Danıştay Kararı 13. Daire 2018/1880 E. 2019/838 K. 18.03.2019 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2018/1880 E.  ,  2019/838 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2018/1880
Karar No:2019/838

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi
Genel Müdürlüğü – …
VEKİLLERİ : …

İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: 14/11/2017 tarihinde … Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü’nce gerçekleştirilen ihale sonucunda, 20/12/2017 tarihinde davacı şirket ile davalı idare arasında ”Atıksu Arıtma Tesisleri Bakım-Onarım Dahil İşletmesi, Merkez Su Analiz Laboratuvarı ve Klorlama ve Ruhsat Denetim İşleri ve Berdan İçme Suyu Arıtma Tesisi İşletilmesi Hizmet Alımı İşi”ne ilişkin sözleşmenin imzalanmasından sonra, Yönetim Kurulu’nun … tarih ve … sayılı kararıyla ihalenin iptal edilmesine ilişkin işlemin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen kararda; Yönetim Kurulu’nun … tarih ve … sayılı kararı ile ”Atıksu Arıtma Tesisleri Bakım-Onarım Dahil İşletmesi, Merkez Su Analiz Laboratuvarı ve Klorlama ve Ruhsat Denetim İşleri ve Berdan İçme Suyu Arıtma Tesisi İşletilmesi Hizmet Alımı İşi” ihalesinin davacı şirketin uhdesinde bırakılarak 20/12/2017 tarihinde sözleşme imzalandığı, 24/12/2017 tarih ve 30280 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 696 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 83. maddesi ile, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 62. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde belediyeler ile bağlı kuruluşlarının kendi bütçelerinden personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımı veya niteliği itibarıyla bu sonucu doğuracak şekilde alım yapamayacağı, buna imkan sağlayan diğer mevzuat hükümlerinin de uygulanmayacağı hükmüne yer verilmesi üzerine, … tarih ve … sayılı işlemle dava konusu ihalenin iptal edildiği, anılan işleme karşı davacı şirketin 08/01/2018 tarihinde itiraz ettiği, davalı idarenin … tarih ve … sayılı işlemi ile itirazın reddedilmesi üzerine bakılan davanın açıldığı,

İdari işlemlere karşı, tebliğ tarihini izleyen günden itibaren dava açma süresi içinde dava açılması veya bu süre içinde 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 11. maddesi kapsamında itiraz edilmiş ise, kalan süre içinde dava açılması gerekmekle birlikte 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklarda dava açma süresinin 30 günle sınırlandırıldığı ve Kanun’un 11. maddesinin uygulanmayacağı; dava konusu ihalenin davacı şirketin uhdesinde bırakılarak 20/12/2017 tarihinde sözleşmenin imzalandığı, dava konusu … tarih ve … sayılı işlemle ihalenin iptal edildiği, dava dilekçesinde anılan işlemin 29/12/2017 tarihinde tebliğ edildiğinin belirtildiği, dava konusu işleme 08/01/2018 tarihinde itiraz edildiği, davalı idarenin … tarih ve … sayılı işlemi ile itirazın reddedilmesi üzerine 08/02/2018 tarihinde bakılan davanın açıldığı, davacı tarafından 29/12/2017 tarihi itibarıyla haberdar olunan dava konusu ihalenin iptali istemiyle, anılan tarihi takip eden günden itibaren 30 gün içinde ve en son 28/01/2018 tarihinde dava açılması gerekirken, bu süre geçirilerek 08/02/2018 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenmesine hukuken imkân bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, dava konusu işlemin kendilerine tebliğ edilmediği, somut bir belgeye dayanılmadan 29/12/2017 tarihinin tebliğ tarihi olarak kabul edilmesinin hukuka aykırı olduğu, 29/12/2017 tarihli dava konusu işlemin davacı şirkete tebliğine ilişkin Mahkeme tarafından araştırma yapılması gerekirken yapılmadığı, bu hususun davacıdan da ara kararı ile sorulabileceği, davanın ivedi yargılama kapsamında olmaması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, davanın süre aşımı yönünden reddine ilişkin Mahkeme kararının hukuka uygun olduğu belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’İN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
USUL YÖNÜNDEN:
MADDİ OLAY :
14/11/2017 tarihinde … Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü’nce ”Atıksu Arıtma Tesisleri Bakım-Onarım Dahil İşletmesi, Merkez Su Analiz Laboratuvarı ve Klorlama ve Ruhsat Denetim İşleri ve Berdan İçme Suyu Arıtma Tesisi İşletilmesi Hizmet Alımı İşi” ihalesinin yapıldığı, 20/12/2017 tarihinde davacı şirket ile sözleşme imzalandığı, ihalenin Yönetim Kurulu’nun … tarih ve … sayılı kararıyla iptal edildiği, bu işlemin davacı şirkete … tarih ve … sayılı işlemle bildirilmesi üzerine 08/02/2018 tarihinde Mersin İdare Mahkemesi kaydına giren dilekçeyle bakılan davanın açıldığı, dava dilekçesinde dava konusu işlemin tebliğ tarihi olarak 29/12/2017 tarihine yer verildiği anlaşılmaktadır.

İLGİLİ MEVZUAT:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11. maddesinde, Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu; “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu; “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesine, 03/10/2001 tarih ve 4709 sayılı Kanun’un 16. maddesiyle eklenen ikinci fıkrasında, “Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu; 125. maddesinin üçüncü fıkrasında ise idarî işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı kurala bağlanmıştır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Anayasa’nın 40. maddesine eklenen ikinci fıkranın gerekçesinde, bu değişikliğin, bireylerin yargı ya da idarî makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanması amacıyla ve son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline gelmesi nedeniyle yapıldığına değinilmiştir.
Anayasal düzenlemeler ve değinilen gerekçeden; Devletin, kurumları vasıtasıyla tesis edilen her türlü işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak yargı yeri veya idarî makamlar ile başvuru süresinin gösterilmesinin bir anayasal zorunluluk hâline getirildiği anlaşılmaktadır. Anayasa’nın bağlayıcılığı karşısında, bu zorunluluğa; yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının uymakla yükümlü oldukları sonucuna ulaşılmaktadır.
Anayasal düzenlemeler, kural olarak doğrudan uygulanacak hükümlerden olmayıp, kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılarak yaşama geçirilirler. Ancak, öğretide ve Anayasa Mahkemesi’nin kimi kararlarında, yürürlüğe konulması gereken yasal düzenlemede yer verilmesi gereken konuların Anayasa metninde açıkça kurala bağlandığı durumlarda, bir özel kanun ya da yürürlükteki kanunlarda uygun değişiklik yapılması gerekmeksizin Anayasa hükümlerinin doğrudan uygulanacağı kabul edilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının doğrudan uygulanması gerektiğini, 08/12/2004 tarih ve E:2004/84, K:2004/124 sayılı kararında; 5225 sayılı Kanun’da, başvurulacak kanun yolu ve süresinin özel olarak düzenlenmemiş olmasının, Anayasa’nın 40. maddesine aykırılık oluşturmadığını belirterek benimsemiş ve kararında; bireyler hakkında kurulan işlemlere karşı kanun yolları, başvurulacak merciler ile sürelerin belirtilmesi yönünden Devlete verilen görevin bir zorunluluk içerdiğine, bu zorunluluk nedeniyle her kanunda özel bir düzenleme yapılması gerekmediğine değinerek, Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının, doğrudan uygulanır nitelik taşıdığını kabul etmiştir.
Devletin, işlemlerinde, bireylerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu düzenleyen Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının, ayrı bir yasal düzenlemenin varlığını gerektirmeyen, doğrudan uygulanabilir nitelik taşımasından dolayı, yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak idarî mercileri ve kanun yolları ile sürelerini belirtmeleri zorunludur.
Bu kapsamda, Anayasa’nın 125. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 40. maddesinin ikinci fıkrasının birbirleriyle olan ilişkisine de değinmek gerekmektedir.
Anayasa’da yer alan düzenlemeler, normlar hiyerarşisinde aynı düzeyde yer aldığından bu kuralların birbirine üstünlüklerinden söz etmek mümkün olmamakla birlikte, Anayasal normlar değerlendirilirken normun kabul edildiği tarihe bakılarak yorum yapılabilmesi mümkündür. Bu kapsamda, her ne kadar Anayasa’nın 125. maddesinde, idarî işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı belirtilmiş ise de; 40. maddeye eklenen fıkrayla idarî işlemlerde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağının ve sürelerinin belirtilmesi zorunluluğu getirildiğinden, kişilere bildirilen idarî işlemlerde başvuru süresi ve başvuru yerinin de gösterilmesi gerekmektedir. Dava açma süresini başlatacak olan bildirim, Anayasa’nın amir hükmü gereğince başvuru mercii ve süresini de gösteren yazılı bildirimdir. Bunun dışındaki yazılı bildirimler, Anayasa’nın 40. maddesinin amir hükmüne uygun olmadığından, dava açma süresini başlatmayacaktır.
Bu itibarla, Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu öngören Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenlemeye rağmen, dava konusu ihalenin iptaline ilişkin Yönetim Kurulu’nun 28/12/2017 tarih ve 423 sayılı işleminde ve bu işlemin davacı şirkete bildirildiği … tarih ve … sayılı işlemde, davacının hangi kanun yolları ve mercilere başvurabileceği ve dava açma süresi belirtilmediğinden, idarenin doğru bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve hak arama özgürlüğünün ihlâl edilmiş olması karşısında dava konusu işlemin tebliğ edildiği tarihte dava açma süresinin işlemeye başlamadığı anlaşıldığından, davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesinde usul hükümlerine uygunluk bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kabulüne,
2. 2577 sayılı İdari yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak (karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere), 18/03/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.