Danıştay Kararı 13. Daire 2017/2560 E. 2018/1439 K. 17.04.2018 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2017/2560 E.  ,  2018/1439 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2017/2560
Karar No:2018/1439

Temyiz İsteminde Bulunan (Davacılar ) : 1- …
2- …
Vekili : …

Karşı Taraf (Davalı) : İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü

İstemin Özeti : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının; Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca idarenin yaptığı işlemlerde başvuru yollarını ve süresini göstermek zorunda olduğu, ihale kararının iptali işleminde idare tarafından yanlış başvuru yolu gösterildiği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hâkimi …’nın Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
Dava, İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından 10.04.2017 tarihinde açık ihale usulü ile gerçekleştirilen … ihale kayıt numaralı “… Su Arıtma Tesisleri Müteferrik Yenileme İşleri” ihalesinin iptaline ilişkin … tarih ve … sayılı işlemin iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince; dava konusu işlemin 25.04.2017 tarihinde tebliğ edildiği, davacıların bu karara karşı 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu kapsamında idareye şikâyet yoluyla başvurdukları, şikâyet başvurusunun reddedilmesi üzerine Kamu İhale Kurumu’na itirazen şikâyet yoluyla başvurdukları, başvurunun Kamu İhale Kurulu’nun … tarih ve … sayılı kararı ile görev yönünden reddedilmesi üzerine ihalenin iptaline ilişkin işlemin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı; uyuşmazlık konusu işlemin ihaleye ilişkin olması nedeniyle ivedi yargılama usulü uygulanacağından 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesi uyarınca dava açma süresinin 30 gün olduğu ve idareye yapılan başvurunun işlemeye başlayan dava açma süresini durdurmayacağı da dikkate alındığında, ihalenin iptaline dair işlemin tebliğ edildiği 25.04.2017 tarihinden itibaren 30 gün içerisinde doğrudan dava açılması gerekirken, idareye yapılan şikâyet ve sonrasında itirazen şikâyet başvurusunun reddedilmesi üzerine 30 günlük dava açma süresi geçirildikten sonra açılan davanın esasının incelenme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle süre aşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11. maddesinde, Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu; “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu hükümlerine yer verilmiştir. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesine, 03.10.2001 tarih ve 4709 sayılı Kanun’un 16. maddesiyle eklenen ikinci fıkrada ise, “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” düzenlemesi yer almıştır.
Bu ek fıkranın gerekçesinde, değişikliğin, bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanması amacıyla ve son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline gelmesi nedeniyle yapıldığına değinilmiştir.
Anayasal düzenlemeler ve değinilen gerekçeden; Devletin, kurumları vasıtasıyla tesis edilen her türlü işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak yargı yeri veya idari makamlar ile başvuru süresinin gösterilmesinin bir anayasal zorunluluk hâline getirildiği anlaşılmaktadır. Anayasa’nın bağlayıcılığı karşısında, bu zorunluluğa; yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının uymakla yükümlü oldukları sonucuna ulaşılmaktadır.
Anayasal düzenlemeler, kural olarak doğrudan uygulanacak hükümlerden olmayıp, kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılarak yaşama geçirilirler. Ancak, öğretide ve Anayasa Mahkemesi’nin kimi kararlarında, yürürlüğe konulması gereken yasal düzenlemede yer verilmesi gereken konuların Anayasa metninde açıkça kurala bağlandığı durumlarda, bir özel kanun ya da yürürlükteki kanunlarda uygun değişiklik yapılması gerekmeksizin Anayasa hükümlerinin doğrudan uygulanacağı kabul edilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının doğrudan uygulanması gerektiğini, 08.12.2004 tarih ve E:2004/84, K:2004/124 sayılı kararında; 5225 sayılı Kanun’da, başvurulacak kanun yolu ve süresinin özel olarak düzenlenmemiş olmasının, Anayasa’nın 40. maddesine aykırılık oluşturmadığını belirterek benimsemiş ve kararında; bireyler hakkında kurulan işlemlere karşı kanun yolları, başvurulacak merciler ile sürelerin belirtilmesi yönünden Devlete verilen görevin bir zorunluluk içerdiğine, bu zorunluluk nedeniyle her kanunda özel bir düzenleme yapılması gerekmediğine değinerek, Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının, doğrudan uygulanır nitelik taşıdığını kabul etmiştir.
Devletin, işlemlerinde, bireylerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu düzenleyen Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasının, ayrı bir yasal düzenlemenin varlığını gerektirmeyen, doğrudan uygulanabilir nitelik taşımasından dolayı, yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak idari mercileri ve kanun yolları ile sürelerinin belirtilmesi zorunludur.
Bu kapsamda, Anayasa’nın 125. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 40. maddesinin ikinci fıkrasının birbirleriyle olan ilişkisine de değinmek gerekmektedir.
Anayasa’nın 125. maddesinin üçüncü fıkrasında, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı; 03.10.2001 tarih ve 4709 sayılı Kanun’un 16. maddesiyle Anayasa’nın 40. maddesine eklenen ikinci fıkrada ise, Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu kurala bağlanmıştır.
Anayasa’da yer alan düzenlemeler, normlar hiyerarşisinde aynı düzeyde yer aldığından bu kuralların birbirine üstünlüklerinden söz etmek mümkün olmamakla birlikte, Anayasal normlar değerlendirilirken normun kabul edildiği tarihe bakılarak yorum yapılabilmesi mümkündür. Bu kapsamda, her ne kadar Anayasa’nın 125. maddesinde, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı belirtilmişse de; 40. maddeye eklenen fıkrayla idari işlemlerde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağının ve sürelerinin belirtilmesi zorunluluğu getirildiğinden, kişilere bildirilen idari işlemlerde başvuru süresi ve başvuru yerinin de gösterilmesi gerekmektedir. Dava açma süresini başlatacak olan Anayasa’nın amir hükmü gereğince başvuru mercii ve süresini de gösteren yazılı bildirimdir. Bunun dışındaki yazılı bildirimler, Anayasa’nın 40. maddesinin amir hükmüne uygun olmadığından, dava açma süresi işlemeye başlamayacaktır.
4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun “Kuruma itirazen şikâyet başvurusu” başlıklı 56. maddesinin 1. fıkrasında, “İdareye şikâyet başvurusunda bulunan veya idarece alınan kararı uygun bulmayan aday, istekli veya istekli olabilecekler tarafından 55. maddenin dördüncü fıkrasında belirtilen hâllerde ve sürede, sözleşme imzalanmadan önce itirazen şikâyet başvurusunda bulunabilir. İhalenin iptaline ilişkin işlem ve kararlardan, sadece şikâyet ve itirazen şikâyet üzerine alınanlar itirazen şikâyete konu edilebilir ve bu kararlara karşı beş gün içinde doğrudan Kuruma başvuruda bulunulabilir.” kuralına yer verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından 10.04.2017 tarihinde açık ihale usulü ile gerçekleştirilen … ihale kayıt numaralı “… Su Arıtma Tesisleri Müteferrik Yenileme İşleri” ihalesine sadece davacıların teklif vermesi nedeniyle yeterli rekabet ortamı oluşmadığından söz konusu ihalenin iptaline ilişkin … tarih ve … sayılı işlemin tesis edilerek 25.04.2017 tarihinde tebliğ edildiği, tebliğ edilen işlemde “Bu kararın bildiriminden itibaren 10 gün içinde idaremize şikâyet başvurusunda bulunulabilir.” kaydının bulunduğu, davacının bu kayıt doğrultusunda davalı idareye gösterilen sürede şikâyet başvurusunda bulunduğu, şikâyet başvurusunun “on gün içinde Kamu İhale Kurumuna itirazen şikâyet başvuru hakkınız açık olmak üzere” kaydı düşülerek idare tarafından reddedilmesi üzerine süresi içinde Kamu İhale Kurumu’na itirazen şikâyet başvurusunda bulunulduğu, bu başvurunun Kamu İhale Kurulu’nun … tarih ve … sayılı kararı ile görev yönünden reddedilmesi üzerine ihalenin iptaline ilişkin dava konusu işlemin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Bu durumda, Anayasa’nın 40. maddesindeki düzenleme ile son derece dağınık mevzuat karşısında idarelere, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğü getirildiği ve bu durumun hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması ve idarenin denetlenmesi yönünden zorunlu olduğu, başvuru süresinin kısa olması veya olağan başvuru yollarına istisna getirilmesi hâlinin ilgili kişilerin mağduriyetlerine yol açabileceği hususları göz önünde bulundurulduğunda, davacının yanlış bir yol izlemesinin kendi hatasından değil, idarenin yanlış yönlendirmesinden kaynaklandığı, idarenin doğru bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve hak arama özgürlüğünün ihlâl edilmiş olması karşısında dava konusu işlemin davacıya tebliğ edildiği tarihte dava açma süresinin işlemeye başlamadığı anlaşıldığından, Mahkemece davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesinde usul hükümlerine uygunluk bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak (karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere), 17.04.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.