Danıştay Kararı 13. Daire 2018/522 E. 2020/1200 K. 04.06.2020 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2018/522 E.  ,  2020/1200 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2018/522
Karar No:2020/1200

TEMYİZ EDEN (DAVACI): …
VEKİLİ : …

KARŞI TARAF (DAVALI): …
VEKİLİ : …

İSTEMİN_KONUSU : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: … il merkezine yönelik “…” ismiyle yayın yapan radyonun radyo yayınına ait vericinin faaliyetinin durdurulmasına ilişkin 07/12/2011 tarih ve … sayılı kararının iptali istenilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce Dairemizin 18/12/2015 tarih ve E:2012/3409, K:2015/4648 sayılı bozma kararına uyularak verilen kararda; temyiz incelemesi aşamasında Danıştay Onüçüncü Dairesi’nin 03/06/2015 tarih ve E:2012/3409 sayılı ara kararıyla, 3984 sayılı Kanun’un Geçici 6. maddesi ve Radyo ve Televizyon Kuruluşlarına Kanal veya Frekans Tahsisi Şartları ve Bunlara İlişkin İhale Usulleri ile Yayın Lisansı ve İzni Yönetmeliği’nin Geçici 3. maddesi uyarınca 1995 ve 2003 yıllarında yapılan duyurulara istinaden davacı şirket tarafından yapılan lisans ve izin başvuruları ile Ek Çizelgenin (Yayın Hizmeti Verilmek İstenen Yerleşim Yerleri), davacı şirketin … il merkezine yönelik frekans talebi başvuruları, yayına başlama tarihleri, yayın sürelerine ilişkin bilgi ve belgeler davacı ve davalı idareden sorulmuş; taraflarca dosyaya gönderilen bilgi ve belgelerin incelenmesinden, davacı şirketin 24.08.1995 tarihli başvurusunda ulusal düzeyde (R1) radyo yayın lisansı başvurusunun bulunduğu, 1995 (Yayın hizmeti verilmek istenen yerleşim yerleri listesinde) ve 2003 tarihli (Yayın hizmetini genişletme başvurusuna ek listede) ek çizelgede … il merkezinin bulunduğu; ancak 1999 ve 2005 tarihli yayın yapılan yerleşim yerlerin bildirimine ilişkin yazışmalarda … il merkezinin bulunmadığı, ilk yayına başlanan tarihin bildirilemediği ve yayın iznine sahip olunduğuna ilişkin bilgi ve belge sunulamadığı, bu durumda, davacı şirketin 6112 sayılı Kanun’un Geçici 4. maddesi kapsamında … il merkezine yönelik yayın iznine sahip olmadığı anlaşıldığından dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, dava konusu … merkez vericisinin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nca gerçekleştirilen ihale sonucunda, bizzat davalı idare tarafından onay verilmiş olan satış şartnamesi ve ekleri ile kendilerine devrolduğu, “kimse kendi kusurundan faydalanmaz” ilkesinin dava konusu karar ile ihlâl edildiği, 25 yıl geçmesine rağmen frekans tahsisine ilişkin ihaleler ve gerekli düzenlemelerin hâlen yapılmadığı, şirketlerine ait “…”ın, davalı idarenin vermiş olduğu karasal ve uydu ulusal yayın iznine dayalı olarak ulusal çapta yayın yapmak zorunda bir yayıncı olduğu, yayın hakkının engellenmesinin açıkça Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, yayın alanı genişletilmesine olanak sağlayan Yönetmelik değişikliğinin yargı kararı ile iptal edilmesi karşısında mevzuata uygun kanal ve frekans ihalesi yapılıncaya kadar 1995 yılında müracaatta bulunulmakla birlikte yayın alanının genişletilmesinin hem 3984 sayılı Kanun hem de 6112 sayılı Kanun uyarınca mümkün olmadığı, dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’İN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddi yolundaki … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından anılan Mahkeme kararının ONANMASINA,
3. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
4. Dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine,
5. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 04/06/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :

Temyize konu İdare Mahkemesi kararının, Dairemizin 18/12/2015 tarih ve E:2012/3409, K:2015/4648 sayılı kararındaki karşı oyda yer alan gerekçe ile bozulması gerektiği görüşüyle karara katılmıyorum.

(XX) KARŞI OY :

3984 sayılı mülga Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun ile radyo ve televizyon yayınlarının düzenlenmesine ve RTÜK’ün kuruluş, görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin esas ve usuller belirlenmiştir. Bunlara ilave olarak geçici maddelerde Kanun’un yürürlüğünden önceki durum da dikkate alınmış ve Kanun yürürlüğe girmeden önce fiilen radyo ve televizyon yayıncılığına başlamış olan özel kuruluşların yeni hukuki duruma intibakına ve yeni uygulamaya ilişkin düzenlemeler yapılmıştır.
3984 sayılı mülga Kanun’un Geçici 6. maddesinde, “Üst Kurul, kendi oluşumu ile yayın izni ve lisansı vermeye başlayacağı tarihe kadar geçecek süre zarfındaki radyo ve televizyon yayınları rejimini ayrıca ve öncelikle düzenler.
Bu süre zarfında kullanılmakta olan kanal ve frekanslar, kullananlar için herhangi bir suretle müktesep hak teşkil etmezler. Ancak, Üst Kurul yayın izni verip kendilerine kanal ve frekans bandı tahsis edilen Radyo ve televizyonlara; yayına geçmeleri için kendilerine verilen süre sonuna kadar 29’uncu maddenin son fıkrasının son cümlesi tatbik edilmez.” kuralı yer almıştır.
3984 sayılı mülga Kanun’un 20/04/1994 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra ulusal radyo ve televizyon frekans planı hazırlanmış ve hazırlanan yönetmelikler çerçevesinde yayın lisansı ve yayın izni verilmek üzere başvurular alınmıştır. Lisans başvurusu kabul edilen radyolar bu tarihten itibaren RTÜK’ün sıralama ihalesi yapmasını ve karasal yayın lisanslarının verilmesini beklemeye başlamışlardır.
1994 yılından itibaren uygulanan 3984 sayılı Kanun, 15/02/2011 tarih ve 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un yürürlüğe girmesi ile ilga edilmiştir.
6112 sayılı Kanun’un “Kanal ve frekanslarla ilgili geçiş hükümleri” kenar başlıklı Geçici 4. maddesinde, “(1) Üst Kurulca sıralama ihalesi yapılıp, karasal yayın lisansları verilene kadar geçecek süre içerisinde, sadece 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’un geçici 6’ncı maddesi uyarınca karasal ortamda yayında olan radyo ve televizyon kuruluşları, Üst Kurulca yayın yapmalarına müsaade edilmiş olan yerleşim yerleri ile sınırlı olmak kaydıyla, yayınlarına devam ederler. Bu kuruluşlardan, 41’inci maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen kanal ve frekans yıllık kullanım bedeli, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren tahsil edilir. Kanal ve frekans kullanım bedelini 42’nci maddeye göre ödemeyen veya karasal yayın lisansları için sıralama ihalesinin yapılmasının ardından tahsise hak kazanmayan kuruluşların karasal yayınları bir ay içinde Üst Kurulca durdurulur. Sıralama ihalesinde tahsise hak kazanan kuruluşların yayınları Üst Kurulca belirlenen takvimde, daha önce yayın yaptıkları kanal ve frekanslardan, tahsis edilen kanal, multipleks kapasitesi ve frekanslara taşınır.” kuralına yer verilmiştir.
Gerek 3984 sayılı Kanun’un gerekse 15/02/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6112 sayılı Kanun’un emredici hükümlerine rağmen, geçen zaman zarfında ön şartları yerine getirmiş müracaatçı kuruluşlara yayın izni ve lisans vermekle görevlendirilen RTÜK, usulüne uygun bir sıralama ihalesi gerçekleştirerek kanal veya frekans tahsisi yapamamıştır.
Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü’nün 14/10/2015 tarihli, B.No:2013/1429 sayılı kararında; 1995 yılında ulusal radyo (R1) lisans başvurusu bulunan ve belirtilen yıldan itibaren İstanbul ilinde yayın yapmaktayken yayınlarına ara veren yayıncı kuruluşun, izin almadan yayın yaptığından bahisle RTÜK tarafından yayınlarının durdurulması ile ilgili olarak açtığı davanın yerel mahkeme tarafından reddedilmesi, kararın Danıştay’ca onanması ve karar düzeltme isteminin reddedilerek kesinleşmesi neticesinde yapılan bireysel başvuru üzerine, müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olmadığı kanaatine varılarak, başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmiş, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nun 18/10/2017 tarihli, B.No:2014/11028 sayılı … A.Ş. kararında ise; yayınlarına ara veren ve yeniden yayına başlama talebi kabul edilmeyen yayıncı kuruş tarafından radyo yayını yapmak amacıyla yapılan başvuruların, RTÜK tarafından frekans tahsisine ilişkin sıralama ihalesi yapılamadığı gerekçesiyle reddedilmesinin ve frekans tahsisi için gerekenlerin yapılmamasının, düşüncenin iletilmesini ve dolaşımını gerçekleştiren yayın hakkını olumsuz olarak etkileyen yapısal bir sorun olduğu tespit edilmiştir. Kararda, ilgili Kanun’da emredici hükümler bulunmasına rağmen geçici rejimin sonlandırılmamasının, fiili olarak yayınlarına devam eden yayın kuruluşları ile yayın yapmak isteyen kuruluşlar arasında eşitsiz uygulamaların doğmasına neden olduğu ve bu durumun devam ettiği ifade edilmiştir. Ayrıca ilgili kanun ve yönetmelik hükümlerinin, idari kararların ve mahkeme kararlarının, başvurucunun yayına başlaması için kendisine ne zaman radyo frekansı verileceğini yeterli derecede öngörmesine imkan vermediğine ve bir bütün olarak öngörülebilirlik şartını yerine getirmediğine de vurgu yapmıştır. Son olarak, frekans tahsisinin yapılamaması nedeniyle yeni kuruluşlara yayın izni verilmemesinin, özellikle radyoculuk sektöründe rekabeti düşürme etkisine işaret edilmiş; yirmi dört yıl gibi oldukça uzun bir zaman diliminde ulusal medyanın çeşitliliğinin korunması yönünde tedbirlerin alınmamış olmasının, bu alandaki rekabeti engellediği ve demokratik bir toplumda yaşamsal önemdeki ifade ve basın özgürlüklerine zarar verdiği kabul edilmiştir. Bu bağlamda devletin medyada etkili çoğulculuğu sağlamak ve medya organlarının basın ve haber verme özgürlüğünü güvence altına almak için gerekli yasal ve idari düzenleme yapma ve var olan mevzuatı etkili bir şekilde işletme pozitif yükümlülüğünü yerine getirmediğini ifade eden Anayasa Mahkemesi, ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi, söz konusu eksikliğin yapısal bir sorun oluşturduğunu, karasal radyo yayıncılığının organize edilerek sınırlı bir sayısı olan kanal ve frekansların, koşullarını yerine getiren kişiler arasında yayın yapmalarına olanak sağlayacak biçimde ve hakkaniyete uygun olarak tahsislerinin sağlanması suretiyle düzen kurulmadığı takdirde sorunun devam edeceğini ve bu durumun Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde korunan ifade ve basın özgürlüklerinin devamlı olarak ihlali anlamına geleceğini kabul etmiştir.
Anılan kararda, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesi yönünden yapılan değerlendirmede; “İfade özgürlüğü ile basın özgürlüğünün … ihlali, karasal radyo yayını için frekans tahsis edilmemesi şeklinde yapısal bir sorundan kaynaklanmaktadır. Derece mahkemelerince idari işlem niteliğinde karar verilemeyeceğinden ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi kararında gösterildiği şekilde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararın bir örneğinin ilgili kuruluş olan RTÜK’e gönderilmesi gerekmektedir. Anayasa Mahkemesinin işbu kararı yapısal bir ihlalin tespiti mahiyetinde ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması yönünde olduğundan münhasıran başvurucuya frekans tahsis edilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz.” denilerek, kararın bir örneğinin ifade ve basın özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için RTÜK’e gönderilmesine, hukuki yarar bulunmadığından yeniden yargılama yapılması talebinin reddine karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü’nün 10/01/2018 tarihli, B.No:2014/13819 sayılı kararında; … FM ismiyle İstanbul ilinde radyo yayıncılığı yapmakta olan başvurucunun, 30/05/2011 tarihli dilekçesiyle yerel radyo yayın lisansının ulusal radyo yayın lisansına dönüştürülmesi için yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davanın yerel mahkeme tarafından reddedilmesi, kararın Danıştay’ca onanması ve karar düzeltme isteminin reddedilerek kesinleşmesi neticesinde yapılan bireysel başvuru üzerine, “Somut olayda başvurucunun ihlal iddialarının temeli, idare tarafından sıralama ihalesi yapılmamasına dayanmaktadır. Anayasa Mahkemesi, söz konusu eksikliğin yapısal bir sorun oluşturduğunu, karasal radyo yayıncılığının organize edilerek sınırlı bir sayısı olan kanal ve frekansların, koşullarını yerine getiren kişiler arasında yayın yapmalarına olanak sağlayacak biçimde ve hakkaniyete uygun olarak tahsislerinin sağlanması suretiyle düzen kurulmadığı takdirde sorunun devam edeceğini ve bu durumun Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde korunan ifade ve basın özgürlüklerinin devamlı olarak ihlali anlamına geleceğini kabul etmiştir (… FM Radyo Yayıncılığı ve Reklamcılık A.Ş. [GK], § 67). Anayasa Mahkemesinin anılan kararından sonra idare tarafından söz konusu yapısal sorunun giderilmesine yönelik olarak herhangi bir işlem yapılmadığı ve sorunun devam ettiği anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın ifade özgürlüğüne ilişkin 26. maddesinin birinci fıkrasının ve basın özgürlüğüne ilişkin 28. maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.” denilerek, kararın bir örneğinin ifade ve basın özgürlükleri ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için RTÜK’e gönderilmesine karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü’nün 08/02/2018 tarihli, B.No:2015/3369 sayılı kararında, Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü’nün 08/02/2018 tarihli, B.No:2015/7019 sayılı kararında, Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü’nün 21/02/2018 tarihli, B.No:2015/14943 sayılı kararında, benzer bireysel başvurularda, Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine, kararın bir örneğinin ifade ve basın özgürlükleri ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için RTÜK’e gönderilmesine karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi, 14/10/2015 tarihli, B.No:2013/1429 sayılı kararında, ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar vermiş iken, gerek 18/10/2017 tarihli, B.No:2014/11028 sayılı kararında ve gerekse daha sonra verdiği yukarıda belirtilen bireysel başvuru kararlarında, kararın bir örneğinin ifade ve basın özgürlükleri ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için RTÜK’e gönderilmesine karar vermiştir. Fakat Anayasa Mahkemesi’nin anılan kararlarında, idare tarafından söz konusu yapısal sorunun giderilmesine yönelik olarak herhangi bir işlem yapılmadığı ve sorunun devam ettiği açıkça belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin anılan kararlarına rağmen, bugüne kadar RTÜK tarafından ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması ve sorunun giderilmesi için herhangi bir işlem yapılmamıştır.
Anayasa Mahkemesi’nin 14/10/2015 tarihli, B.No:2013/1429 sayılı kararı gereğince, ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için dosyanın gönderildiği … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla, “davacı yayın kuruluşunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiği kanaatine varıldığı, davacı şirketin durumunun davalı idare tarafından, 3984 sayılı Kanun ve ilgili Yönetmelik uyarınca yayıncı kuruluşlarca yerine getirilmesi gereken idarî, malî ve teknik şartlar yönünden ve Kanun’un Geçici 6. maddesi dikkate alınarak ve yayınlarına ara veren statüsünde bulunduğu gözetilerek değerlendirilmesi gerektiği, dava konusu işlemin bu hâliyle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlali sonucunu doğurduğu” gerekçesiyle yayın durdurma işleminin iptaline karar verilmiş ve bu karar Danıştay Onüçüncü Dairesi’nin 03/07/2019 tarih ve E:2016/4155, K:2019/2332 sayılı kararıyla onanmıştır. Anılan yargı kararlarının hukuki sonucu olarak, RTÜK tarafından sıralama ihalesi yapılmamış olsa da, idari, mali ve teknik yönden bir değerlendirme yapılarak yayıncı kuruluşun koşullarının uygun olması hâlinde sıralama ihalesi yapılıncaya kadar yayın izni verilmesi ve böylece yeniden yapılan yargılama sonucu ifade ve basın özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının giderilmesi mümkün bulunmaktadır.
Her ne kadar Anayasa Mahkemesi tarafından sonradan verilen bireysel başvuru kararlarında, ifade ve basın özgürlükleri ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması yerine, kararın bir örneğinin RTÜK’e gönderilmesine karar verilmiş olsa da, RTÜK tarafından ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması ve sorunun giderilmesi için bugüne kadar herhangi bir işlemin yapılmadığı dikkate alındığında, Anayasa Mahkemesi’nin ihlalin varlığını tespit ettiği benzer uyuşmazlıklar açısından yargı mercilerinin görmekte oldukları davalarda, mevcut ihlalin sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde karar verilmesi hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir. Yargı merciinin benzer uyuşmazlıklar açısından Anayasa Mahkemesince tespit edilmiş ihlalin varlığını bildiği hâlde ihlalin sonuçlarını giderecek şekilde karar vermemesi, devam eden ihlali görmezden gelmesi anlamına gelecektir ki hukuk devleti ilkesinin Anayasal bir kural olduğu ülkemizde böyle bir durumu kabul etmek mümkün değildir.
Bakılan uyuşmazlıkta, RTÜK tarafından öncelikle 3984 sayılı Kanun ve ilgili Yönetmelik uyarınca yayıncı kuruluşlarca yerine getirilmesi gereken idarî, malî ve teknik şartlar yönünden değerlendirme yapılarak sıralama ihalesi yapılıncaya kadar yayın izni verilip verilemeyeceğinin tespiti yerine, doğrudan yayının durdurulması yönünde tesis edilen dava konusu işlemin Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlali sonucunu doğurduğu anlaşıldığından iptali gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Belirtilen nedenlerle, davanın reddine ilişkin Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesi gerektiği oyu ile karara katılmıyorum.