Danıştay Kararı 13. Daire 2017/462 E. 2018/3053 K. 02.11.2018 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2017/462 E.  ,  2018/3053 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No : 2017/462
Karar No : 2018/3053

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALILAR :
VEKİLİ : …
2- …
VEKİLİ : …
DAVANIN KONUSU : …
31/03/1998 tarih ve …sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile … Santrali Görev Bölgesi’nde görevlendirilen ile arasında 07/01/1999 tarihinde yapılan İmtiyaz Sözleşmesi uyarınca … Santrali’nin 1. ve 2. ünitelerinin santralinin 30/06/2000 tarihinde, santrale kömür sağlayan …. Linyit İşletmeleri maden sahalarının ise 01/07/2000 tarihinde fiilen devredilmesinden sonra, İmtiyaz Sözleşmesi ekinde yer alan tarifelerde 30/01/2004 tarih ve … sayılı Bakanlık oluru ile değişiklik yapılması sonucu, daha önce yapılan ödemelerden fazla olduğu tespit edilen tutarlara ilişkin kesinti faturalarının karşılığının yargı kararı gereğince ödenmesine karşın, bu anaparaya ilişkin olarak 31/07/2002 tarihi ile 08/06/2009 tarihi arası döneme ait faiz alacağı ödenmediğinden bahisle, 64.346.805,75-TL faiz ve 11.582.425,03-TL KDV’si olmak üzere toplam 75.929.230,78-TL faiz alacağının davalı idarelerce tazmin edilmesine karar verilmesi istenilmektedir.

DAVACININ İDDİALARI :
İmtiyaz Sözleşmesi ekinde yer alan tarifelerde 30/01/2004 tarih ve … sayılı Bakanlık oluru ile değişiklik yapılması sonucu, daha önce yapılan ödemelerden fazla olduğu tespit edilen tutarlara ilişkin kesinti faturalarının karşılığının yargı kararı nedeniyle iade edilmesine karşın, bu anaparaya ilişkin olarak 31/07/2002 tarihi ile 08/06/2009 tarihi arası döneme ait faiz alacağı ödenmediği ileri sürülerek, 64.346.805,75-TL faiz ve 11.582.425,03-TL KDV’si olmak üzere toplam 75.929.230,78-TL faiz alacağının davalı idarelerden tazminen tahsiline karar verilmesi gerektiği, yargı kararıyla imtiyaz hukukuna aykırı olduğu ortaya konulan 30/01/2004 tarihli tarifeden kaynaklanan faize dayalı zararın tazmini gerektiği, Enerji Satış Anlaşması’nın (ESA) 4.3.7. maddesi uyarınca faturaların geç ödenmesi hâlinde ödenmeyen kısma 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 51. maddesi uyarınca gecikme faizi uygulanacağı, tarifeden doğan alacağın geç ödenmesi nedeniyle de faiz alacağının doğduğu, ana para alacağı ödendiği hâlde faiz alacağının ödenmemesinden kaynaklı hizmet kusurunun bulunduğu, oluşan hizmet kusurunun Anayasa’nın 125. maddesi uyarınca davalı idarelerce tazmin edilmesi gerektiği ileri sürülmüştür.

DAVALILARIN SAVUNMALARI :
… ‘nın Savunmasının Özeti : Davanın ESA çerçevesinde … tarafından yürütülen ödemelerden kaynaklandığı, ESA’nın İmtiyaz Sözleşmesinin eki niteliğinde olmadığı, ESA’nın 5.3. maddesi gereğince davanın Danıştay’da değil, … Mahkemesinde açılması gerektiği, fatura ödemelerinde … yetkili olduğundan Bakanlığa husumet yöneltilemeyeceği, davacı şirkete, faturaların geç ödenmesinden kaynaklı gecikme zammının ödendiği, hizmet kusurunun bulunmadığı, davacı şirketin Kasım 2002- Nisan 2009 (dâhil) dönemine ilişkin …’a toplamı 69.085.983 $ olan 7 adet fark faturası gönderdiği, bu faturaların ESA hükümleri gereği 08/06/2009 tarihindeki TCMB Dolar kuru olan 1.5405 üzerinden 106.426.956,81-TL olarak sabitlendiği, bu tutara ilişkin tarife farkının 08/06/2009 ve 28/07/2009 tarihlerinde ödendiği, davacı şirket tarafından, 01/07/2009 tarih ve … sayılı yazı ile 288.085,07-TL tutarında ve 03/08/2009 tarih ve … sayılı yazı ile 3.542.378,68-TL tutarındaki gecikme faizlerinin gönderildiği, 11/12/2009 tarihinde 3.770.463,75 kuruş gecikme faizinin davacı şirkete ödendiği, davacının hiçbir faiz alacağının kalmadığı, davacı şirket tarafından ödemenin yapıldığı aşamada herhangi bir faiz talebi olmadığı, tarifenin ABD doları üzerinden olduğu, ödeme tarihindeki kur üzerinden davacı şirkete ödenecek meblağın hesaplandığı, davanın reddi gerektiği ileri sürülmüştür.

… A.Ş.’nin (… ‘ın) Savunmasının Özeti : Tarife revizyonlarının Bakanlık tarafından yapıldığı, tarifeye ilişkin hususların ESA’da değil, İmtiyaz Sözleşmesinde yer aldığı, yapılan işlemin Bakanlığın revize ettiği tarifenin uygulanması niteliğinde olduğundan kendilerine husumet yöneltilemeyeceği, davacı şirketin tarife revizyonu nedeniyle uğradığını iddia ettiği zararının tazmini talebiyle açtığı davada husumetin Bakanlığa yöneltilmesi gerektiği, davacı şirketin hazırlayarak kendilerine gönderdiği 7 faturanın tamamının ödendiği, iptal kararının tebliğinden önce davacının tüm anapara alacağının ödendiği, tarife değişikliğinin iptalinden dolayı davacı şirketin hiçbir alacağının kalmadığı, davacının açtığı iptal davasında zararının tazmini talebinde bulunmadığı, tam yargı davası açmadığı, temerrüde düşürülmelerinin mümkün olmadığı, faturaların geç ödenmesinden kaynaklı gecikme zammının ödendiği, hizmet kusurunun bulunmadığı, davanın reddi gerektiği ileri sürülmüştür.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ … ‘İN DÜŞÜNCESİ : Davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI … ‘UN DÜŞÜNCESİ : Dava; … tarih ve … sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile …. Termik Santralı Görev Bölgesi’nde görevlendirilen ile arasında 07/01/1999 tarihinde yapılan İmtiyaz Sözleşmesi hükümleri uyarınca … Santrali’nin, 1. ve 2. üniteleri ile Santrala kömür sağlayan … Linyit İşletmeleri maden sahasının 30/06/2000 tarihinde, 3. ve 4. ünitelerinin ise, 05/10/2001 tarihinde davacı şirkete fiilen devredilmesinden sonra imtiyaz sözleşmesi ekinde yer alan tarifelerde 30/01/2004 tarih ve … sayılı Bakanlık oluru ile değişiklik yapılması sonucu, daha önce yapılan ödemelerden fazla olduğu tespit edilen tutarlara ilişkin kesinti faturalarının karşılığının yargı kararı nedeniyle iade edilmesine karşın bu anaparaya ilişkin olarak 31/07/2002 tarihi ile 08/06/2009 arası döneme ait faiz alacağı ödenmediği ileri sürülerek; 64.346.805,75-TL faiz ve 11.582.425,03-TL KDV’si olmak üzere toplam 75.929.230,78-TL faiz alacağının davalı idarelerden tazminen tahsiline karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasında; idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kuralı bulunmaktadır. Buna göre, idarenin yargı yerince hukuka aykırı bulunarak iptal edilen işlemleri nedeniyle, uğranılan zararların idarenin tazmin sorumluluğunun bulunduğu hâllerde idarece tazmini gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden; 3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmeleri Hakkında Kanun hükümleri çerçevesinde, … tarih ve … sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile görevlendirilen davacı şirket ile arasında 07/01/1999 tarihinde imtiyaz sözleşmesinin imzalandığı, fiili devirlerin gerçekleştiği, Bakanlığın 06/02/2004 tarih ve … sayılı işlemiyle, sözleşme hükümleri uyarınca … tarih ve … sayılı Bakanlık oluru ile tarifenin revize edildiğinin ve revize edilen yeni tarifeye göre işlem tesis edilmesi gerektiğinin … ‘a bildirildiği, bunun üzerine … tarafından yeni tarifeye göre yapılan hesaplamalar sonucunda, davacı şirkete 20/02/2004 tarih ve … sayılı yazıyla yapılan bildirimle, tarife farkı tutarı 24.901.945-ABD Doları karşılığının 8 gün içinde ödeme vadesindeki kur üzerinden … hesaplarına yatırılmasının istendiği, aksi hâlde gecikme cezası ile birlikte Ocak/2004 enerji bedeli üzerinden mahsup edileceğinin belirtildiği, davacı şirket tarafından bu uygulamaya itirazda bulunulduğu ve söz konusu tutarın ödenmediği, … tarafından davacı şirketin itirazları yerinde görülmeyerek, Bakanlık tarafından revize edilen tarifeye göre, tahakkuk etmiş bulunan … alacağının ESA’nın 4.6. maddesi gereğince gecikme cezası ile birlikte mahsup edileceğinin davacı şirkete yeniden bildirildiği, dava dilekçesinde, ESA hükümleri uyarınca hesaplanan 651.530-ABD Doları gecikme zammıyla birlikte, 08/03/2004 tarihinde 16.488.535-ABD Doları, 01/04/2004 tarihinde 9.980.795-ABD Doları, 05/04/2004 tarihinde de 208.891-ABD Doları olmak üzere toplam 26.678.221-ABD Doları’nın davacı şirketin … alacaklarından mahsup edildiğinin beyan edildiği, bu arada davacı şirket tarafından adlî yargıda şirketin bu yönde bir borcunun bulunmadığına ilişkin olarak tespit davasının açıldığı, söz konusu tutarın bir kısmının alınan ihtiyati tedbir kararı uyarınca; kalan 19.376.904-ABD Doları’nın da tarifenin revize edilmesine ilişkin 30/01/2004 tarih ve … sayılı Bakanlık olurunun iptali istemiyle Danıştay Onuncu Dairesi’nin E:2004/2388 sayılı esasında açılan davada, dava konusu Bakanlık olurunun yürütmesinin durdurulmasına ilişkin … tarih ve E:… sayılı kararı üzerine 05/01/2005 tarihinde davacı şirkete iade edildiği, ancak ESA hükümleri uyarınca gecikme zammına ilişkin olarak bir iadenin gerçekleşmediği, geri ödemeler nedeniyle adlî yargıda açılan davada alacağın aslına ilişkin kısmı konusuz kalmakla birlikte, gecikme zammına ilişkin kısmı ile 10.100.142,90-TL faiz alacağına ilişkin kısmı hakkında adlî yargıdaki davanın devam ettiği, … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla, idari sözleşmeden doğan davanın idarî yargının görevine girdiği gerekçesiyle davanın görev yönünden reddine karar verildiği ve bu kararın …. Hukuk Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla onanması üzerine Danıştay Onüçüncü Dairesi’nde; kesinti faturalarına konu tutarlar nedeniyle hesaplanarak davacı şirketten tahsil edilen 651.530-ABD Dolar’ı gecikme zammının, kesintinin yapıldığı tarihteki güncelleştirilmiş karşılığı olarak 858.463,09-TL’nin işletilecek yasal faiziyle birlikte iadesine, tarife değişikliği nedeniyle haksız biçimde kesildiği öne sürülen 26.678.221-ABD Doları tutarın, kesintinin yapıldığı tarih ile ödemenin yapıldığı tarihler arasındaki dönem için hesaplanan 10.100.142,90-TL faiz alacağının tazminen ödenmesine karar verilmesi istemiyle … esasında açılan dava sonucunda Dairenin … tarih ve K:… sayılı kararıyla, davacı şirketten ESA hükümleri uyarınca 26/04/2004 tarihinde 794.392.128.390-TL (794.392,12-TL) gecikme zammının kesildiği anlaşıldığından, kesintinin yapıldığı 26/04/2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte … tarafından davacı şirkete ödenmesi gerekli bulunmaktadır.
Öte yandan davacı şirket tarafından dava dilekçesinde; 16.488.535-ABD Doları’nın 1.329.601-TL kur karşılığı olan 21.923.172.624.535-TL’nin 08/03/2004 tarihinde kendilerinden kesildiği ve 05/01/2005 tarihinde yargı kararı uyarınca iade edildiğinden, ESA’nın 4.3.7. maddesi uyarınca 302 günlük faizinin 8.708.803.023.700-TL; 2.888.369-ABD Doları’nın 1.317.611-TL kur karşılığı olan 3.805.746.766.459-TL’nin 01/04/2004 tarihinde kendilerinden kesildiği ve 05/01/2005 tarihinde yargı kararı uyarınca iade edildiğinden, ESA’nın yine aynı hükmü uyarınca 278 günlük faizinin 1.391.339.311.000-TL olmak üzere toplam faiz alacağının 10.100.242.334.700-TL (10.100.242,33-TL) olarak hesaplandığı, ancak istem ve sonuç kısmında bu miktarın 10.100.142,90-TL olarak yazıldığı görülmekle birlikte, söz konusu faiz alacağı isteminin 10.100.242,33-TL olduğu, davacı şirketin belirttiği diğer tutarın maddi hatadan kaynaklandığı anlaşıldığından, faiz alacağı isteminin bu miktarla sınırlı olarak incelenmesi gerekli bulunmaktadır.
Davalı idareler tarafından gönderilen bilgi ve belgelerden; tarife değişikliği nedeniyle Temmuz 2002-Aralık 2003 dönemi için 24.901.945-ABD Doları, Ocak 2004 dönemi için ise 1.124.746-ABD Doları olmak üzere davacı şirketten 08/03/2004 tarihinde 29.182.443.069.871-TL (29.182.443,06-TL)’nin … ‘da bulunan alacaklarından mahsup yoluyla kesildiği, Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen ihtiyati tedbir kararı uyarınca şirketin alacaklarının %30’unun ödenmesine karar verilmesi nedeniyle, 19/03/2004 tarihinde 29.182.443.069.871-TL’den 8.754.733.854.000-TL (8.754.733,85-TL)’sinin, 04/01/2005 tarihinde de geri kalan 20.427.709,21-TL’nin şirkete ödendiği, dolayısıyla davacı şirket tarafından 08/03/2004 ve 01/04/2004 tarihlerinde kesildiği belirtilen 16.488.535-ABD Doları ve 2.888.369-ABD Doları tutarların idare kayıtlarıyla uyuşmamakla birlikte, davacı şirketten 08/03/2004 tarihi itibarıyla 29.182.443,06-TL’nin kesildiği anlaşıldığından, faiz talebi hesabının, istemle bağlı kalınarak, bu miktar üzerinden yapılması gerekmektedir.
Davacı şirket tarafından, söz konusu faiz alacağının ESA’nın 4.3.7. maddesi uyarınca, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 51. maddesinde belirtilen gecikme zammı oranı uygulanarak saptanması gerektiği ileri sürülmekte ise de; ESA’nın 4.3.7. maddesinde, davacı şirket tarafından düzenlenen faturanın teslim alındığı tarihi takip eden 30 gün içerisinde … tarafından ödemenin tamamen veya kısmen yapılmaması hâlinde, bedelin ödenmemiş kısmına 6183 sayılı Kanun’un 51. maddesine göre belirlenen gecikme zammının uygulanacağı öngörüldüğünden, tarife değişikliği sonucunda yargı kararıyla davacı şirkete iade edilen tutar nedeniyle oluşan faiz alacağının saptanması için, ESA’nın 4.3.7. maddesinin doğrudan uygulanma imkânı bulunmadığından, buna karşın söz konusu faiz alacağının, 3095 sayılı Kanun hükümlerince kanuni faiz üzerinden belirlenmelidir.
Bu durumda; 8.754.733,85-TL için kesintinin yapıldığı 08/03/2004 tarihi ile ödemenin yapıldığı 19/03/2004 tarihleri arasındaki hesaplanan 313.711,30-TL faiz alacağı ile, 20.427.709,21-TL için kesintinin yapıldığı 08/03/2004 tarihi ile ödemenin yapıldığı 04/01/2005 tarihleri arasında hesaplanan 7.309.715,28-TL faiz alacağı toplamı olan 7.623.426,58-TL’nin davalı tarafından davacı şirkete ödenmesi gerekli bulunmaktadır.” gerekçesiyle davacının tazminat isteminin kısmen kabulüyle, ESA hükümleri uyarınca davacı şirketten kesilen 794.392,12-TL gecikme zammının, kesintinin yapıldığı 26/04/2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte … tarafından davacı şirkete ödenmesine, davacı şirket lehine faiz alacağı toplamı olarak saptanan 7.623.426,58-TL’nin tarafından davacı şirkete ödenmesine, davacı şirketin tazminat isteminin kalan kısmının ise reddine karar verildiği, tarife değişikliği nedeniyle haksız biçimde kesildiği öne sürülen 26.678.221-ABD Doları tutarın kesintinin yapıldığı tarih ile ödemenin yapıldığı tarihler arasındaki dönem için, davacı tarafından dava konusu edilen faiz alacağının ödenmesi talebinin fazlaya ilişkin kısmının reddedildiği anlaşılmakta olup; davacının bakılan davasının konusunun da, “31/07/2002-08/06/2009 arası için oluşan ana para farkının yargı kararı uyarınca davalı idarece ödenmiş olmasına rağmen, bu anaparaya ilişkin anılan dönemde faiz alacağı ödenmesi istemine ilişkin bulunmakta ve davacı tarafından, idarenin işlemi doğru tesis edilip, tarife 30/01/2004 tarihinde aleyhlerine sonuç yaratan şekilde revize edilmemiş ve ayrıca imtiyaz sözleşmesinin gereği olan revizeler zamanında yapılmış olsa idi, 31/07/2002-08/06/2009 dönemleri arasında, geçmişe dönük olarak yargı kararı gereğince uygulamaya konulan, 30/04/2009 tarihli tarife değişikliğinin sonucu olan enerji satış bedelini bu dönemler itibarıyla almış olacağını, idarece 30/04/2009 tarihli tarifenin 31/07/2002 tarihi itibarı ile uygulandığını ancak, 31/07/2002 ile 08/06/2009 tarihi arasındaki tarife farkından doğan anapara alacaklarının 2009 yılında gecikmeli olarak ödemesi nedeniyle, idarenin hukuka aykırı işleminden doğduğu ileri sürülen gecikme zammı oranındaki gecikme faizi zararının tazminine karar verilmesi istenilmiştir.
Davalı idare tarafından, ESA hükümlerine uygun olarak ödemelerdeki temerrüdden kaynaklanan toplam 3.770.463,75-TL gecikme faizinin 11/12/2009 tarihinde ödendiğinden dolayı davacı şirketin bu konuyla ilgili olarak idareden herhangi bir gecikme faiz alacağı kalmadığı ileri sürülmekte ise de; söz konusu ödemenin, revize edilen tarife nedeniyle oluşan farka ilişkin anaparanın ödenmesi gerektiği 08/06/2009 tarihi ile fiilen ödeme yapılan 28/07/2009 tarihleri arasının faizine ilişkin yapılan ödeme olduğu anlaşıldığından davalı idarenin bu iddiası yerinde görülmemiştir.
Davalı idarenin davacı tarafından açılan Danıştay Onüçüncü Dairesi’nin E:2007/1661 sayılı davasında verilen 2010/3846 sayılı kararının gereği olarak idarece hesaplanan oranda ve miktarda faizin davacı şirkete ödendiği için, tarife revizyonunun iptali nedeniyle davacı tarafından talep edilebilecek herhangi bir faiz alacağı kalmadığı iddiasına gelince; anılan kararda dava konusu edilen faiz alacağının kesintinin yapıldığı 08/03/2004 tarihi ile ödeme yapılan 19/03/2004, 04/01/2005 tarihleri arasına ilişkin bulunduğu anlaşıldığından; bu davada talebedilen tazminata konu faize esas alınan zamanın anılan davada talebedileni aşan kısım yönünden davalı idarenin bu iddiası da yerinde görülmemiştir.
Bu durumda, hukuka aykırı olduğu yargı kararıyla saptanarak iptal edilen tarife değişikliğine ilişkin 30/01/2004 tarih ve … sayılı Bakanlık oluru işleminden kaynaklanan nedenlerle davacı şirketin uğradığı zararlarının tazminat hukuku kuralları çerçevesince idarelerce tazmini gerekmektedir.
Tazmini gereken zarar miktarına gelince; 31/07/2002-08/06/2009 dönemine ilişkin olarak davacıya 2009 yılında ödenmiş bulunan enerji bedellerinin, yargı kararıyla iptal edilen işlem tesis edilmemiş olsaydı ödenmesi gereken 31/07/2002-08/06/2009 arası dönemde ödenmiş olması hâli ile, 2009 yılında fiilen ödemenin yapıldığı tarih arasındaki geçen zaman (gecikme) ve hesaplanacak miktar esas alınarak, yasal faiz oranı üzerinden hesaplanacak faiz miktarından, sözü edilen (dava konusu) zaman dilimine ve ihtilafa konu hususa ilişkin olarak idarece daha önce ödenmiş bulunan faizlerin toplamının düşülmesinden sonra kalan miktarın davacıya tazminat olarak ödenmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle davanın kısmen kabulüyle, yukarıda belirtilen şekilde belirlenecek tazminat miktarının davalı idarelerden alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin tazminat talebine yönelik davanın ise reddine karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 24. maddesinde, “İlk derece mahkemesi olarak Danıştay’da görülecek davalar” sayma suretiyle düzenlenmiş; anılan maddenin 1. fıkrasının son cümlesinde, “tahkim yolu öngörülmeyen kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan idari davalar”ın da Danıştay’ın ilk derece mahkemesi olarak bakacağı davalar arasında olduğu belirtilmiştir. Danıştay incelemesinden geçen (Danıştay Birinci Dairesi, E:1998/117, K:1998/245) … Santrali’nin Rehabilitasyonu ve İşletilmesi İçin Görev Verilmesine İlişkin İmtiyaz Sözleşmesinin ekinde davacı şirkete yapılacak ödemelere esas tarife yer almaktadır. İmtiyaz Sözleşmesi ekinde yer alan tarifelerde … tarih ve .. sayılı Bakanlık oluru ile değişiklik yapılması sonucu, daha önce yapılan ödemelerden fazla olduğu tespit edilen tutarlara ilişkin kesinti faturalarının karşılığının yargı kararı gereğince ödenmesine karşın, bu anaparaya ilişkin olarak faiz alacağı ödenmediğinden bahisle açılan davanın ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da görülecek bir dava olduğu anlaşıldığından davalı …’nın bu konuya ilişkin itirazı geçerli görülmemiştir.
İmtiyaz Sözleşmesi ekinde yer alan tarifelerde … tarih ve … sayılı Bakanlık oluru ile değişiklik yapılması üzerine, davacı şirkete önceden fazla ödendiği saptanan tutarların şirketten tahsili sonucunda uyuşmazlığın ortaya çıktığı anlaşıldığından, davalı idarelerin husumet itirazı yerinde görülmeyerek işin gereği görüşüldü:

MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ :
1. 3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmeleri Hakkında Kanun hükümleri çerçevesinde, … tarih ve … sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile, davacı şirket … Santralinin işletilmesi, rehabilitasyonu ve üretilecek enerjinin satılmasıyla görevlendirilmiştir.
2. … tarih ve … sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile … Santralı Görev Bölgesi’nde görevlendirilen ile arasında 07/01/1999 tarihinde imzalanan İmtiyaz Sözleşmesi hükümleri uyarınca … Santrali’nin 1. ve 2. ünitelerinin santralinin 30/06/2000 tarihinde, santrale kömür sağlayan Ankara Orta Anadolu Linyit İşletmeleri maden sahalarının ise 01/07/2000 tarihinde fiilen devri gerçekleştirilmiştir.
3. İmtiyaz Sözleşmesinin 1 numaralı ekinde 20 yıl için birim üretim ve kapasite bedellerine yer verilmiştir.
4. Davacı şirket tarafından, 27/05/2002 tarihinde davalı Bakanlığa başvuruda bulunularak, fiili devrin gecikmesi, … Belediyesince F maden sahasının önemli bir kısmının fiili devirden sonra imar planı içine alınması, A ve F maden sahalarında fiili devirden sonra yapılan sondaj çalışmaları neticesinde faylanmalar olması nedeniyle G maden sahasında ilave rezerv talep edilmiştir.
5. Bakanlık, şirketin bu talebini, “şirket tarafından hiçbir hak talep edilmeksizin; A, F ve D sahalarından çıkarılamayacak 18,1 milyon tonluk kömür ihtiyacının G maden sahasından karşılanması için gerekli koordinat değişikliğinin yapılması, şirketçe 36. ayda yapılması gereken 25.404.500.$’lık yatırımın 6. yılda gerçekleştirilmesi, ancak yatırım kredi geri ödemelerinin 7. yıldan itibaren başlatılması, buna karşılık 9. ve 10. yıllarda yapılması gereken yatırımlardan 25.404.500.$’lık kısmının 3-4 yıl öne alınarak 6. yılda gerçekleştirilmesi, ancak yatırım kredi geri ödemelerinin 10. ve 11. yıllardan itibaren başlatılması, şirket tarifelerinin bu esaslara göre revize edilmesi şartlarıyla” uygun bulmuştur.
6. Ayrıca, kullanılmayan öz sermayeye ilişkin temettü, eskalasyon ve vergi mevzuatındaki değişiklikler de dikkate alınarak Bakanlığın … tarih ve … sayılı işlemiyle, sözleşme hükümleri uyarınca 30/01/2004 tarih ve … sayılı Bakanlık Oluru ile davacı şirketin 20 yıllık tarifesi revize edilmiş ve revize edilen yeni tarifeye göre işlem tesis edilmesi gerektiği …’a bildirilmiştir.
7. Davacı şirket tarafından, tarifenin revize edilmesine ilişkin 30/01/2004 tarih ve … sayılı Bakanlık olurunun iptali istemiyle Danıştay Onuncu Dairesi’nin E:2004/2388 sayılı esasında açılan davada, dava konusu Bakanlık olurunun yürütmesinin durdurulmasına ilişkin … tarih ve E:… sayılı karar sonrasında, yürütmeyi durdurma kararının uygulanmasına yönelik olarak 31/12/2004 tarihinde tarife revize edilmiş ve bu tarife revizyonu kapsamında oluşan tarife farkı davacı şirkete ödenmiştir.
8. Ancak, Danıştay Onuncu Dairesi’nin 30/05/2006 tarih ve E:2004/2388, K:2006/3661 sayılı kararıyla … tarih ve … sayılı Bakanlık oluru ile gerçekleştirilen tarife değişikliği işleminin eskalasyona ilişkin kısmının iptaline, diğer kısımlar yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir.
9. Bu kararın temyizi üzerine, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 04/12/2008 tarih ve E:2006/2862, K:2008/2220 sayılı kararıyla, temyize konu kararın işlemin iptaline ilişkin kısmının onanmasına, davanın reddine ilişkin kısmının bozulmasına karar verilmiştir.
10. Davacı şirket 31/07/2002-30/04/2009 tarihleri arasında yeni tarifeye göre düzenlediği ve 07/05/2009 tarihindeki TCMB döviz satış kuru üzerinden hesapladığı 7 adet faturayı ödenmek üzere …’a göndermiştir.
11. Bu faturalar 08/06/2009 tarihindeki TCMB Dolar kuru olan 1.5405 üzerinden 106.426.956,81-TL olarak sabitlenmiş ve tarife farkı 08/06/2009 ve 28/07/2009 tarihlerinde davacı şirkete ödenmiştir.
12. Davalı idarece faturaların bir kısmının ödenmesi gereken tarihten sonra ödenmesi nedeniyle faiz alacağı için davacı şirket tarafından fatura düzenlenmiş, ödenmemesi üzerine bu meblağın tahsili için Dairemizin E:2009/6805 esas sayılı dosyasında dava açılmış, ancak ödemenin … tarafından yapılması üzerine Dairemizin 13/01/2010 tarih ve E:2009/6805, K:2010/149 sayılı kararı ile konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına kararı verilmiştir.
13. Diğer yandan, Danıştay Onuncu Dairesi’nce, bozmaya uyularak 24/01/2011 tarih ve E:2010/15833, K:2011/118 sayılı kararıyla, 30/01/2004 tarih ve … sayılı Bakanlık oluru ile gerçekleştirilen tarife değişikliğine ilişkin işlemin iptaline karar verilmiştir.
14. Bu kararın 16/03/2011 tarihinde davacı şirkete tebliği sonrasında, 18/04/2011 tarihli başvuru ile İmtiyaz Sözleşmesi ekinde yer alan tarifelerde 30/01/2004 tarih ve … sayılı Bakanlık oluru ile değişiklik yapılması sonucu, daha önce yapılan ödemelerden fazla olduğu tespit edilen tutarlara ilişkin kesinti faturalarının karşılığının yargı kararı nedeniyle iade edilmesine karşın, bu anaparaya ilişkin olarak 31/07/2002 tarihi ile 08/06/2009 tarihi arası döneme ait faiz alacağı ödenmediği ileri sürülerek, 64.346.805,75-TL gecikme faizi ile 11.582.425,03-TL KDV olmak üzere toplam 75.929.230,78-TL’nin ödenmesi için …’a başvurulmuş, 06/05/2011 tarihli işlem ile başvurunun reddi üzerine 09/05/2011 havale tarihli dilekçeyle bakılan dava açılmıştır.
15. Dairemizin davanın süre aşımı yönünden reddine ilişkin 09/11/2015 tarih ve E:2012/83, K:2015/3798 sayılı kararı, İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 13/04/2016 tarih, E:2016/1239, K:2016/1539 sayılı kararıyla bozulmuş olduğundan bozma kararına uyularak işin esasının incelenmesine geçildi.
İNCELEME VE GEREKÇE:
ESAS YÖNÜNDEN:
İlgili Mevzuat:
3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi İletimi Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun’un “Enerji satış şartları ve tarife esasları” başlıklı 9. maddesinde,”Enerji tarifeleri, görevli şirketin teklifi ve … nın onayı ile yürürlüğe girer. Tarifelerin tespitinde, yıllık işletme, bakım ve onarım giderleri, faiz ve kur farkı garantisi verilmemiş ise kur farkları, teknik ve sermaye amortismanları, diğer masraf ve harcamalar ile ortaklara dağıtılacak makul bir temettü için gerekli gelirin sağlanması esas alınır. Görevli şirketler ile üretilen elektriğin satılacağı kurum ve şirketler arasında bu satışların miktar ve şartlarını tanzim eden ve bir yıldan fazla süreli olabilen sözleşmeler yapılması ve bu sözleşmelere tarifeler ile ilgili özel hükümler konulması; Bakanlar Kurulu Kararı ile mümkündür.” kuralı yer almıştır.
Davacı şirket ile arasında 07/01/1999 tarihinde imzalanan … Santrali’nin Rehabilitasyonu ve İşletilmesi İçin Görev Verilmesine İlişkin İmtiyaz Sözleşmesinin “Tanımlar ve kısaltmalar” başlıklı 4. maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde, “Tarife”, “Şirketin üreterek …’a sattığı ve/veya program dâhilinde üretime hazır hâle getirdiği elektrik enerjisi karşılığında fiili devir tarihinden itibaren şirkete yapılacak ödemelere ve dayandığı esaslara ilişkin çizelge” olarak tanımlanmış; “Tarife esasları” başlıklı 18. maddesinde, “Şirkete ödenecek bedel iki kısımdan oluşmaktadır: 1- Kapasite bedeli: 2- Üretim bedeli. Ek-1’de belirtilen üretim miktarları, tarifede hiçbir değişiklik yapılmadan gerçekleştirilecektir. Mücbir sebepler ve …’tan kaynaklanan nedenler veya bu Sözleşmede açıkça belirtilen hâller dışında, ortaya çıkabilecek maliyet artışları ve yeni yatırım ihtiyaçları Şirket tarafından finanse edilecek ve hiçbir şekilde enerji satış bedeline yansıtılmayacaktır. …’tan kaynaklanan nedenler sonucunda tesislerde kısmen veya tamamen üretim yapılamaması durumunda … tarafından Şirkete kapasite bedeli ödenmeye devam edilecektir. İşletme süresi boyunca yıllık net enerji üretim miktarlarının gerçekleştirilebilmesi için gerekli olan ve ileride gerekli olduğu ortaya çıkabilecek tüm yatırım, yenileme, bakım giderleri ile işletme hakkı devir bedeli giderleri tarifeye dâhil edilmiştir. Finansman temin şartlarında olabilecek artışlar hiçbir şekilde tarifeye yansıtılmayacaktır. Sözleşmenin ekinde (Ek-1) yer alan tarife, 30 Nisan 1997 tarihinden itibaren fiili devre kadar yapılacak toplu iş sözleşmesinin sonuçlarının etkisi oranında Bakanlıkça revize edilecektir…” hükmü yer almış; “Eskalasyon” başlıklı 19. maddesinde “Enerji fiyatına ait kapasite bedelinin %20’si ile üretim bedelinin (3’üncü ve 4’üncü üniteler için ana yakıt giderleri hariç) tamamı ilk uygulama 1.1.1998 tarihinden itibaren başlamak üzere (ilk yıl için 1997 yılı artışı esas alınarak) Sözleşme süresince bir sonraki takvim yılının ilk ayı itibarıyla, bir önceki yıla ait ABD tüketici fiyatları genel endeks sayıları ortalama artış oranı (USA Consumer Price All Item Index Number) kullanılarak enerji birim fiyatı ve ek devreye alma (start) bedeline eskalasyon uygulanacaktır. Şirket kusuru nedeniyle verilen süre uzatımları için eskalasyon uygulanmayacaktır.”; “Ödeme ve ödeme koşulları” başlıklı 21. maddesinde, “…18’inci maddede düzenlenen tarife esasları çerçevesinde ABD Doları bazında hazırlanacak fatura bedeli, ödeme tarihindeki Merkez Bankası döviz satış kuru üzerinden Türk Lirası olarak ödenecektir. Ödemeler, faturanın …’a tebliğinden itibaren otuz gün içinde yapılacaktır…” hükmüne yer verilmiştir.
Dava Konusu Tazminat İsteminin İncelenmesi:
İmtiyaz Sözleşmesinin 21/2. maddesinde, tarife esasları çerçevesinde ABD Doları bazında hazırlanacak fatura bedelinin, ödeme tarihindeki Merkez Bankası döviz satış kuru üzerinden Türk Lirası olarak ödeneceği, ödemelerin de faturaların …’a tebliğinden itibaren otuz gün içinde yapılacağı kurala bağlanmış; … Santrali Enerji Satış Anlaşmasının 4.2.4. maddesinde de, şirketin bu Anlaşma kapsamında … adına düzenleyeceği faturaları, faturanın düzenlendiği tarihte geçerli olan Merkez Bankası’nın Resmî Gazete’de yayımladığı ABD Doları kurunu esas alarak, fatura tutarının karşılığı olan Türk Lirası üzerinden düzenleyeceği; ayrıca fatura bedelinin ödenmesinin, …’ın ödemeyi yapacağı tarihteki Merkez Bankası ABD Doları döviz satış kuru üzerinden gerçekleştirileceği belirtilerek, fatura tarihi ile …’ın ödemeyi gerçekleştireceği tarih arasında eğer varsa lehe veya aleyhe kur farkı için şirketin ayrıca “kur farkı faturası” düzenleyerek ödeme tarihinde …’a vereceği öngörülmüş ve böylece fatura bedelinin ödenmesinde, dönemsel kur değil, ödeme tarihindeki kur prensibi benimsenmiştir.
Diğer yandan, fatura bedelinin ödenmesinde, hangi durumda gecikme zammı ödeneceği Elektrik Satış Anlaşmasının 4.3.7. maddesinde düzenlenmiş olup, faturanın teslim alındığı tarihi takip eden 30 (otuz) gün içerisinde … tarafından ödemenin tamamen veya kısmen yapılmaması hâlinde, söz konusu bedellerin ödenmemiş kısmına 6183 sayılı Kanun’un 51. maddesine göre belirlenen gecikme zammı oranının uygulanacağı; gecikme zammının uygulanmasına esas miktarın, faturanın …’a teslim edildiği tarihi takip eden 30. (otuzuncu) gün geçerli olan Merkez Bankası Döviz Satış Kuru üzerinden hesaplanan Türk Lirası karşılığı olacağı; gecikme süresince kur farkı uygulanmayacağı belirtilmiştir.
Davacı şirket tarafından tarifenin revize edilmesine ilişkin 30/01/2004 tarih ve … sayılı Bakanlık olurunun iptali istemiyle Danıştay Onuncu Dairesi’nin E:2004/2388 sayılı esasında açılan davada, dava konusu Bakanlık olurunun yürütmesinin durdurulmasına ilişkin … tarih ve E:… sayılı kararı sonrasında, 31/12/2004 tarihinde tarifenin yeniden revize edildiği ve bu tarife revizyonu kapsamında, davacı şirketçe …’a gönderilen fark faturalarının davacı şirkete ödendiği anlaşılmaktadır.
Her ne kadar Danıştay Onuncu Dairesi’nin 30/05/2006 tarih ve E:2004/2388, K:2006/3661 sayılı kararıyla, … tarih ve … sayılı Bakanlık oluru ile gerçekleştirilen tarife değişikliği işleminin eskalasyona ilişkin kısmının iptaline, diğer kısımlar yönünden davanın reddine karar verilmiş ise de, bu kararın temyizi üzerine, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 04/12/2008 tarih ve E:2006/2862, K:2008/2220 sayılı kararıyla, temyize konu kararın işlemin iptaline ilişkin kısmının onanmasına, davanın reddine ilişkin kısmının bozulmasına karar verilmiş ve bu karar sonrasında, 30/04/2009 tarihli Bakanlık oluru ile tarife tekrar revize edilmiştir.
Revize edilen tarifenin gönderilmesi sonrasında, davacı şirket tarafından 31/07/2002- 30/04/2009 tarihleri arasındaki dönem için hesaplanan tarife farkının tahsili amacıyla 07/05/2009 tarihli yedi adet fatura kesilerek …’a gönderildiği, söz konusu faturaların davacı şirket tarafından 07/05/2009 tarihindeki kur üzerinden hesaplandığı, bu faturaların 08/06/2009 tarihindeki TCMB Dolar kuru olan 1.5405 üzerinden 106.426.956,81-TL olarak sabitlendiği ve tarife farkının 08/06/2009 ve 28/07/2009 tarihlerinde davacı şirkete ödendiği anlaşılmaktadır.
Faturaların bir kısmının Elektrik Satış Anlaşmasının 4.3.7. maddesi gereğince faturanın teslim alındığı tarihi takip eden 30 (otuz) gün içerisinde ödenmemesi nedeniyle oluşan faiz alacağı için davacı şirket tarafından fatura düzenlendiği, bu meblağın tahsili için Dairemizin E:2009/6805 esas sayılı dosyasında dava açıldıktan sonra … tarafından ödemenin yapıldığı görülmektedir.
Davacı şirketin, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 04/12/2008 tarih ve E:2006/2862, K:2008/2220 sayılı kararı sonrasında 30/04/2009 tarihli Bakanlık oluru ile yapılan tarife üzerine hazırladığı fark faturalarında ana paranın İmtiyaz Sözleşmesi ve Enerji Satış Anlaşması hükümlerine uygun olarak ödeme tarihindeki kur üzerinden hesaplandığı ve fatura karşılıklarının “ödeme tarihindeki kur” üzerinden ödendiği, aynı şekilde gecikme faturalarının da ödendiği görülmekte olup, dönemsel olarak hesaplanmayan ana para ödemelerine ilişkin olarak daha sonra dönemsel kur üzerinden hesap yapılarak geçmişe dönük gecikmeden söz etmek ve bu tarih üzerinden faiz isteminde bulunmak mümkün değildir.
Ayrıca, davacı şirket ile davalı idare arasında imzalanan İmtiyaz Sözleşmesi’nin 19. maddesinde, enerji birim fiyatının bir önceki yıla ait ABD tüketici fiyatları genel endeks sayıları ortalama artış oranı kullanılarak eskale edileceği belirtilmiş olup, her yıl ABD Doları üzerinden yapılan bu fiyat güncellemesinin tüm maliyet kalemlerinde meydana gelen artışları karşılamayı amaçladığı açıktır.
Bu itibarla, davacı şirketin, 30/01/2004 tarih ve … sayılı Bakanlık oluru ile tarifede değişiklik yapılması sonrasında anapara ödemesinin yapılmasına karşın, bu anaparaya ilişkin olarak 31/07/2002 tarihi ile 08/06/2009 tarihi arası döneme ait faiz alacağının ödenmediği ileri sürülerek, 64.346.805,75-TL faiz ve 11.582.425,03-TL KDV’si olmak üzere toplam 75.929.230,78-TL faiz talebinin reddine karar verilmesi gerekmektedir.
Davanın reddine karar verildiğinden hükmedilecek vekâlet ücreti yönünden yapılan değerlendirmeye gelince;
Anayasa’nın 5. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyal bir hukuk devleti olduğu; 40. maddesinde, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkesin yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahip olduğu; 36. maddesinin birinci fıkrasında ise, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu kurala bağlanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinde, herkesin medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezaî alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makûl bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
Bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelen mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biridir. Adil yargılanma hakkının görünümlerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp bu hakkın sınırlandırılması mümkündür. Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa’nın 13. maddesinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Sınırlandırmaların hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması, başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir.
Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesi mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de, abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makûl sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez. Davayı kaybetmesi hâlinde davacıya yüklenecek olan vekâlet ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir.
İdare lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin amacı, gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan kamu kaynaklarının etkili, verimli ve usul ekonomisine uygun bir şekilde kullanılmasının sağlanmasıdır. Bir hukukî uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava şartları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda davanın özel şartları çerçevesinde masrafların makûllüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir.
Anayasa Mahkemesi kararlarında, vekâlet ücretinin mahkemeye erişim hakkı çerçevesinde ihlal olup olmadığının her davada kendi özel şartları içerisinde değerlendirildiği, verilen ihlal kararının tazminat müessesesinin özelliği gereği hak kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya öngörülmesinin mümkün olmaması ve davanın açıldığı sırada ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramak istemeyen davacıların tazminat taleplerine ilişkin miktarları yüksek tutmaktan başka seçeneklerinin olmadığı gerekçelerine dayandırıldığı anlaşılmaktadır. Keza, davacı aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinin mahkemeye erişim hakkının ihlali niteliğinde olup olmadığı tespitinin ancak davanın özel şartlarının ve somut olayın değerlendirilmesi sonucunda yapılabileceği, öngörülen vekâlet ücreti yükümlüğünün dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğinin kabul edilemeyeceği yönünde olduğu görülmektedir.
Yargılama için gerekli olan giderleri karşılama imkânı olmayanlar için adli yardım müessesi ihdas edilmiş, adlî yardımdan yararlanabilecekler, gerçek kişiler ile kamuya yararlı dernek ve vakıflar ile sınırlı tutulmuş, sosyal devletin ve adil yargılanma hakkının bir gereği olarak oluşturulan adlî yardım kapsamına ticaret şirketlerinin alınması yasama organınca uygun görülmemiştir. Bu bağlamda, yasa koyucu tarafından adlî yardımdan yararlanabilecekler belirlenirken gözetilen bu farklılık dikkate alındığında, bir ticaret şirketi olan davacı şirket aleyhine hükmedilecek vekâlet ücretinin mahkemeye erişim engeli oluşturup oluşturmadığı özel durumları dikkate alınarak belirlenmelidir.
Bakılan davada; … tarih ve … sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile … Santrali Görev Bölgesi’nde görevlendirilen , İmtiyaz Sözleşmesi ekinde yer alan tarifelerde 30/01/2004 tarih ve … sayılı oluru ile değişiklik yapılması sonucu, daha önce yapılan ödemelerden fazla olduğu tespit edilen tutarlara ilişkin kesinti faturalarının karşılığının yargı kararı gereğince ödenmesine karşın, bu anaparaya ilişkin olarak 31/07/2002 tarihi ile 08/06/2009 tarihi arası döneme ait faiz alacağı ödenmediğinden bahisle, 64.346.805,75-TL faiz ve 11.582.425,03-TL KDV’si olmak üzere toplam 75.929.230,78-TL faiz alacağının davalı idarelerden tazminen ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
Davacı tarafından, daha önce yapılan ödemelerden fazla olduğu tespit edilen tutarlara ilişkin kesinti faturalarının karşılığının yargı kararı nedeniyle iade edilmesine karşın, bu anaparaya ilişkin olarak 31/07/2002 tarihi ila 08/06/2009 tarihi arası döneme ait faiz alacağı ödenmediği ileri sürülerek ay bazında faiz hesabı yapıldığı, davacının tazminat talebini belirsizlik nedeniyle yüksek tutması gibi bir durumun söz konusu olmadığı, küsuratına kadar bir hesap yapılarak tazminat talebinin oluşturulduğu görüldüğünden, davanın reddedilmiş olması nedeniyle nispî vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekmekte olup, bu kuraldan ayrılmayı gerektirecek bir durumun söz konusu olmadığı sonucuna varılmıştır.
Ayrıca, Bakanlık ile imzaladığı imtiyaz sözleşmesi çerçevesinde termik santral işleten bir ticaret şirketi olan ve 75.929.230,78-TL tazminat talep eden davacı şirket aleyhine hükmedilecek nispî vekâlet ücretinin, davacı şirket için dava açmayı imkânsız hâle getirmesi ya da aşırı derecede zorlaştırmasından bahsetmek mümkün olmadığından, bunun mahkemeye erişim hakkının ihlali niteliğinde olması söz konusu değildir. Davacı şirketçe açılan bu davayı, görevini ifa ederken yaralanan bir kamu personelinin açtığı tazminat davası ile yahut tıbbî bir hata nedeniyle açılan bir tazminat davası ile aynı kapsamda değerlendirmek adalet ilkesi ile bağdaşmayacaktır.
İlave olarak, 18/04/2011 tarihli başvuru ile İmtiyaz Sözleşmesi ekinde yer alan tarifelerde 30/01/2004 tarih ve … sayılı Bakanlık oluru ile değişiklik yapılması sonucu, daha önce yapılan ödemelerden fazla olduğu tespit edilen tutarlara ilişkin kesinti faturalarının karşılığının yargı kararı nedeniyle iade edilmesine karşın, bu anaparaya ilişkin olarak 31/07/2002 tarihi ile 08/06/2009 tarihi arası döneme ait faiz alacağı ödenmediği ileri sürülerek, 64.346.805,75-TL gecikme faizi ile 11.582.425,03-TL KDV olmak üzere toplam 75.929.230,78-TL’nin ödenmesi için …’a başvurulmuş, 06/05/2011 tarihli işlem ile başvurunun reddi üzerine bu ret işleminin iptali talebiyle iptal davası açma imkânı varken tam yargı davası açılmış olup, dava davacı lehine sonuçlanmış olsaydı nispî vekâlet ücretine hükmedileceği görülmektedir. Davanın iptal davası yerine tam yargı davası şeklinde açılması davacı şirketin bir tercihi olup bunun sonucu olarak ret kararı verilen davada davalı idareler lehine nispî vekâlet ücretine hükmedilmelidir.
Somut olay bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde, Bakanlık ile İmtiyaz Sözleşmesi imzalayan bir ticaret şirketi olan davacı şirketin, talep ettiği tazminatı farazî olarak değil, yaptığı hesaplamalar sonucu net olarak belirlediği, talebinin reddi üzerine iptal davası açma imkânı varken tam yargı davası açtığı, davacı lehine karar verilmesi hâlinde lehine nispî vekâlet ücretine hükmedileceği, ancak talebinin reddedildiği açık olduğundan, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı idareler lehine nispî vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. DAVANIN REDDİNE,
2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam …-TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
3. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca …-TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idarelere verilmesine,
4. …-TL maktu harcın düşülmesinden sonra kalan …-TL nispî harcın ve posta giderleri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
5. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na temyiz yolu açık olmak üzere, 02/11/2018 tarihinde esas yönünden oybirliği, vekâlet ücreti yönünden oyçokluğu ile karar verildi.

(X) KARŞI OY:
(Vekâlet Ücreti Yönünden)
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinin “yargılama giderleri” yönünden atıfta bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 323. maddesinde, vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti yargılama giderleri arasında sayılmış, 326. maddesinin birinci fıkrasında; “(1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” kuralı yer almıştır.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesinin birinci fıkrasında, “Avukatlık ücreti, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade eder.”; 168. maddesinin üçüncü fıkrasında, “Avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır.”; 169. maddesinde, “Yargı mercilerince karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücreti, avukatlık ücret tarifesinde yazılı miktardan az ve üç katından fazla olamaz.” kurallarına yer verilmiştir.
30/12/2017 tarih ve 30286 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin “Avukatlık ücretinin aidiyeti, sınırları ve ortak veya değişik sebeple davanın reddinde davalıların avukatlık ücreti” başlıklı 3. maddesinin birinci fıkrasında, “Yargı yerlerince avukata ait olmak üzere karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücreti, ekli Tarifede yazılı miktardan az ve üç katından çok olamaz. Bu ücretin belirlenmesinde, avukatın emeği, çabası, işin önemi, niteliği ve davanın süresi göz önünde tutulur.”, “Ücretin tümünü hak etme” başlıklı 5. maddesinin ikinci fıkrasında, “Gerek kısmi dava gerekse belirsiz alacak ve tespit davasında mahkemece dava değerinin belirlenmesinden sonra davacı davasını belirlenmiş değere göre takip etmese dahi yasal avukatlık ücreti, belirlenmiş dava değerine göre hesaplanır.” düzenlemesi yer almıştır. Dava ön şartlarının yokluğu veya husumet nedeniyle davanın reddinde ise, Tarifenin 7. maddesinin ikinci fıkrasında, “Davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen ön şartın yerine getirilmemiş olması ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde, davanın görüldüğü mahkemeye göre Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçmemek üzere üçüncü kısmında yazılı avukatlık ücretine hükmolunur.” denilerek, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yargı yerlerine göre belirlenmiş olan maktu vekâlet ücretinin geçilmemesi öngörülmüştür.
Anılan Tarifenin 13. maddesinde de, “(1) Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7’nci maddenin ikinci fıkrası, 9’uncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile 10’uncu maddesinin üçüncü fıkrası ile 12’nci maddenin birinci fıkrası, 16’ncı maddenin ikinci fıkrası hükümleri saklı olmak kaydıyla) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. (2) Ancak, hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez” düzenlemesine yer verilerek, nispî vekâlet ücretinin “davanın konusu”na göre değil, hukuki yardımın konusu olan paraya göre belirlenmesi öngörülmüştür.
İdari yargıda, bir davanın “tam yargı davası” olarak nitelendirilebilmesi ve zararın tazmin edilebilmesi için üç koşulun varlığına ihtiyaç bulunmaktadır. Bunlar, gerçekleşmiş bir zararın bulunması, zararın idari bir işlem veya eylemden doğması, zarar ile idare arasında illiyet bağının bulunması gerekmektedir. Bu koşulların herhangi birinin mevcut olmaması hâlinde, idari yargı yerlerince davanın reddine karar verilmektedir. Ancak belirtilen üç koşulun mevcut olması hâlinde idari yargı yerlerince, uğranıldığı iddia edilen zararın miktarının hesaplanmasına geçilmekte ve zararın meydana gelmesinde tarafların kusur ve sorumluluğu değerlendirilmektedir. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde, idari yargıda görülen tam yargı davalarına özgü belirtilen koşulların yer aldığı ayrıksı bir düzenlemenin yapılmasını beklemek mümkün değildir. Bu nedenle, idari yargıda görülen tam yargı davalarında gerçekleşmiş bir zararın bulunmaması ya da uğranıldığı iddia edilen zararın idari bir işlem veya eylemden kaynaklanmadığının tespit edilmesi ya da zarar ile idare arasında illiyet bağı bulunmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi durumunda, Tarifenin, dava ön şartlarının yokluğu veya husumet nedeniyle davanın reddinde hükmolunacak vekâlet ücretini düzenleyen 7. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanması ve maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekir. Zira idari yargı yerlerince, davanın tam yargı davası olarak kabul edilebilmesi için zorunlu olan üç koşuldan herhangi birinin olayda gerçekleşmediği saptandığında, tam yargı davasına konu olan ve uğranıldığı iddia edilen zararın miktarına yönelik bir hesaplamaya geçilmemekte, diğer bir ifade ile hukuki yardıma konu paranın miktarı belirlenmemektedir.
Nitekim Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri incelendiğinde, davanın konusu olan para üzerinden değil, hukuki yardımın konusu olan para üzerinden vekâlet ücretine hükmedilmesi prensibi benimsenmiştir. Hukuki yardımın konusu olan paranın ise yargılama sırasında ortaya çıkacağı kuşkusuzdur. Tazminat miktarının ıslahı müessesesi de belirtilen durumun doğal sonucudur. Mahkemenin dava değerini belirledikten sonra, belirlenmiş dava değerine göre vekâlet ücretini hesaplayacağı açıktır.
Bakılan davada, davacı tarafından, 2577 sayılı Kanun’un 12. maddesi uyarınca açtığı iptal davasında verilen yargı kararı uygulanırken faiz kaybına uğradığı iddiasıyla bu kaybının tazmini istemiyle tam yargı davası açıldığı, açılan davanın davacının faiz kaybı olmadığı, “zarara uğramadığı” gerekçesiyle reddine karar verildiği dikkate alındığında, tam yargı davasına özgü koşullardan birinin mevcut olmaması nedeniyle davanın reddine hükmedilmiş olduğundan, davalı idare lehine maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekir.
Ayrıca, Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinde de, herkesin medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
Bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelen, mahkemeye erişim hakkının da bu çerçevede değerlendirilmesi ve kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren ya da dava açılmasının davacının dava açtığı konumdan daha da geriye götürülmesi durumlarında mahkemeye erişim hakkının özüne dokunulacak şekilde sınırlandığının kabulü gerekmektedir.
Buna göre, davayı kaybetmesi ile davacıya yüklenecek olan nispî vekâlet ücretinin mahkemeye erişim hakkını sınırlayıcı olduğu değerlendirilmektedir.
Davacı tarafından açılan tam yargı davasının, faiz kaybı bulunmadığı dolayısıyla zarara uğramadığı gerekçesiyle reddine karar verilirken, davalı idare lehine nispî vekâlet ücretine hükmedilmesi, davacının, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlali sonucunu ortaya çıkaracak ve açtığı dava nedeniyle aleyhine hükmedilen ve ölçülü olmayan yüksek miktarda vekâlet ücretinden dolayı adeta cezalandırılmış olacaktır.
Diğer yandan, mahkemeler tarafından hükmolunan vekâlet ücreti, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan ücret olup, davayı açanın ekonomik gücüne göre alınan bir ücret değildir. Dolayısıyla davacının gerçek kişi ya da tüzel kişi olması veya bir ticari şirket olmasına göre vekâlet ücretine nispî ya da maktu hükmedilmesine imkân bulunmamaktadır. Bakılan uyuşmazlıkta davacının ticari bir şirket olmasının aleyhine nispî vekâlet ücretine hükmedilmesinin nedeni sayılması da mahkemeye erişim hakkının ihlali sonucunu doğuracaktır.
Açıklanan nedenlerle, davalı idareler lehine maktu vekâlet ücreti yerine nispî vekâlet ücretine hükmedilmesine katılmıyorum.