Danıştay Kararı 13. Daire 2018/3874 E. 2019/1998 K. 11.06.2019 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2018/3874 E.  ,  2019/1998 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2018/3874
Karar No:2019/1998

TEMYİZ EDEN (DAVACI): …
VEKİLİ : …
KARŞI TARAF (DAVALI): Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı
VEKİLİ : …
İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem : Mülkiyeti davalı idareye ait olan … ili, … ilçesi, … Mahallesi, … ada, … nolu parselde kayıtlı 472,00 m2; … ada, … nolu parselde kayıtlı 554,00 m2; … ada, … nolu parselde kayıtlı 315,00 m2 yüzölçümlü arsa vasıflı taşınmazların Sosyal Güvenlik Kurumu Taşınmazlar Yönetmeliği’nin 21, 22 ve 23. maddelerine göre açık artırma usulü ile yapılan ihalesinde adına satışına karar verilen davacı tarafından, 3 adet taşınmaz bedelinin taksitler hâlinde ödenmesi talebiyle davalı idareye yapılan başvurunun, taksitli satış ile uygulama yapılmadığından bahisle reddi ile 3 adet taşınmaz için satış şartnamesinde bildirilen 30 iş gününün son ödeme tarihi olan 08/03/2018 tarihine kadar ödeme yapılmadığı takdirde satış ihalesinin iptal edilerek teminatın gelir kaydedileceğine ilişkin olarak tesis edilen 13/02/2018 tarih ve … sayılı işlemin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen kararda; yapılan ihale sonucunda anılan taşınmazların davacı adına satışına karar verildiği, davalı idarenin 24/01/2018 tarih ve …, …, … sayılı yazıları ile taşınmazlara ilişkin ihale bedelinin 30 iş günü içinde ödenmesi hâlinde devir işlemlerine başlanacağının davacıya bildirildiği; bunun üzerine davacı tarafından 02/02/2018 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumu Taşınmazlar Yönetmeliği’nin 23/(n) maddesi uyarınca satış bedelinin taksitlendirilmesi, aksi takdirde teminat bedelinin tarafına iadesi talebiyle idareye başvurulduğu; davalı idarenin 08/03/2018 tarihine kadar ödeme yapılmadığı takdirde satış ihalesinin iptal edilerek teminatın gelir kaydedileceğine ilişkin 13/02/2018 tarih ve … sayılı işleminin tesisi üzerine, anılan işlemin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı; dava konusu işlemin davacıya 15/02/2018 tarihinde tebliğ edildiği, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 20/A maddesi uyarınca davacının 30 gün içinde dava açması gerekmekte iken, bu süre geçtikten sonra 04/04/2018 tarihinde kayda giren dilekçe ile açılan işbu davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenmesinin mümkün bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, davanın süresinde açıldığı, davanın esasına geçilerek inceleme yapılması gerekirken eksik inceleme ile davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verildiği, sürenin dava konusu yazıda belirtilen 08/03/2018 tarihinden itibaren başlatılması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, Satış Şartnamesi’nin 14. maddesinde taşınmaz satış bedelinin peşin olarak ödenmesi gerektiğinin belirtildiği, satış bedelini süresinde ödemediği için satış işleminin iptal edildiği belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’UN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
USUL YÖNÜNDEN:
MADDİ OLAY :
Mülkiyeti davalı idareye ait olan … ili, … ilçesi, … Mahallesi, … ada, … nolu parselde kayıtlı 472,00 m2; … ada, … nolu parselde kayıtlı 554,00 m2; … ada, … nolu parselde kayıtlı 315,00 m2 yüzölçümlü arsa vasıflı taşınmazların Sosyal Güvenlik Kurumu Taşınmazlar Yönetmeliği’nin 21, 22 ve 23. maddelerine göre açık artırma usulü ile satışına ilişkin olarak gerçekleştirilen ihalede, taşınmazların davacı adına satışına karar verildiği; davalı idarenin 24/01/2018 tarih ve …, …, … sayılı yazıları ile, taşınmazlara ilişkin ihale bedelinin 30 iş günü içinde ödenmesi hâlinde devir işlemlerine başlanacağının davacıya bildirildiği; bunun üzerine davacı tarafından 02/02/2018 tarihinde 3 adet taşınmazın bedelinin taksitler hâlinde ödenmesi istemiyle davalı idareye başvurulduğu, davalı idarece, taksitli satış ile uygulama yapılmadığından bahisle başvurunun reddi ile 3 adet taşınmaz için satış şartnamesinde bildirilen 30 iş gününün son ödeme tarihi olan 08/03/2018 tarihine kadar ödeme yapılmadığı takdirde satış ihalesinin iptal edilerek teminatın gelir kaydedileceğine ilişkin olarak tesis edilen 13/02/2018 tarih ve … sayılı işlemin iptali istemiyle 04/04/2018 tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11. maddesinde, Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu; “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu hükümlerine yer verilmiştir. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesine, 03/10/2001 tarih ve 4709 sayılı Kanun’un 16. maddesiyle eklenen 2. fıkrada ise, “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” düzenlemesi yer almıştır.
Anayasa’nın 125. maddesinin 3. fıkrasında, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı kurala bağlanmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Anayasa’nın 40. maddesine eklenen 2. fıkranın gerekçesinde, bu değişikliğin, bireylerin yargı ya da idarî makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanması amacıyla ve son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline gelmesi nedeniyle yapıldığına değinilmiştir.
Anayasal düzenlemeler ve değinilen gerekçeden; Devletin, kurumları vasıtasıyla tesis edilen her türlü işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak yargı yeri veya idarî makamlar ile başvuru süresinin gösterilmesinin bir anayasal zorunluluk hâline getirildiği anlaşılmaktadır. Anayasa’nın bağlayıcılığı karşısında, bu zorunluluğa; yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının uymakla yükümlü oldukları sonucuna ulaşılmaktadır.
Anayasal düzenlemeler, kural olarak doğrudan uygulanacak hükümlerden olmayıp, kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılarak yaşama geçirilirler. Ancak, öğretide ve Anayasa Mahkemesi’nin kimi kararlarında, yürürlüğe konulması gereken yasal düzenlemede yer verilmesi gereken konuların Anayasa metninde açıkça kurala bağlandığı durumlarda, bir özel kanun ya da yürürlükteki kanunlarda uygun değişiklik yapılması gerekmeksizin Anayasa hükümlerinin doğrudan uygulanacağı kabul edilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 40. maddesinin 2. fıkrasının doğrudan uygulanması gerektiğini, 08/12/2004 tarih ve E:2004/84, K:2004/124 sayılı kararında; 5225 sayılı Kanun’da, başvurulacak kanun yolu ve süresinin özel olarak düzenlenmemiş olmasının, Anayasa’nın 40. maddesine aykırılık oluşturmadığını belirterek benimsemiş ve kararında; bireyler hakkında kurulan işlemlere karşı kanun yolları, başvurulacak merciler ile sürelerin belirtilmesi yönünden Devlete verilen görevin bir zorunluluk içerdiğine, bu zorunluluk nedeniyle her kanunda özel bir düzenleme yapılması gerekmediğine değinerek, Anayasa’nın 40. maddesinin 2. fıkrasının, doğrudan uygulanır nitelik taşıdığını kabul etmiştir.
Devletin, işlemlerinde, bireylerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu düzenleyen Anayasa’nın 40. maddesinin 2. fıkrasının, ayrı bir yasal düzenlemenin varlığını gerektirmeyen, doğrudan uygulanabilir nitelik taşımasından dolayı, yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak idarî mercileri ve kanun yolları ile sürelerini belirtmeleri zorunludur.
Bu kapsamda, Anayasa’nın 125. maddesinin 3. fıkrasıyla 40. maddesinin 2. fıkrasının birbirleriyle olan ilişkisine de değinmek gerekmektedir.
Anayasa’da yer alan düzenlemeler, normlar hiyerarşisinde aynı düzeyde yer aldığından bu kuralların birbirine üstünlüklerinden söz etmek mümkün olmamakla birlikte, Anayasal normlar değerlendirilirken normun kabul edildiği tarihe bakılarak yorum yapılabilmesi mümkündür. Bu kapsamda, her ne kadar Anayasa’nın 125. maddesinde, idarî işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı belirtilmiş ise de; 40. maddeye eklenen fıkrayla idarî işlemlerde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağının ve sürelerinin belirtilmesi zorunluluğu getirildiğinden, kişilere bildirilen idarî işlemlerde başvuru süresi ve başvuru yerinin de gösterilmesi gerekmektedir. Dava açma süresini başlatacak olan bildirim, Anayasa’nın amir hükmü gereğince başvuru mercii ve süresini de gösteren yazılı bildirimdir. Bunun dışındaki yazılı bildirimler, Anayasa’nın 40. maddesinin amir hükmüne uygun olmadığından, dava açma süresini başlatmayacaktır.
Bu itibarla, Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu öngören Anayasa’nın 40. maddesinin 2. fıkrasındaki düzenlemeye rağmen, davalı idare tarafından davacıya tebliğ edilen 13/02/2018 tarih ve … sayılı işlemde, davacının hangi kanun yolları ve mercilere başvurabileceği ve dava açma süresi belirtilmediğinden, idarenin doğru bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve hak arama özgürlüğünün ihlâl edilmiş olması karşısında, dava konusu işlemin tebliğ edildiği tarihte dava açma süresinin işlemeye başlamadığı anlaşıldığından, davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesinde usûl hükümlerine uygunluk bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kabulüne;
2. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak (karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere), 11/06/2019 tarihinde esasta oybirliği, gerekçede oyçokluğuyla karar verildi.

(X) GEREKÇEDE KARŞI OY :
Dosyanın incelenmesinden, davalı idare tarafından gerçekleştirilen taşınmaz satış ihalesi sonucunda taşınmazların davacı adına satışına karar verildiği, davalı idarenin 24/01/2018 tarihli yazıları ile taşınmazlara ilişkin ihale bedelinin 30 iş günü içinde ödenmesi hâlinde devir işlemlerine başlanacağının davacıya bildirildiği, bunun üzerine davacı tarafından 02/02/2018 tarihinde davalı idareye yapılan başvurunun, davalı idarenin 08/03/2018 tarihine kadar ödeme yapılmadığı takdirde satış ihalesinin iptal edilerek teminatın gelir kaydedileceğine ilişkin 13/02/2018 tarih ve … sayılı işlemiyle reddi üzerine, davacı tarafından anılan işlemle tesis edilen ihalenin iptali ile teminatın gelir kaydedilmesi işlemlerinin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı ve idare mahkemesince süre aşımı nedeniyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesinin ikinci fıkrasında, “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” kuralına yer verilmiştir. Kural olarak, idarelerin kamu gücü kullanarak tek yanlı olarak tesis ettikleri, kişilere yükümlülük doğuran, hakları kısıtlayan ve doğrudan sonuç doğuran işlemlerinde, Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrası gereğince, başvuru süresinin bildirilmemesi hâlinde dava açma süresinin başlatılmaması, sürenin geçmesinden sonra açılan davaların süre yönünden reddedilmeyip, bu davalarda işin esasına girilmesi gerekmektedir. Ancak, “idari işlem” kavramının çok geniş bir anlama sahip olması nedeniyle, Anayasa’nın söz konusu hükmünün idarenin her türlü işleminde, kişilere sınırsız bir koruma sağladığını, idareleri sınırları belli olmayan bir sorumluluk altına soktuğunu kabul etmek ölçülülük ve hakkaniyet ilkeleri açısından uygun olmayacaktır.
Davaya konu 08/03/2018 tarihine kadar ödeme yapılmadığı takdirde satış ihalesinin iptal edilerek teminatın gelir kaydedileceğine ilişkin 13/02/2018 tarih ve … sayılı davalı idarenin işlemi bilgilendirme mahiyetinde olup, davacıyı yükümlendirme veya haklarını kısıtlama yönünde doğrudan sonuç doğuran bir işlem niteliğinde olmadığından, bu işlemde Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde kanun yollarının gösterilmemiş olmasının işbu davada dava açma süresini etkilememesi gerekmektedir.
Ancak davacı tarafından iptali istenilen işlemler davalı idarenin 13/02/2018 tarih ve … sayılı yazısında belirtildiği üzere, davacı tarafından 08/03/2018 tarihine kadar ödeme yapılmaması hâlinde idarece tesis edilecek “ihalenin iptali” ile teminatın irat kaydı” işlemleri olup, dosya kapsamında ihalenin iptaline ve teminatın gelir kaydedilmesi işlemlerine ilişkin olarak davacıya yapılmış bir bildirim bulunmamaktadır.
Bu itibarla, ihalenin iptaline ve teminatın gelir kaydedilmesine ilişkin olarak henüz dava açma süresinin işlemeye başlamadığı anlaşıldığından, temyiz isteminin kabulü ile Mahkeme kararının belirtilen gerekçeyle bozulması gerektiği oyuyla karara gerekçe yönünden katılmıyorum.