Danıştay Kararı 13. Daire 2018/3997 E. 2019/2964 K. 09.10.2019 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2018/3997 E.  ,  2019/2964 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2018/3997
Karar No:2019/2964

TEMYİZ EDEN (DAVACI): … Kum-Çakıl Malzemeleri Sanayi ve Ticaret Ltd Şti.
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI): … İl Özel İdaresi
İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem : … İl Özel İdaresi’nce 17/07/2018 tarihinde gerçekleştirilen, … ili, … ilçesi sınırları içerisinde 3,91 hektarlık alanda 1A Grubu maden üretimi amacıyla 5 yıl süreli maden ruhsatı verilmesine ilişkin ihalenin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen kararda; 17/07/2018 tarihinde yapılan ihale sonrasında davalı idarenin 10/08/2018 tarih ve 74 sayılı yazısıyla davacıya, ihalenin 335.000,00.-TL bedelle … Taşocağı İşletmesi İnş. Taah. Nak. ve Tic. Ltd. Şti. üzerinde bırakıldığının ve 03/08/2018 tarihli Valilik onayı ile ihale kararının kesinleştiğinin bildirildiği, bu yazı üzerine davacı tarafından 16/08/2018 tarihinde idare kaydına alınan dilekçeyle itiraz edildiği, itirazın reddine ilişkin … İl Özel İdaresi’nin 12/09/2018 tarih ve E.6401 sayılı işleminin davacıya tebliği üzerine, 12/10/2018 tarihinde bakılan davanın açıldığı; davacının, ihalenin yapılıp onaylanmasından 10/08/2018 tarihli yazının tebliği üzerine, en geç itiraz ettiği 16/08/2018 tarihinde haberdar olduğu açık olduğundan, anılan tarihten itibaren otuz günlük dava açma süresi içerisinde son günün pazar gününe denk gelmesi nedeniyle en geç 17/09/2018 tarihinde dava açılması gerekirken, bu süre geçirildikten sonra dava açma süresini ihya etmeyen başvuruya verilen cevap üzerine açılan işbu davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenmesinin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, iptali istenilen işlemin ihale sonucuna yapılan itirazın reddine ilişkin işlem olduğu, itirazın reddi işlemine karşı süresi içinde dava açıldığı ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’UN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
… İl Özel İdaresi’nce 17/07/2018 tarihinde gerçekleştirilen, … ili, … ilçesi sınırları içerisinde 3,91 hektarlık alanda 1A Grubu maden üretimi amacıyla 5 yıl süreli maden ruhsatı verilmesine ilişkin ihalenin … Taşocağı İşletmesi İnş. Taah. Nak. ve Tic. Ltd. Şti. üzerinde bırakıldığı … Valiliği İl Özel İdaresi Encümen Müdürlüğü’nün 10/08/2018 tarih ve 74 sayılı yazısı ile davacıya bildirilmiştir.
Anılan bildirim yazısında, davacının hangi kanun yollarına ve mercilere başvurabileceği ve süresi belirtilmemiştir.

İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasa’nın “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11. maddesinde, Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu; “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu; “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesine, 03/10/2001 tarih ve 4709 sayılı Kanun’un 16. maddesiyle eklenen 2. fıkrasında, “Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu; 125. maddesinin üçüncü fıkrasında ise, idarî işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı kurala bağlanmıştır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Anayasa’nın 40. maddesine eklenen 2. fıkranın gerekçesinde, bu değişikliğin, bireylerin yargı ya da idarî makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanması amacıyla ve son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline gelmesi nedeniyle yapıldığına değinilmiştir.
Anayasal düzenlemeler ve değinilen gerekçeden; Devletin, kurumları vasıtasıyla tesis edilen her türlü işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak yargı yeri veya idarî makamlar ile başvuru süresinin gösterilmesinin bir anayasal zorunluluk hâline getirildiği anlaşılmaktadır. Anayasa’nın bağlayıcılığı karşısında, bu zorunluluğa; yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının uymakla yükümlü oldukları sonucuna ulaşılmaktadır.
Anayasal düzenlemeler, kural olarak doğrudan uygulanacak hükümlerden olmayıp, kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılarak yaşama geçirilirler. Ancak, öğretide ve Anayasa Mahkemesi’nin kimi kararlarında, yürürlüğe konulması gereken yasal düzenlemede yer verilmesi gereken konuların Anayasa metninde açıkça kurala bağlandığı durumlarda, bir özel kanun ya da yürürlükteki kanunlarda uygun değişiklik yapılması gerekmeksizin Anayasa hükümlerinin doğrudan uygulanacağı kabul edilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 40. maddesinin 2. fıkrasının doğrudan uygulanması gerektiğini, 08/12/2004 tarih ve E:2004/84, K:2004/124 sayılı kararında; 5225 sayılı Kanun’da, başvurulacak kanun yolu ve süresinin özel olarak düzenlenmemiş olmasının, Anayasa’nın 40. maddesine aykırılık oluşturmadığını belirterek benimsemiş ve kararında; bireyler hakkında kurulan işlemlere karşı kanun yolları, başvurulacak merciler ile sürelerin belirtilmesi yönünden Devlete verilen görevin bir zorunluluk içerdiğine, bu zorunluluk nedeniyle her kanunda özel bir düzenleme yapılması gerekmediğine değinerek, Anayasa’nın 40. maddesinin 2. fıkrasının, doğrudan uygulanır nitelik taşıdığını kabul etmiştir.
Devletin, işlemlerinde, bireylerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu düzenleyen Anayasa’nın 40. maddesinin 2. fıkrasının, ayrı bir yasal düzenlemenin varlığını gerektirmeyen, doğrudan uygulanabilir nitelik taşımasından dolayı, yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak idarî mercileri ve kanun yolları ile sürelerini belirtmeleri zorunludur.
Bu kapsamda, Anayasa’nın 125. maddesinin 3. fıkrasıyla 40. maddesinin 2. fıkrasının birbirleriyle olan ilişkisine de değinmek gerekmektedir.
Anayasa’da yer alan düzenlemeler, normlar hiyerarşisinde aynı düzeyde yer aldığından bu kuralların birbirine üstünlüklerinden söz etmek mümkün olmamakla birlikte, Anayasal normlar değerlendirilirken normun kabul edildiği tarihe bakılarak yorum yapılabilmesi mümkündür. Bu kapsamda, her ne kadar Anayasa’nın 125. maddesinde, idarî işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı belirtilmiş ise de; 40. maddeye eklenen fıkrayla idarî işlemlerde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağının ve sürelerinin belirtilmesi zorunluluğu getirildiğinden, kişilere bildirilen idarî işlemlerde başvuru süresi ve başvuru yerinin de gösterilmesi gerekmektedir. Dava açma süresini başlatacak olan bildirim, Anayasa’nın amir hükmü gereğince başvuru mercii ve süresini de gösteren yazılı bildirimdir. Bunun dışındaki yazılı bildirimler, Anayasa’nın 40. maddesinin amir hükmüne uygun olmadığından, dava açma süresini başlatmayacaktır.
Bu itibarla, Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu öngören Anayasa’nın 40. maddesinin 2. fıkrasındaki düzenlemeye rağmen, anılan ihalenin … Taşocağı İşletmesi İnş. Taah. Nak. ve Tic. Ltd. Şti. üzerinde bırakıldığının davacıya bildirilmesine ilişkin … Valiliği İl Özel İdaresi Encümen Müdürlüğü’nün 10/08/2018 tarih ve 74 sayılı yazısında, davacının hangi kanun yolları ve mercilere başvurabileceği ve dava açma süresi belirtilmediğinden, idarenin doğru bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve hak arama özgürlüğünün ihlâl edilmiş olması karşısında, söz konusu işlemin tebliğ edildiği tarihte dava açma süresinin işlemeye başlamadığı anlaşıldığından, davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesinde usul hükümlerine uygunluk bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kabulüne;
2. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak (karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere), 09/10/2019 tarihinde esasta oybirliğiyle, gerekçede oyçokluğuyla karar verildi.

(X) GEREKÇEDE KARŞI OY :
Anayasa’nın 40/2. maddesi hükmü ile bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve olanak sağlanması amaçlanmış; idareye, işlemlerinde, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğü getirilmiştir. Anayasa’nın 125. maddesinde de, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin “yazılı bildirim” tarihinden başlayacağı belirtilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesinde, idare mahkemelerinde idari işlemlere karşı dava açma süresinin “altmış gün” olduğu kurala bağlanmış, 20/A maddesinde ise ivedi yargılama usulünde dava açma süresinin “otuz gün” olduğu ve bu Kanun’un 11. maddesi hükümlerinin uygulanmayacağı öngörülmüştür.
İdarenin, Anayasa’dan kaynaklanan yükümlülüğünü yerine getirmesi esas olmakla birlikte, ilgililere kaç gün içinde hangi mercilere başvuracaklarını bildirme yükümlülüğünü yerine getirmemesi durumu, idari işlemlere karşı açılan davalarda dava açma süresinin işletilmeyip, ihmâl edilmesi sonucunu doğurmamalıdır. Böyle bir durumda idari işlemin yazılı olarak bildirilmesi üzerine dava açma süresinin hesabı açısından özel dava açma süresinin değil genel dava açma süresinin esas alınması gerekir. Ayrıca, idari işleme karşı hangi merciye başvuracağını bilmeyen ilgilinin dava açmadan önce 2577 sayılı Kanun’un 11. madde hükümleri uyarınca işlemi tesis eden idareye yaptığı başvurunun dava açma süresini durdurmayacağını bilmesi de mümkün değildir.
Olayda, … İl Özel İdaresi’nce 17/07/2018 tarihinde gerçekleştirilen ihalenin … Taşocağı İşletmesi İnş. Taah. Nak. ve Tic. Ltd. Şti. üzerine bırakıldığının … Valiliği İl Özel İdaresi Encümen Müdürlüğü’nün 10/08/2018 tarih ve 74 sayılı yazısı ile davacıya bildirilmesi üzerine, davacı tarafından, 16/08/2018 tarih ve 12595 sayı ile idare kaydına alınan dilekçeyle itiraz başvurusunda bulunulduğu, davalı idarenin 12/09/2018 tarih ve E.6401 sayılı cevabi yazısıyla itiraz başvurusunun reddi üzerine, anılan ihalenin iptali istemiyle 12/10/2018 tarihinde bakılan davanın açıldığı görülmektedir.
İdari işleme karşı hangi merciye başvuracağını bilmeyen davacının, 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesinde öngörülen ve özel bir yargılama niteliği taşıyan ivedi yargılama usulünü, bu usule tâbi işlerde geçerli olan dava açma süresini ve idarî başvuru yolu bulunup bulunmadığını bilmesi mümkün değildir.
Bu itibarla, davacının, 2577 sayılı Kanun’un 11. maddesi uyarınca yaptığı itiraz başvurusunun reddine ilişkin davalı idarenin 12/09/2018 tarih ve E.6401 sayılı işlemi üzerine, 17/07/2018 tarihinde gerçekleştirilen ihalenin iptali istemiyle altmış günlük genel dava açma süresi içerisinde, 12/10/2018 tarihinde açtığı davanın süresinde olduğunun kabulü gerektiğinden, İdare Mahkemesi’nce davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolunda verilen kararın bu gerekçeyle bozulması gerektiği oyuyla, gerekçe yönünden karara katılmıyorum.