Danıştay Kararı 13. Daire 2014/5329 E. 2018/1442 K. 17.04.2018 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2014/5329 E.  ,  2018/1442 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2014/5329
Karar No:2018/1442

Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı): Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
Vekili: Av. …
Karşı Taraf (Davacı): Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu (TRT) Genel Müdürlüğü
Vekili: Av. …
İstemin Özeti: …. İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının; dava konusu işlemin kesin ve yürütülebilir bir işlem olmadığı, tesis edilen işlemin 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 32. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca uyarı cezası olmadığı, işlemin 6112 sayılı Kanun’un 45. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca tesis edildiği, doğrudan hukuki bir sonucunun bulunmadığı, yayınlanan reklamda çocuğun saflığından ve yetişkinlerin çocuklara yönelik hassasiyetlerinden faydalanılarak hedef tüketici kitlesi üzerinde baskı oluşturulduğu, uzmanların televizyon ve diğer iletişim araçlarının bebek bakıcısı olarak kullanılmaması gerektiğine ilişkin uyarılarının dikkate alınmadığı, hedef tüketici kitlesinde duygusal baskı oluşturularak bebek masumiyetinin istismar edildiği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti: Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hâkimi …’nın Düşüncesi: Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
Dava, “…” logosu ile yayın yapan televizyon kanalında 09.12.2013 tarihinde yayınlanan reklam kuşağında, “…” GSM operatörüne ait reklam filminde 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 9/6-(ç) maddesinin ihlâl edildiğinden bahisle aynı Kanun’un 45. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca davacının uyarılmasına ilişkin 02.01.2014 tarih ve 2014/01-112 sayılı Radyo Televizyon Üst Kurulu kararının iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesi’nce; dava konusu işlemin davacının hukukunu etkilediği, reklamda çocukların bir ürün veya hizmeti satın almaya veya kiralamaya doğrudan yönlendirilmediği, çocukların reklamı yapılmakta olan ürün veya hizmetleri satın almak için ebeveynlerini veya başkalarını ikna etmeye doğrudan teşvik edilmediği, reklamın, bebeklerle bir ilgisi bulunmayan, yetişkinlere yönelik olan, bir GSM şirketinin ürününün, “kahkahayla gülen bebek figürü” aracılığı ile hedef kitlenin aklında kolayca yer etmesi sonucunu sağlamaya yönelik bir reklam stratejisiyle tasarlandığı, bu şekilde bir reklamı yasaklayan mevzuat hükmünün bulunmadığı görüldüğünden dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle işlemin iptaline karar verilmiş, bu karar davalı idare tarafından temyiz edilmiştir.
6112 sayılı Kanun’un 9. maddenin 6. fıkrasının (ç) bendinde, ticarî iletişimin, ”Çocukların fiziksel, zihinsel veya ahlakî gelişimine zarar vermemek, deneyimsizliklerini veya saflıklarını istismar ederek, çocukları bir ürün veya hizmeti satın almaya veya kiralamaya doğrudan yönlendirmemek; çocukları reklamı yapılmakta olan ürün veya hizmetleri satın almak için ebeveynlerini veya başkalarını ikna etmeye doğrudan teşvik etmemek; çocukların ebeveynlerine, öğretmenlerine veya diğer kişilere duyduğu güveni istismar etmemek veya sebepsiz olarak çocukları tehlikeli durumlarda göstermemek” zorunda olduğu; 32. maddesinde ise, Üst Kurul’un yayın ilke ve esaslarına aykırı yayın yapan özel radyo ve televizyon kuruluşlarını uyaracağı ve idari yaptırım uygulayacağı kurala bağlanmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinde atıfta bulunulan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Bilirkişi İncelemesi” başlıklı beşinci bölümünde yer alan 266. maddesinde, mahkemenin çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar vereceği, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamayacağı; 273. maddesinde, mahkemenin bilirkişinin görevlendirilmesine ilişkin kararında inceleme konusunun bütün sınırlarıyla açıkça belirlemek ve bilirkişinin cevaplaması gereken sorulara ilişkin hususlara yer vermek zorunda olduğu; 275. maddesinde, bilgisine başvurulan bilirkişinin kendisine tevdi olunan görevin uzmanlık alanına girmediğini mahkemeye bildirme yükümlülüğünün bulunduğu; 278. maddesinde, bilirkişinin görevini mahkemenin sevk ve idaresi altında yürüteceği, bilirkişinin görev alanı veya sınırları hakkında tereddüde düşerse, bu tereddüdünün giderilmesini her zaman mahkemeden isteyebileceği; 279. maddesinde, bilirkişi raporunun gerekçeli olması gerektiği, bilirkişinin hukuki değerlendirmelerde bulunamayacağı belirtilmiş; anılan maddenin gerekçesinde, bilirkişinin raporunu mahkemece belirlenen sınırlar dâhilinde tümüyle maddi vakıalara hasrederek kendisine yöneltilen somut soruları bilimsel dayanaklarını açık ve anlaşılır biçimde göstermek ve eksiksiz olarak cevaplandırmak suretiyle hazırlaması ve ayrıca raporunu kaleme alırken özel ve teknik bilgi bakımından uzman kimliği bulunmayan hâkimin ve tarafların anlayabileceği kavramları ve terimleri kullanmaya özen göstermesi gerektiği vurgulanmış; 281. maddesinde, mahkemenin gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla tekrar inceleme de yaptırabileceği; 282. maddesinde ise, hâkimin bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendireceği kurala bağlanmıştır.
Aktarılan kanunî düzenlemelere göre; bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmesi hâlinde, bilirkişilerce hazırlanan raporların olayın özel veya teknik bilgi gerektiren yönlerini hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde aydınlatan bilimsel esaslara dayalı gerekçeleri içermesi gerektiği, bu nitelikte olmayan bilirkişi raporlarının hükme esas alınamayacağı, mahkemenin böyle bir durumda yeni bir bilirkişi heyeti oluşturabileceği ve hükme esas alınabilecek rapor elde edinceye kadar bilirkişi incelemesine devam edebileceği açıktır.
Dosyanın incelenmesinden; “…” logosu ile yayın yapan televizyon kanalında 09.12.2013 tarihinde yayınlanan reklam kuşağında, “…” isimli GSM operatörüne ait bir reklamda 0-2 yaş arasında olduğu tahmin edilen bir bebeğin kullanıldığı, söz konusu reklam yayını ile çocukların gelişimlerine zarar verildiği, saflıklarının istismar edildiği, ebeveynler üzerinde satın alma baskısı oluşturulmaya çalışıldığından bahisle 6112 sayılı Kanun’un 9/6-(ç) maddesinin ihlâl edildiğinden bahisle aynı Kanun’un 32. maddesinin ikinci fıkrası ve 45. maddesinin ikinci fıkrası gereğince davacı yayın kuruluşunun uyarılmasına karar verilmesi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığıa konu reklamın, 6112 sayılı Kanun’un 9. maddesinin 6. fıkrasının (ç) bendini ihlâl edip etmediğinin belirlenmesi özel bilgiyi gerektirdiğinden, uyuşmazlığın hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgi ile çözümlenmesi mümkün değildir.
Bu itibarla; bahse konu reklamın, 6112 sayılı Kanun’un 9. maddesinin 6. fıkrasının (ç) bendinde yer alan ilkeyi ihlâl edip etmediğinin tespiti amacıyla, aralarında çocuk ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı hekim ile çocuk psikoloğunun da bulunduğu bilirkişilerden oluşturulacak heyetçe rapor düzenlendikten sonra hüküm kurulması gerekirken, bu gerekliliğe uyulmadan verilen İdare Mahkemesi kararında usul hükümlerine uygunluk bulunmamakla birlikte; aynı reklamın farklı kanallarda yayınlanması sebebiyle …. İdare Mahkemesi’nin E:… sayılı dosyası ile …. İdare Mahkemesi’nin E:… sayılı dosyasında görülen iptal davalarında aynı hükmün ihlâl edilip edilmediğine ilişkin bilirkişi incelemesi yaptırıldığı, yaptırılan incelemeler sonucunda bilirkişi raporlarında yayının 6112 sayılı Kanun’un 9. maddesinin 6. fıkrasının (ç) bendindeki hükmü ihlâl ettiği sonucuna varıldığı, …. İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının Dairemizin E:…, K:… sayılı kararı ile …. İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının ise Dairemizin E:2018/608, K:2018/1436 sayılı kararıyla onandığı, aynı reklam yayınından dolayı aynı ilkenin ihlâl edilmesi nedeniyle usul ekonomisi ilkesi de dikkate alınarak yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına gerek bulunmadığından adı geçen davalarda alınan raporların hükme esas alınarak sonuca varılması gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca …. İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 17.04.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.