Danıştay 13. Daire Başkanlığı 2018/83 E. , 2019/287 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2018/83
Karar No:2019/287
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : …
KARŞI TARAF (DAVALI) : …
VEKİLİ : …
İSTEMİN_KONUSU : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu … İli Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi’nce 17/02/2017 tarihinde açık ihale usulü ile gerçekleştirilen “140 Kalem Tıbbi Sarf Malzeme Alımı” ihalesinin davacının uhdesinde kalan kısmına yönelik olarak 28/03/2017 tarihinde imzalanan sözleşmenin 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 11. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi uyarınca feshedilmesine ilişkin 05/05/2017 tarih ve … sayılı işlemin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen kararda; 2017/27411 ihale kayıt no’lu 140 kalem tıbbi sarf malzeme alımı ihalesi kapsamında davalı idare ile davacı arasında 28/03/2017 tarihinde sözleşme imzalandığı, ancak davalı idare tarafından yapılan güvenlik soruşturması neticesinde davacının … terör örgütü ile ilişkisi tespit edildiğinden 4734 sayılı Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi uyarınca sözleşmenin feshedildiği, fesih bildirimini içeren ve davanın konusunu oluşturan 05/05/2017 tarih ve … sayılı işlemin davacıya 09/05/2017 tarihinde tebliğ edildiği, davacı tarafından 01/06/2017 tarihinde davalı idareye şikâyet başvurusunda bulunulduğu, davalı idarenin şikâyet başvurusunun reddine ilişkin işleminin 20/06/2017 tarihinde davacıya tebliğ edildiği, 30/06/2017 tarihinde de kayda giren dilekçe ile bakılan davanın açıldığı, her ne kadar davacı vekili tarafından dava dilekçesinde dava konusu işlemin tebliğ tarihi 20/06/2017 olarak gösterilmiş ise de, bu tarihin şikâyet başvurusunun reddine ilişkin işlemin tebliğine ilişkin olduğu, iş bu davanın ise, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 20/A maddesi uyarınca ivedi yargılama usulüne tâbi olduğu, dava açma süresinin 30 gün olarak belirlendiği ve Kanun’un 11. maddesi hükümlerinin uygulanamayacağı, ayrıca İhalelere Yönelik Başvurular Hakkında Tebliğ’in 8. maddesine göre de herhangi bir şikâyet veya itirazen şikâyet başvurusu olmaksızın idare tarafından alınan ihalenin iptali kararlarına karşı Kamu İhale Kurumu’na itirazen şikâyet başvurusunda bulunulamayacağı, bu kararların ancak idarî yargı mercilerinde dava konusu edilebileceği düzenlendiğinden, 09/05/2017 tarihinde davacı bilgisine giren davaya konu işlemin iptali için en son 08/06/2017 tarihine kadar dava açılması gerekirken, bu tarihten sonra 30/06/2017 tarihinde kayda giren dilekçe ile açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, davanın sözleşmenin feshi işleminin iptali talebiyle açıldığı, ancak Mahkeme tarafından ihalenin feshinin iptali talep edilmiş gibi değerlendirildiği, davanın konusu hakkında hatalı bir değerlendirme yapıldığı, ihalenin değil sözleşmenin feshinin dava konusu yapıldığı, davanın 2577 sayılı Kanuna uygun olarak 60 günlük süre içerisinde açıldığı ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, davanın ivedi yargılama usulüne tâbi olduğu, davacı tarafından istinaf mahkemesine hitaben verilen dilekçenin incelenmeksizin reddine karar verilmesi gerektiği belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’İN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu … İli Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi’nce gerçekleştirilen “140 Kalem Tıbbi Sarf Malzeme Alımı” ihalesinin davacının uhdesinde kalan kısmına yönelik olarak 28/03/2017 tarihinde sözleşme imzalandığı, ancak davalı idare tarafından yapılan güvenlik soruşturması neticesinde davacının … terör örgütü ile ilişkisi tespit edildiğinden bahisle, 4734 sayılı Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi uyarınca sözleşmenin feshedildiği, söz konusu fesih bildirimine ilişkin dava konusu işlemin 09/05/2017 tarihinde davacıya tebliğ edilmesi üzerine 01/06/2017 tarihinde davalı idareye şikâyet başvurusunda bulunulduğu, anılan şikâyet başvurusunun … İl Emniyet Müdürlüğü’nün yazısı gereğince … Silahlı Terör Örgütü ile ilişkisi bulunan bazı derneklerle iltisaklı bulunulduğunun tespit edildiğinden bahisle 16/06/2017 tarihli işlemle reddedildiği, bu işlemin 20/06/2017 tarihinde davacıya tebliğinin ardından 30/06/2017 tarihinde … İdare Mahkemesi Başkanlığı evrak kaydına giren dilekçeyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11. maddesinde, Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu; “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu; “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesine, 03/10/2001 tarih ve 4709 sayılı Kanun’un 16. maddesiyle eklenen ikinci fıkrasında, “Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu; 125. maddesinin üçüncü fıkrasında ise idarî işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı kurala bağlanmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Anayasa’nın 40. maddesine eklenen ikinci fıkranın gerekçesinde, bu değişikliğin, bireylerin yargı ya da idarî makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanması amacıyla ve son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline gelmesi nedeniyle yapıldığına değinilmiştir.
Anayasal düzenlemeler ve değinilen gerekçeden; Devletin, kurumları vasıtasıyla tesis edilen her türlü işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak yargı yeri veya idarî makamlar ile başvuru süresinin gösterilmesinin bir anayasal zorunluluk hâline getirildiği anlaşılmaktadır. Anayasa’nın bağlayıcılığı karşısında, bu zorunluluğa; yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının uymakla yükümlü oldukları sonucuna ulaşılmaktadır.
Anayasal düzenlemeler, kural olarak doğrudan uygulanacak hükümlerden olmayıp, kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılarak yaşama geçirilirler. Ancak, öğretide ve Anayasa Mahkemesi’nin kimi kararlarında, yürürlüğe konulması gereken yasal düzenlemede yer verilmesi gereken konuların Anayasa metninde açıkça kurala bağlandığı durumlarda, bir özel kanun ya da yürürlükteki kanunlarda uygun değişiklik yapılması gerekmeksizin Anayasa hükümlerinin doğrudan uygulanacağı kabul edilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının doğrudan uygulanması gerektiğini, 08/12/2004 tarih ve E:2004/84, K:2004/124 sayılı kararında; 5225 sayılı Kanun’da, başvurulacak kanun yolu ve süresinin özel olarak düzenlenmemiş olmasının, Anayasa’nın 40. maddesine aykırılık oluşturmadığını belirterek benimsemiş ve kararında; bireyler hakkında kurulan işlemlere karşı kanun yolları, başvurulacak merciler ile sürelerin belirtilmesi yönünden Devlete verilen görevin bir zorunluluk içerdiğine, bu zorunluluk nedeniyle her kanunda özel bir düzenleme yapılması gerekmediğine değinerek, Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının, doğrudan uygulanır nitelik taşıdığını kabul etmiştir.
Devletin, işlemlerinde, bireylerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu düzenleyen Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının, ayrı bir yasal düzenlemenin varlığını gerektirmeyen, doğrudan uygulanabilir nitelik taşımasından dolayı, yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak idarî mercileri ve kanun yolları ile sürelerini belirtmeleri zorunludur.
Bu kapsamda, Anayasa’nın 125. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 40. maddesinin ikinci fıkrasının birbirleriyle olan ilişkisine de değinmek gerekmektedir.
Anayasa’da yer alan düzenlemeler, normlar hiyerarşisinde aynı düzeyde yer aldığından bu kuralların birbirine üstünlüklerinden söz etmek mümkün olmamakla birlikte, Anayasal normlar değerlendirilirken normun kabul edildiği tarihe bakılarak yorum yapılabilmesi mümkündür. Bu kapsamda, her ne kadar Anayasa’nın 125. maddesinde, idarî işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı belirtilmiş ise de; 40. maddeye eklenen fıkrayla idarî işlemlerde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağının ve sürelerinin belirtilmesi zorunluluğu getirildiğinden, kişilere bildirilen idarî işlemlerde başvuru süresi ve başvuru yerinin de gösterilmesi gerekmektedir. Dava açma süresini başlatacak olan bildirim, Anayasa’nın amir hükmü gereğince başvuru mercii ve süresini de gösteren yazılı bildirimdir. Bunun dışındaki yazılı bildirimler, Anayasa’nın 40. maddesinin amir hükmüne uygun olmadığından, dava açma süresini başlatmayacaktır.
Bu itibarla, Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu öngören Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenlemeye rağmen, davalı idare tarafından davacıya tebliğ edilen 05/05/2017 tarih ve … sayılı işlemde, davacının hangi kanun yolları ve mercilere başvurabileceği ve dava açma süresi belirtilmediğinden, idarenin doğru bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve hak arama özgürlüğünün ihlâl edilmiş olması karşısında dava konusu işlemin tebliğ edildiği tarihte dava açma süresinin işlemeye başlamadığı anlaşıldığından, davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesinde usûl hükümlerine uygunluk bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kabulüne,
2. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak (karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere), 07/02/2019 tarihinde esasta oybirliğiyle, gerekçede oyçokluğuyla karar verildi.
(X) GEREKÇEDE KARŞI OY :
Anayasa’nın 40/2. maddesi hükmü ile bireylerin yargı ya da idarî makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve olanak sağlanması amaçlanmış; idareye, işlemlerinde, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğü getirilmiştir.
İdarenin Anayasa’dan kaynaklanan yükümlülüğünü yerine getirmesi esas olmakla birlikte, belirtilen yükümlülüğün yerine getirilmemesi, idarî işlemlere karşı açılan davalarda dava açma süresinin işletilmeyip, ihmâl edilmesi sonucunu da doğurmamalıdır. Anayasa’nın 125. maddesinde, idarî işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin “yazılı bildirim” tarihinden başlayacağının belirtilmesi karşısında, usulüne uygun tebliğ olunan veya bütün unsurlarıyla ilgililer tarafından öğrenilen idarî işlemler üzerine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda açıkça belirtilen dava açma sürelerinin işletilmesi zorunludur.
2577 sayılı Kanun’un 7. maddesinde, idarî yargı mercilerinde idarî işlemlere karşı dava açma süresinin kural olarak “altmış gün” olduğu, 8. maddesinde sürenin tebliğ tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı, 20/A maddesinde ivedi yargılama usulünde dava açma süresinin otuz gün olduğu kurala bağlanmıştır.
Olayda, sözleşmenin feshedildiğinin 09/05/2017 tarihinde öğrenildiği, 30/06/2017 tarihinde bakılmakta olan davanın açıldığı görülmektedir.
İlgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini ve uyuşmazlığın ivedi yargılama usulü kapsamında olduğunu bilmediği durumlarda 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesinde öngörülen otuz günlük dava açma süresinin değil, genel dava açma süresinin işletilmesi gerekmektedir.
Bu durumda, genel dava açma süresi içinde davanın açıldığı anlaşıldığından, İdare Mahkemesi’nce davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolunda verilen kararın bu gerekçeyle bozulması gerektiği oyuyla, gerekçe yönünden karara katılmıyorum.