Danıştay Kararı 13. Daire 2018/2247 E. 2020/1260 K. 08.06.2020 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2018/2247 E.  ,  2020/1260 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2018/2247
Karar No:2020/1260

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … Turizm İşletmeleri A.Ş.
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
VEKİLİ : Av. …
MÜDAHİL(DAVALI YANINDA): … Medya Yayın Hizmetleri A.Ş.
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem : Davacı şirket tarafından, “…” logosuyla yayın yapmakta olan televizyon kanalında 26/06/2013 günü saat 22:14’ten itibaren canlı yayınlanan “…” programında davacı şirket hakkında sarf edilen beyanlar ve görüntülerin 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun ile Yayın Hizmeti Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğe aykırı olduğundan bahisle idari yaptırım kararı uygulanması istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin 13/11/2013 tarih ve … sayılı Radyo ve Televizyon Üst Kurulu kararının iptali istenilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen kararda, Dairemizin 29/05/2015 tarih ve E:2015/673, K:2015/2034 sayılı bozma kararına uyularak; deşifre metninde yayıncı kuruluş tarafından yayınlanan görüntülerin polis kameralarından alınan görüntüler olduğunun iddia edildiği, polis kamerasından alındığı iddia edilen görüntülerin anılan kanal tarafından doğruluğunun ve gerçekliğinin soruşturulması beklenemeyeceğinden görüntüler ışığında yapılan yorumların 6112 sayılı Kanun’da yer alan ilkelere aykırılık oluşturup oluşturmayacağı yönünden değerlendirilmesi gerektiği, haber programlarının halkın bilgilendirilmesi açısından demokratik toplumların vazgeçilmez iletişim yolu olduğu, bu bağlamda, programların doğruluğu kadar yayının sunuluş şeklinin de hukuka uygun ve insan onuruna, özel hayatın gizliliğine saygılı olması, kişi ya da kuruluşların eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içermemesi gerekmekle birlikte, eleştiri sınırlarının aşıldığı tespitinin de demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun, hak ve özgürlüklerin kullanılabilmesini engellemeyecek şekilde yapılması gerektiği, öte yandan, basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına almasının düşünülemeyeceği, bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğunun kabul edileceği, bunun için temel ölçütün kamu yararı olduğu, gerek görsel basın gerekse yazılı medya organlarının bu işlevini yerine getirirken özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmesi, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de koruması gerektiği, topluma mal olmuş kişilerin özel kişilerle karşılaştırıldığında şahıslarına yönelik eleştirilerin, özel hayatlarının sınırlarının daha geniş olduğu ve bu hususta kamu yararı olduğu,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “ifade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinin 1. fıkrasında, “Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir.” kuralı ile ifadenin üç unsurunun güvence altına alındığı; bunların, bilgi ve fikir alma özgürlüğü, kanaat sahibi olma özgürlüğü, bilgi ve fikir açıklama özgürlüğü olduğu, dolayısıyla ifade özgürlüğünden söz edebilmek için, kişinin farklı fikir ve düşüncelere özgür bir şekilde ulaşması, bu fikirler arasında (özgür bir şekilde) tercih yapabilmesi (kanaat sahibi olması) ve tercih ettiği düşünce ve kanaati başkalarıyla paylaşma özgürlüğünün mevcut olması gerektiği, bu üç unsurun bileşiminin, düşünce özgürlüğünü meydana getirdiği, Sözleşmenin 10. maddesinde ifade özgürlüğünün resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestisini de kapsadığı belirtilerek bu temel şarta işaret edildiği, Sözleşmede, haber alma ve vermenin ülke sınırları söz konusu olmaksızın geçerli olacağı öngörülmekte, böylece hakkın kapsamı genişletilerek uluslararası bir boyut kazandırıldığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) haber ve bilgi alma hakkının, her şeyden önce duyurulmak istenen bilgi ve düşüncelerin üçüncü kişiler tarafından alınmasını üye devletler tarafından engellenmesini yasakladığını açıkça belirttiği, burada devletin mükellefiyeti negatif bir nitelik taşımakta olup, devletin bu özgürlüğün kullanılmasına müdahale etmemesi esası üzerine kurulduğu, AİHM’in, … Times/Birleşik Krallık davasında da, yargı aşamasında olan bir konunun bile halk arasında tartışılabilmesi için basında yer almasının Sözleşmeye aykırı olmadığına karar verdiği, AİHM’in, Lingens/Avusturya kararında ise, basının politik alanda ve demokrasinin işleyişindeki önemine değinildiği, ilgili olayda AİHM’in, basın özgürlüğünün halk içinde, siyasi liderler hakkındaki düşüncenin şekillenmesini sağladığı ve siyasi tartışma ortamının demokrasinin temel taşı olduğunu vurguladığı, basının, kamu adına, eleştiri yapmak olduğu, demokrasilerde eleştirilmeyecek kurum, kuruluş, fikir ve düşüncenin olmadığı, siyasi kişileri, yöneticileri, genel müdürleri, siyasal olayları eleştirmek ve onlarla ilgili sürekli haber yapmanın basın için bir hak değil, ayrıca bir görev olduğu,
Bu bilgiler ışığında, dava konusu programın yayımlandığı sırada, ülke gündemini günlerce meşgul eden ve daha sonra gerçekleşecek olan 15 Temmuz darbe girişimine zemin hazırlamak için sun’i olarak oluşturulduğu, maksadının ülkede iç karışıklık, kargaşa ve hatta bir iç savaş çıkarmak olan olaylar olduğu yönünde düşünce ve kanaati bulunan ve yine diğer bir karşıt görüş olarak, ülke de demokratik katılım hakkının kısıtlandığı, demokrasinin geriye gittiği yönünde kanaatleri bulunan karşıt görüşe sahip olan ülke yurttaşlarının yoğun bir şekilde takip ettiği ve geniş bir halk kitlesi ile ilgili ülke gündemini yoğun şekilde meşgul edip, ilgi ve alaka uyandıran ve “gezi olayları” olarak maruf olan bir olaya ilişkin görüntülerin değerlendirildiği haber programında, yaşanan olayların iç yüzü ve ne şekilde seyrettiğinin anlaşılması bağlamında, belirtilen iki görüşten biri doğrultusunda yayınlanan ve yukarıda yer verilen ifadelerin haber alma ve ifade özgürlüğü çercevesinde yapılan açıklamalar olduğu, dolayısıyla söz konusu programda 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 8. maddesinin ilgili bendlerinin ihlâl edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle dava konusu işlem hukuka uygun bulunarak davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu, görüntülerin ve yer verilen ifadelerin gerçeği yansıtmadığının yargı kararlarıyla sabit olduğu, yayında 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin (ç), (ı), ve (i) bendlerinde yer alan yayın ilkelerinin ihlâl edildiği, basının bağımsız ve tarafsız olması gerektiği, yayında kullanılan görüntülerin ve ifadelerin “ifade özgürlüğü” kapsamına girmediği, tekzip ve yayından çıkarma talebiyle açılan … Sulh Ceza Mahkemesi’nde açılan davada tekzip isteminin kabulüne karar verildiği, gerçeğe aykırı yayın yapıldığı ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, dava konusu işlemin herhangi bir idarî yaptırım içermediği, idarelerin beli bir yönde karar vermeye zorlanamayacağı, Davalı idare yanında müdahil tarafından, basın ve ifade özgürlüğünün söz konusu olduğu, tüm yayıncılık ilkelerine uygun olarak yayın yapıldığı, köşe yazısında bahsi geçen hususların gerçek ve yayının güncel olduğu, kamu yararının gözetildiği belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’İN DÜŞÜNCESİ: Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
Uyuşmazlıkta, “…” logosuyla yayın yapmakta olan televizyon kanalında 26/06/2013 günü saat 22:14’ten itibaren canlı yayınlanan “…” programında … Otel’e ilişkin bölümünün deşifre metninde, “Gezi eylemleri sırasında Taksim … Otel’de yaşananlar tartışma konusu olmuştu. Polis, çocuklarında bulunduğu otele girerek biber gazı atmakla suçlanmıştı. Ancak polisin kaydettiği görüntüler olayın kamuoyuna yansıtılandan farklı olduğunu ortaya koyuyor. Görüntülerde eylemciler otelin otoparkını revire çevirdiği görülüyor. Bir odayı kullanan eylemcinin hazırladığı molotof kokteyli kameralara yansıyor…. Başbakan …’ın bahsettiği ev sahipliğinin günlerce sürdüğü ortaya çıktı. Eylemin hemen sonrasında polis kamerasının çektiği görüntüler … Otel’in işgalcilerin toplanma merkezi olduğunu gösteriyor. Göstericiler polisle çatışırken yaralanan ya da biber gazından etkilenen eylemcilerin otoparka kurulan revirde tedavi edildiğini ortaya koyuyor. Otopark ilaç şişeleriyle, sargı bezleriyle, küçük bir hastaneyi andırıyor. Yerlerdeki sedyeler de yaralı eylemciler için hazırlanmış. Otoparkın bir bölümü de ilaç deposu hâline getirilmiş. Görüntülere göre … Oteli eylemcilere sadece revir olarak hizmet vermemiş. Bir eylemcinin kullandığı odada bulunan 2 molotof kokteyli bunun en önemli göstergesi. … Otelin eylemcilere kucak açması onlara destek vermesi Başbakan …’ın da grup toplantısında gündemindeydi.” ifadelerine, program sunucusunun ise, “15 Haziran’da polis müdahalesinin ardından hatırlayacaksınız eylemciler … Oteline kaçmışlardı. Taksim’de ve 5 yıldızlı konforda ağırlandıkları da ortaya çıktı, haber böyle diyor. Otelin otoparkı revire çevrildi, bazı odalarda molotof kokteyli hazırlandığı belirlendi. İstanbul’da … Oteli’ne kaçtılar polis de kovaladı diyor Başbakan ama görüntülerde bakıyoruz ki odalarda molotof kokteyli hazırlanıyor diğer taraftan bayağı revir hâline getirilmiş garaj, iyi bir ilaç ve ilk yardım malzemesi stoku yapılmış…” ifadelerine yer verilmiştir.
Davacı tarafından, söz konusu yayında yer verilen beyan ve görüntülerin 6112 sayılı Kanun ile Yayın Hizmeti Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğe aykırı olduğundan bahisle idari yaptırım kararı uygulanması istemiyle yapılan başvurunun 13/11/2013 tarih ve … sayılı işlemle reddedilmesi üzerine anılan işlemin iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
6112 sayılı Kanun’un “Yayın Hizmeti İlkeleri” başlıklı 8. maddesinin (ç) bendinde, yayın hizmetleri “İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez.”; (ı) bendinde; “Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır; soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz; haberin verilişinde abartılı ses ve görüntüye, doğal sesin dışında efekt ve müziğe yer verilemez; görüntülerin arşiv veya canlandırma niteliği ile ajanslardan veya başka bir medya kaynağından alınan haberlerin kaynağının belirtilmesi zorunludur.”; (i) bendinde ise; “Suçlu olduğu yargı kararı ile kesinleşmedikçe hiç kimse suçlu ilân edilemez veya suçluymuş gibi gösterilemez; yargıya intikal eden konularda yargılama süresince, haber niteliği dışında yargılama sürecini ve tarafsızlığını etkiler nitelikte olamaz.” kuralı yer almış olup, aynı Kanunun 32. maddesinde ise, “(1) Bu Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b), (d), (g), (n), (s) ve (ş) bentlerindeki yayın hizmeti ilkelerine aykırı yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara, ihlâlin ağırlığı ve yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlâlin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde ikisinden beşine kadar idarî para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz. Ayrıca, idarî tedbir olarak, ihlâle konu programın yayınının beş keze kadar durdurulmasına, isteğe bağlı yayın hizmetlerinde ihlâle konu programın katalogdan çıkarılmasına karar verilir. İhlâlin mahiyeti göz önünde bulundurularak, bu fıkra hükümlerine göre idarî para cezası ile birlikte idarî tedbire karar verilebileceği gibi, sadece idarî para cezasına veya tedbire de karar verilebilir. (2) 8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan medya hizmet sağlayıcıları uyarılır. Uyarının ilgili kuruluşa tebliğinden sonra ihlâlin tekrarı hâlinde medya hizmet sağlayıcıya ihlâlin ağırlığı ve yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlâlin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden üçüne kadar idari para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz.” kuralına yer verilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Haber niteliği taşıyan yayının içeriği ve yapılan iddiaların gerçeğe uygunluğu, haber verme hakkının varlığı için zorunludur. Gerçeklere aykırı bir haber, diğer niteliklere sahip olsa dahi yine de kişinin şeref ve haysiyetini rencide ettiğinde hukuka aykırı bir fiil işlenmiş olur. Nasıl, haberin gerçekliği, hakkın varlığı için yeterli değilse, sadece haber niteliğinin varlığı da yeterli değildir. “Haber niteliğindeki” yayının “gerçeğe uygunluğu”nun varlığının aranması zorunludur. Ancak haber gerçeğe uygunsa, bu haberin yarattığı zarar veya tehlikeye rağmen fiil hukuka uygun sayılacaktır. Bu zorunluluk, hakkın kabulünün mantığından doğmaktadır. Zira, haber gerçeğe uygunsa, kamu yararı ve toplumsal ilgi gerçekleştirilmiş ve dolayısıyla basın görevini yerine getirmiş olur. Yanlış haberlerin verilmesi durumunun dahi, hakkın icrası çerçevesinde kabulü, basına “ayrıcalık” tanınması anlamına gelir. Gerçeklik, verilen habere konu olan içeriğin, haber verildiği sırada olayla ilgili duruma uygunluk anlamına gelmektedir. Diğer bir deyişle, gerçeklik, olayın varlığının gerçek olması anlamına gelir. Haberin ancak, olayın maddi gerçekliği saptandıktan sonra verilebileceği kabul edilecek olursa, haber vermek hakkı sınırlandırılmış olur. Zira maddi gerçeğin ortaya çıkması zaman alır. Sadece, haberin objektifliği, gerçek durumun ortaya çıkması hâlinde, bu gerçeğin de kamuya duyurulmasını icap ettirir. Bu açıdan, önemli olan, bir olayın doğması ve varlığı hâlinde, haberin bu iddiaya uygun bir biçimde verilmesidir. Haber verme hakkının gerçekliği, olayın sadece anlatılması anlamına da gelmez. Yapılan yorum ve eleştirinin, o anda kabul edilen gerçek duruma uygun olması zorunludur. (ÖZEK Çetin, Türk Basın Hukuku ,1978, İstanbul, s. 165,166).
Basının haber verme hakkı, gerçeklik, güncellik, kamu yararı, toplumsal ilgi, konu ile anlatım arasında düşünsel bağlılık temel kuralları ile sınırlıdır. Gerçeklik ise, somut gerçeklik değil, olayın haberin verildiği andaki beliriş biçimine uygunluk olarak anlaşılması gereken gerçekliktir. Maddi gerçekliğin saptanmasından sonra yayın yapılabileceği kabul edilecek olursa haber verme hakkı sınırlandırılmış olur. Basın, maddi gerçeği araştırma ve ortaya çıkarma göreviyle sorumlu değildir. Önemli olan ortaya çıkan bir olayın iddiaya uygun biçimde yayımlanmasıdır. (Bkz. Yargıtay, 4 HD., E:2014/11747, K:2014/17047, 11/12/2014; Yargıtay, 4 HD., E:2014/4485, K:2015/1203, 29/01/2015).
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nun … tarihli, B.No:… sayılı … Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık Ltd. Şti. kararında, “değer yargısı ifade eden görüş ve yorumların kanıtlanmaya elverişli değilken kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyan olgulara dayanan iddiaların desteklenmesi için güvenilir delil sunulması gerektiği, kişilere ilişkin haberlerde, gerçeğe aykırı bir haber vermenin o kişinin şeref ve itibar hakkına verebileceği zararın göz önüne alınarak haberin gerçeğe uygunluğunun iyi niyetle sorgulanması gerektiği, yayıncı kuruluşun verdiği bilgilerin haberin yayımlandığı andaki görünür gerçekliğe uygun olduğu yönünde yeterli donelere sahip olduğunun gösterilmesi gerektiği, herhangi bir delille desteklenmeyen ve suç isnadı teşkil eden olgu isnadında ifade özgürlüğünden bahsedilemeyeceği” ifade edilmiştir.
Uyuşmazlıkta, deşifre metninde yayıncı kuruluş tarafından yayınlanan görüntülerin polis kameralarından alınan görüntüler olduğunun iddia edildiği, Mahkemece görüntülerin nereden alındığına ve polis kameralarının kaydettiği görüntüler olup olmadığına ilişkin herhangi bir araştırmanın yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, eksik incelemeye dayalı olarak verilen İdare Mahkemesi kararında usul hükümlerine uygunluk bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kabulüne;
2. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine,
4. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 08/06/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.