Danıştay Kararı 13. Daire 2018/226 E. 2023/1385 K. 23.03.2023 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2018/226 E.  ,  2023/1385 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2018/226
Karar No:2023/1385

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … TV Yayıncılık A.Ş.
(Eski Unvan: … TV Yayıncılık A.Ş.)
VEKİLİ : Av. …

MÜDAHİL (DAVACI YANINDA): … Film Programları Yapımcılık Sanayi ve Ticaret A.Ş.
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) :… Kurulu
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı şirkete ait “… ” logosuyla yayın yapan televizyon kanalında, 13-17/11/2015 tarihlerinde yayınlanan “… ” isimli programda, 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 8. maddesinin ikinci fıkrasının ihlâl edildiğinden bahisle aynı Kanunun 32. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca davacı şirkete 204.534,00-TL idari para cezası verilmesine ilişkin … tarih ve … sayılı Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (Üst Kurul) kararının iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen … tarih ve E:… , K:… sayılı kararda; dava konusu programda; bir yarışmacının “agresif ve kavgacı” olarak tanımlanan hal ve tavırlarını eleştiren jüri üyesinin yanlışı düzeltmek için olumsuz rol modeli oluşturan bir tutum sergilediği, daha önce kullandığı bir aksesuarı kullandığı için arkadaşları tarafından eleştirilen ve sert çıkışlar yapan bir yarışmacının jüri üyeleri tarafından aşağılanarak azarlandığı, programda yer alan ifadelerin ve görüntülerin çocuk ve gençlerin zihinsel ve ahlaki gelişimini olumsuz etkilediği, bu nedenle dava konusu işlemin tesis edildiği, programın moda yarışması olması itibariyle kıyafetlerin yorumlanması gerekirken, yarışmacıların birbirleri hakkında yorum yaparken kıyafetlerin ikinci planda kaldığı, yarışmacıların birbirlerini hâl, tutum ve kişiliklerini hedef alarak aşağıladığı, küçük düşürdüğü ve onur kırıcı ithamlarda bulunduğu, eleştiri sınırlarını aşan bir düzeyde birbirleriyle acımasız, kaba ve bayağı bir biçimde kavga ve rekabet ettikleri, bu olumsuz tutum ve davranışlara jüri üyeleri tarafından olumlu ve sürdürülebilir bir biçimde müdahale edilmediği, aksine programın olumsuz içerik ve formatına uygun olumsuz tutum ve davranışlarla dolaylı bir biçimde desteklendiği, çocuk ve gençlerin televizyon başında olabilecekleri bir zaman diliminde çocuk ve gençlerin fiziksel, zihinsel veya ahlaki gelişimine zarar verebilecek türde içerik taşıyan yayın yapıldığı, bu nedenle dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle dava konusu işlem hukuka uygun bulunarak davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesince; istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının usul ve hukuka uygun olduğu ve davacı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, dava konusu yayının çocukların ve gençlerin fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişimine zarar verip vermeyeceğinin hukuk alanı dışında uzmanlık gerektiren bir konu olduğu, Mahkeme tarafından bilirkişi incelemesi yaptırılmadan karar verildiği, dava konusu konuşmaların programın bütünlüğü içerisinde kısa bir yer tuttuğu, davalı idarece dava konusu programa karşı aynı nitelikte konuşmalar sebep gösterilerek farklı ilkelerin ihlâl edildiğine karar verildiği, bu şekilde dolaylı bir sansür uygulandığı ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, çocukların ve gençlerin gelişiminde yayıncı kuruluşların sorumlulukları olduğu, dava konusu yayındaki ifadelerin ve görüntülerin sorumlu yayıncılık anlayışıyla bağdaşmadığı, davalı idarenin sansür uyguladığı iddiasının gerçeğe aykırı olduğu, sansürün her türlü yayının yayınlanmadan önce denetlenmesi anlamına geldiği, oysaki Üst Kurul’un yayınları yayınlandıktan sonra denetlediği belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’NİN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
ESAS YÖNÜNDEN:
MADDİ OLAY :
Davacı şirkete ait “… ” logosuyla yayın yapan televizyon kanalında, 13-17/11/2015 tarihlerinde yayınlanan “… ” isimli programda, 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin 2. fıkrasında yer alan, “Radyo ve televizyon yayın hizmetlerinde, çocuk ve gençlerin fiziksel, zihinsel veya ahlâkî gelişimine zarar verebilecek türde içerik taşıyan programlar bunların izleyebileceği zaman dilimlerinde ve koruyucu sembol kullanmadan yayınlanamaz.” şeklindeki yayın ilkesinin tekraren ihlâl edildiğinden bahisle aynı Kanun’un 32. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca davacı şirkete 204.534,00-TL idarî para cezası verilmesi üzerine bakılan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:
İşlemin tesis edildiği tarih itibarıyla yürürlükteki hâliyle 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 8. maddesinin 2. fıkrasında, “Radyo ve televizyon yayın hizmetlerinde, çocuk ve gençlerin fiziksel, zihinsel veya ahlâkî gelişimine zarar verebilecek türde içerik taşıyan programlar bunların izleyebileceği zaman dilimlerinde ve koruyucu sembol kullanılmadan yayınlanamaz.” kuralına yer verilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesiyle atıfta bulunulan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Bilirkişi İncelemesi” başlıklı beşinci bölümünde yer alan 266. maddesinde, mahkemenin çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar vereceği; ancak, genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamayacağı; 273. maddesinde, mahkemenin bilirkişinin görevlendirilmesine ilişkin kararında inceleme konusunun bütün sınırlarıyla açıkça belirlenmesine ve bilirkişinin cevaplaması gereken sorulara ilişkin hususlara yer vermek zorunda olduğu; 275. maddesinde, bilgisine başvurulan bilirkişinin kendisine tevdi olunan görevin uzmanlık alanına girmediğini mahkemeye bildirme yükümlülüğünün bulunduğu; 278. maddesinde, bilirkişinin görevini mahkemenin sevk ve idaresi altında yürüteceği, bilirkişinin görev alanı veya sınırları hakkında tereddüde düşerse, bu tereddüdünün giderilmesini her zaman mahkemeden isteyebileceği; 279. maddesinde, bilirkişi raporunun gerekçeli olması gerektiği, bilirkişinin hukuki değerlendirmelerde bulunamayacağı belirtilmiş; anılan maddenin gerekçesinde, bilirkişinin raporunu mahkemece belirlenen sınırlar dâhilinde tümüyle maddi vakıalara hasrederek kendisine yöneltilen somut soruları bilimsel dayanaklarını açık ve anlaşılır biçimde göstermek ve eksiksiz olarak cevaplandırmak suretiyle hazırlaması ve ayrıca raporunu kaleme alırken özel ve teknik bilgi bağlamında uzman kimliği bulunmayan hâkimin ve tarafların anlayabileceği kavramları ve terimleri kullanmaya özen göstermesi gerektiği vurgulanmış; 281. maddesinde, mahkemenin gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla tekrar inceleme de yaptırabileceği; 282. maddesinde ise, hâkimin bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendireceği kurala bağlanmıştır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Genel hayat tecrübesi ve kültürünün sonucu olarak herkesin bilmesi gereken konularla, hâkimlik mesleğinin gereği olarak hâkimin hukukî bilgisi ile çözümleyebileceği konular dışında kalan ve çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişi oy ve görüşünün alınmasının zorunlu olduğu; bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmesi hâlinde bilirkişilerce hazırlanan raporların olayın özel veya teknik bilgi gerektiren yönlerini hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde aydınlatan bilimsel esaslara dayalı gerekçeleri içermesi gerektiği, bu nitelikte olmayan bilirkişi raporlarının hükme esas alınamayacağı, mahkemenin böyle bir durumda yeni bir bilirkişi heyeti oluşturabileceği ve hükme esas alınabilecek rapor elde edinceye kadar bilirkişi incelemesine devam edebileceği; kural olarak bilirkişi raporunun hâkimi bağlamayacağı ve hâkimin raporu serbestçe takdir edeceği açıktır.
Dosyanın incelenmesinden, davacı şirkete ait “…” logosuyla yayın yapan televizyon kanalında13-17/11/2015 tarihlerinde yayınlanan “…” isimli programda, bir yarışmacının “agresif ve kavgacı” olarak tanımlanan hal ve tavırlarını eleştiren jüri üyesinin yanlışı düzeltmek için olumsuz rol modeli oluşturan bir tutum sergilediği, daha önce kullandığı bir aksesuarı kullandığı için arkadaşları tarafından eleştirilen ve sert çıkışlar yapan bir yarışmacının jüri üyeleri tarafından aşağılanarak azarlandığı, programda yer alan ifadelerin ve görüntülerin çocuk ve gençlerin zihinsel ve ahlaki gelişimini olumsuz etkilediği, söz konusu programdaki olayların yaşandığı saatin çocuk ve gençlerin ekran karşısındaki zaman dilimleri olduğu da göz önüne alındığında, 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin ikinci fıkrasına aykırı yayın yapıldığından bahisle davacı hakkında idarî para cezası uygulanmasına ilişkin dava konusu işlemin tesis edildiği görülmekle birlikte, söz konusu yayın içeriğinde, işlemin tesis edilmesine sebep olan görüntü ve ifadelerin, 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin 2. fıkrasında yer alan yayın ilkesini ihlâl edip etmediğinin, yani çocukların fiziksel, zihinsel veya ahlâkî gelişimine zarar verip vermediğinin belirlenmesi özel bilgiyi gerektirdiğinden, uyuşmazlığın genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgi ile çözümlenmesi mümkün değildir.
Bu nedenle, programda yer alan görüntü ve ifadelerin, 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin 2. fıkrasında yer alan yayın ilkesini ihlâl edip etmediğinin tespiti amacıyla, çocuk ve ergen ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı hekimler ile çocuk ve ergen psikoloğundan oluşturulacak bilirkişi heyetince rapor düzenlendikten sonra hüküm kurulması gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak verilen Bölge İdare Mahkemesi kararında usul hükümlerine uygunluk bulunmamaktadır.
Öte yandan, söz konusu bilirkişi heyetince hazırlanacak raporun niteliğine ilişkin olarak;
Bilirkişi heyeti, mahkeme tarafından kendisine yöneltilen sorulara cevap oluşturacak nitelikte ve görüşüne başvurulan hususu tam olarak açıklayıcı mahiyette bir rapor vermelidir. Somut duruma uygun olmayan ya da somut durum karşısında yetersiz kalan beyanlar, bilirkişi raporu olarak kabul edilmemelidir (ATALAY Oğuz, Pekcanıtez Usûl Medenî Usûl Hukuku, 15. Bası, İstanbul, 2017, s.1940-1941).
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca 20/11/1989’da kabul edilen ve ülkemiz tarafından 14/09/1990 tarihinde imzalanan, 09/12/1994 tarih ve 4058 sayılı Kanun’la onaylanması uygun bulunan, 27/01/1995 tarih ve 22184 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla onaylanan Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi (Çocuk Haklarına Dair Sözleşme)’nin 1. maddesinde, ” …daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, onsekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır”; 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 3. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde, “Çocuk: Daha erken yaşta ergin olsa bile, onsekiz yaşını doldurmamış kişiyi ifade eder.”; 6112 sayılı Kanun’a dayanılarak çıkarılan Yayın Hizmeti Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin 4. maddesinin birinci fıkrasına 27/03/2018 tarih ve 30373 sayılı Resmî Gazete yayımlanan değişiklikle eklenen (ii) bendinde, “Çocuk: Henüz on sekiz yaşını doldurmamış kişiyi ifade eder.” kuralları yer almaktadır.
Bu duruma göre, bilirkişilerce mevzuatta yer alan “çocuk” kavramı doğrultusunda, yaş grupları bilimsel açıdan ayrıştırılarak, çocukların ve gençlerin yaş grupları itibarıyla somut ve soyut algılama ve görsel-işitsel içeriklerden etkilenme seviyelerinin yayın içeriği ve saati dikkate alınarak ayrı ayrı irdelenmesi, yayın içeriklerinin 18 yaş altındaki çeşitli yaş gruplarında bulunanlar -örneğin, 0-7 yaş, 8-12 yaş, 13-15 yaş ve 18 yaş altındakiler- için ne gibi etkiler doğuracağının ayrı ayrı irdelenmesi ve çocukların ve gençlerin tek bir grup gibi ele alınarak değerlendirme yapılmaması gerekmektedir.
Bu itibarla, davanın reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun reddine ilişkin Bölge İdare Mahkemesi kararında hukukî isabet bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kabulüne;
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun reddi yolundaki … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’nin … tarih ve E:.. , K:… sayılı kararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi’ne gönderilmesine, 23/03/2022 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.