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması ve idarenin denetlenmesi yönünden zorunlu olduğu, başvuru süresinin kısa olması veya olağan başvuru yollarına istisna getirilmesi hâlinin ilgili kişilerin mağduriyetlerine yol açabileceği hususları göz önünde bulundurulduğunda, işleme karşı başvuru yolunun ve süresinin yanlış bildirilmesi veya hiç bildirilmemesi hâlinde kusurun başvuru sahiplerine yükletilemeyeceği açık olsa ve her ne kadar davacıya tebliğ edilen … sayılı yazıda süresi içinde şikayet başvurusunda bulunabileceği belirtilmiş ve süre belirtilmeyerek davacı bir yanılgıya düşürülmüş ise de, yanılgı nedeniyle davacı tarafından işleme karşı genel dava açma süresi olan altmış gün içerisinde şikayet yoluna başvurarak dava açmayarak bu süreler geçtikten yaklaşık 17 ay sonra açılan davada davacının yanılgısını kabul etmenin mümkün olmadığı, bu durumun usul hükümlerine açık aykırılık teşkil edeceği sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 15/1-b maddesi gereğince süre aşımı yönünden reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, ihale uhdesinde kalan … İnşaat Taahhüt Ticaret Ltd. Şti. ‘nin ihaleye hangi iş deneyim belgesi ile katıldığının kendisine bildirilmediği, İdare Mahkemesi tarafından davanın süre aşımı nedeniyle reddi yönünde verilen kararın hukuka aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, ihale tarihinden 17 ay sonra ihalenin iptali istemiyle açılan davanın süresinde olmadığı, 05/12/2017 tarihinde kesinleşen ihale kararının ihaleye teklif vermek suretiyle katılan tüm isteklilere gönderildiği, ihale uhdesinde kalan istekli ile 26/12/2017 tarihinde sözleşme imzalandığı, davaın süre aşımı yönünden reddine ilişikin İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği; davalı yanında müdahil tarafından, davanın süresinde açılmadığı belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin işin gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
… Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü tarafından 01/12/2017 tarihinde 4734 sayılı Kanunun 3. maddesinin (i) bendi ile Kültür Varlıkları İhale Yönetmeliği’nin 24. maddesi gereğince belli istekliler arasında ihale usulü ile … İhale Kayıt Numaralı “… Yeni Müze Kompleksi II. Etap (Tarım, sanayi Müzesi) Onarımı, Teşhir Tanzim ve Çevre Düzenlemesi İşi” ihalesi yapıldığı, anılan ihaleye aralarında davacı ile müdahil şirketin bulunduğu 9 isteklinin davet edildiği, davacının 64.209.188,06 TL teklifte bulunduğu, ihalenin 59.790.520,91 TL teklif eden … İnş. Taah. Tic. Ltd. Şti. uhdesinde bırakıldığı, ihale komisyon kararının 05/12/2017 günü onaylandığı, bu kararın … sayılı yazı ile davacıya 05/12/2017 günü tebliğe gönderildiği ve 07/12/2017 günü tebliğ edildiği, davacı tarafından dava konusu ihalede ihale üzerinde bırakılan firmanın iş deneyim belgesinin anılan ihalede kullandığı teklife göre yeterli olmadığının 24/04/2019 günü öğrenildiği iddia edilerek ihalenin iptali istemiyle 21/05/2019 tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Dosyadaki belgelerin incelenmesinden; kesinleşen ihale kararının davacıya … sayılı yazı ile bildirilmiş olduğu ve söz konusu yazıda bildirimden itibaren süresi içerisinde Kültür Varlıkları Yönetmeliği’nin 42. maddesi uyarınca şikâyet başvurusunda bulunulabileceğinin belirtildiği, fakat Anayasa’nın 40. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, davacının hangi mercilere başvurabileceğinin ve dava açma süresinin belirtilmediği görülmektedir.

İLGİLİ MEVZUAT:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11. maddesinde, Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu; “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu; “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesine, 03/10/2001 tarih ve 4709 sayılı Kanun’un 16. maddesiyle eklenen 2. fıkrasında, “Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu; 125. maddesinin üçüncü fıkrasında ise idarî işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı kurala bağlanmıştır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Anayasa’nın 40. maddesine eklenen 2. fıkranın gerekçesinde, bu değişikliğin, bireylerin yargı ya da idarî makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanması amacıyla ve son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline gelmesi nedeniyle yapıldığına değinilmiştir.
Anayasal düzenlemeler ve değinilen gerekçeden; Devletin, kurumları vasıtasıyla tesis edilen her türlü işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak yargı yeri veya idarî makamlar ile başvuru süresinin gösterilmesinin bir anayasal zorunluluk hâline getirildiği anlaşılmaktadır. Anayasa’nın bağlayıcılığı karşısında, bu zorunluluğa; yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının uymakla yükümlü oldukları sonucuna ulaşılmaktadır.
Anayasal düzenlemeler, kural olarak doğrudan uygulanacak hükümlerden olmayıp, kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılarak yaşama geçirilirler. Ancak, öğretide ve Anayasa Mahkemesi’nin kimi kararlarında, yürürlüğe konulması gereken yasal düzenlemede yer verilmesi gereken konuların Anayasa metninde açıkça kurala bağlandığı durumlarda, bir özel kanun ya da yürürlükteki kanunlarda uygun değişiklik yapılması gerekmeksizin Anayasa hükümlerinin doğrudan uygulanacağı kabul edilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 40. maddesinin 2. fıkrasının doğrudan uygulanması gerektiğini, 08/12/2004 tarih ve E:2004/84, K:2004/124 sayılı kararında; 5225 sayılı Kanun’da, başvurulacak kanun yolu ve süresinin özel olarak düzenlenmemiş olmasının, Anayasa’nın 40. maddesine aykırılık oluşturmadığını belirterek benimsemiş ve kararında; bireyler hakkında kurulan işlemlere karşı kanun yolları, başvurulacak merciler ile sürelerin belirtilmesi yönünden Devlete verilen görevin bir zorunluluk içerdiğine, bu zorunluluk nedeniyle her kanunda özel bir düzenleme yapılması gerekmediğine değinerek, Anayasa’nın 40. maddesinin 2. fıkrasının, doğrudan uygulanır nitelik taşıdığını kabul etmiştir.
Devletin, işlemlerinde, bireylerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu düzenleyen Anayasa’nın 40. maddesinin 2. fıkrasının, ayrı bir yasal düzenlemenin varlığını gerektirmeyen, doğrudan uygulanabilir nitelik taşımasından dolayı, yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak idarî mercileri ve kanun yolları ile sürelerini belirtmeleri zorunludur.
Bu kapsamda, Anayasa’nın 125. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 40. maddesinin 2. fıkrasının birbirleriyle olan ilişkisine de değinmek gerekmektedir.
Anayasa’da yer alan düzenlemeler, normlar hiyerarşisinde aynı düzeyde yer aldığından bu kuralların birbirine üstünlüklerinden söz etmek mümkün olmamakla birlikte, Anayasal normlar değerlendirilirken normun kabul edildiği tarihe bakılarak yorum yapılabilmesi mümkündür. Bu kapsamda, her ne kadar Anayasa’nın 125. maddesinde, idarî işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı belirtilmiş ise de; 40. maddeye eklenen fıkrayla idarî işlemlerde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağının ve sürelerinin belirtilmesi zorunluluğu getirildiğinden, kişilere bildirilen idarî işlemlerde başvuru süresi ve başvuru yerinin de gösterilmesi gerekmektedir. Dava açma süresini başlatacak olan bildirim, Anayasa’nın amir hükmü gereğince başvuru mercii ve süresini de gösteren yazılı bildirimdir. Bunun dışındaki yazılı bildirimler, Anayasa’nın 40. maddesinin amir hükmüne uygun olmadığından, dava açma süresini başlatmayacaktır.
Bu itibarla, Anayasa’nın 40. maddesindeki düzenleme ile son derece dağınık mevzuat karşısında idarelere, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğü getirildiği ve bu durumun hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması ve idarenin denetlenmesi yönünden zorunlu olduğu, başvuru süresinin kısa olması veya olağan başvuru yollarına istisna getirilmesi hâlinin ilgili kişilerin mağduriyetlerine yol açabileceği hususları göz önünde bulundurulduğunda, işleme karşı başvuru yolunun ve süresinin yanlış bildirilmesi veya hiç bildirilmemesi hâlinde kusurun başvuru sahiplerine yükletilemeyeceği açık olduğundan, dava konusu ihaleyi yapan idarece kesinleşen ihale kararının davacıya 05/12/2017 tarih ve … sayılı yazı ile bildirilmiş olduğu ve söz konusu yazıda bildirimden itibaren süresi içerisinde Kültür Varlıkları Yönetmeliği’nin 42. maddesi uyarınca şikâyet başvurusunda bulunulabileceğinin belirtildiği, davacının da şikâyet başvurusunun reddi üzerine süresinde bakılan davayı açtığı anlaşıldığından, davacıya hangi kanun yollarına ve mercilere hangi sürede başvurabileceğinin bildirilmemiş olması nedeniyle idarenin doğru bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve hak arama özgürlüğünün gereğinin yerine getirilmemiş olması karşısında, dava konusu işlemin tebliğ edildiği tarihte dava açma süresinin işlemeye başlamayacağı gözetildiğinde davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesinde usul hükümlerine uygunluk bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kabulüne;
2. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Kullanılmayan …-TL yürütmeyi durdurma harcının istemi hâlinde davacıya iadesine,
4. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine,
5. 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak (karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere), 02/10/2019 tarihinde esasta oybirliğiyle, gerekçede oyçokluğuyla karar verildi.

(X) GEREKÇEDE KARŞI OY :
Anayasa’nın 40/2. maddesi hükmü ile bireylerin yargı ya da idarî makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve olanak sağlanması amaçlanmış; idareye, işlemlerinde, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğü getirilmiştir.
İdarenin Anayasa’dan kaynaklanan yükümlülüğünü yerine getirmesi esas olmakla birlikte, belirtilen yükümlülüğün yerine getirilmemesi, idarî işlemlere karşı açılan davalarda dava açma süresinin işletilmeyip, ihmâl edilmesi sonucunu da doğurmamalıdır. Anayasa’nın 125. maddesinde, idarî işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin “yazılı bildirim” tarihinden başlayacağının belirtilmesi karşısında, usulüne uygun tebliğ olunan veya bütün unsurlarıyla ilgililer tarafından öğrenilen idarî işlemler üzerine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda açıkça belirtilen dava açma sürelerinin işletilmesi zorunludur.
2577 sayılı Kanun’un 7. maddesinde, idarî yargı mercilerinde idarî işlemlere karşı dava açma süresinin kural olarak “altmış gün” olduğu, 8. maddesinde sürenin tebliğ tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı, 20/A maddesinde ivedi yargılama usulünde dava açma süresinin otuz gün olduğu kurala bağlanmıştır.
Olayda, davacı tarafından ihale üzerinde bırakılan firmanın iş deneyim belgesinin anılan ihalede kullandığı teklife göre yeterli olmadığının 24/04/2019 günü öğrenildiği iddia edilerek, davalı idareye şikayet başvurusunda bulunulduğu, başvuruya cevap verilmemesi üzerine ihalenin iptali istemiyle 21/05/2019 tarihinde bakılmakta olan davanın açıldığı görülmektedir.
İlgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini ve uyuşmazlığın ivedi yargılama usulü kapsamında olduğunu bilmediği durumlarda 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesinde öngörülen otuz günlük dava açma süresinin değil, genel dava açma süresinin işletilmesi gerekmektedir.
Bu durumda, genel dava açma süresi içinde davanın açıldığı anlaşıldığından, İdare Mahkemesi’nce davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolunda verilen kararın bu gerekçeyle bozulması gerektiği oyuyla, gerekçe yönünden karara katılmıyorum.