Danıştay Kararı 13. Daire 2017/2135 E. 2019/3286 K. 24.10.2019 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2017/2135 E.  ,  2019/3286 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2017/2135
Karar No:2019/3286

TEMYİZ EDEN (DAVACI): … Eğitim Hizmetleri Yayın Dağıtım Ticaret ve Sanayi A.Ş.
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI): … Büyükşehir Belediyesi – …
VEKİLLERİ : Av. …, Av. …
İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem : … Büyükşehir Belediye Başkanlığı Emlak ve İstimlâk Daire Başkanlığı’nın 15/02/2017 tarih ve 288 ile 289 sayılı yazılarıyla bildirilen, … ili, … ilçesi, … Mahallesi, … ada, … ve … parsel sayılı taşınmazların satışına ilişkin olarak 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 35. maddesi uyarınca kapalı teklif usulüyle 24/01/2017 tarihinde gerçekleştirilen ihalelerin iptaline yönelik işlemlerin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen kararda; ihalelerin iptaline ilişkin işlemlerin 20/02/2017 tarihinde davacıya tebliğ edildiği, bakılan davanın 13/04/2017 tarihinde Mahkemeleri kaydına giren dilekçeyle açıldığı, bu durumda, ihalelerin iptaline ilişkin işlemlerin 20/02/2017 tarihinde tebliği üzerine, bu tarihten itibaren otuz (30) gün içinde ve en son 22/03/2017 tarihi mesai bitimine kadar dava açılması gerekmekte iken, bu süre geçirildikten çok sonra 13/04/2017 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenmesinin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, davanın ivedi yargılama usulüne tâbi olmadığı, dava açma süresinin bildirim tarihinden itibaren başlatılmasının hukuka aykırı olduğu, iptali istenilen işlemin gerekçeli ve işlemin bütün unsurlarını içerir şekil ve nitelikte olması gerektiği, dava açma süresinin gerekçeli yazının bildirilmesinden sonra başlatılması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 20/A maddesi uyarınca davanın süresi içinde açılmadığı, iptal edilen ihalelerden sonra gerçekleştirilen ihalelerde taşınmazların 289.000,00.-TL ve 355.000,00.-TL daha fazla bedelle satıldığı, kamu yararı amacıyla işlemlerin tesis edildiği, davacı şirketin sonradan gerçekleştirilen ihalelere de katıldığı, ihalenin iptali kararlarının usul ve yasaya uygun olarak tesis edildiği belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’UN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
… Büyükşehir Belediye Başkanlığı Emlak ve İstimlâk Daire Başkanlığı’nın 15/02/2017 tarih ve 288 ile 289 sayılı yazılarıyla bildirilen, … ili, … ilçesi, … Mahallesi, … ada, … ve … parsel sayılı taşınmazların satışına ilişkin olarak 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 35. maddesi uyarınca kapalı teklif usulüyle 24/01/2017 tarihinde gerçekleştirilen ihalelerin ita amiri tarafından onaylamadığının davacıya bildirilmesi üzerine, ihalelerin iptaline ilişkin işlemlerin iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.
İhalelerin ita amiri tarafından onaylanmadığının davacıya bildirilmesine ilişkin … Büyükşehir Belediye Başkanlığı Emlak ve İstimlâk Daire Başkanlığı’nın 15/02/2017 tarih ve 288 ile 289 sayılı yazılarında, davacının hangi kanun yollarına ve mercilere başvurabileceği ve dava açma süresi belirtilmemiştir.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasa’nın “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11. maddesinde, Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu; “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu; “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesine, 03/10/2001 tarih ve 4709 sayılı Kanun’un 16. maddesiyle eklenen 2. fıkrasında, Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu; “Yargı yolu” başlıklı 125. maddesinin üçüncü fıkrasında ise, idarî işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı kurala bağlanmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Anayasa’nın 40. maddesine eklenen 2. fıkranın gerekçesinde, bu değişikliğin, bireylerin yargı ya da idarî makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanması amacıyla ve son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline gelmesi nedeniyle yapıldığına değinilmiştir.
Anayasal düzenlemeler ve değinilen gerekçeden; Devletin, kurumları vasıtasıyla tesis edilen her türlü işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak yargı yeri veya idarî makamlar ile başvuru süresinin gösterilmesinin bir anayasal zorunluluk hâline getirildiği anlaşılmaktadır. Anayasa’nın bağlayıcılığı karşısında, bu zorunluluğa; yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının uymakla yükümlü oldukları sonucuna ulaşılmaktadır.
Anayasal düzenlemeler, kural olarak doğrudan uygulanacak hükümlerden olmayıp, kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılarak yaşama geçirilirler. Ancak, öğretide ve Anayasa Mahkemesi’nin kimi kararlarında, yürürlüğe konulması gereken yasal düzenlemede yer verilmesi gereken konuların Anayasa metninde açıkça kurala bağlandığı durumlarda, bir özel kanun ya da yürürlükteki kanunlarda uygun değişiklik yapılması gerekmeksizin Anayasa hükümlerinin doğrudan uygulanacağı kabul edilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 40. maddesinin 2. fıkrasının doğrudan uygulanması gerektiğini, 08/12/2004 tarih ve E:2004/84, K:2004/124 sayılı kararında; 5225 sayılı Kanun’da, başvurulacak kanun yolu ve süresinin özel olarak düzenlenmemiş olmasının, Anayasa’nın 40. maddesine aykırılık oluşturmadığını belirterek benimsemiş ve kararında; bireyler hakkında kurulan işlemlere karşı kanun yolları, başvurulacak merciler ile sürelerin belirtilmesi yönünden Devlete verilen görevin bir zorunluluk içerdiğine, bu zorunluluk nedeniyle her kanunda özel bir düzenleme yapılması gerekmediğine değinerek, Anayasa’nın 40. maddesinin 2. fıkrasının doğrudan uygulanır nitelik taşıdığını kabul etmiştir.
Devletin, işlemlerinde, bireylerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu düzenleyen Anayasa’nın 40. maddesinin 2. fıkrasının, ayrı bir yasal düzenlemenin varlığını gerektirmeyen, doğrudan uygulanabilir nitelik taşımasından dolayı, yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak idarî mercileri ve kanun yolları ile sürelerini belirtmeleri zorunludur.
Bu kapsamda, Anayasa’nın 125. maddesinin 3. fıkrasıyla 40. maddesinin 2. fıkrasının birbirleriyle olan ilişkisine de değinmek gerekmektedir.
Anayasa’da yer alan düzenlemeler, normlar hiyerarşisinde aynı düzeyde yer aldığından bu kuralların birbirine üstünlüklerinden söz etmek mümkün olmamakla birlikte, Anayasal normlar değerlendirilirken normun kabul edildiği tarihe bakılarak yorum yapılabilmesi mümkündür. Bu kapsamda, her ne kadar Anayasa’nın 125. maddesinde, idarî işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı belirtilmiş ise de; 40. maddeye eklenen fıkrayla idarî işlemlerde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağının ve sürelerinin belirtilmesi zorunluluğu getirildiğinden, kişilere bildirilen idarî işlemlerde başvuru süresi ve başvuru yerinin de gösterilmesi gerekmektedir. Dava açma süresini başlatacak olan bildirim, Anayasa’nın amir hükmü gereğince başvuru mercii ve süresini de gösteren yazılı bildirimdir. Bunun dışındaki yazılı bildirimler, Anayasa’nın 40. maddesinin amir hükmüne uygun olmadığından, dava açma süresini başlatmayacaktır.
Bu itibarla, Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu öngören Anayasa’nın 40. maddesinin 2. fıkrasındaki düzenlemeye rağmen, ihalelerin ita amiri tarafından onaylanmadığının davacıya bildirilmesine ilişkin … Büyükşehir Belediye Başkanlığı Emlak ve İstimlâk Daire Başkanlığı’nın 15/02/2017 tarih ve 288 ile 289 sayılı yazılarında, davacının hangi kanun yolları ve mercilere başvurabileceği ve dava açma süresi belirtilmediğinden, idarenin doğru bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve hak arama özgürlüğünün ihlâl edilmiş olması karşısında, söz konusu işlemlerin tebliğ edildiği tarihte dava açma süresinin işlemeye başlamadığı anlaşıldığından, davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesinde usul hükümlerine uygunluk bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kabulüne;
2. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak (karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere), 24/10/2019 tarihinde esasta oybirliği, gerekçede oyçokluğuyla karar verildi.

(X) GEREKÇEDE KARŞI OY :
Anayasa’nın 40/2. maddesi hükmü ile bireylerin yargı ya da idarî makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve olanak sağlanması amaçlanmış; idareye, işlemlerinde, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğü getirilmiştir.
İdarenin Anayasa’dan kaynaklanan yükümlülüğünü yerine getirmesi esas olmakla birlikte, belirtilen yükümlülüğün yerine getirilmemesi, idarî işlemlere karşı açılan davalarda dava açma süresinin işletilmeyip ihmâl edilmesi sonucunu da doğurmamalıdır. Anayasa’nın 125. maddesinde, idarî işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin “yazılı bildirim” tarihinden başlayacağının belirtilmesi karşısında, usulüne uygun tebliğ olunan veya bütün unsurlarıyla ilgililer tarafından öğrenilen idarî işlemler üzerine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda açıkça belirtilen dava açma sürelerinin işletilmesi zorunludur.
2577 sayılı Kanun’un 7. maddesinde, idarî yargı mercilerinde idarî işlemlere karşı dava açma süresinin kural olarak “altmış gün” olduğu, 8. maddesinde sürenin tebliğ tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı, 20/A maddesinde ivedi yargılama usulünde dava açma süresinin otuz gün olduğu kurala bağlanmıştır.
Olayda, ihalelerin ita amiri tarafından onaylanmadığının davalı idarenin 15/02/2017 tarih ve 288 ile 289 sayılı işlemleri ile davacıya bildirildiği, anılan işlemlerin 20/02/2017 tarihinde davacıya tebliğ edildiği, 13/04/2017 tarihinde bakılan davanın açıldığı görülmektedir.
İlgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini ve uyuşmazlığın ivedi yargılama usulü kapsamında olduğunu bilmediği durumlarda 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesinde öngörülen otuz günlük dava açma süresinin değil, genel dava açma süresinin işletilmesi gerekmektedir.
Bu durumda, genel dava açma süresi içinde davanın açıldığı anlaşıldığından, İdare Mahkemesi’nce davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolunda verilen kararın bu gerekçeyle bozulması gerektiği oyuyla, gerekçe yönünden karara katılmıyorum.