Danıştay Kararı 13. Daire 2018/365 E. 2023/2499 K. 18.05.2023 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2018/365 E.  ,  2023/2499 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2018/365
Karar No:2023/2499

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLLERİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : … Fonu (…)
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacının, … Grubu şirketlerinden … Sanayi ve Ticaret A.Ş.’de (…) kanunî temsilci olarak görev yaptığından bahisle düzenlenen 18.534.475,91-TL tutarlı, … tarih ve … sayılı ödemeye çağrı mektubunun iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararda; 6183 sayılı Kanun, 4389 sayılı (Mülga) Bankalar Kanunu ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda yer alan düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde 18.534.475,91-TL’lik Fon alacağı belirlenirken kanuni temsilci olarak göreve başladığı dönemden önce kullanılıp ödenmeyen ve kendi görev yaptığı dönemde kullanılan ve ödenmeyen kredi tutarları esas alınarak sorumluluk tutarına ulaşıldığının anlaşıldığı, davacının hesaplanan Fon alacağının ödendiğine ilişkin herhangi bir bilgi veya belgeyi dosyaya sunamadığı, … Sanayi ve Ticaret A.Ş.’de 14/01/1997-03/05/1999 tarihleri arasında yönetim kurulu üyeliği yapan davacının kanuni temsilci olarak sorumlu olduğu, anılan şirketin … Bank A.Ş.’den olan, davacının görev süresi içerisinde kullanılan ve yeni kredi kullanımları ile kanuni takip hesaplarına aktarılarak ödenmeyen kredi borçlarından sorumlu tutulmasında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle dava konusu işlem hukuka uygun bulunarak davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdarî Dava Dairesi’nce; istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının usul ve hukuka uygun olduğu ve davacı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, hakkında kesinleşen yargı kararlarının gerektiği şekilde uygulanmadığı, kanuni temsilci olarak görev yaptığı dönemden sonra şirketin muaccel hâle gelen alacaklarından sorumlu tutulamayacağı, takibe konu alacak miktarına dahil edilen kredi sözleşmelerinde imzasının bulunmadığı, dava konusu işlemde borç tutarının nasıl hesaplandığına ilişkin somut bilgilerin yer almadığı, görev yaptığı süre içerisinde şirketin mali yapısını bozan veya taahhütlerini yerine getirmesine engel olan herhangi bir işlem yapmadığı, … Bank A.Ş.’nin hakim ortağı olmaması nedeniyle hakkında 4389 sayılı Kanun’un 15. maddesinin 3. fıkrasının uygulanmaması gerektiği, yönetim kurulu üyelerinin ikinci derece sorumluluk sahibi olmaları nedeniyle şirket hakkında gerekli takip işlemleri yürütülmeden sorumluluğuna gidilemeyeceği, kanuni temsilci olarak görev yaptığı şirket hakkında 6183 sayılı Kanun hükümleri doğrultusunda gerekli takip işlemlerinin yürütülmediği, asıl borçlu şirket ile Fon arasında imzalan protokol gereğince takip işleminin protokole aykırı olduğu ve 6183 sayılı Kanun kapsamında takip yapılmasının Anayasa’ya aykırılık teşkil ettiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, dava konusu işlemin daha önce verilen yargı kararlarında belirtilen ilke ve esaslar doğrultusunda tesis edildiği, davacının kanuni temsilci olarak görev yaptığı asıl borçlu şirketten alacağın tahsil edilemediği ve tahsil imkânının bulunmadığı, şirket ile imzalanan protokolde belirlenen borç tutarı ödenmediğinden söz konusu protokolün yürürlüğe girmediği, borç tutarının davacının kanuni temsilci olarak görev yaptığı süreler dikkate alınarak ayrıştırıldığı, faiz tutarının mevzuata ve yargı içtihatlarına uygun olarak hesaplandığı, 5411 sayılı Kanun’un 141. ve Geçici 16. maddeleri gereğince alacak zaman aşımının yirmi yıl olduğu belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
Davacının, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu kararı ile temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na intikal eden … Bank’ın hakim ortaklarından …’de 14/01/1997-03/05/1999 tarihleri arasında yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığı, … Bank’ın Fon’a devredilmesiyle anılan şirketin … Bank’a olan borcunun kamu alacağı niteliği kazandığı, davacının yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığı şirketin … Bank’a olan borcunun gecikme zammı ile birlikte toplam 18.534.475,91-TL olduğu, Fon alacağının tahsili amacıyla davacının kanuni temsilcisi olduğu şirkete 6183 sayılı Kanun’un 37., 55. ve 79. maddeleri uyarınca takibe başlanılmasına karşın alacağın tahsil edilememesi ve yapılan malvarlığı araştırmaları sonucunda tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması sonucunda 6183 sayılı Kanun’un Mükerrer 35. maddesi uyarınca borçlu şirketin kanuni temsilcisi olan davacı hakkında … tarih ve … sayılı Fon Kurulu kararı ile 18.534.475,91-TL tutardan sorumlu tutulmasına karar verildiği, bu kapsamda söz konusu kamu alacağının takip ve tahsili için … tarih ve … sayılı ödemeye çağrı mektubunun düzenlendiği, anılan ödemeye çağrı mektubunun iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun Geçici 11. maddesiyle yürürlüğü devam eden mülga 4389 sayılı Kanun’un 15. maddesinin yedinci fıkrasının (b) bendinde, hisseleri kısmen veya tamamen Fon’a intikal eden bir bankanın yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarının veya yöneticilerinin, yönetim kurulu, kredi komiteleri, şubeler, diğer yetkili ve görevliler aracılığıyla veya sair suretlerle banka kaynaklarını ve varlıklarını doğrudan veya üçüncü kişilere rehnetmek, teminat göstermek, ekonomik gücü olmayan kişilere kredi vermek, karşılığında kredi temin etmek amacıyla kredi kullandırmak, yurt içi veya yurt dışı banka ve malî kuruluşlar nezdinde depo veya sair adlarla hesap açtırmak veya bu hesapları teminat göstermek ve sair şekillerde kullanmak suretiyle veya başkaca dolanlı işlemlerle edindikleri veya bu suretle üçüncü kişilere edindirdikleri para, mal, her türlü hak ve alacakların temininde kullanılan banka kaynakları ve varlıkları nedeniyle doğan alacakların Fon alacağı sayılacağı ve bu alacaklar hakkında 6183 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı; bu fıkraya 5020 sayılı Kanun’la eklenen paragrafta, Fon alacaklarından; yönetim ve denetimi Fon’a geçen ve/veya bankacılık yapma ve mevduat kabul etme izin ve yetkileri ilgili Bakan, Bakanlar Kurulu veya Kurul tarafından kaldırılan bankalar ile tasfiyeye tâbi tutulan veya tasfiye işlemi başlatılan bankaların kaynağını kullanmış olmasından dolayı Fon’a borçlu olması kaydıyla Fon’a intikal eden bir bankadan ilk kredinin ve/veya banka kaynağının kullanılmasından sonra, bu bendin birinci cümlesinde belirtilen gerçek ve tüzel kişilerin, edindikleri ve/veya bu suretle üçüncü kişilere edindirdikleri para, her türlü mal, hak ve alacaklarının banka kaynağı kullanılmak suretiyle edinildiği ve/veya edindirildiğinin kabul edileceği ve bu gerçek kişiler ile tüzel kişiler tarafından edinilen para, her türlü mal, hak ve alacaklar hakkında bu fıkrada yer alan kuralları uygulamaya Fon’un yetkili olduğu kurala bağlanmıştır.
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’na 5766 sayılı Kanunla eklenen Geçici 26. maddenin ikinci fıkrasında, “Temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi Fon’a intikal eden ve/veya bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izin ve yetkileri ilişkili Bakan, Bakanlar Kurulu veya Kurul tarafından kaldırılarak tasfiyeleri Fon eliyle yürütülen veya Fon tarafından tasfiye işlemleri başlatılan bankalar hakkında başlatılan işlemler sonuçlanıncaya ve her türlü Fon alacakları tahsil edilinceye kadar, yönetim ve denetimi Fon tarafından devralınan banka ve şirketlerin eski yöneticileri hakkında 6183 sayılı Kanun’un 35. maddesi ile Mükerrer 35. maddesinin uygulanmasında, ilgili kanun ve mevzuat veya ana sözleşmeleri uyarınca temsile yetkilendirilmiş veya tüzel kişilerin yetkili organlarınca temsil yetkisi verilmiş kişi veya kişiler ile tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerden,
a) Fon bankalarının; yönetim ve denetimine sahip olduğu iştiraklerinden, hâkim ortağı olan tüzel kişilerden, gerçek ve tüzel kişi hâkim ortaklarının hâkim ortak olduğu şirketlerden, bu kişiler adına hareket eden veya onlar hesabına kendi adına para, mal veya hak edinen şirketlerden olan Fon alacaklarında, banka kaynağının kullanıldığı/kullandırıldığı tarihten itibaren borcun devam ettiği dönem boyunca,
b) Fon bankalarının kurumsal kredilerinden kaynaklanan Fon alacaklarında, kredinin kat edildiği tarihten itibaren borcun devam ettiği dönem boyunca,
c) Fon gelirlerinden kaynaklanan alacaklarda, Fon alacağının ilgili kuruluşa tebliğ edildiği tarihten itibaren borcun devam ettiği dönem boyunca,
Kanuni temsilci sıfatını haiz kişiler kanuni temsilci olarak addedilir.” kuralına yer verilmiştir.
6183 sayılı Kanun’un Mükerrer 35. maddesinde, “Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacakları, kanunî temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerin şahsî mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine göre tahsil edilir. …” kuralı yer almıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Davacının Anayasa’ya aykırılık iddiası ciddi görülmemiştir.
Aktarılan kurallarda, amme alacaklarının tahsili bakımından kanunî temsilcilerin sorumluluğu düzenlenmektedir. Bu hükümler gereğince bir tüzel kişiden tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen yahut tamamen veya kısmen tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından bu tüzel kişinin kanunî temsilcisi sorumlu tutulabilecektir. 6183 sayılı Kanun’un anılan maddesi gereğince amme alacağından sorumlu olacak kişinin belirlenmesinden sonra, sorumlu olan kişinin sorumlu olduğu dönem ve sorumluluk miktarı belirlenirken, 6183 sayılı Kanun’un Mükerrer 35. maddesiyle birlikte 5411 sayılı Kanun’un Geçici 26. maddesinde yer alan düzenlemenin de göz önüne alınması gerekmektedir.
5411 sayılı Kanun’un Geçici 26. maddesindeki düzenlemeye göre, bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izin ve yetkileri ilgili Bakan, Bakanlar Kurulu veya Kurul tarafından kaldırılan bankalar ile tasfiyeye tâbi tutulan veya tasfiye işlemi başlatılan bankaların ortaklarının veya yöneticilerinin, yönetim kurulu, kredi komiteleri, şubeler, diğer yetkili ve görevlileri aracılığıyla banka kaynaklarını veya varlıklarını dolanlı şekilde edinmeleri veya edindirmeleri hâlinde, dolanlı şekilde edindirdikleri ve/veya edindikleri para, mal, her türlü hak ve alacakların temininde kullanılan banka kaynakları ve varlıkları nedeniyle doğan alacaklar Fon alacağı sayılmakta, Fon alacaklarında da, banka kaynağının kullanıldığı veya kullandırıldığı tarihten itibaren borcun devam ettiği dönem boyunca kanunî temsilci sıfatını haiz kişiler kanunî temsilci kabul edilerek Fon alacağından sorumlu tutulmaktadır.
Fon alacağından sorumlu tutulan kanunî temsilci, 6183 sayılı Kanun’un Mükerrer 35. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, temsilcisi olduğu tüzel kişiliğin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından şahsî mal varlığıyla sorumlu olacaktır.
Bu bağlamda, Fon alacağı açısından kanunî temsilcinin sorumluluğu, kişinin kanunî temsilci olduğu dönemde yükümlülüklerini yerine getirmemesinden kaynaklanan Fon alacakları ve ayrıca görev yaptığı dönemle sınırlı olmaksızın banka kaynağının ne kadarını edindiği veya edindirdiğiyle sınırlıdır.
Dosyanın incelenmesinden, 10/07/2001 tarih ve 24458 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 10/07/2001 tarih ve 384 sayılı Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu kararıyla, 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 14/3’inci maddesi kapsamında yükümlülüklerini vadesinde yerine getirmeyen, alınması gereken tedbirleri almayan, faaliyetine devamı mevduat sahiplerinin hakları ve mali sistemin güven ve istikrarı bakımından tehlike arz eden … Bank’ın bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izninin kaldırıldığı ve temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetiminin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredildiği, davacının … Bank’ın hakim ortaklarından …’de 14/01/1997-03/05/1999 tarihleri arasında yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığı, davalı idarenin 28/11/2016 tarihli savunma dilekçesinin 11., 12. ve 14. sayfalarında yer alan tablolarda davacının sorumlu tutulduğu ve tutulmadığı kredilerin gösterildiği, bu kredilerden bir kısmının davacının kanuni temsilci olarak görev yaptığı süre içerisinde kullanıldığı ve görev süresinden sonra çekilen başkaca krediler ile kapatıldığı, davacının görev süresinden sonra kullanılan ve fiktif nitelikte olduğu belirtilen kredi tutarları üzerinden de davacının sorumlu olduğu tutarın hesaplandığı anlaşılmaktadır.
Bu kapsamda, davacının sorumluluk tutarı hesaplanırken 11/07/2001 tarihli ve 46.882.238,28-TL tutarlı ihtarname kapsamında yer alan 26/02/2001 tarihli 8.050.835,98-TL, 26/02/2001 tarihli 15.854.900,97-TL ile 18/06/2001 tarihli 1.586.089,12-TL tutarlı kredilerden davacının görev süresinden sonra kullanılan kredilerin kapatılması amacıyla kullandırılan kısmının düşülerek hesaplama yapıldığı, bu kapsamda 18/06/2001 tarihli kredinin tamamının hesaplamaya dahil edilmediği, diğer kredilerin ise bir kısmının toplam tutardan düşülerek davacının sorumluluk tutarına ulaşıldığı görülmektedir.
Aktarılan mevzuattan, banka kaynağının kredi olarak kullanılıp geri ödenmemesi hâlinde oluşan Fon alacağından, kredinin kullandırıldığı tarihten itibaren borcun devam ettiği dönem, başka bir deyişle kredinin vadesinin dolması ile başlayıp ödenmediği müddetçe devam eden süre zarfı boyunca, kanunî temsilci sıfatını haiz olanların sorumlu tutulabileceği sonucuna varılmaktadır. Bu bakımdan, bir kanuni temsilcinin görev yaptığı şirkete kullandırılıp geri ödenmeyen krediden doğan sorumluluğu, söz konusu kredinin kullanım tarihinde veya geri ödenmesi gerektiği tarihte yani vadenin dolmasıyla başlayıp ödemenin yapılmasına kadar süre içerisinde görev yapması hâlinde doğmaktadır. Aksi takdirde kredinin kullanıldığı tarihte görevde olmayan ve kredinin vadesi dolmadan önce görevden ayrılan kanuni temsilcinin 5411 sayılı Kanun ve 4389 sayılı Kanun uyarınca Fon alacağından sorumlu tutulabilmesi objektif sorumluluk kurallarına göre mümkün olmayacaktır.

Uyuşmazlıkta, 4389 sayılı Kanun’un 15. maddesinin yedinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen dolanlı işlemlerle banka kaynaklarının kullanılması hâlinde ise kanuni temsilcinin görev yaptığı dönemle sınırlı olmaksızın banka kaynağının ne kadarını edindiği veya edindirdiğiyle sınırlı olmak şartıyla subjektif sorumluluğuna başvurulabileceği esas olmakla birlikte, davacının dolanlı işlemlerle banka kaynağını edindiği veya edindirdiği yönünde subjektif bir tespit olmadığı dikkate alındığında, davacının sorumluluğunun aktarılan ilkeler ışığında objektif sorumluluk kuralları bağlamında belirlenmesi gerekmektedir.
Öte yandan, şirketin kanuni temsilciliği görevini yürüten davacının görev süresinden sonra çekilen kredilerden sorumluluğu belirlenirken, görev süresi içerisinde kullanılan kredilerin gerçek anlamda ödenmeyerek görev süresinden sonra yapılan fiktif nitelikteki işlemlerin tespiti hâlinde söz konusu işlemlerden doğan Fon alacağından davacının sorumluluğuna gidilebilmesi mümkündür.
Bu durumda, davacının görev süresinden sonra kullandırılan kredilerin hesaplamaya dahil edilen kısmının tamamının fiktif niteliğe sahip olup olmadığının incelenmesi önem arz etmektedir.
Davalı idarenin 28/11/2016 tarihli savunma dilekçesinin 11. ve 12. sayfasında yer alan tabloda davacının görev süresinden sonra kullanılan birtakım kredilere yer verilmiştir. Bunlar ise 07/04/2000 tarihli ve 2.900.773-TL, 4.750.000-USD, 6.658.799-USD, 5.276.622-USD; 01/08/2000 tarihli ve 1.712.300-TL tutarlı krediler olarak gösterilmiştir. Söz konusu kredilerden 07/04/2000 tarihinde kullandırılan 4 adet kredi, davacının görev süresinden sonra kullandırılan kredi olması ve fiktif niteliğinin bulunmaması nedeniyle hesaplamaya dahil edilmemiştir.
28/11/2016 tarihli savunma dilekçesinin ekinde yer alan hesaplama tablosu dikkate alındığında, 04/05/1999 tarihli kredide döviz kredilerine ait ihracat taahhüdünün yerine getirilmemiş olmasından dolayı uygulanan müeyyide olması ve davacının görev süresinden sonra kullandırılan krediye ait olması, bir başka ifade ile fiktif niteliğe sahip olmaması nedeniyle hesaplamaya dahil edilmemiştir.
01/08/2000 tarihinde kullandırılan kredilerin evveliyatı incelendiğinde, 01/08/2000 tarihli kredinin 26/02/2001 tarihinde kullandırılan kredi ile kapatıldığı, 01/08/2000 tarihli kredi ile söz konusu firmanın 20/07/1999 tarihinde Malta şubesinden kullanmış olduğu kredinin kapatıldığı, 20/07/1999 tarihli kredi ile ise … Bank Teftiş Kurulu’nun “… San. ve Tic. A.Ş. firmasına kullandırılan krediler” konulu 14/12/2001 tarih ve 10 sayılı İnceleme Raporu’nun 26. sayfasında tablo halinde gösterilen kredilere kısmı ödeme yapıldığı anlaşılmaktadır. Anılan raporun 26. sayfasında yer alan tabloda bulunan 12 adet kredi içerinde … sayılı ve 207.550,00-TL tutarlı kredi incelendiğinde söz konusu kredinin 31/05/1999 tarihinde kullanılan kredi olduğu görülmüş olup bahse konu krediye ilişkin olarak inceleme raporu ve dosya kapsamında bulunan bilgi belgeler incelendiğinde, söz konusu kredinin …’nin davacının görev yapmış olduğu dönem ve öncesinde kullanmış olduğu kredilerin kapatılması amacıyla kullanılmadığı, kullanılan kredinin başka bir şirkete aktarıldığı anlaşılmıştır.

Bu durumda, 31/05/1999 tarihli kredi davacının görev süresinden sonra kullanıldığından ve bu kredi ile davacının görev yaptığı dönem ve öncesinde kullanılan kredilerin kapatılması yapılmadığından, fiktif niteliğe sahip kredi tutarlarının ayrıştırılarak hesaplama yapılması gerekirken, söz konusu tutarın hesaplamaya dahil edilerek davacının sorumluluk tutarının belirlenmiş olması nedeniyle davanın reddi yönündeki İdare Mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun reddine ilişkin temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında hukukî isabet bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kabulüne;
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’ne gönderilmesine, 18/05/2023 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.