Danıştay Kararı 13. Daire 2019/2614 E. 2023/1710 K. 06.04.2023 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2019/2614 E.  ,  2023/1710 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2019/2614
Karar No:2023/1710

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … Televizyon Yayıncılık A.Ş.
(Eski Unvanı: … Televizyon ve Radyo Yayıncılık A.Ş.)
VEKİLLERİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : … Üst Kurulu
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı şirkete ait ”…” logosuyla yayın yapan televizyon kanalında 06/05/2016 tarihinde yayınlanan ”…” adlı filmde, 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 8. maddesinin 2. fıkrasının tekraren ihlâl edildiğinden bahisle, aynı Kanun’un 32. maddesinin 2. fıkrası uyarınca 22.677,00-TL idari para cezası uygulanmasına ilişkin … tarih ve … sayılı Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (Üst Kurul) kararının iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararda; uyuşmazlığın çözümü için yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunda özetle, “filmin yayınlandığı saat dilimi göz önüne alındığında çocukların fiziksel, zihinsel veya ahlâki gelişimlerine zarar verebilecek türde bir içerik ihtiva ettiği, bu nedenle filmin +18 yaş kapsamında yayınlanması gerektiği, 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen, “Radyo ve televizyon yayın hizmetlerinde, çocuk ve gençlerin fiziksel, zihinsel veya ahlâki gelişimine zarar verebilecek türde içerik taşıyan programlar bunların izleyebileceği zaman dilimlerinde ve koruyucu sembol kullanılmadan yayınlanamaz” hükmünün ihlâl edildiği” görüş ve kanaatlerine yer verildiği, bu itibarla, söz konusu yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin 2. fıkrasında yer alan yayın ilkesinden ihlâl edildiği anlaşıldığından, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle dava konusu işlem hukuka uygun bulunarak davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nce; istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının usul ve hukuka uygun olduğu ve davacı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, dava konusu yayının bir komedi filmi olduğu, filmin başında ”bu filmde adı geçen kişi ve kuruluşlar hayal ürünüdür” ibaresinin yer aldığı, dosya kapsamında görevlendirilen bilirkişi heyetinde Psikiyatri Uzmanı tarafından düzenlenen ayrık raporun dikkate alınmadığı, dosyanın bilirkişi heyeti tarafından incelenmesindeki amacın, kanun hükmünde yer aldığı şekliyle yayının çocuklar ve gençlerin fiziksel, zihinsel veya ahlâki gelişimine zarar verebilecek türde içerik taşıyan bir program olup olmadığının tespit edilmesi olduğu, bilirkişi heyeti uyuşmazlığın çözümü için gerekli uzmanlıkları sağlayan kişilerden oluşmadığından bilirkişi raporunun hükme esas alınmaması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’İN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
“…” logosuyla yayın yapan televizyon kanalında 06/05/2016 tarihinde yayınlanan …” adlı filmde 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin 2. fıkrasında yer alan yayın ilkesinin tekraren ihlâl edildiğinden bahisle, dava şirkete aynı Kanun’un 32. maddesinin 2. fıkrası uyarınca 22.677,00-TL idari para cezası verilmesi üzerine bakılan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:
6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 8. maddesinin 2. fıkrasının dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan hâlinde, “Radyo ve televizyon yayın hizmetlerinde, çocuk ve gençlerin fiziksel, zihinsel veya ahlâkî gelişimine zarar verebilecek türde içerik taşıyan programlar bunların izleyebileceği zaman dilimlerinde ve koruyucu sembol kullanılmadan yayınlanamaz.” kuralına yer verilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Vergi Usul Kanununun uygulanacağı hâller” başlıklı 31. maddesiyle atıfta bulunulan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Bilirkişi İncelemesi” başlıklı beşinci bölümünde yer alan “Bilirkişiye başvurulmasını gerektiren hâller” başlıklı 266. maddesinde, mahkemenin, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar vereceği; ancak, genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamayacağı; “Bilirkişinin görev alanının belirlenmesi” başlıklı 273. maddesinde, mahkemenin bilirkişinin görevlendirilmesine ilişkin kararında inceleme konusunun bütün sınırlarıyla açıkça belirlenmesine ve bilirkişinin cevaplaması gereken sorulara ilişkin hususlara yer vermek zorunda olduğu; “Bilirkişinin haber verme yükümlülüğü” başlıklı 275. maddesinde, bilgisine başvurulan bilirkişinin kendisine tevdi olunan görevin uzmanlık alanına girmediğini mahkemeye bildirme yükümlülüğünün bulunduğu; “Bilirkişinin yetkileri” başlıklı 278. maddesinde, bilirkişinin görevini mahkemenin sevk ve idaresi altında yürüteceği, bilirkişinin görev alanı veya sınırları hakkında tereddüde düşerse, bu tereddüdünün giderilmesini her zaman mahkemeden isteyebileceği; “Bilirkişi açıklamalarının tespiti ve rapor” başlıklı 279. maddesinde, bilirkişi raporunun gerekçeli olması gerektiği, bilirkişinin hukuki değerlendirmelerde bulunamayacağı belirtilmiş; anılan maddenin gerekçesinde, bilirkişinin raporunu mahkemece belirlenen sınırlar dâhilinde tümüyle maddi vakıalara hasrederek kendisine yöneltilen somut soruları bilimsel dayanaklarını açık ve anlaşılır biçimde göstermek ve eksiksiz olarak cevaplandırmak suretiyle hazırlaması ve ayrıca raporunu kaleme alırken özel ve teknik bilgi bağlamında uzman kimliği bulunmayan hâkimin ve tarafların anlayabileceği kavramları ve terimleri kullanmaya özen göstermesi gerektiği vurgulanmış; “Bilirkişi raporuna itiraz” başlıklı 281. maddesinde, mahkemenin gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla tekrar inceleme de yaptırabileceği; “Bilirkişinin oy ve görüşünün değerlendirilmesi” başlıklı 282. maddesinde ise, hâkimin bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendireceği kurala bağlanmıştır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Aktarılan kurallara göre genel hayat tecrübesi ve kültürünün sonucu olarak herkesin bilmesi gereken konularla, hâkimlik mesleğinin gereği olarak hâkimin hukukî bilgisi ile çözümleyebileceği konular dışında kalan ve çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişi oy ve görüşünün alınmasının zorunlu olduğu; bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmesi hâlinde bilirkişilerce hazırlanan raporların olayın özel veya teknik bilgi gerektiren yönlerini hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde aydınlatan bilimsel esaslara dayalı gerekçeleri içermesi gerektiği, bu nitelikte olmayan bilirkişi raporlarının hükme esas alınamayacağı, mahkemenin böyle bir durumda yeni bir bilirkişi heyeti oluşturabileceği ve hükme esas alınabilecek rapor elde edinceye kadar bilirkişi incelemesine devam edebileceği; kural olarak bilirkişi raporunun hâkimi bağlamayacağı ve hâkimin raporu serbestçe takdir edeceği açıktır.
Dosya incelendiğinde, Mahkemece, uyuşmazlığın çözümü için bahse konu yayına ilişkin olarak bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verildiği, Psikiyatri Uzmanı ile Sosyoloji Öğretmeni ve MEB Müfettişinden oluşan heyet tarafından yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda oyçokluğuyla düzenlenen ve Sosyoloji Öğretmeni ile MEB Müfettişi bilirkişilerin çoğunlukta yer aldığı raporda, dava konusu yayında 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan yayın ilkesinin ihlâl edildiği görüşüne yer verildiği, Psikiyatri Uzmanı tarafından ise anılan yayın ilkesinin ihlâl edilmediği görüşüyle ayrı rapor düzenlendiği, çoğunluğun görüşü ile oluşan bilirkişi raporuna davacı tarafından itiraz edildiği, Mahkemece itirazın reddedilerek bilirkişi raporunun hükme esas alındığı ve davacı yayın kuruluşunun söz konusu yayında 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin 2. fıkrasında yer alan yayın ilkesini ihlâl ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği görülmektedir.
Bilirkişi heyeti, mahkeme tarafından kendisine yöneltilen sorulara cevap oluşturacak nitelikte ve görüşüne başvurulan hususu tam olarak açıklayıcı mahiyette bir rapor vermelidir. Somut duruma uygun olmayan ya da somut durum karşısında yetersiz kalan beyanlar, bilirkişi raporu olarak kabul edilmemelidir (ATALAY Oğuz, Pekcanıtez Usûl Medeni Usûl Hukuku, 15. Bası, İstanbul, 2017, s.1940-1941).
Ayrıca, bilirkişi olarak seçilen kişi veya kişilerin, görüşüne başvurulan alanda uzman olması gerekir. Seçilen bilirkişilerin dava konusu bakımından uygun uzmanlık alanından seçilmesi de zorunludur (ATALAY Oğuz, Pekcanıtez Usûl Medeni Usûl Hukuku, 15. Bası, İstanbul, 2017, s.1933).
Dava konusu işlemin tesis edilmesine sebep olan yayının 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin 2. fıkrasını ihlâl eder nitelikte olup olmadığının, başka bir anlatımla, çocukların fiziksel, zihinsel veya ahlâkî gelişimine zarar verme ihtimali bulunup bulunmadığının belirlenmesi özel bilgiyi gerektirmekte olup, Mahkemece bilirkişi raporu alınarak bir karar verilmesi gerektiği açıktır.
Her ne kadar Mahkemece bilirkişi raporu alınarak bir karar verilmiş ise de, hükme esas alınan raporu düzenleyen bilirkişiler arasında psikiyatrist, sosyoloji öğretmeni ve Milli Eğitim Bakanlığı Müfettişi (Psikoloji alanında) bulunduğu görülmekte olup, dava konusu programda yer alan ihlâl yönünden ise çocuk ve ergen ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı hekimler ile birlikte çocuk ve ergen psikoloğundan oluşan uzman kişilerin yer alacağı bilirkişi heyeti tarafından bir rapor hazırlanması gerekmektedir.
Öte yandan, anılan bilirkişi raporunda, yayın içeriklerinin 18 yaş altındaki çeşitli yaş gruplarında bulunanlar -örneğin, 0-7 yaş, 8-12 yaş, 13-15 yaş ve 18 yaş altındakiler- için ne gibi etkiler doğuracağının ayrı ayrı değerlendirilmediği, çocuk ve gençlerin tek bir grup gibi ele alınıp genel sonuçlar çıkarıldığı görülmektedir.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca 20/11/1989’da kabul edilen, Ülkemiz tarafından 14/09/1990 tarihinde imzalanan, 09/12/1994 tarih ve 4058 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan ve 27/01/1995 tarih ve 22184 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla onaylanan Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi (Çocuk Haklarına Dair Sözleşme)’nin 1. maddesinde, daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, onsekiz yaşına kadar her insanın çocuk sayılacağı belirtilmiş; 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 3. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde, “Çocuk: Daha erken yaşta ergin olsa bile, onsekiz yaşını doldurmamış kişiyi ifade eder.”; 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’a dayanılarak çıkarılan Yayın Hizmeti Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin 4. maddesinin birinci fıkrasına 27/03/2018 tarih ve 30373 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan değişiklikle eklenen (ii) bendinde, “Çocuk: Henüz on sekiz yaşını doldurmamış kişiyi ifade eder.” şeklinde tanımlanmıştır.
Mevzuatta yer alan “çocuk” kavramına ilişkin bu tanımlar doğrultusunda, yaş grupları bilimsel açıdan tasnif edilerek, çocukların yaş grupları itibarıyla somut ve soyut algılama ve görsel-işitsel içeriklerden etkilenme seviyelerinin yayın içeriği dikkate alınarak ayrı ayrı irdelenmesi, yayın içeriklerinin 18 yaş altındaki çeşitli yaş gruplarında bulunanlar -örneğin, 0-7 yaş, 8-12 yaş, 13-15 yaş ve 18 yaş altındakiler- için ne gibi etkiler doğurabileceğinin ayrı ayrı değerlendirilmesi, çocukların tek bir grup gibi ele alınarak değerlendirme yapılmaması gerekmektedir.
Zira, çocuk ve gençlerin yaş grupları itibarıyla somut ve soyut algılama ve görsel-işitsel içeriklerden etkilenme seviyelerinin farklılık gösterebileceği, başka bir anlatımla, belli bir yaş aralığında bulunanların fiziksel, zihinsel veya ahlâkî gelişimi üzerinde olumsuz etkisi bulunmayan bir yayının başka bir yaş grubundaki çocuk ve gençlerin gelişimine zarar verme ihtimalinin bulunduğu açıktır.
Bu itibarla, dava konusu işlemde belirtilen ihlâlin konusunu oluşturan yayına ilişkin olarak çocuk ve ergen ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı hekimler ile çocuk ve ergen psikoloğundan oluşan bilirkişi heyeti marifetiyle yayın içeriklerinin çocuk ve gençler üzerindeki etkisinin yaş gruplarına göre bilimsel esaslara uygun şekilde değerlendirilmesine dayanan bir bilirkişi raporu düzenlendikten sonra karar verilmesi gerektiğinden, eksik incelemeye dayalı olarak verilen İdare Mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun reddine ilişkin temyize konu kararda usûle uygunluk bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kabulüne;
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’ne gönderilmesine, 06/04/2023 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.